Arkuzayı, İmparatorluk uzayının paralel bir gerçekliğidir; tanınabilir madde ve yaşamdan yoksun, kendi akışkan zaman ve mekân yasalarına sahip bir evrendir. Arkuzayı, rastgele ve yapısız bir enerji ve odaklanmamış bilinç boyutudur. Madde sınırlarından azade ve bilinçli bir amacın yönlendirmesinden yoksun Kaos’tur. Arkuzayı Kaos’tur; Kaos ise arkuzayının özüdür. Bu ikisi birbirinden ayrılmaz.
Ark, insan ırkının hayatta kalmasında da hayati bir unsurdur. Işık yılları boyunca birkaç gün içinde yolculuk edebilen uzay gemileri, arktan geçerek seyahat eder. İnsanlık bu kırılgan araçlar sayesinde, İnsanın Efendisi İmparator tarafından yönetilen tek bir İmparatorluk altında birleşmiştir. İmparator’un iradesi büyük olabilir, ancak onun erişimi yalnızca arkuzayı filoları tarafından aşılabildiği içindir.
Kaos’un ham ark özü bilinçsiz ve düşüncesizdir, ama yine de kendine özgü bir farkındalığa sahiptir. Bu farkındalık ilkel düzeydedir; yalnızca rastlantı ve tesadüfi hareketlerle büyür ve evrimleşir. Arkuzayında Kaos’un dokusu alçalıp yükselir, basınç ve potansiyel enerji girdapları ve burgaçları oluşturur, gücü nispeten ‘küçük’ bölgelerde yoğunlaştırır. Bu girdaplar ve burgaçlar – gerçek uzayı ve uzay gemilerini seyredilmez kılan büyük ark fırtınaları – tahayyül edilemez yaratım ve yıkım eylemleri gerçekleştirme potansiyeline sahiptir. Bu fırtınalar, Kaos’un güçleri – onun efendileri ve lordlarıdır – ve kendi evrenlerinin sonsuzca akışkan dokusundan oluşmuşlardır. Ark içindeki yoğunlukları değiştikçe Kaos Güçleri de alçalır ve yükselir. Bazen bir Kaos Gücü’nün özünden az bir miktar arka karışır, bazen de bir Güç kendi kuvvetini arttırarak daha fazla ark özü kendine çeker.
Bazı ark fırtınaları hızla sona erer; öfkelerini yalnızca birkaç an ya da binyıllar süren şiddetli çalkantılarla tüketirler. Bunlar Kaos’un küçük güçleridir; ebedi ve sürekli değişen varlıklardır. kısa süreliğine arkla tek vücut olurlar ve yalnızca bir göz kırpımı süresince var olabilirler. Özlerini ark içinde harcar, sonra tekrar biçimsiz Kaos’a çözünürler. Bu geçici yoğunluk anlarında Güçler zekâ, kişilik ve amaç kazanır. Arkı ve diğer arkfırtınalarını algılayabilirler. Gerçek evrene, arkın ötesine bile silik bir şekilde bakabilirler. Çoğu bu algısal halin ötesine geçemez; arkın akışında sürüklenir, sonra yine çözülür.
Diğer arkfırtınası Güçleri --türlerinin daha korkutucu olanları-- ise bambaşka bir düzende tutarlılık kazanırlar ve çevrelerindeki arkı manipüle edebilir, ark dokusunu kendi iradeleriyle şekillendirilmiş bir desende sabitleyebilirler. Bu tür Kaos Güçleri hâlâ arkın akışıyla birlikte güçlenip zayıflarlar, ancak içlerindeki zekâ ve kişilik özü, kendi güçleriyle korunduğu için kalıcılığını sürdürür. Khorne, Slaanesh, Nurgle ve Tzeentch gibi büyük Kaos Güçleri bu büyüklükte varlıklardır.
Arkın hareketlerini çizmek ya da anlamak oldukça zordur. Bir bozulma, ark boşluğunun biçimsiz Kaos’u içinde, suya atılan bir taşın oluşturduğu halkalar gibi yayılır. Uzun zaman önce yaşanmış olayların hayalet yankıları, ark içinde hareket eden nesnelerin girdapları ve burgaçları, Kaos Güçleri’nin konum değiştirmeleri sonsuz bozulmalara neden olur ve bu bozulmalar yeni rahatsızlıkları tetikler, bu döngü sonsuza dek sürer. Ark, sonsuz yankılar ve yankıların yankılarından oluşan bir evrendir; tamamı bitmek bilmeyen bir güç ve hareket gürültüsüdür.
