(Şerafettin Sami Salya presents)
Prepared: Muzaffer Termit (L'école de Daranus)
Gönüllerin sultanı Eyüp Sabri Şokola, kütüphanenin toplantı salonu olarak kullandıkları kiralık bodrum katında olağan bilgilendirme seanslarından birini yönetiyordu. Daha henüz Retarder House’u değerlendirmeyi düşünmüyorlardı ve şimdilik orada burada, elverişsiz mekanlarda idare ediyorlardı. Konuşmasına başlamak için boğazını temizledi, kayıt ve tutanak işlemlerini yürüten Minas Boşgezenyan’dan onay aldıktan sonra kendinden emin bir sesle konuşmasına başladı:
“Kıymetli arkadaşlar, dokuzuncu olağan bilgilendirme etkinliklerimize hoş geldiniz. Biliyorsunuz ki Star Trek çevrildiği ilk senelerden itibaren tüm dünyada oldukça yaygın olarak seyredilmiş ve sonradan kült olmuş bir televizyon serisiydi... Hey gidi günler hey... Şimdi düşünüyorum da ne kral bir diziymiş meğer. İşte sizlere eski günleri hatırlatmak ve elektronik kitaplığımıza yeni belgeler kazandırmak için bugün bu konuda konuşacak, ardından münakaşa edeceğiz. Umarım asgari müştereklerde buluşuruz. Şimdiden hepimize kolay gelsin.”
“Kaç bölümdü bu, yanılmıyorsam 80 küsur episodu vardı,” diye sordu Alaattin Özdübel. Bu suali arkadaşına laf olsun diye tevcih etmişti. Amacı diğerlerini motive etmekti. Yan gözle Berrin Kümes’e baktı. Bu derin mevzu için hakikatin elçisi Eyüp Sabri'nin evinde haftalar boyu süren tasnif çalışmalarına daldıklarını hem kendileri hem de onun zevcesi Berrin Kümes Şokola çok iyi biliyordu. İleriki yıllarda kütüphanenin first leydisi olacak fedakar kadın bu gibi durumlarda onları rahatsız etme pahasına da olsa odaya giriyor, konuşulanlara sonu gelmez bir merakla ucundan kıyısından kulak kabartıyordu. Cefakar kadın sırf onların rahat etmesi ve ilim ve irfanla uğraşmaları için elinden geleni yapıyor, odaya süzüldüğünde olabildiğince sessiz davranıp onların dikkatini çekmek istemiyordu. Kesinlikle eşine ve arkadaşına hizmette kusur etmiyor, sık sık onlara bir şey arzu edip etmediklerini soruyordu.
Son derece güzel ve asil bir kadın olan Müyesser Kümes, hareketin first leydisiydi.
“Bölüm sayılarını tam olarak hatırlamıyorum ama bir yerde okumuştum toplam 3 sezondan oluşuyor,” diye arkadaşını ve can yoldaşını cevapladı Eyüp Sabri Şokola. Herkes duysun diye bunu yüksek sesle söylemişti. Bir an önce diğerlerini de olguya dahil etmek istiyordu. Elindeki bir takım kağıtları karıştırdı, daha sonra odanın köşesinde duran bilgisayarı açmak için Rozita’ya işaret etti.
Alaattin, nam-ı diğer Long Trouper ise, “Tatlım, sen bilgisayarımızı açarken ben de bir şeyler söyleyeyim, enformatik de olsa bir takım ön bilgileri arkadaşlarımıza aksettireyim,” dedi. “Benim en sevdiğim bölüm bunların bir gezegene inip orada bir aynayla karşılaşmaları ve geçmişe dönmeleri,” diye ekledi. Böylece o çok beğendiği “The City on the Edge of Forever” macerasından bahsetmiş oluyordu. Bunu söylediğine memnun, rahatlamış bir ifadeyle arkasına yaslandı.
Dalgın bir ifadeyle, “Nasıl yani? Zaman yolculuğu mu?” diye sordu, oturduğu sandalyede bacak bacak üstüne atmış Berrin Kümes. Her zamanki gibi şık bir mini etek giymiş, bacaklarını cömertçe sergiliyordu. Konuşmanın gideceği seyri hissetmiş ve bunun tadına doyulamaz bir science fiction muhabbeti olacağını hissetmişti. Bu yüzden yanakları al al olmuştu.
