Dehşetin Gözü, ark fırtınalarıyla çevrilmiş, toz bulutlarıyla örtülmüş, gizem ve tehlikeyle çevrili bir uzay bölgesidir. İmparatorluk Uzayı içinde yer alsa da, İmparatorluk'un bir parçası değildir. İçinde az sayıda sistem bulunan bu ıssız uzay hacminde yaşanabilir gezegen çok azdır. Ancak bu izolasyonun asıl sebebi farklıdır: Dehşetin Gözü, İmparatorluk’un en kadim düşmanlarının ve en büyük isyancılarının, Hain Lejyonların yuvasıdır.
İmparatorluk’tan sürülmüş bu Hain Lejyonlar, İlk Kuruluş’a ait dokuz uzay komandosu kapitulunun kalıntılarıdır. Dehşetin Gözü’nün derinliklerinde, en hassas psişiklerin bile erişemeyeceği bir noktada, bu lejyonlar gezegenlere inmiş ve günümüze dek burada kalmışlardır. Hem İmparatorluk’a hem de evrenin doğal düzenine karşı bir tehdit oluşturmaktadırlar. Dehşetin Gözü’ndeki kalelerinden zaman zaman çıkarak İmparatorluk dünyalarına saldırmakta, Horus Hıyaneti'nin korku ve umutsuzluğunu yeniden alevlendirmektedirler.
İmparatorluk’un Kaos ile olan karmaşık ve kanlı ilişkileri, neredeyse Legiones Astartes'in İlk Kuruluş yıllarına kadar uzanır. En ciddi olay ise, genellikle sıradan bir isyan olarak görülen, 31. milenyumdaki Horus Hıyaneti’dir. Bu olayın gerçek doğasını yalnızca İmparator ve Ordo Malleus’un Sibernetik Kütüphaneleri hatırlamaktadır.
General Horus, İmparatorluk’un yetiştirdiği en büyük askeri deha olarak kabul edilmekteydi. Yeteneklerinde kusur bulunmuyordu ve nihayetinde İmparator ona İmparatorluk Başkomutanı unvanını verdi. Bu, İmparatorluk’un ilk yıllarında bile büyük bir onurdu.
Ancak Horus, ödülünü almak üzere Terra’ya gitmeden önce, vahşi bir dünya olan Davin’de hastalandı. Bu hastalık onun sonunu getirecekti. Davin’de iyileşmeye çalışırken gizli bir savaşçı locasına kabul edildi; ancak bu loca gerçekte bir iblis tarikatından ibaretti. Horus’un karakterinde gözle görülür bir değişiklik başladı – bir iblis tarafından ele geçirilmişti. Gerçi bu tür savaşçı localarına katılım, o dönem İmparatorluk askerleri arasında olağandı; zira bu tarz topluluklar, “yıldızlardan gelen savaşçıların” “kardeş” olarak görülmesini ve asker devşirmeyi kolaylaştırmaktaydı.
Başkomutan Horus, yeni bir İmparatorluk Seferi için göreve çağrıldığında, kendi komutası altındaki beş Legiones Astartes kapituluna bu loca sistemini yerleştirdi. Locanın gerçek doğası zamanla ortaya çıktı: hepsi birer Kaos tarikatıydı. Bulaşma, Horus’un komutası altındaki Adeptus Mechanicus birliklerine de sıçradı. Oradan da İmparatorluk kuvvetlerinin geniş bir kısmına yayıldı. Adeptus Mechanicus’un yarısından fazlası, Collegia Titanica ve Legio Cybernetica dahil olmak üzere, Horus’un Kaos’tan ilham alan yeni İmparatorluk vizyonunu destekledi. Bu büyük ihanet Engizisyon tarafından fark edilemedi.
Horus harekete geçmeden hemen önce, Isstvan III’ün İmparatorluk Kumandanı tüm sistemi bağımsız prenslik ilan etti. İmparator ve Administratum, Horus’un değişiminden habersiz bir şekilde, Başkomutan’a sistemi güvence altına alma emri verdi. Horus, Isstvan III’e biyolojik silahlarla saldırmayı seçti ve gezegen saniyeler içinde bir mezara dönüştü. Isstvan’ın Arındırılması sırasında ölen on iki milyar insanın psişik ölüm çığlığının Astronomikan’dan daha güçlü olduğu söylenir.
