Paul Murphy
Bu, Warhammer 40,000 evrenini tehdit eden uzaylı bir ırk olan gençalanları konu alan bir makaledir. Makalede gençalanların kendileri tanıtılmakta, galaksi içinde nasıl hareket ettikleri ve kovenlerinin İmparatorluk içine nasıl sızdığı ele alınmaktadır.
Gençalanlar, başka bir galaksiden gelen ve İmparatorluk’u içeriden fethetmeyi amaçlayan bir uzaylı ırkıdır. Bir gezegene sızarak, orada yaşayanlara genetik materyallerini bulaştırırlar; bunun sonucunda enfekte bireylerin çocukları gençalan-insan melezleri olarak doğar. Bir gençalan ile kurbanları, gezegen üzerinde gizli bir tarikat oluşturur; böylece gençalanın canavar yavruları güvenli ve gizli bir ortamda olgunlaşabilir, ta ki gezegenin yöneticilerine karşı bir tehdit oluşturabilecek duruma gelene dek.
Bu tarikatlar, ev sahibi gezegeni ele geçirmeye gizliden gizliye çalışır; halkı manipüle ederek ve gezegen yönetimini içten çökertmeye çalışarak kontrol sağlamaya uğraşırlar. Ancak tehdit edildiklerinde güçlü bir kuvvetle açık savaşa da girebilirler. Gençalan tarikatları bazen başka tarikatlarla ittifaklar kurar; Kaos ya da Vampir tarikatları veya çeteleriyle omuz omuza -ya da kendi amaçları gerektiriyorsa onlara karşı karşıya- savaşırken görülebilirler.
Gençalanlar, İnsanlığın şimdiye dek karşılaştığı en sıra dışı yaratıklar arasındadır; olağanüstü bir zekâ ve zihinsel inceliği, dikkat çekici fiziksel güç ve çeviklikle birleştirirler. Gövdeleri ve uzuvları lacivert bir kitin zırhla kaplıdır. Kasları morumsu kırmızı renktedir ve sinirli bir yapıdadır. İki ayak üzerinde dururlar; her zaman çömelmiş bir pozisyonda, toynaklı ayaklarıyla yere basarlar. İki çift kola sahiptirler: biri insan benzeri ellerle, diğeri ise güçlü parçalama pençeleriyle donatılmıştır. Gençalanların tüysüz kafaları iri ve şişkin yapıdadır; kaslarıyla aynı morumsu kırmızı tonda olup, ön kısmında keskin dişlerle dolu ağızları ve hipnotik gözleri bulunur.
Gençalanlar insanlardan daha güçlü ve dayanıklıdır; korumasız halde bile en zorlu ortamlara -hatta uzay boşluğuna- dayanabilirler. Yüzyıllarca yaşayabilirler.
Gençalanların üreme yöntemi, dış görünümleri kadar yabancıdır. Erkek ya da dişi gençalan yoktur; birbirleriyle çiftleşmezler, kendi yavrularını doğurmazlar. Bunun yerine, başka ırkların üyelerini genetik materyalleriyle “enfekte” ederler.
Gençalanların dillerinde ovopozitor (yumurta bırakıcı organ) bulunur. Göz temaslarıyla kurbanlarını hipnotize etme yeteneğine sahiptirler—tıpkı bir yılanın bir kuşu korkuyla felç etmesi gibi. Kurban etkisiz hale getirildikten sonra, gençalan dilini kurbanına saplar ve derisinin altına bir yumurta bırakır.
Gerçekte bu gençalan yumurtası hiç çatlamaz—hatta “yumurta” terimi yanıltıcıdır; bir yumurtadan çok kansere benzer. Yerleştirildiği anda, bu yapı konağın genetik yapısını hücre hücre değiştirmeye başlar, özellikle de kurbanın üreme sistemine büyük zarar verir. Kurban dış görünüşte bu enfeksiyona dair pek belirti göstermez; hatta gençalanın olağanüstü gücünden, dayanıklılığından ve uzun ömründen bir kısmını kazanır, önceki halinden daha sağlıklı olur. Ancak bu tahribat korkunç bir şekilde kurbanın çocuklarında kendini gösterir.
Bir gençalan tarafından enfekte edilmiş biri çiftleştiğinde, ortaya çıkan yavrular melez olur—kısmen insan, kısmen gençalan—ve gençalan özellikleri baskındır. Bu melezler olgunlaştıklarında başka insanlara da yumurta bulaştırırlar; onların çocukları da melez olur, ancak görünüş olarak daha çok normal İnsanlara benzerler.