“Tam olarak öyle değil şekerim. Zamanda seyahatten öte hüzünlü bir hikaye. Hugo mükafatı aldığı sanılıyor,” dedi Alaattin. Söz konusu duygulu öykünün başta Berrin ve Rozita olmak üzere kitaplıktaki diğer kadınların da ilgisini çekeceğini umuyordu.
Mukavva Library: Doc ID: 4354 AB56
Kirk ve Spock Mudd'ın yolladığı robota bakarken. (I'Mudd)
Harry Mudd ve güzel androidleri. (I'Mudd)
“Mükafat?” diye söze karıştı Berkecan Mesnetsiz. Aynı Mr. Spock gibi bir kaşını kaldırmıştı. Kendisi de eski bir trekkieydi. Aslında bu ortak çalışmanın sunumunu daha önce kendisinin yapacağı öngörülmüştü ama Eyüp Sabri Şokola’nın her çalışma grubunda bir takdim konuşmasıyla etüdleri başlatması öteden beri bir gelenek olmuştu.
“Ödül yani,” dedi Alaattin. Ara sıra eski Osmanlıca kelimeleri arkadaşlarına uzun uzun izah ederdi de şimdi konu dağılmasın diye böyle bir işe girişmemişti.
“Anladım anladım,” diye acele acele onu onayladı Berkecan. “Neyse... Star Trek TOS, ikisi pilot olmak üzere toplam 80 bölüm ve 3 sezondan oluşuyor. Bunlar önce bir pilot bölüm yapıyorlar. Kaptan değişik orada. James Kirk değil.”
Berrin şaşırmıştı, “Nasıl yani? diye sordu hayretle.
Kürsüde konuşan hatip elindeki dökümanı göstererek, “Cristopher Pike ilk kaptan,” dedi.
“İlginç,” diye gayet soğukkanlı bir vaziyette yine aynı Mr. Spock gibi duygusuz bir ifadeyle konuştu Berrin Kümes. Sanki Atılgan’ın ikinci kaptanı ruhuna girmişti. Eyüp Sabri'yle Alaattin'in geceler boyu süren toplantıları sırasında konuşulanlara vakıf olmak istese de iki arkadaşın karmaşık cevaplar vermesi yüzünden suallerine net bir cevap alamamıştı. Fakat Berkecan'ın söylediği de yepyeni şeylerdi ve daha önce hiç bu türden bir anekdotu işitmemişti. Kaptan Kirk’ü yıllardan beri Atılgan’ın ilk kaptanı zannediyordu.
Eyüp Sabri, “Tam Mister Spock gibi konuştun sevgili karıcığım,” diye cevabı yapıştırdı. Bir anda gülüşmeler duyuldu. Lakin bu sesler taşkın bir neşeden çok ortamın ağırlığına uygun seviyeli yaklaşımları simgeleyen nidalardı. Zaten Berrin de ağır iş kadını görüntüsünden asla taviz vermemiş, bu yerinde espriye sadece gülümsemekle yetinmişti.
Emel Erdem Emer genç yaşta hareketin genel sekreter yardımcılığına getirilmiş, ağır bir mesuliyet üstlenmişti.
“İznin olursa artık ben devam edeyim üstadım,” dedi Berkecan Mesnetsiz hayatta en kıymet verdiği insan olan üstad-ı azam Eyüp Sabri Şokola’ya. Onunla karşılaşmasaydı hayatının pek bir anlam taşımayacağının çoktan bilincindeydi. Bu yüzden hocaların hocasını memnun etmek için insan üstü bir çaba göstermesi gerektiğinin de bilincindeydi: “İlk serüvende bunlar Talos gezegenine geliyor. Yüz binlerce yıl önce meydana gelmiş bir felaket nedeniyle gezegen harabedir. Sakinleri artık yeraltında yaşamaktadır. Gezegenin de ismi tam olarak Talos 4. Numarası var.”