Bombardıman sırasında, sadık Adeptus Astartes subayları ve askerleri Eisenstein adlı firkateyni ele geçirmeyi başardı. Horus’un kapitullarına ve Adeptus Mechanicus’a yayılan yozlaşmayı keşfetmişlerdi. Horus’un Isstvan V’e çekilmesi sırasında, sadıklar ark uzayına kaçarak İmparatorluk’u uyardı. Eisenstein’in ele geçirilmesi, Birinci Lejyonlararası Savaş’ın başlangıcı olarak kabul edilir.
İmparator artık tehlikenin farkına varmıştı ve Engizisyon, Adeptus Mechanicus'un tasfiyesine başladı. Mechanicus’un sadıklar ve isyancılar olarak ikiye ayrılmasıyla birlikte çatışmalar derhal patlak verdi. Mars’taki Legio Cybernetica ve Collegia Titanica üsleri sadık birlikler tarafından hemen kuşatıldı. Divisio Militaris'e bağlı Titan Lejyonları arasından yalnızca Terra’dakiler sadık kaldı. Geri kalanı Horus'un safına geçtiğini ilan etti.
Divisio Militaris’in topyekûn ihanetinin ardından, Collegia Titanica içindeki sadık fraksiyon, savaş kaynaklarını dikkatle kullanmak zorunda kaldı. Neyse ki, Collegia'nın birçok silah üretim tesisi ve ikmal deposu sadık kalmıştı. Ruhban sınıfdı bu depoların kontrolünü elinde tutuyordu ve bu varlıkları İmparatorluk’un elinde tutmaları, hayati önem taşıyan kaynakların isyancıların eline geçmesini engelledi. Buna karşılık isyancılar derhal bir ikmal sorunuyla karşı karşıya kaldı; tarikatların elindeki yedek parça stokları yetersiz olduğundan, hasar görmüş ya da yok edilmiş Titanlar onarılamıyordu.
Sadık ve isyancı Titan Tarikatları arasında amansız savaşlar patlak verdi. Gecikmeleri ya da savunmada kalmaları halinde yedek parça yetersizliği nedeniyle yok olma tehlikesiyle karşı karşıya kalan isyancılar saldırıya geçti. Collegia kronikleri, yeni bir Titan üzerinde adanma ritüellerini gerçekleştirdikten hemen sonra onun kokpitine oturup savaş alanına süren pek çok yapı erbabını listeler. Bazı durumlarda, Titanlar çatışmaya ulaştığında kutsal yağlar hâlâ kurumamış oluyordu. İsyancıların bu fanatikliği yalnızca sayıca üstünlükle dengeleyebilmeleri, onları çoğu zaman bir çıkmaz durumuna sürükledi. Ancak Collegia Titanica’nın bu sadık kalıntılarının kahramanca savunmalarına rağmen, isyancılar Dünya’ya düzenlenen son saldırı sırasında Titanlarını etkili biçimde kullanmalarına yetecek kadar ikmal malzemesi ele geçirmeyi başardı.
İmparatorluk genelinde isyancı birlikler sadıklara, sadıklar da isyancılara saldırdı. Birçok sistemde eski düşmanlıklar yeniden canlandı ve bu da savaşa yeni bahaneler sundu. İmparatorluk’un otoritesi, gezegenler arası çatışmalarla fiilen çöktü. İmparatorluk Muhafızları'nın birçok birliği Başkomutan’ın tarafını tuttu. İmparatorluk Filosu tereddüt etti ve yalnızca Ska sistemindeki isyancı gemileri İmparatorluk ana sisteminden püskürtebildi. Bu süreçte ağır kayıplar verdiler ve Luna’daki üslerine çekildiler.