Bu durdurulamaz hareket dalgaları, Kaos Güçlerini sürekli olarak şekillendirip yeniden şekillendirir. Başlangıçları rastlantısal bir olay olabilir: bir uzay gemisinin ark içinden geçişi ve ardında bıraktığı izlerin sonsuzluğa yayılması; ark içindeki varlıkların gelip gitmeleri; ya da Kaos Güçlerinden birinin eylemleri. Arkta titreşimler ve çalkantılar yaratan bir başka rahatsız edici unsur daha olduğu kesindir: İnsan.
İnsanlık uzun süredir arkın gücünden faydalanabilmiştir – büyücüler, kahinler, cadılar, medyumlar, şamanlar ve üfürükçüler arktan yararlanmıştır, her ne kadar bunu gerçek bilgi olmadan yapmış olsalar da. Bu tür yetenekler, İnsanoğlunun Kaos’la olan eski ilişkisinin bir mirasıdır ve bu bağ giderek güçlenmektedir. Bir zamanlar psişik güç, büyü ve sihir ‘bir armağan’dı ve yalnızca birkaç bahtsız kişide görülürdü, onlar da çoğu zaman batıl inançların kurbanı olurlardı. Artık pek çok İnsan psişik güçlere sahip ve her biri arka küçük bir kargaşa noktası oluşturur; her biri bir ark fırtınasının tohumu olabilir; her biri bir Kaos Gücü’nü uyandırabilir. Astronomikan’ın – İmparatorluk’un psişik deniz fenerinin – yankılanan ışığı ark içinde sürekli bir izdir. Bu sinyal İnsanlığın gemilerinin arkta güvenli şekilde seyretmesini sağlarken, aynı zamanda ark boyunca yankılanarak sayısız dalgalanma ve öngörülemez akışlara neden olur.
Ve İnsanlığın bu kalabalık sürüsü içinde, arkı besleyenler vardır. Gizli kovenler ve tarikatlar halinde toplanır, Kaos Güçlerine tapar, gerçeklik ile arkuzayı arasındaki engelleri zayıflatır ve dehşet verici olaylar ile güçleri harekete geçirirler. Bazıları Kaos’u gerçek biçimiyle tanır ama sonuçları umursamazlar. Şu andaki güç her şeydir; gelecek kendi başının çaresine bakar.
Pek çok tarikatçı, arkı iradelerine göre şekillendirebileceklerine inanır – ve bunda kısmen haklıdırlar.
Kaos Güçleri, İnsanlığın düşüncelerini ve duygularını emer; bu süreçte şişer ve güç kazanırlar. Bin yıllar boyunca her biri İnsanlığın bir yönüyle beslenmiştir: öfkesi, arzusu, yozlaşması ve kararsızlığı. Bu güçleri emerken Kaos Güçleri de insanî nitelikler kazanmıştır: Khorne kana susamış öfkenin bir varlığına dönüşmüştür; Slaanesh Hazların Efendisi olmuştur; iğrenç Nurgle çürümeyi bağrına basar; Tzeentch ise değişim ve başkalaşımdan zevk alır. Gerçekliğin düşünce ve duygularıyla bozulmuş ve biçimlendirilmiş olan ark güçleri, İnsanlığın yüreğinde daha fazla nefret ve sapkınlığı besler. Böylece bir döngü oluşur: İnsanlığın hataları Kaos Güçlerini besler ve Güçler İnsanlığı daha büyük hatalara iter.
“Tüm İblisler Yalandır. Kaos Gücü’nün kudretiyle yaratıklar şeklinde biçimlendirilmiş yalanlardır. Bu yüzden Khorne’un İblislerinden kork – sonra bir kez daha kork.”
Kaos Güçleri arkuzayında yalnız değildir. Kaos Güçleri, arkın özünden oluşmuşlardır; bir şekilde tutarlı biçimlere bürünmüş olsalar da, arkın akıntılarına tâbidirler. Bu nedenle kendilerine hizmetkârlar yaratmışlardır: arka o kadar da sıkı bağlı olmayan Kaos İblisleri. Bu iblisler, yaşadıkları evrenin dokusundan ayrıdırlar ve onunla birlikte akıp değişmezler.