“Vay anasına…” dedi Selin Radar. “Bunlar çok kıymetli enstantaneler. İlk defa duyuyorum, inanın bilgi ve enformasyon bombardımanından şu an sarhoşum. Berkecan, senden bir ricam var. Eğer vaktin olursa bu akşam bana bu konularda ekstra kurs verebilir misin? Öteden beri uzayı, gezegenleri, başka dünyaları çok merak ederim.”
Retarder Kontu anlayışlı anlayışlı ona gülümsedi ve seçkin topluluğa bilgi aktarımını sürdürdü. Sanki onca verimli arazinin tek varisi ve büyük bir servetin mirasçısı kendi değilmiş gibi epey mütevazıydı. İnsanlara her zaman değer veren ilme aşık genç adam, kendisini sonu gelmez bir merakla süzen Selin’e arada sırada bakıyor, onun alaka derecesini ölçmek maksadıyla gözlerini ona uzun uzun dikip sanki güzel kadın orada tek başınaymışçasına tüm mimiklerini ve jestlerini onun şahsına yöneltip insanüstü bir çaba harcıyordu. Böylelikle onu onore ettiğinin de bilincindeydi. Amacı hayati konularda mümkün olduğu kadar taraftar kazanmaktı. Sarf ettiği efor sebebiyle ter içinde kalmıştı ama hala coşkuyla konuşuyordu: “Kaptan Pike burada Vina isimli bir kadınlar karşılaşıyor. Kadın son derece güzel. Tabii aralarında bir ilişki doğuyor. Fakat hepsi Talosianların bir aldatmacası. Sonunu söyleyeyim mi?”
Selin onu teşvik etmek için, “Söyle bakalım,” dedi meraklı bir edayla. Cemiyetin en çalışkan üyelerinden biri olduğundan yapılan tüm toplantılara katılmaya gayret ediyor, sürekli notlar tutuyor, geceleyin de büyük uğraşılar sonucu onları temiz çekiyordu. Şimdiden bir defter oluşturmuş ve döküman oluşturma aşamasında henüz emekleme devresinde olan büyük toplumsal harekete farkında olmadan büyük katkılar sunuyordu.
“Talosianlar kadının gerçek yüzünü gösterir. Aslında o bir kaza sonucu suratı deforme olmuş bir hilkat garibesidir. Ya da ihtiyarlamış bir kadındır. Şimdi tam olarak hatırlamıyorum, bir yerlerden bulup seyretmek lazım.”
Aniden odaya dalan Emel Erdem Emer, “Çok dokunaklı,” diye haykırarak araya girdi. Cemiyetin sarışın güzeli ve genel sekreter yardımcısı olan fettan kadın, heyecanı ve dinamizmi ile iki büyük dehanın en büyük yardımcılarından biriydi. Henüz çok tecrübesiz olmasına rağmen gençliğinin verdiği dinamizmle her işe koşturuyor, alimlere ve takipçilere kusursuz hitmet etmek için elinden geleni yapıyordu. Bu tür toplantılara herkesden önce gelir, aslında eski bir depo olan bodrum katının çay ocağı olarak kullanılan küçük odasında ocağı yakıp azalar gelmeden önce çay demlerdi. Yaptığı işten de hiç yüksünmez, hatta bundan büyük zevk alırdı.
“Evet hem de çok. Sen bizi mi dinliyordun?” diye sordu Alaattin Özdübel.
“Yandaki odadan kulak misafiri olmuştum,” dedi Emel Erdem hafif mahçup bir edayla. “Star Trek benim çok sevdiğim bir dizidir. Hem sırf TOS değil diğer versiyonları da. Kaptan Picard'lı olanı falan. Ama TOS'un yeri tabii ki bambaşka.”
Retarder Kontu, artık fazla vakit kaybetmek istemiyordu. Heyecanla sözlerine devam etti: “Nerede kalmıştık. Bu bölüm böyle biter. Sonradan bu hikaye Menagerie adlı bölümde tekrarlanacaktır.”
