(Ahmedo Surtan, presents)
Narrator: Ahmet Ural Uranüs (Batı Okulu)
Cefakar bir kadın olan Feride Hanım, Retarder Bölgesi'nde Kurol Kayalıklarını keşfetmiş ve pek hoşuna gitmişti. Photo: Kazım Kaos
Feride Çayoca, hakikatin efendisi, kainatın rehberi ve ona mihmandarlık eden Selin Radar'la çıktığı gezide oldukça kafası karışık bir durumdaydı. Hem Eyüp Sabri Bey'in özel asistanlığına talip olmuş hem de tecrübesizliğin getirdiği bir takım dezavantajları yoğun olarak yaşıyor, eğer bu görevi başaramazsam bedbahtlığım beni kahrımdan öldürebilir duygusu kalbini sıkıştırıyordu. İlk gün kimsesizlerin kimsesi olan Necati Demir Depdebe ve onun nikahlı karısı Müberra Cümbüş Taparata (Ludwig Stahsler) ve can dostları olan yanlarından hiç yanından ayırmadıkları Faruk Fuaye ile karşılaşıp onlarla tanışmış, bir tür aziz olan bu insanların marifetlerine yakından şahit olmuştu. 2016 yılında hatıralarını topladığı "Retarder Köşkünde On Yıl" adlı kitabında o günleri şiirsel bir dille şöyle anlatır:
"Her şey öyle çabuk olup bitmişti ki insan gerçekten hayret ediyordu. Hocaların hocası ilk gece transa girer gibi oldu ve bana bir takım bilinmeyen gerçeklerden bahsedeceğini söyledi. Onu can kulağıyla dinledim. Özellikle Adam Cartwright hakkında söylediklerini daha önce hiç duymamıştım. Gençliğinde yaşadıklarını bana tafsilatllı bir şekilde anlattıkça, bu çileli yolculuğa çıktığı için ona oldukça hak verdim. Çünkü hem Eyüp Sabri Bey hem de Alaattin Özdübel öyle hassas insanlardı ki, bizim hiç bir şekilde fark edemeyeceğimiz imgeleri gözlerindeki vahdet perdesi kalktığı için rahatlıkla görüyor ve çevrelerindeki uhrevi halenin tesiriyle kimi zaman oldukça bitkin düşüyorlardı. O gece bana aktardıkları bitince Bonanza'ya ve Kurt Waldheim'a çok değişik bir gözle bakmaya başlamıştım. Yüce Rabbim kalbimdeki pası silmiş, beni bir tür azize olma yoluna sevk ediyordu. İki büyük filozofa minnetimi kelimelerle ifade etmek zor. İnsanoğlu bu tür bir manevi safhaya ancak meşakkatli ve oldukça sabır isteyen bir arınma sonucu yükselebilir."
2005 yılında Reterder Köşkünde verilen bir parti. Yeşil şapkalı Eyüp Sabri Bey, dansöz kıyafetiyle Berrin Hanım.
Ünlü kaşif Seyit Nurullah Tornado Mukavva Hareketi'ne en büyük katkı yapmış insanların başında gelir. Zengin bir kitap, film ve efemera arşivine sahip aktivasyon adamı, özellikle cemiyetin first ladysi Müyesser Berrin Kümes'in teşvikleriyle Retarder Köşküne iki büyük nebiyi ziyarete gelir, yanlarında getirdiği materyalleri onların kullanımı için büyük bir alicenaplıkla hizmetlerne teslim ederdi. Bu gönlü geniş insan sadece Retarder dönemlerinde değil hicret öncesi yıllarda da ilgi ve alakasını eksik etmemiş, sık sık Eyüp Sabri Bey'lerin mütevazı apartman dairelerini ziyaret etmiş, onlara büyük ilham sağlamıştı. Hakikatin efendisi ve kainatın rehberinin ilgisini canlı tutmak amacıyla sık sık dış ülkelerde şahit olduğu vakaları onlara aktarmıştı. Özellikle 1990'lı yıllarda artık eski senelerin hatıralarının yavaş yavaş eskidiği bir dönemde o adeta buna isyan edercesine sürekli maziyi hatırlatmış, böylece iki düşünüre hem manevi hem de maddi katkıda bulunmuştu. Tabii son derece güzel ve çekici bir kadın olan Berrin Kümes faktörünü de unutmamak gerekir. Çünkü o olmasaydı Seyit Nurullah Tornado da ziyaretlerini minimum düzeyde tutardı. Neredeyse tüm Bonanza serisini ezbere bilen Tornado, bu spesifik konuda Eyüp Sabri Bey'in en önemli kaynağıydı.
Pernell Roberts, Adam Carwright rolüyle Bonanza'da oynadığı yıllarda.