İblisler, efendilerinden tamamen farklı bir düzene ait varlıklardır ve arkın en çok rastlanan yaratıklarıdır. Bir iblis, bir Kaos Gücü, bir miktar birikmiş gücünü feda ederek ondan ayrı bir varlık yarattığında 'doğar'. Bu güç, duyular, düşünceler ve amaçlardan oluşan bir bütünü birbirine bağlar, böylece arkın içinde hareket eden bir kişilik ve bilinç meydana gelir. Kaos Gücü, çocuklarına verdiği bu gücü ve bağımsızlığı istediği anda geri alabilir; böylece iblislerin sadakati güvence altına alınmış olur. Bir iblisin 'öldürülmesi' ancak bu gücün kaybıyla mümkündür. Zihni arkuzayının girdapları ve akıntıları içinde çözülür. Bir iblisin fiziksel formunun yok edilmesi, yalnızca gerçeklikteki varlığını ortadan kaldırır; iblisin ark kudreti ise dokunulmamış olarak kalır.
İblislerin ark içinde fiziksel bir varlığı yoktur, ancak yine de bir tür form yansıtırlar. İblislerin yansıttığı garip ve insan dışı görünümler, onların varlıklarını, statülerini ve bir Kaos Gücü'ne olan bağlılıklarını gösterir. Bu maddesiz formlar, gerçek uzayda iblislerin benimsediği fiziksel şekillerin bir yansımasıdır (ya da bu şekiller onların ark formlarının bir yankısıdır); aynı Kaos Gücü’nün ‘çocukları’ çoğunlukla benzer ya da tıpatıp aynı formlar yansıtırlar. Onların sürü içgüdüsü ve ortak güç mirası, benzer formlar yaratmalarına yol açar. Bu formlar, güç aldıkları Kaos Gücü’nün beslendiği duygu ve düşünceleri yansıtır hâle gelir. Örneğin, Khorne’un iblisleri son derece şiddetli ve vahşi biçimlere sahiptir.
Daha küçük Kaos Güçleri de iblis doğurabilir. Arkuzayının dalgalanmaları, kısa ömürlü ve oldukça küçük Güçler yaratır; bunların bazıları tüm enerjilerini tek bir iblise aktarır. Böylece ‘iblis olur’ ve arkın durmak bilmez akıntılarından bağımsızlık kazanırlar; daha büyük bir kudretin potansiyelini feda ederek, ellerindeki gücü koruma kesinliğini seçmiş olurlar. Bu tür iblisler kaba, duygusuz varlıklardır ve Kaos’un ölçütlerine göre bile güvenilmezdirler. Yalnızca en zayıf Güçler böyle bir varoluş biçimini seçer.
Ark içindeki son grup, Kaos Güçleri’ne az ya da hiç sadakati olmayan yaratıklardır. astral tayflar, astral tazılar, esirganlar ve benzeri varlıklar arkuzayı içinde var olurlar, fakat Kaos’un yaratıkları değildirler. Ancak, İnsanlık için taşıdıkları tehlike, bu gerçeği hiçbir şekilde önemsizleştirmez.
Arkuzayının birçok garip özelliği vardır ve bunların çoğu, Adeptus Mechanicus ve Adeptus Astra Telepathica’nın araştırmacı ilahiyatçıları için hâlâ birer gizemdir.
Örneğin bir psişik henüz varmamış bir uzay gemisinin arkasında bıraktığı izi hissedebilir. Arktaki diğer basınçlar ve hareketler de, genellikle onları tetikleyen olaylardan önce, olaylar sırasında ya da olaylardan çok sonra hissedilebilir. Arktaki zaman akışı, gerçek uzayda gözlem yapanlar için “doksan derece farklı” ya da “ters yönde” ilerliyormuş gibi görünür.
Bu tuhaf zaman akışı, bazı psişiklerin gelecek olaylara ve felaketlere dair öngörülerde bulunmasına bile olanak tanır, ancak bu alametler nadiren açık ve kesin olur. Astronomikan’ın sürekli sinyalleri, arktaki uzay gemileri, arkfırtınaları, açıklanamayan psişik yankılar, arkın içinde dolaşan yaratıklar ve bazı gezegen sistemlerini saran psişik ıstırap girdapları, arkuzayının ‘beyaz gürültüsünü’ oluşturur.
Ark varlıkları, prişikler için özellikle korkunç bir tehdittir — bilhassa da İmparator’un ruh bağı tarafından korunmayanlar için. Pek çok garip ve dehşet verici yaratık için gerçekliğe açılan birer geçit olurlar: astral tazılar, tayflar, esirganlar ve en korkunçları, Kaos İblisleri.