İmparator durumu değerlendirdi ve Legiones Astartes’in üçte birini oluşturan yedi uzay komandosu kapitulunun tamamını, Horus’u ve isyancılarını yok etmeleri için görevlendirdi. Ancak Başkomutan’ın, yani isyanın simgesi ve ilham kaynağının ölümüyle isyan sona erebilirdi. Horus’a karşı başlatılan bu sefer en yüksek önceliğe sahip olmasına rağmen, planlanması ve başlatılması yüz seksen günden fazla sürdü. Horus bu zamanı iyi değerlendirdi; birçok isyancıya kendisini “Yeni İmparator” olarak kabul ettirdi ve Kaos’a tapınmayı daha da geniş alanlara yaydı.
Başkomutan geçici karargâhını Isstvan V üzerinde kurmuştu. Sadık kapitullar hızla harekete geçti ve Isstvan’ın Bastırılması olarak bilinen savaşlar son derece kanlı geçti. İlk çıkarma yapan sadık kapitullar iniş sırasında büyük kayıplar verdi ve sonrasında teker teker yok edildi. Isstvan’daki ilk çıkarma harekâtına üç tam kapitul katılmıştı; yalnızca beş uzay komandosu—ölen kardeşlerinin gentohumlarını taşıyanlar—kaçmayı başararak felaketin haberini İmparator’a ulaştırabildi. Ne var ki, onların ardından gelen “sadık” birlikler isyancılara saldırmak yerine önceki müttefiklerine saldırdılar. Görünüşe göre Horus, kendisine karşı gönderilen yedi kapituldan dördünü yoldan çıkarmayı başarmıştı.
Dokuz isyancı kapitul ve Adeptus Mechanicus’un büyük kısmı arkasındayken, üç sadık kapitul yok edilmişken, Horus Dünya’ya saldırdı. İmparatorluk genelinde isyancı ve sadık birlikler birbirleriyle savaşıyor, bu da çatışmaları fiilen bir çıkmaza sokuyordu—ancak savaşın gidişatı yavaş da olsa İmparator’un lehine dönmeye başlamıştı. Ancak Kaos tarafından ele geçirilmiş olsa da, Başkomutan Horus stratejik acımasızlığını yitirmemişti: Kalbi ez, böylece İmparatorluk kendi çarpık suretine göre yeniden şekillendirilebilir.
İmparatorluk Filosu atlatıldı ve Luna’daki üsleri yok edildi. Otuz standart gün içinde Başkomutan, sistem savunmalarını bertaraf etti, Dünya’yı kuşattı ve İmparatorluk Sarayı’nın çevresine birliklerini konuşlandırdı. Horus’un komutasındaki kuvvetler artık sadık İmparatorluk uzay komandoları değildi. Artık onlar Hain Lejyonlar olmuştu.
Adeptus Custodes, İmparator’un Yumruğu ve Ak Yaralar kapitulları ile Collegia Titanica’ya sadık kalanlar, Dünya’daki son direnişi temsil ediyordu. Onların gözüpek cesaretleri ve İmparator’un liderliği bile savaşın bir kuşatmaya dönüşmesini engellemeye yetmedi. Hain Lejyonlar, Adeptus Mechanicus’un savaş makineleriyle destekleniyordu ve sayıca üstün olan bu düşman karşısında, en cesur sadıklar dahi fazla bir şey yapamıyordu. Elli beşinci günde Hain Lejyonlar ile isyancı Adeptus Mechanicus Lejyonları İç Saray ’ın duvarlarına ulaşmıştı.
Durum her saat daha da umutsuz hale geldi ve Dış Saray Hain Lejyonlar ile müttefiklerine terk edildiğinde, İmparator harekete geçti. Kendini Astronomikan’dan ayırdı—bu, İmparatorluk Filosu için yaklaşan sonun işaretiydi. Ardından, İmparator bir grup seçkin Adeptus Custodes muhafızı ve İmparator’un Yumruğu komandosuyla birlikte Horus’un komuta sığınağına ışınlandı. Ardından çıkan şiddetli çatışmalarda Horus öldürüldü (cesedi hiçbir zaman bulunamadı) ve İmparator ağır şekilde yaralandı. Başkomutan’ın ölümüyle isyancılar saldırılarına ara verdi, ardından gemilerine çekildiler ve uzaya kaçtılar. Hainler Saray’ın içindeyken müdahale edemeyen İmparatorluk Filosu takibe geçti. İmparator, Saray’a geri döndü ve yaşam küresine yerleştirildi; aldığı yaralar sıradan bir insan için ölümcül olurdu. Gözlerinin gözetiminde, onu günümüze dek yaşatan Altın Taht’ın inşasına başlandı.