Adam Cartwright ailenin en büyük oğluydu ve diğer iki kardeşine her zaman kol, kanat geren geniş yürekli bir insandı. Karakteri canlandıran Pernell Roberts ilk dört sezon sonrasında diziden ayrılmış, 1972 yılına kadar beyaz camda oynayan geri kalan bölümlerde sadece Ben Cartwright, Hoss Cartwrigh ve Joe Cartwright yer almıştı. Eyüp Sabri Şokola ve Alaattin Özdübel başkalarına küçük bir ayrıntı gibi gelebilecek bu fenomeni her zaman zihinlerinin bir köşesinde saklı tutmuş, mevzu açıldıkça fikirlerini cesurca beyan etmekten geri durmamışlardı. Ancak bazı fikirleri çevrelerindeki insanlar tarafından ya yanlış anlaşılmış ya da bir sessizlik kuşatmasıyla karşı karşıya kalmışlardı. İnternetin icadıyla iki büyük düşün adamı yaptıkları araştırmalarla gerçekleri ortaya çıkarmak için sürekli çalışmışlar, nitekim zaman sadece onları haklı çıkarmıştı. Birleşik Devletler'de ve Avrupa'daki halklar tıpkı onların düşündüğü gibi bu tür olgulara kayıtsız kalmamış tam tersine oluşturdukları communitylerde en ufak ayrıntıları bile tartışmışlardı.
Marifet sahasında Eyüp Sabri Bey ve Alaattin Bey'ler o kadar kabiliyetliydi ki, onlarla görüşen ve maiyetiyle tanışanların kalplerine ilim sevgisi mührünü asla silinmeyecek bir tarzda vuruyordu. (Talip Ali Karate | Alimlerin İlmi Hayatı, sayfa 285. İmanın tecellisi ve kalp gözüyle görmek.)
Eyüp Sabri Şokola asla atalete kapılmayan bir insandı. Sürekli düşünür ve bu düşüncelerinden yeni sentezler üretirdi. Örneğin bir toplantı esnasında Ümmü Gülsüm Alga kendisine şöyle bir sual sormuş o da hemen mukabelede bulunmuştu. Sual şuydu: "Dünyamızı uzaylılar istila ettiğinde onlarla kim muhattap olacak, bizim haklarımızı kim savunacak? Amerika Birleşik Devletleri başkanı mı yoksa Birleşmiş Millet Genel Sekreter mi?" Hakikatin efendisi güldü ve şöyle bir lafla karşılık verdi: "Elbette Birleşmiş Milletler Genel Sekreteri. Çocukluğumda duyduğum ilk genel sekreter ismi Kurt Waldheim'dı. Sonra bu göreve Pérez de Cuéllar getirildi. Bunlar uzun süre seçiliyorlardı. Galiba yedi yahut sekiz seneliğine." Bu cevabı verdikten sonra dinleyiciler kendisini soru yağmuruna tuttu. Özellikle yetmişli yıllarla ilgili bir şeyler öğrenmek isteyen yeni kuşak Eyüp Sabri ve Alaattin Beyleri bir tür bilgi deryasına benzetiyor, ağızlarını onlara dayayıp kana kana tükenmez bir kaynağa sahip bu pınardan yudum yudum içmek istiyorlardı.
Berrin Kümes köşkteki çalışma masasında. 2013
Mukavva Analitik Düşünce Sistemi, var olduğu sanılan bir evrensel datanın basit olarak inovasyon yoluyla işlenebilirliğine kafa yoran bir akıl yürütme metoduydu ve ana ilkeleri Eyüp Sabri Şokola ve Alaattin Özdübel tarafından oluşturulmuştu. Ancak iki düşünürün internet öncesinde manuel olarak elektronik ortam dışında yazdıkları çeşitli belgeler ve biriktirilmesi yıllar süren efemera koleksiyonlarının birleştirilip bunlardan bir veri tabanı oluşturulması mümkün olmadığından, tüm bu malzeme gündelik hayatın hayhuyu içinde heba olup gitmiş, bu yüzden yeni yaklaşımları doğuracak üretimlerden cemiyetin mahrum kalma tehlikesi baş göstermişti. İşte internetin icadından sonraki teknolojik gelişmeler bu iki bilime aşık insanın önünde yeni ufuklar açmıştı. Artık web sayfaları yoluyla dünün ve bugünün yaşantılarını kaynaştıracak ve yeniden işleyecek mekanizmaların ortaya çıkması ve bunun tüm dünya için uygulanabilir olması iki filozofu heyecanlandırıyor, neredeyse aralarındaki tüm diyalogları kayıt altına almaya çaba gösteriyorlardı.