İmparatorluk’un evreni, Kaos’un güçlerine uyumlu değildir. Bu nedenle bir iblis kendi bedenini tezahür ettiremez — fakat mevcut bir bedeni kullanabilir. İblisî musallat , birçok psişik tarafından haklı olarak korkulan bir durumdur, çünkü genellikle ölümcüldür. Böylesine yabancı ve bilinemez bir varlıkla aynı bedeni paylaşmanın psişik şoku, en güçlü zihni bile öldürmeye yeterlidir; kurbanın zihinsel gücü Kaos’un dokusuna katılır. Fiziksel değişimler de — ki bunlar genellikle yıkıcı ve ölümcüldür — iblisî bir varlığın belirtisidir. Psişik gönüllü olsa bile, musallatın nihai ödülü ölüm ve Kaos içinde çözülmektir.
Ve her bir psişik ele geçirildiğinde, gerçeklik ile ham Kaos arasındaki bariyer biraz daha incelir. İnsanlık geleceğine bir adım daha yaklaşır...
İmparatorluk İnancı — yani İmparator’un İnsaniyetin Efendisi, Koruyucusu ve Babası olarak tapınılması — Kilisiyet ve Adeptus Ministorum tarafından yürütülür. İmparatorluk İnancı bir devlet dininden fazlasıdır; o, tüm devletin kendisidir. İnsanlığı İmparator’un ve İmparatorluk’un hizmetinde bir arada tutan bağdır. Yine de bazıları için İmparatorluk İnancı hiçbir şey sunmaz, bu yüzden onlar Kaos’un "Eski Tanrıları"na yönelmişlerdir. Onlar için bilim, kendi batıl inançlarına dönüşmüştür ve iblislere tapınmak, Adeptus Mechanicus’un teknoilahiyatından daha garip değildir. Hatta çoğu zaman çok daha etkilidir. Sonuç olarak Kaos kovenleri, İmparatorluk’un yaşam gücünü emen yaygın bir ur haline gelmiştir ve Engizisyon bu urla acımasızca savaşmakta, kökünü kazıyıp yok etmektedir. Kaos’un varlığını bilen herkes, yalnızca haberdar olmuş olsa bile, aynı şekilde arındırılır. Kaos’a karşı savaşında İmparator, gizliliği en büyük silahlarından biri olarak görmüştür. Kaos’u bilen ne kadar az kişi varsa, o kadar az kişi baştan çıkabilir.
Ne var ki en sert önlemlere rağmen kovenlerin sayısı her yıl artmaktadır. Her yıl yeni kovenlerin keşfi, ‘vahşi’ psişiklerin ortaya çıkışı ve iblisî musallat vakaları daha da yaygınlaşmaktadır. Bunlar, insanlığın yeni, psişik bir türe dönüşümünün belirtileridir. Bu filizlenen ırk hâlâ Kaos’un güçleri tarafından yutulup yok edilebilir. İnsanlık ile bekleyen kaderi arasında duran tek varlık İmparator’dur.
Kovenler, gerçek uzay ile ark arasındaki engelleri deler; Kaos’un enerjisinin gerçekliğe sızmasına olanak tanır. Kaos’a tapınmakla bu kovenler, insanlığın sonunu hızlandırırlar. Tür, müdahale olmaksızın evrimleşemezse düşecektir; Eldar’ın yaşadığı kaderi tadacaktır. İnsanlığın ruhu, yeni bir Kaos Gücü olarak yükselecektir.
Bu, Kaos Güçlerinin koven takipçilerini beslemesinin ardındaki gayedir. Dışarıdan kayıtsız görünseler de Kaos Güçleri kendilerine hizmet edenleri duyar ve destekler. Güçleri, gerçeklikte takipçilerine yardım etmek üzere tezahür eder. Sadık hizmetkârları olan Kaos İblisleri, kovenlerin çağrılarına yanıt verir; arkuzayının ve Kaos’un yozlaşmasını yayar, gerçekliğin dokusunu zayıflatır. Tüm gezegenler, koven faaliyetleri sayesinde Kaos’un etkisi altına girebilir. Mutasyon ve sapkınlık norm hâline gelir ve bu gezegen bir Güç tarafından yıllarca, hatta yüzyıllarca korunup yalıtılabilir. Bir arkfırtınası, kovenle dolu bir dünyanın çevresinde yoğunlaşarak tüm sistemi İmparatorluk gemilerine kapatabilir. Fırtınaya komşu olan gerçek uzay hacmindeki gezegenler hem dıştan hem içten Kaos tarafından çürütülür. Gezegen nüfusları, arkın psişik zehriyle zehirlenir. Ancak fırtına dağıldığında ya da zayıfladığında, evrene gerçek dehşet görünür olur: değişmiş, mutasyona uğramış ve zihnen ve bedenen sayısız biçime bürünmüş bir dünya; insanlığın çöktüğü, ark ile gerçekliğin tek bir bütün hâline geldiği olası bir geleceğin yansıması.