Bu enfeksiyon döngüsü dördüncü nesle kadar devam eder; bu noktada melezler artık safkan insanlardan ayırt edilemez hale gelir. Dördüncü nesil melezlerde ovopozitor bulunmaz ve normal insanlar gibi çiftleşirler. Ancak bu bireyler insan, melez veya safkan gençalan doğurabilirler.
Bu döngünün belki de en dehşet verici yönü, insan konakların çocuklarının birer canavar olduğunu fark etmemeleri ya da önemsememeleridir. Ebeveynler bu yaratıkları, sıradan ebeveyn sevgisinin ötesinde bir şefkatle sever ve sahiplenir. Bunun çocuğun psişik bir gücünden mi, yoksa ebeveynlerin safkan gençalanlar tarafından zihinsel olarak kontrol edilmesinden mi kaynaklandığı bilinmemektedir. Ancak bir kez gençalanlar yeni bir ırkı enfekte etmeye başladığında, o ırkın ömrü artık sayılıdır. Tek bir gençalan yüzlerce kişiyi enfekte edebilir; bu bireylerin çocuklarıysa milyonları. Eğer bu enfeksiyon erken fark edilip acımasızca bastırılmazsa, birkaç yüzyıl içinde o ırk neredeyse tamamen yok olur. Bu durum gençalanları korkunç ve amansız düşmanlar haline getirir—yeni ırklar fethetmedikçe, kendi türleri de kurbanlarıyla birlikte yok olacaktır.
“Batı duvarından içeri girdiğimizde ayin doruğa ulaşmıştı. Acı ve vecd içindeki çığlıklar kulakları parçalarken, solda yerde tamamen secde etmiş yaklaşık iki yüz kişilik bir tarikat üyesi vardı. Sağda ise... rahipleri miydi onlar? İlahları mı? Yoksa... çocuklari mı? Onlara ne ad vereceğimi bilmiyorum. Belki bir düzine kadar yaratık, savaşa hazır giysiler içinde, törensel cübbeler kuşanmış uzun boylu yakışıklı bir adamın etrafına dizilmişti. Adamın elinde bir tür asa vardı.
Kimse bir süre hareket etmedi. O uzun adam bana baktı. Gözlerini zihnimde hissettim, yakar gibi... Donup kalmıştım. Korkudan ve... ve bir tür beklentiden. Adam gülümsedi. Sonrasını... Ogryn Çavuşum Gorm, duvardan bir parçayı koparıp adama fırlatmasaydı ne olacağını bilmiyorum. Iskaladı—ve yaratıklardan biri Gorm’un kafasını tek hamlede kopardı—ama uzun adam irkildi ve büyü bozuldu.
Adamlarıma saldırı emri verdim. Gerisini biliyorsunuz.”
— İmparatorluk Muhafızlarından merhum Rickkart Toll’un son raporu
Esnek ve hassas ellere sahip olmalarına rağmen, safkan gençalanlar en basit aletleri ve silahları kullanacak zihinsel kapasiteden yoksundurlar. Görünüşe göre çevrelerini aletler aracılığıyla şekillendirme fikri, zihin yapılarına bütünüyle yabancıdır ve kaldıraç, mızrak ya da enerji silahı gibi şeylerin nasıl çalıştığını kavrayamazlar. Bu durum İmparatorluk için son derece büyük bir şanstır, çünkü diğer her bakımdan ölümcül savaşçılardır.
Ancak onların melez çocukları bu kadar sınırlı değildir. Birinci nesil genellikle saf gençalanlarla aynı zihinsel eksiklikleri taşır, fakat sonraki nesillerde—insan genlerinin daha fazla etkili olduğu durumlarda—alet ve silah kullanma konusunda İnsanlara özgü bir yetenek ortaya çıkar. Bu geç nesil melezler teknolojik yenilikler yaratamazlar ama başkalarının tasarlayıp ürettiği ekipmanları kullanabilirler.
Uzay enkazları, arka saplanmış ve tuhaf, sonsuz bir yolculuğa mahkûm edilmiş devasa, harabe gemilerdir. Bu esrarengiz gemiler İmparatorluk uzayında son derece nadiren belirirler ve onları bulanlara ya büyük bir servet ya da büyük bir felaket getirirler.