Geleceği güvence altına alınmışken İmparator, Horus ve onun lejyonları hakkında hüküm verdi. İmparator’a ihanet etmiş ve iblislerle işbirliği yapmışlardı. Hain Lejyonlar ilan edildiler; İmparator’a ve İnsanlığa karşı başkaldıran isyancılar. Donanma, onları ark fırtınalarıyla çevrili bir toz nebulasının içindeki cehennem dünyalarına—Dehşetin Gözü’ne—sürmekle görevlendirildi. Hain Lejyonlar burada sonsuza dek mahkûm edilecekti; tüm kayıtları ve onlara dair hatıralar İmparatorluk Arşivlerinden silinecekti. Onlara bağlı hizmetkârlar ve destek birlikleri de Isstvan ve Davin sistemlerinden toplanacak ve neredeyse harabe halindeki dev kargo gemileriyle Göz’e gönderilecekti. Hain Lejyonlar, sanki hiç var olmamış gibi yok sayılacaktı. Bu kararda, İmparator öfkesini gerçekçilikle dengeledi: İmparatorluk bu savaştan öylesine yıpranmıştı ki, başka bir ceza uygulamak mümkün değildi.
Başkomutan’ın yenildiğine dair haber İmparatorluk boyunca yayıldıkça, çatışmalar yeniden alevlendi. Sadıklar bu haberle moral kazandı ve isyancılara saldırdı. Muhafız ve Donanma birliklerinin birçoğu, önceki çatışmalarda hiçbir tarafa açıkça destek vermemişti. Bu kararsızlık hem isyancılar hem de sadıklar tarafından cezalandırıldı. Sadıklar, bu tür birlikleri isyancı kalelere yaptıkları saldırılarda sonuna kadar kullandı. İsyancılar ise erişebildikleri herkese karşı son bir umutsuz yıkım nöbetine girişti. Çatışmalar, son isyancı birlikler yok edilip ya da sürgüne gönderilene kadar yedi yıl daha sürdü.
Kaçabilenler Dehşetin Gözü’ne yöneldi. Birçoğu Başkomutan’ın tarafına geçmişti ama isyanın ardındaki asıl nedenin iblislere tapınmak olduğunu bilmiyordu. Bunlar, kısa sürede Hain Lejyonların ilk müritleri tarafından ele geçirildi; rivayetlere göre, bu lejyonlar bir süre sonra insan etiyle beslenmekten sıkılmıştı.
Yok edilen kapitullar, kurtarılmış gentohumlarıyla yavaş yavaş yeniden kuruldu. Davin ve Isstvan dahil olmak üzere birçok sistem arındırıldı ve Engizisyon’un korumasına verildi. Hain Lejyonlara ait birlik isimleri, pasif duruma alındı ve sonraki Kuruluşlarda yaratılan yeni uzay komandosu kapitullarına devredildi.
İmparator’un bedeni son nefesini verdiğinde, Altın Taht’a oturdu. Hain Lejyonlar ve ölü Başkomutanları Dehşetin Gözü’nde kayboldu. Birinci Lejyonlararası Savaş, yani Horus Hıyaneti, on yıldan kısa sürdü—ama İmparatorluk’u neredeyse yok ediyordu.
Dehşetin Gözü içinde, Hain Lejyonlar Kaos’un hâkimiyetini ve ibadetini tesis etti. Sürgüne gönderilen köleleriyle birlikte, kendi Kaos İmparatorluklarını kurdular. Ark fırtınaları Göz’e açılan tek sistemin izole olmasına neden oldu ve Kaos’un zehri gerçekliğe sızarak delilik ve cinnetle yoğrulmuş bir bölge yarattı. Göz’ün yaşanabilir gezegenleri, tamamıyla mutasyona, çarpık gerçekliğe ve Kaos’a teslim olmuş Ark Dünyalarına dönüştü.
