(Şerafettin Sami Salya presents)
Narrator: Sultan Karbon (École du Sud)
Ratata Dağları eteklerinden güneye uzanan Lena Çölü.
Eyüp Sabri Şokola ve Alattin Özdübel’in temellerini atıp geniş ve mümbit arazilerin tek varisi Retarder Kontu Berkecan Mesnetsiz’in onların çalışmalarından etkilenerek aralarına katıldığı ve Müyesser Kümes’in kocasının çalışmalarına teknik destek vermek amacıyla topluluğa dahil ettiği Refik Tankoz, muazzam ve kıtalar arası bir bilgi sistemini hayata geçirmek gayesindeydi. Mukaddes ve muazzez bir davanın neferleri elbette çeşitli zamanlarda cemiyetleri haricindeki bir çok kıymetli zatla da iş birliği yaptılar. İçlerinden birisi dönemin önemli fikir adamlarından Seyit Nurullah Tornado adlı meşhur kaşifti. Bin dokuz yüz doksan üç senesinde Eyüp Sabri Bey’in evinde onları ziyaret eden Seyit Nurullah, belki de farkında olmadan Mukavva Hareketi’ne yeni bir nizam getirmişti. Ol muhterem zat, Eyüp Sabri Bey’in yanında onun can yoldaşı olan dava arkadaşı Alaattin Özdübel, nam-ı diğer yol gösteren tapirle de konuşmuş, muhatabının kendi öz cemiyetine istikamet göstermesini sağlamıştı. Tarihi ziyaret esnasındaki bir lahzada sorulan mühim bir sual, kurucuların aklına takılan çok önemli bir varyantın zikredilip çabucak aşılmasına ve Şokola ile Özdübel’in zihinlerinde şimşek gibi çakan parlak bir ziyanın şümul etmesine yol açmıştı. Seyit Nurullah’ın hareketin liderleri Eyüp Sabri Şokola ve Alaattin Özdübel’e can alıcı suali, mealen şöyleydi: “Efendiler, milliyetçilerin avukatını hatırlıyor musunuz?” Kısa bir düşünme anından sonra iki alimin cevabı menfi olmuştu. Muhabbet çıkmaza mı girmişti nedir? Lakin Alaattin Bey bir ipucu yakalamak maksadıyla bir karşı sual tevcih etti: “Nerenin milliyetçileri bunlar?” Cevap çok vurucuydu: “Teksas’taki milliyetçilerden bahsediyorum.” Bunun üzerine iki üstad-ı azamın yüzü güldü ve hemen hemen beraberce Seyit Nurullah’ı cevapladılar. “Avukat Connoly’dir onun adı!”
Milliyetçilerin avukatı Connoly ve Çelik Blek.
Avukat Connoly’yi anımsamış olmanın verdiği sevinçle Alaattin Bey ayağa kalktı. Bu arada karısı Müyesser Kümes hatırlı misafire evinin mütevazi mutfağında sade bir kahve pişirmiş, toplantı yaptıkları odanın kapısında tezâhür etmişti. Yol gösteren tapir az kalsın onunla çarpışacaktı. Kadını görünce coşkuyla ona sual etti: “Müyesser, sen Avukat Connoly’ye vakıf mısın?” Müyesser Hanım konuğa kahvesini ikram edesiye kadar sükutunu muhafaza etti. Sonra gülümseyerek kocasının dava arkadaşına salih bir lisanla cevabını verdi: “Unuttuğumuz ve değerini bilemediğimiz öyle çok isim var ki. Alvin Lee de bunların arasında maalesef,” şeklinde mırıldandı. Sesinde belli belirsiz bir şikayet tonu seziliyordu. “Ten Years After’in her şeyi,” dedi Seyit Nurullah araya girerek. Sonra düşünceli bir edayla kahvesinden bir yudum alarak: “Acaba şu an aktifler mi? Britanya’ya giden bir dostumuz onların hala müzik yaptığını söyledi ama ben şu halihazırdaki vaziyetleri hakkında en ufak bir bilgi kırıntısına bile malik değilim,” diyerek fikrini belirtti. “Evrensel data, evrensel data!” diye haykırdı Eyüp Sabri Şokola bunun üzerine. “Muazzam bir data düşünün Seyit Nurullah üstadım. İçinde, dünyamızda olup biten her şey kayıtlı ve herkes bilgisiyle ona katkı veriyor, sürekli her şeyden haberimiz oluyor!” Büyük üstad şaşmaz dehası ve sezgileriyle daha doksan üç yılında interneti öngörmüştü. Müyesser Hatun o meleksimâ çehresiyle odadakilere gülümsedi. Kapıyı kapatıp mekanı terk etmeden önce Seyit Nurullah’a işveli bir sedayla, “Afiyet olsun efendim,” dedi. Onun Alvin Lee’ye muttali olması güzel ve alımlı kadını mesut etmişti. Tanınmış kaşif, gözlerini arkasını dönüp odadan çıkmak üzere olan Eyüp Sabri Şokola'nın afet-i devrân zevcesinin bir kısrağın sağrılarını andıran geniş ve biçimli kalçalarından bir saniye bile ayırmadan, “Ziyade olsun hanımefendi,” diye mırıldanarak mukabelede bulundu.