Ark hakkında çok az şey bilinmektedir. Teknolojinin Karanlık Çağı sırasında bazı araştırmalar yapılmıştır, ancak bu bilginin çoğu Fitne Çağı’nda yitirilmiş ya da sonraki yıllarda Ordo Malleus tarafından bastırılmıştır. Yine de arkta akıntılar ve girdaplar bulunduğu bilinmektedir; bunlar bir gemiyi sonsuza dek ark boşluğunda hapsedebilir ya da rotasından saptırarak ışık yılları ya da yüzyıllar ötede gerçek uzaya fırlatabilir.
Uzay enkazları olarak bilinen gemiler ise bundan farklı ve birçok açıdan çok daha korkunç bir kaderle yüzleşir. Bu enkazlar rotalarından koparılmıştır ve ark boşluğunda çaresizce sürüklenirler, akıntıların onları götürdüğü her yere savrulurlar. Arka girdikten sonra dakikalar içinde gerçek uzaya dönebilecekleri gibi, yüzyıllarca arkta mahsur kalabilirler.
Bir enkazın ne zaman, nereye döneceğini ya da geri dönüp dönmeyeceğini belirlemek imkânsızdır; hatta psişik güçlere sahip astropatlar bile bu yolculuğu öngöremez veya etkileyemez. Bir kez gerçek uzaya döndüğünde bile, bir süre sonra tekrar arka çekilir: bu birkaç dakika, saat, gün ya da yıl olabilir—ve ardından bir başka belirsiz, sonsuz yolculuk başlar.
Sürüklenen bir uzay enkazında kapana kısılan yolcular ya yavaşça açlıktan ölür ya da hızla deliliğe yenik düşer. Belki de en talihsiz olanlar, yaşam destek sistemleri hâlâ çalışan gemilerdekilerdir: onlar yüzyıllarca hayatta kalabilir.
Uzay enkazlarının ortaya çıkış ve kayboluşlarında bir tür düzen var gibidir; zaman zaman iki ya da daha fazla enkaz aynı yer ve zamanda gerçek uzayda belirir. Biri terkedilmiş ve ölü, diğeri ise doluysa, yaşayan geminin mürettebatı diğerini yağmalayarak metal, enerji ve yedek parça elde etmeye çalışır; ya gemilerini onarmak ya da iki gemiyi birbirine bağlayarak yaşam alanlarını genişletmek için. Her iki gemi de doluysa, mürettebatlar karşılıklı olarak birbirlerinin gemisini ele geçirmek için vahşice savaşabilir. Bin yıllar boyunca bu yamalı bohça gemiler devasa boyutlara ulaşır.
Bir enkazın arka tekrar ne zaman gireceğini öngörmek mümkün olmadığından, içine giren herkes sonsuz bir hapis riskini göze alır. Ancak bu riski almaya gönüllü olanlar da çoktur. Bazı uzay enkazları Teknolojinin Karanlık Çağı’ndan ya da daha öncesinden kalmadır; orijinal sakinleri çoktan ölmüş olsa da bu gemiler kayıp teknolojilerle doludur ve cesaret edip onları yağmalayanlara akıl almaz servetler kazandırabilir.
Gençalanlar, İnsanlığa karşı yürüttükleri savaşta bu durumu büyük bir avantaja çevirmiştir. Melez çocuklarıyla birlikte birçok uzay enkazına binmişlerdir. Melezler, saf gençalanlar için kriyojenik uyku odaları inşa eder—ne kadar dayanıklı ve uzun ömürlü olsalar da, saf gençalanlar bile uzayın korkunç soğuğunda yüzyıllar boyunca hayatta kalamaz.
Kriyojeni odaları tamamlandığında, melezler gemiden ayrılır. Safkan gençalanlar uykuda kalır ve enkaz sonsuz yolculuğuna devam eder. Bu yolculuk yüzyıllar sürebilir, ama sonunda—kaçınılmaz biçimde—enkaz tekrar meskûn uzaya döner ve gözü kara hazine avcıları tarafından keşfedilir.
Uzay enkazı gemiye binildiğinde, sensörler devreye girer ve uykudaki gençalanları uyandırır. Saldırganlar gruba saldırır, onları alt eder, enfekte eder ve ardından serbest bırakır. Birkaç gençalan bu grupla birlikte onların gemisine döner, gemi mürettebatını da enfekte eder ve ardından kargo ambarlarında saklanır.