Düşünce hıyaneti doğurur; hıyaneti ise ilahi adaleti.
Uzun zaman önce, ne İmparatorluk yükselmişti ne de İnsanlık galakside ortaya çıkmıştı; eldar ırkı ise çoktan birçok gezegen sistemine yayılmış kudretli bir medeniyet kurmuştu. Devasa kentgemileri ve hünerdiyarları — yıldız sistemleri arasında süzülen görkemli saraylar — bilgi ve mal ticareti yapıyordu. Öğrenme, aydınlanma ve akılcılık gelişmiş, eldar galaksiyi zenginleştirmiş ve kendilerine ait kılacakları yeni dünyalar ile karşılaşacakları yeni meydan okumalar aramaya başlamışlardı.
Bu meydan okumalardan biri, arkgeçidi teknolojisinde mutlak hâkimiyete ulaşmaktı. Eldarlar, kadim Slannların ark ve onun akışları konusundaki bilgisini alıp geliştirdiler ve mükemmelleştirdiler. Hünerdiyarlarına, gezegenlerine ve küçük gemilerine kurdukları geçitler aracılığıyla arkın içinden geçen bir solucandeliği ağı inşa ettiler. Bir eldar, bir gezegenden diğerine yürüyerek geçebiliyor, yüzlerce ya da binlerce ışık yılı mesafeyi arkgeçitleri sayesinde aşabiliyordu. Bu geçitler, eldarı tek bir medeniyet olarak birbirine bağlıyordu; yalnızca uzayda değil — kuramsal olarak — zamanda da ileri ve geri uzanarak. Eldarlar, sonuçlarından korktukları için geçitlerin zamansal boyutunu hiç denemediler.
Ancak yaptıkları çalışmalar sayesinde ark ile psişik güç arasındaki bağlantıyı keşfettiler. Bu düşünsel sıçramayla birlikte eldarlar, Kaos’un baştan çıkarıcı ihtişamıyla da yüz yüze geldiler. Görünürdeki tüm kültürlerine rağmen, eldar daha önce onun gibisini hiç görmemişti. Bazıları, Kaos’un yozlaştırıcı doğası ve gerçeklik üzerindeki etkileri gün yüzüne çıktığında arkı tiksintiyle terk etti; ancak bazıları bu yeni keşfe daha büyük bir şevkle sarıldı. Kaos’un tezahürleri, eldar toplumunda yangın gibi yayıldı; geçitlere erişimi olan yozlaşmış bireyler, bu sapmayı başka dünyalara da taşıdı. Tek bir nesil içinde eldarlar, aydınlanma arayışlarını durdurup Kaos’a hizmet eden karanlık yola saptılar.
Kaos’tan etkilenmemiş eldarlar da vardı ve onlar kentgemilerine ve büyük hünerdiyarlara çekildiler; zira türün daha girişken ve yaşama bağlı bireyleri zaten buralarda yaşardı. Kaos’un çılgınlığı bu devasa gemilerde tutunacak yer bulamadı. Kaos’a kapılmış eldar dünyalarına açılan geçitler mühürlendi. Kentgemiler hünerdiyarlara katıldı ve hepsi uzayın derinliklerine süzüldü — Eldar ırkı için cankurtaranlar ve tohum kapsülleri olarak.
Gezegenlerde kalan eldarlar ise kendilerini Kaos Güçlerine tapmaya bütünüyle adadılar. Eldar uzayını saran bir ırksal delilik, tek bir sona giden bir çılgınlık hâkim oldu. Aklın durduğu, psişik bir ayin gecesinde her eldar gezegeni yok oldu. Eldarların ölüm çığlıkları ark boyunca yankılandı ve birleşerek dev bir haykırışa dönüştü. Her gezegende, Kaos’un akılsız dansına kapılmış eldar cesetleri toza dönüştü.
Ama ölen eldarlar yok olmamıştı. Ruhları arkla birleşmiş, korkunç bir şekilde kaynaşmıştı. Ölüm çığlıkları, bir neşe ve kurtuluş ulumasına dönüştü. Zevklerin Efendisi, dizginsiz sapkınlığın hâkimi Slaanesh, eldar doğasının karanlık tarafından doğdu. Eldarın ırksal ölümü ve Slaanesh’in doğuşunun psişik acısı arkı sarstı; Dünya çevresindeki arkfırtınaları dağıldı, ark yeni desenlere büründü.