Feride Hanım Rene Kumsallarında. Foto: Kazım Kaos
2002 yılında Retarder Köşkü’nde düzenlenen bir bilim şurası sonrasında Mukatekler toplanmış ve bundan sonra ne yapacaklarını tartışıp çeşitli fikirler ortaya sürüyorlardı. Berkecan Mesnetsiz, sorumlu sekreterlerin not alma ya da elektronik cihazlar yoluyla görüşmeleri kayıt altına almasını istemişti. Bu direktifi yerine getiren Rozita Calderon ve Emel Erdem Emer, sonradan Eyüp Sabri Bey’in eşi Berrin Kümes tarafından Dresden Kütüphanesi’ne bağışlanacak Kırmızı Salon Tutanakları adı verilen eseri oluşturmak için Minas Boşgezenyan’ın nezaretinde gerekli hazırlıkları yapmaya başlamıştı. Her dinleyicinin aynı zamanda aktif bir katılımcı olduğu bu toplantı dizisi, geçmişten geleceğe bir köprü olan evrensel datanın verilerinin bir araya getirildiği büyük bir veri ambarı oluşturmuş, sonraki yıllarda dünyada yaygınlaşacak big data düşüncesinin temellerini atmıştı.
Kurt Waldheim yıllarca BM'nin başındaydı.
Eyüp Sabri Şokola ve Alaattin Özdübel çevrelerinde kümelenen Mukatek’lere toplantılar ya da konferanslar yoluyla bildiklerini aktarırken konuşulanlar gönüllüler tarafından kayıt altına alınıyor, bu tutanaklar sekreterler vasıtasıyla redakte edildikten sonra çeşitli web sitelerinde yayınlanıp ilimlerinin ışığı geniş kitleleri aydınlatıyordu. İnternet’in icadı iki düşünce adamına fikirlerini kolayca yaymayı sağlamıştı.
Twiggy gerçekten çok sıskaydı.
Ancak işler her zaman yolunda gitmiyordu. Bir gün Alaattin Özdübel, Retarder Bölgesi’ni ziyaret eden ünlü kaşif Seyit Nurullah Tornado’ya şöyle seslenir: “Görüyorsun ya dostum, her zaman trans haline geçemiyoruz ve dimağımıza hücum eden imgeler yüzünden perişan oluyoruz. Bu sebepten ötürü ilâhî hakikate dair ilmi ve tecrübe melekesiyle kazandığımız dünyevî olguları bir takım seviye farklılıkları yüzünden insanlara zerk edemiyoruz.”
Kainatın rehberinin bu serzenişi oldukça anlamlıydı. Yine başka bir gün yapılan bir toplantıda bu rahatsızlığını ayrıntılı şekilde şöyle tasvir eder: “Unutmamalıyız. Asla unutmamalıyız! 1970’lerde Twiggy adıyla tanınan sıska bir manken vardı ve herkes ondan bahseder, gazetelere çıkardı. Bu yüzden tüm dünyada bir zayıflama furyası başlamıştı. Bunu rahatlıkla görebiliyordum. 80’lere doğru etkisinin kaybolduğunu fark ettim. Ama tüm bunları kime söyleyecektim ki. Beni anlamazlardı!”
Big Data ve Bilişim Foto: Kazım Kaos
Ünlü sanayici Mahmut İsal bu şikayeti üzerine kendisine şöyle sorar: “Peki bu aklınıza gelenleri, bir dökümanda toparlayıp bir tarih dersi vermeyi yahut ne bileyim bir makale yazmayı düşünmediniz mi?”
Ahir zamanlar filozofunun yanıt vermesine ramak kalmıştı ki hakikatin efendisi Eyüp Sabri Şokola onun yerine heyecanla atıldı: “Biz de bundan söz ediyoruz dostum. Nasıl yazacaktık böyle bir makaleyi. Çok spesifik bir konuydu. Halbuki derli toplu bir hiyerarşik düzen kurmalıydık bu işlere girişmek için. Tersi bir durumda herkes bize güler, alay ederdi. Ancak internetin icat edilmesiyle ikimizin de ufku açıldı.”
Hiyerarşi ve disiplin çok önemliydi Eyüp Bey için.
Nebiler nebisi haklıydı. 1990’ların başında A4 kağıtlarına bir takım notlar alan büyük düşünce adamı, bunlar başkalarının eline geçtiğinde inceleyenlerin materyallere bir anlam veremeyeceğini ve toplumun kendilerini yanlış anlayacağını düşünüyordu. Haksız da değildi. Özdübel’in eski gazetelerden ve dergilerden kestiği haber küpürleri ve fotoğraflar bunlara eklendiğinde, ortaya çıkan kültür ürünlerinin sıradan insanlar tarafından büyük bir kakafoni olarak algılanabileceğini tüm kalpleriyle seziyorlardı. Fakat çareleri yoktu. Mecburen internetin icat olmasını bekleyeceklerdi.
First Edit: 21 March 2020, First Publish 18 April 2024, Last Update