Gençalanlar tarafından psişik olarak kontrol edilen mürettebat, saldırıya dair çok az şey hatırlar—hatta çoğu zaman hiç hatırlamaz. Ne enfekte edildiklerinin ne de içlerinde gençalan taşıdıklarının farkındadırlar. Gemi bir insan kolonisine ulaştığında, enfekte edilmiş bir mürettebat üyesi bir gençalan ile birlikte ayrılır. Bu gemi artık bir hastalık taşıyıcısıdır; ziyaret ettiği her gezegene ölüm ve umutsuzluk taşır.
İmparatorluk boyunca dağılmış sayısız tarikat bulunmaktadır. Psişik güçlerin kuvvetli olduğu, iblislerin ve canavarların galakside kol gezdiği ve bu varlıklar hakkındaki tüm bilginin acımasızca bastırıldığı bir çağda, meraklı, aptal ya da güce aç kişilerin bu bilgiyi kendi başlarına aramaları kaçınılmazdır. Bu kişiler çoğu zaman, Engizisyon’un gözetiminden uzak bir şekilde deneyler yapabilecekleri, planlar kurabilecekleri ya da tapınabilecekleri dinler, gizli topluluklar veya saklı sığınaklar kurarlar.
Bu tarikatların bazıları zararsızdır; şarlatanlar veya sahtekârlar tarafından yönetilir. Ancak bazıları çok daha uğursuzdur. İmparatorluk boyunca milyonlarca Kaos tarikatının yanı sıra, İmparator’un çöküşünü amaçlayan başka grupların—gençalan tarikatları da dahil olmak üzere—mevcut olduğu fısıldanmaktadır.
Bir gençalan, bir insan gezegenine ulaştığında, insan tutsağıyla birlikte uygarlıktan olabildiğince uzak bir yere gider. Gezegenin en ıssız ve tenha bölgesine—ya vahşi doğanın derinliklerine ya da terk edilmiş şehirlerin yeraltı karanlığına—yerleşir. Gençalan, çevresindeki insanları avlamaya başlar; enfekte ettiği herkes tarikata katılır. Bu enfekte insanların (insan-gençalan melezlerinin) çocukları ise meraklı gözlerden dikkatle gizlenir.
Bir gençalan tarikatı genellikle yeni bir din kisvesine bürünür ve gençalanın uşağı bu dinin sözde başı olur. Dışarıdan bakıldığında, bu din tamamen zararsız hatta övgüye değerdir: sıkı çalışmayı teşvik eder, gençleri koruyup kollar, yaşlılara saygıyı yüceltir ve aşırı tevazuyu savunur (çoğu rahip ve rahibe sürekli baştan ayağa örtünmüş halde dolaşır). Dinin mesajı basittir: genellikle Mübarek Çocukların gelişi önceden müjdelenir—bu çocuklar ebeveynlerini ebedi saadete götürecektir.
Tarikat güç ve nüfuz kazandıkça, gerçekten inanan saf müritler bu dine katılır—tarikatın ardındaki karanlık gerçeğin farkında değillerdir. Ancak zamanla bu ahmaklar da inancın daha derin sırlarına vakıf edilir ve enfekte edilirler.
Gençalanlar, türlerinin hayatta kalmasını sağlamak adına kurbanları enfekte etme yönünde amansız ve neredeyse kontrol edilemez bir içgüdüyle hareket etseler de saf gençalan tarikatın çok hızlı büyümesinin İmparatorluk Engizisyonu’nun dikkatini çekebileceğini bilir ve kendini ve soyunu fazla sayıda insanı çabucak enfekte etmekten alıkoyar.
Yıllar geçer ve sonunda üçüncü ve dördüncü nesil melezler doğar. Bunların bazıları artık bozulmamış insanlardan ayırt edilemez hâle gelmiştir. Tarikatın gezegen çapındaki etkisini yaymaya başladığı an işte budur. Dinin sözde lideri—başlangıçta gençalan tarafından enfekte edilen ilk mürettebat üyesi—görevden alınır ve yerine dördüncü nesil bir melez geçer. Bu melez, gençalanların hipnotik güçlerinin bir kısmına sahiptir; onu görenleri adeta büyüler ve tarikata yeni, daha da fanatik üyeler kazandırır.