Hayatta kalan eldarlar yıldızlar arasındaki uzun geceye sürüklendi. Irklarının geçmiş ihtişamı ve asaletine dair anılar, onları ayakta tutuyordu; ama yaşadıkları çöküş, içlerinde derin bir kendinden nefret ve acı bırakmıştı. Eldar, kendi içlerindeki en karanlık arzularla yüzleşmiş ve bu sınavda başarısız olmuştu.
İnsanlık, eldar için geçmişte yaşanmışların bir hatırlatıcısıdır. İnsanlar da Kaos’un karanlığına doğru aynı yolu yürümektedir; eldarın kendi düşüşünün kaba bir aynasıdırlar. Eldar, o günden bu yana gelişti; içlerindeki Kaos’u kabullenip dizginlemeyi öğrendiler. Bu, çok hassas bir denge oyunuydu ve sonunda bu oyunu ustalıkla oynamayı başardılar.
İnsanlık ise eldarın kaderine doğru sürüklenmektedir — ama kendisini koruyacak hiçbir yolu olmaksızın. İşaretler okunabilecek kadar açıktır: Kaos tapınmasıyla gelen ahlaki cüzzam, gitgide artan sayıda ortaya çıkan psişikler, evrensel güce duyulan açlık ve giderek zayıflayan, çöken bir İmparator.
İmparator, insanlığın kalkanı ve kurtarıcısıdır. On bin yıldır Altın Taht’ta hareketsiz şekilde oturmaktadır; sayısız milyonların kurban edilmesiyle hayatta tutulmaktadır. Onun zihni, uzay gemileri için Astronomikan feneridir; iradesi İmparatorluk’u bir arada tutar ve takipçilerini İmparator Tarotu aracılığıyla yönlendirir; ırkının tanrısı ve babasıdır. Kendini feda etmiş, sonsuz yaşamını insanın hizmetine sunmuştur. Onun iradesi, insanlığı kendisinden korumaya ve ırkın tehlikeli bir dönüşüm geçirerek psişik bir türe evrilme sürecini tamamlamasına adanmıştır.
Ancak İmparator’un gücü zayıflamaktadır. Zihni —on bin yıllık bir süredir ark dehşetlerine karşı İnsanlığın kalesi olmuş olan zihni— artık çökmektedir. Eskiden bölünemez olan iradesi parçalanmaktadır; kişiliğinin çağlar boyunca şekillenmiş girdaplarından ve çatlaklarından bağımsız düşünceler ve hisler doğmakta, zihninde birbiriyle savaşmaktadır. Bin yıllar önce reddettiği kötülükler, sessiz anlarda İmparator’u yeniden rahatsız etmektedir.
Bilinçli zihni hâlâ kontrolü elinde tutmaktadır, fakat her yıl arka dair rüyaları ve vizyonları biraz daha netleşmektedir. Kaos’un baştan çıkarıcılığı —rahatlığa ve dinlenmeye teslimiyet— her yüzyılda biraz daha güçlenmektedir. İyi niyetler, İmparatorluk kudretinin pratik gerçekleriyle kirlenmiştir; geçmişte alınan kararların suçluluğu ve utancı yüzyıllar boyunca katlanarak büyümektedir. Ve insanlık, tüm bu çabalara rağmen, hâlâ inatçıdır; İmparator ve hizmetkârlarının en büyük gayretine rağmen Kaos’a yönelmektedir.
Her şeyin ötesinde, İmparator yaklaşan tehlikeyi görmektedir. Bir gün gelecek ve o noktada, artık bir milyon psişiğin gücüyle bile ayakta tutulamayacak kadar çökmüş olacaktır. Zihni tamamen kırılacak, kendisine yüklediği İnsanlığın rehberi olma görevi boşa çıkacaktır. Doğmakta olan Psişik İnsan ırkı, Kaos’a yenik düşecektir.
İmparator’un kötü hislerini paylaşan başkaları da vardır. İnsanların İmparatoru ’nun sonunu, ark boşluğunda pusuda bekleyen dehşetleri bilenler… bunlar İlluminati’dir. Kaos’un doğasını bizzat görmüşlerdir. İlluminati üyelerini birleştiren ortak bir deneyim vardır: hepsi birer iblis tarafından ele geçirilmiştir.
İblislerin gerçek uzayda varlıklarını sürdürebilmek için fiziksel bedenlere ihtiyaçları vardır ve bu bedenler genellikle birer kurban ya da taşıyıcı olarak hizmet eder. Taşıyıcılar çoğunlukla akıl ve beden acısı içinde ölür, ancak bazı koşullarda kurtuluş mümkün olmuştur. Ya bir tesadüf sonucu ya da salt irade gücüyle bir kurban, içindeki iblisi kovmayı ve yeniden bedeninin kontrolünü ele geçirmeyi başarmıştır.