Kaos’un çarpıtıcı etkisi, Hain Lejyonlar üzerinde de iğrenç değişimlere yol açtı. Bir zamanlar Kaos’un çürümüşlüğüyle bozulmuş ama hâlâ uzay komandosu sayılabilecek bu savaşçılar artık sadece Hain Lejyonerler. Kaos’un gücü, Lejyonerlerin zihinlerinde ve bedenlerinde hem ince hem de grotesk değişimlere yol açtı. Onlar, on bin yıl önce İmparatorluk’a isyan eden aynı varlıklardır—Kaos’un sızan kudreti sayesinde yaşlanmaz hale gelmişlerdir.
Ancak bu, değişmeden kaldıkları anlamına gelmez. Lejyonerlerin çok azı bir tür mutasyondan kaçınabilmiştir. Birçoğu, bedenlerinin iblisler tarafından ele geçirilmesine izin veren kişisel Kaos paktları yapmıştır. Lejyon subaylarının çoğu, karanlık efendilerine sadakatlerini kanıtlamak adına kendilerini iblislere adamıştır.
Daha uç örneklerde, Lejyonerler ve bazı alt düzey sürgünler, çağrılan iblisler için birer taşıyıcıya dönüşmüştür. Yüzyıllar boyunca, Dehşetin Gözü öyle bir şekilde çarpıtılmıştır ki, çağrılmış iblisler burada fiziksel gerçeklik içinde rahatça var olabilmektedir. Sadece Göz dışına, örneğin bir akıncı gücünün parçası olarak çıktıklarında, gerçekliğin baskıları üzerlerinde etkili olur.
Hain Lejyonlar ve Dehşetin Gözü, İmparatorluk’un en karanlık unsurları için de bir mıknatıs görevi görür. Kaos’a dönen isyancı savaşçılar, burada sadece tolere edilmekle kalmaz, aynı zamanda memnuniyetle karşılanır.
Hain Lejyonlar, artık İmparatorluk’a değil Kaos Güçlerine hizmet eden, eski kapitul yapılarını korumuşlardır. Gentohumu üretimi ve adaptif cerrahi gibi kadim teknolojiler de ellerinde kalmıştır. Yeni lejyonerler yaratmak için gereken çocuklar, köle soylarından ve Lejyonların İmparatorluk’a yaptıkları baskınlarda ele geçirilen çeşitli insanlardan üretilmektedir.
Resmî olarak ölü Başkomutan’a ve onun klon-oğullarına bağlılık iddiasında olsalar da, Hain Lejyonların tarihi iç çatışmalarla doludur—bir Lejyon, rakip bir Kaos Gücü’nün hizmetkârlarıyla savaşabilir. Yine de çoğu zaman, bu rekabet lejyonlar arası değil, onlara boyun eğdiren ve sürgün eden İmparatorluk’a karşı yönelir. Kaos tarafından ele geçirilmiş Lejyonerler, arka doğal olarak uyum sağladıkları için, Lejyon gemilerini—artık harabe durumunda olanları bile—galaksinin neredeyse herhangi bir noktasına kolaylıkla ulaştırabilirler. Lejyonerler gemilerinden iner, bir İmparatorluk dünyasını yok eder ve talan eder, ardından yeniden Göz’e çekilir. Ancak yakında sadık bir uzay komandosu kapitulu varsa, bu tür baskınlar ciddi bir direnişle karşılaşır.
Engizisyon, Göz içindeki sistemi düzensiz butlangemi keşifleriyle gözetim altında tutmuştur. Bu butlangemiler—psişik kalkanlar ve gizleyici örtülerle saklanmış casus gemiler—Göz’deki ark dünyalarına dair fiziksel veriler toplayan büyük sensör dizileriyle donatılmıştır ve Hain Lejyon üslerine dair bilgi toplar. Özel olarak eğitilmiş psişikler—kendileri de Kaos bulaşımı ya da yanlış düşünce belirtileri açısından gözetim altındadır—Lejyonerlerin düşünce ve hislerini izler. Buna rağmen, butlangemilerin topladığı veriler parçalı ve eksiktir. Birçoğu Göz’ün doğal tehlikelerine kurban gitmiş, psişik mürettebatı hissettikleri görüntülerle delirmiş ya da Hain Lejyonerlerin baskınları sonucu gemileri ele geçirilmiştir.