Diğer dördüncü nesil melezler tarikatın sıkı korumasından ayrılır; diplomat, din misyoneri, tüccar ya da gezgin kisvesiyle gezegene ve hatta tüm İmparatorluk'a yayılırlar.
Dördüncü nesil doğduktan sonra, enfeksiyonu durdurmanın neredeyse tek yolu gezegenin tamamını sterilize etmek, üzerindeki her canlıyı yok etmektir.
Bir gençalan savaşa girdiğinde, karşısındaki düşmanı güçlü pençeleriyle parçalayarak, ustura gibi keskin dişleriyle lime lime ederek savaşır—adeta vahşi bir yırtıcı gibi.
Yakın dövüşte bir gençalanı durdurmak neredeyse imkânsızdır; Taktik Korkusuz Zırhı kuşanmış bir adam bile onunla baş edemez. Bu nedenle, yakın dövüş gençalan tarikatlarının savaş taktiklerinin temelini oluşturur: gençalanlar, melezler ve fanatik insanlardan oluşan dev bir saldırı dalgası. Eğer bu saldırganlar düşmanın mevzilerine ulaşırsa, düşmanın kaderi neredeyse kesin olarak mühürlenmiştir.
Muharebede tarikata dördüncü nesil bir melez olan ve kültün görünürdeki lideri olan Sahir önderlik eder. Safkan gençalan, sahire danışmanlık yapmaya devam eder; ancak düşman silahlarını anlamada daha yetkin olan birine komuta işini bırakır.
Sahir ve gençalana, tarikatın çekirdeği olan koven eşlik eder. Bu grup çoğunlukla ilk nesil melezlerden ve az sayıda menzilli silahlı insandan oluşur. Koven, savaşın ilk aşamalarında çatışmaya katılmaz; sadece diğer birlikleri yönlendirir, bir toplanma noktası sağlar ve hücum anını bekler.
Gençalanlar menzilli silahlarla ilgilenmedikleri ve bu tür silahlar genellikle sadece meşru askerî güçler tarafından erişilebilir olduğu için, tarikatın elinde genellikle çok az menzilli silah bulunur.
Tarikatın sahip olduğu az sayıdaki menzilli silah tek bir birlikte toplanır. Bu birlik iyi bir savunma pozisyonu alır ve düşman menzilli birlikleriyle çatışmaya girerek onları meşgul eder, kovene doğru gelen ateşi kendi üzerine çeker.
Tarikatın insan üyelerinin büyük çoğunluğu yakın dövüş silahlarıyla donatılmıştır—varsa kısa menzilli silahlar, yoksa taş, sopa, kılıç ve benzeri aletlerle. Devasa dalgalar hâlinde cepheye atılırlar, çılgınca bağırarak, rastgele ateş ederek ve tarikatın savaş sancağını sallayarak ilerlerler. Bu hareketin iki amacı vardır: onları daha da büyük bir öfke nöbetine sürüklemek ve düşmanı korkutarak demoralize etmek. Zayiat umurlarında bile değildir; akılsızca ilerlerler. Tek durdurma yolu hepsini öldürmektir.
Düşman morali bozulduğunda ya da savaş dengedeyken, koven bizzat çatışmaya girer. Fanatiklerin hemen ardından hareket ederek, o kaynayan insan selinin sağladığı örtüyle düşman ateşinden korunurlar. Sahir, safkan gençalan ve ilk nesil melezler saldırıya geçer. Fanatikler düşman hattına ulaştığında, koven harekete geçer ve düşmanlarını kana bulanmış bir kıyım içinde parçalara ayırır.
Elbette her savaşın ayrıntıları farklılık gösterir. Tarikatın yanında müttefik Kaos tarikatlarından ya da diğer gençalan tarikatlarından yardımcı birlikler olabilir; kendi amaçları doğrultusunda savaşan kaçak psişikler ya da mankurtlar bulunabilir; tarikat üyeleri at sırtında ya da zırhlı araçlar içinde olabilir; Sahir, bir iblis tarafından ele geçirilmiş olabilir (ki bu müthiş bir kombinasyondur!). Ancak şartlar ne olursa olsun, genel taktikler değişmez: Yaklaş ve düşmanı parçala.
Savaş hâlindeki bir gençalan tarikatının kudretiyle yüzleşebilen pek azdır. Eğer karşılarındaki birlik en ufak bir disiplin zaafı gösterirse, bir an bile tereddüt ederse, kaderleri mühürlenmiş demektir.