İlluminati, Kaos’un baştan çıkarıcılığını, kolay ve cazip güç vaatlerini bilir; ancak onun karanlık yüzünü de görmüşlerdir: acı, mutasyon ve delilik, Kaos’un gerçek armağanlarıdır. Kaos ile en mahrem teması kurmuşlardır: onun hizmetkârlarından biriyle zihinlerini paylaşmışlardır.
Pek çok kişi için İlluminati delirmiş, deneyimleriyle yaralanmış ve bozulmuş insanlardır; eşi görülmemiş bir şüphecilikle yaşayan, zihinsel olarak yıkıma uğramış bireyler… Ancak İlluminati kendilerini farklı bir ışıkta görür. Evrenin korkunç doğasının tamamen farkında olan nihai gerçekçiler olduklarına inanırlar. Kaos’tan sağ çıkmış, eldarın başaramadığı dengeyi sağlamışlardır. İçlerindeki Kaos’u zapt etmişlerdir ve şimdi daha geniş bir ölçekte Kaos’a karşı savaşmaktadırlar.
Bu nedenle, İlluminati üyeleri eldarın Kara Kütüphanesi’ne girmelerine izin verilen az sayıdaki gruptan biridir. Orada edindikleri bilgi kıskançlıkla korunur. İlluminati, İmparator’dan bile üstün ve bağımsız hareket eden en gizli tarikat haline gelmiştir. İmparator’un İradesi’ni kendi amaçlarına ulaşmak için yönlendirir ve yorumlarlar. Öyle ketumdurlar ki, bir İlluminati Tahkikçisi , ortak sırrı korumak adına bir başka İlluminati kardeşini işkenceyle öldürebilir ve o kardeş bu uğurda gönüllü olarak canını verir. İlluminati için, amaç –İnsanlığın korunması– her aracı meşru kılar, bu İmparator’un ve hatta tüm İmparatorluk’un yok edilmesi anlamına gelse bile.
İlluminati, eldarın düşüşünü bilmektedir ve insanlığın da aynı sona ulaşmasını engellemeye çalışmaktadır. Şunu da bilmektedirler ki, Kaos’un yükselişi insanlığın psişik bir tür olarak olgunlaşmasından önce gerçekleşirse, evrenin sonu gelecektir. Eldarın düşüşü ark boşluğunu ve gerçekliği altüst etmişti; Slaanesh’in doğuşuyla gerçek uzay ve ark bir anlığına şekilsizleşmiş, bükülmüştü. İnsanlık gibi çok daha büyük ve enerjik bir ırkın düşüşü, bu iki boyutun tamamen birleşmesine neden olabilir. Böyle bir ark gerkçekliği içinde Kaos mutlak hakimiyet kuracaktır. İnsanlık yok olacak ve yeni bir ark Gücü doğacaktır.
İşte İlluminati’nin engellemeye çalıştığı gelecek budur ve bu yolda İmparator’u yeniden canlandırmayı hedeflemektedirler.
"İblisî olan iki günaha yol açar: Doğruluk yolundan saparsın. Ve tabiiyetinin gayesi olarak İmparator’u terk edersin. Birincisi için ölüm adil bir cezadır. İkincisi ise o kadar korkunç bir hıyanettir ki, hiçbir ceza yeterli değildir. Yine de uygun cezanın arayışı sürmektedir ve bulunacaktır."
— Malleus Daemonicus, Eklesiyark Issus XLVII’nin Beyanı
İmparator, İmparatorluk kurulmadan ve hayat destekli tahtına hapsedilmeden çok önce, sıradan insanların arasında gizlenerek yaşamıştır. Hayatı boyunca birçok aileye babalık yapmış, ancak mümkün olan her seferinde ortadan kaybolup yeni bir hayata başlamaya dikkat etmiştir.
Ancak İmparator’un oğulları kendilerine özgü benzersiz güçlere sahip olduklarını kanıtlamışlardır. Onlar da ölümsüzdür, fakat babaları İnsanlığın en güçlü psişik varlığı iken, onlar tam tersidir. Onlar psişikler tarafından görülmeyen veya hissedilmeyen psişik boşluklardır. Sonuç olarak, ark varlıklarının zihinsel müdahalesinden korunurlar ve ark enerjisini doğrudan yönlendirme ve kullanma güçlerine sahiptirler. İmparator’un oğulları, birçok yönden Legiones Astartes uzay komandolarının genetik muadilleri gibidir; insanlığın geri kalanından daha güçlü, dayanıklı ve hızlıdırlar. Ancak kısırdırlar; İmparator’un başka nesilleri yoktur.