Solda Müyesser Kümes iki binli yılların ortasında Retarder Köşkünde. Sağda çok hamarat olan asistan Rozita Calderon 1990'ların sonuna doğru Eyüp Sabri Bey'in evinde onun elbiselerini ütülerken.
İşte böylece herkesin hür bir biçimde katkıda bulunabileceği ve hem mazi hem de atinin aynı vektör içinde sonsuzluğa akacağı bir platform fikri Eyüp Sabri Şokola ve Alaattin Özdübel’in dimağlarında terakki etmeye başlamıştı. Start verilmişti artık. Seyit Nurullah’ın iki alime mütekaddim hukukçunun encamını sual etmesi buna vesile olmuştu. Kahvesinden geniş bir yudum alan meşhur kaşif, milliyetçilerin avukatını anlatmaya başlayınca ikisi de kulak kesilmiş onu dinliyordu. “Aslında yakışıklı bir adam değildi Connoly. Hatta esnaf tipi vardır simasında. Fakat tüm hayatını Amerika’nın bağımsızlığına adamıştır.” Bir yarım saat Çelik Blek ve arkadaşlarının yaptıklarını anlatıp sözlerini bitirince muhataplarından yeni bir sual bekliyormuş gibi gözlerini onlara dikti. “Hakikat dostlarım, hakikat her yerde anlatılmalı ve mutlaka kayıt ve kuyudat altına alınmalıdır. Ancak bunu nasıl yapacağımız meçhuldür.” Seyit Nurullah bu lafları sarf edince Alaattin Özdübel şöyle bir manzumeyle karşılık verdi: “Kuyudat kuyu mudur, yoksa malumatın suyu mudur, berâyı malûmât dediğimiz, şuh bir hatunun huyu mudur.” Bir anda urefâ kahkahalara gark olmuştu. “Güzel bir müzik bu konuştuklarımıza iyi gelir,” dedi Eyüp Sabri Bey teybin düğmesine basarak. Bir anda küçük odayı Crosby, Stills, Nash and Young’ın “Carry On” şarkısının melodisi doldurmuştu. Bir süre ol ezgiyi dinledikten sonra Seyit Nurullah tekrar konuşmaya başladı: “Dostlarım, kardeşlerim! CSNY'deki David Crosby 1968'deki bir konserde Stephen Stills ile birlikte The Hollies'in vokalisti Graham Nash'i ayartıp Crosby, Stills, Nash and Young'ı kurmamış meğer. Hikaye başkaymış. Ben de öğrenince epey şaşırdım.” Tam o anda da şarkı bitmiş derin bir sessizlik mekana hakim olmuştu. “Nasıl olur?” diye itiraz etti Eyüp Sabri Şokoa. “Ben bunun hep öyle olduğunu zannederdim. Eğer hakikat bu değilse nedir?” Meşhur kaşif bir süre iki üstada sahih bilgi mevzusunda teorik birkaç laf sarf ettikten sonra sadede geldi: “İşte o sizin evrensel data dediğiniz tüm bu açmazlara çözüm getirecek!” Bir süre daha sohbet ettikten sonra sokak kapısının çalındığını duydular. Beş dakika geçmeden kapandıkları odanın kapısı açıldı ve güzel bir avrat peydah oldu. Gelen zat Selin Radar'dı. “Katibeniz geldi,” dedi genç kadın neşeli bir sesle. “Konuştuklarınızı not alacağım.” Sonra da Seyit Nurullah’a dönerek izahat verme lüzumunu hissetti. “Üstad-ı azamların söylediklerinin kayıt altına alınmasını gönüllü olarak ben üstlenmiş bulunuyorum. Allah nasip ederse ileride bu değerli notlardan bir kitap çıkarmayı düşünüyorum onlara armağan olarak.” Meşhur kaşif beşuş bir çehreyle ona baktı. “Âla âla,” dedi. “Bir kelimesini bile ziyan etmeyiniz. Zinhar ömrümde bunlar kadar kıymetli eşhas görmedim. Hamdü-senalar olsun şahsiyetinize.”
First Edit: 16 September 2016 Last Update: 17 Oct 2016 First Publish: 29 Apr 2023