“Evet ben bunun kitabını okumuştum. Orada da sanki olaylar Kirk'ün başından geçmiş gibi anlatılır,” diye onu onayladı kitaplığın çiçeği burnunda genel sekreteri Rozita Calderon Özdöşemecioğlu. Uzay Yolu konusunda spesifik olarak çok hevesli olduğu söylenemezdi ama eski bilgilerin bu şekilde kütüphanede ortaya dökülüp yeniden üretilmesi onun bilimsel konulara merakını kamçılıyordu. Eski yıllarda okuduğu kitapları ve dergileri kitaplık sayesinde tekrar hatırlıyor bu da ona anlatılmaz bir heyecan yaşatıyordu. Şimdi genel sekreterliğe yükselmişti ve bu ağır mesuliyeti omuzlarında layıkıyla taşımak için bilgi ve görgüsünü arttırmak gerektiğini hissediyordu. Üstelik yıllardan beridir hareketin iki büyük kurucusundan olan Eyüp Sabri Şokola'nın gönüllü katibeliğini de yapıyordu. Büyük dahiyi hiç yalnız bırakmıyor hatta evlerine de gidip onun bir takım hizmetlerini görüyordu. Şokola'nın karısı Müyesser Berrin Kümes'in de böylelikle yükünü hafifletiyordu. Genel sekreterlik için seçim yapıldığında ittifakla bu ünvan kendisine verilmişti.
“Evet James Blish daha değişik yorumlamıştır. Orada radyasyona maruz kalıp mahvolmuş Christopher Pike değil de Kirk'ün bizzat kendisi olayların içinde yer alır,” dedi Berkecan Mesnetsiz.
“Peki bu farklılık niye. Yıldız tarihlerinde bir uyumsuzluk olmuyor mu?” diye ısrar etti Rozita. Paradoksları kafasına neden bu kadar çok taktığına bir izahat getiremese de yine de en ufak teferruatına kadar vakaların gidişatına malik olmak istiyordu.
“Kimbilir, onu senaristlere ve tabii ki James Blish'e sormak gerekiyor. Kitaplarda bazı şeyler farklı anlatılmış,” diyerek geçiştirdi muhatabı.
“Sözünü kestiğim için bağışla Berkecan,” dedi Sefrarad güzeli onun gönlünü alırcasına. Fakat dinmek bilmeyen merakına yine de yeni düşerek bu kez başka bir sual yöneltti genç alime. “Sonra ne oldu peki? İkinci pilot bölüm hangisi?”
“Where no man has gone before. Bir bakıma bölümlerin başındaki monologun adını taşıyan ve dizinin manifestosunu veren bir bölüm. Bu bölümde Atılgan bir enerji bariyeriyle karşılaşıyor. Sonra da elemanlardan Gary Mitchel bir değişime giriyor. Çok hızlı okuyor, bilgi küpü oluyor, nesneleri hareket ettiriyor vesaire vesaire. Daha sonra gemi doktoru Elizabeth Dehner da aynı davranışları gösteriyor.”
“Mccoy Mccoy yok mu?” diye atıldı tekrar güzel genel sekreter. Artık dialoglar Berkecan ve Rozita arasında geçiyordu.
“O üçüncü bölümde geliyor. 3. bölüm artık dizinin oturduğu bölüm oluyor,” diyerek sabırla izah etmeye koyuldu Retarder Kontu.
Kaptan Kirk ve arkadaşları yüce divan önünde yargılanırken.
Alaattin Özdübel, o yeri doldurulamayacak büyük üstad, artık müdahale etmesi gerektiğini hissetti. Hareket üyeleri kimi zaman ilim ve irfan yüzünden kendilerinden geçerlerdi ama birisinin artık buna dur demesi lazım geliyordu. Otoriter bir sesle, “Geldik 3. bölüme. Anlat bakalım Berkecan,” dedi.
Berkecan bilgisayar ekranına eğilerek, “Turist Ömer Uzay Yolu'nda…”
Bu genel sekreter Rozita için çok fazlaydı. Zavalla kadın, “Nasıl nasıl???” diye bir kez daha şaşkınlıkla konferansın içine dalmakta beis görmedi. “Ne alakası var. Çok şaşırıyorum sen böyle laflar sarf edilince. İnanın anlamakta güçlük çekiyorum. Böylesi bir durum nasıl olur, aklım havsalam almıyor."
“Aynen öyle,” dedi kürsüde konuşan hatip kendinden emin insanlara has tok bir ses tonuyla. “İnsan Tuzağı yani orijinal ismiyle The Man Trap adlı bölüm Turist Ömer filminde aynen kopya edilen bölümdür. Bir bakıma Star Trek'in ilk sinema filmi memleketimizde çevrilmiştir.”