Bin yıllar boyunca, Sensei (İmparator’un soyundan gelenlerin kendilerine verdikleri isim) insanlığın kalabalıkları arasında gizlenmede ustalaşmıştır. Kökenlerinden ve gerçek miraslarından habersiz olan senseiler, normal insanlar tarafından ‘cadı’ ve ‘şeytan’ olarak zulme uğramış ve kötülenmiştir. Tek suçları yaşlanmamaktır. Psişiklere görünmez olmaları, onları insanlık içindeki yüzsüz kalabalıklar arasında gizlemeye yardımcı olmuştur. 41. milenyumda, İlluminati ve Engizisyon dışında pek az kişi onların varlığından ‘Ebedi Yüzbaşı’ ya da ‘Gezgin Tahkikçi’ halk hikâyeleri ötesinde haberdardır.
Bir sensei bile gerçek doğasını başka bir sensei ile karşılaşana dek fark etmeyebilir. O, sadece yaşlanmayan bir adamdır. Sadece başka bir sensei ile tanıştığında ya da ona çekildiğinde gerçek ortaya çıkar. Yeni senseiye başka yetenekleri olduğu öğretilir: ark boşluğuna dokunma ve elde ettiği enerjiyi savaşa kanalize etme; iblisleri hissetme ve ark akışındaki bozulmaları algılama; herhangi bir psişikten gizlenme gücü. Eğitim aldıktan sonra yeni sensei ‘Kardeşlik’e kabul edilir ve kaderinin yüküyle tanışır: Kaos’a karşı savaşmak. Takipçiler toplarlar ve Kaos güçleriyle yapılacak son, korkunç savaşı beklerler. Çoğu bu gücün bedeli olarak bunu kabul eder; az sayıda ise kardeş senseilere karşı çıkarak Kaos’a sığınır ve böylece en acımasız karanlık hizmetkârları olan Boz Sensei olur.
İmparator ve senseiler aralarındaki ilişkiyi bilmezler. İmparator psişik duyularıyla var olmayan bir şeyi ‘göremez’ ve senseilerin İmparator’la bağlantılı olduklarına inanmak için hiçbir nedenleri yoktur. Sonuç olarak, Engizisyon senseileri tehlikeli mutantlar ve muhtemelen Kaos güçleriyle işbirliği içinde olanlar olarak avlar.
İlluminati ise senseilere tamamen farklı bir ilgi gösterir. İnsanlık, İmparator yenilenmezse yok olacaktır; bu yüzden İlluminati, bunun gerçekleşebileceği bir noktaya kadar olayları manipüle etmektedir. Kendi varlıklarını gizemle kuşatmış olan İlluminati, senseileri aramış, korumuş ve hatta Sensei Şövalyeleri’nin ‘Uzun Nöbet’ adlı gizli bir örgüt kurmasına yardım etmiştir. Bu örgüt, Kaos’a karşı ‘son savaşta’ dövüşecektir.
Ancak senseiler kandırılmıştır. Hiçbir Armageddon, Ragnarok veya Kaos güçlerine karşı son savaş olmayacaktır. İmparator’un iradesi kırıldığı anda, İlluminati kalan senseileri Dünya’nın Altın Tahtı’na sunmak üzere kurban edecektir. İmparator ve sensei birleşecektir; tıpkı İmparator’un sayısız psişiği özümsediği gibi. Yeni, evrimleşmiş Sensei-İmparator, baba ve oğullar olarak doğacak, İnsanlığı koruyup yönetecektir. İşte İlluminati’nin planı budur.
İmparator, İlluminati’nin varlığından veya planlarından asla haberdar olmamalıdır; zira önceden bilgi sahibi olması, iktidardan erken çekilmesine neden olabilir. İnsanlık İlluminati planıyla kurtarılacaksa, İmparator’un devam etmesine gerek görmemesi muhtemeldir. Aynı şekilde, senseiler de kökenlerini ve kaderlerini bilmemelidir; aksi takdirde atanmış kaderleriyle yüzleşmeye isteksiz olabilirler.
Ve İlluminati plan yaparken, entrika çevrirken, büyücü topluluklar sayıca ve güççe artmakta, İmparatorluk Engizisyonu da Kaos’a karşı hattı korumak için aşırı yöntemlere zorlanmaktadır.