“Hakkaten yahu… Hatırlıyorum… İnanılmaz…” diye kesik kesik ifadelerle onu teyit etti Rozita. Muhatabı ise onu dikkate almadan konferansına devam etmek istiyordu. Hatibin konuşmasının pek kesildiği görülmüyordu ama zaman zaman mevzunun derinliğinden istemeden de olsa üyeler böyle vaziyetlere sebep olabiliyorlardı. “Elemanlar M113 gezegenine gidiyorlar. Stardate 1513.1 Orada karı-koca Crater'lar var. Bunlar gezegende yalnız. Kadın Mccoy'un eski sevgilisi. Bir de bakıyorlar ki kadın hiç yaşlanmamış. Aynen bıraktığı gibi duruyor.”
“Hadi yahu? Sonsuz ömür ve hiç bitmeyecek bir güzellik,” diyerek bu kez Müyesser Berrin Kümes, yani first lady araya girme mecburiyetini hissetti. Sonra da eşi ve hakikatin elçisi Eyüp Sabri Şokola'ya göz kırparak, “Böyle bir kadın istemez miydin?” diye sordu.
“Dur dur... Hiç de öyle değil. Bu aslında bir mahlukat değişik bir yaşam formu. Kadının kılığına girmiş,” dedi Eyüp Sabri sabırsızlıkla.
“Eyvah eyvah. Hatırladım o bölümü. Yaratık istediği insanın kılığına giriyordu değil mi?” diyerek Alaattin durumu toparladı.
“Aynen öyle,” üstadım dedi Berkecan. “Türünün en son örneği. Kadın yıllar önce ölmüş olmalı. Yaratık da kadının yerine geçmiş. Hatta James Blish kitabında bununla ilgili bir pasaj var. Spock soruyor galiba, acaba yaratık Doktor Crater'in yanında hep karısının görünümünde mi duruyor yoksa gerçek görünümünde mi? İlginç değil mi?”
“Evet nazik bir durum. Allah'ın terk ettiği bir seyyarede o acaip mahlükatla bir ömür nasıl geçer. Benim de tahminim yaratık Craterın gönlünü hoş etmek için zevcesinin görünümünde dolaşıyordu,” dedi Eyüp Sabri oturduğu makam masasının arkasından. Durdu, sonra gülerek devam etti. “Eee tabii, sonuçta Doktor Crater'in de bir takım ihtiyaçları..” Sözünü tamamlayamadan gözü cefakar katibesi Rozita Calderon'a takıldı.
Rozita işveli bir sesle, “Hadi ama Eyüp Sabri üstadım benden mi utanıyorsunuz saygı değer büyüğüm. Gayet doğal bir şey söylediğiniz. Yaratığın orijinal görünümüyle Crater'la birlikte olduğunu varsayıyorum da. Aman Allahım!”
“Yaratık sadece tuzun peşinde,” dedi Alaattin “Yaşaması ve soyunu idame ettirmesi için ona en gerekli şey tuz.”
“Aynen öyle,” dedi kürsüde dikilip konuşmaların bitmesini bekleyen Berkecan. “Gemide de Nancy Krater kılıktan kılığa girer, dolaşır. Hatta bir kaç tayfa öldürür.”
Eyüp Sabri Şokola bir noktayı aydınlatmanın gerekli olacağını düşünmüştü. “Bir şey soracağım,” dedi. “Kılığına girdiği insanların da tüm anılarına sahip oluyor mu. Mesela Mccoy'la konuşurken Nancy'nin yaşadığı tüm hatıralara malik olmalı ki Maccoy'a gayet rahat cevap veriyor.”
Düşünceli bir edayla, “Eh... Öyle olmalı tabii,” diye onun sualini cevapladı kürsüdeki hatip. İleride Usain the Great adıyla tanınacak trekkie tekrar söze başlamanın heyecanıyla yanıp tutuşuyordu.
Selin Radar, Mukavva Hareketi'nin çalışkan bir üyesiydi.
Mukavva Library: Doc ID: 4354 AB56
First Edit: 20 June 2018 Last Update: 21 March 2019, 14 Feb 2021