Narrator: Muzaffer Termit (École du East)
ABSTRACT: Mühim bir toplantı arefesinde, gönüllerin sultanı Eyüp Sabri Şokola’nın şöyle söylediği rivayet olunur: “Değerli arkadaşlar, gençlerimizi zehirlemek için pusuda bekleyen zararlı ideolojiler ne komünizm, ne faşizm, ne dincilik, ne de bölücülüktür. Batı ülkelerinde genellikle belli bir entelektüel seviyeyi aşmış insanlarda görülen Dudeizm, sosyal statü ayırt etmeksizin çoğunlukla erkekler arasında salgın bir hastalık gibi yayılan Badakizm ve sıkça hedonizm ya da hazcılık ile karıştırılan Gebeşizm, maalesef son yıllarda memleketimizde de gençlerimizi tehdit eder hale gelmiştir.”
Bu lafın üzerine kainatın rehberi Alaattin Özdübel, “Maalesef bir erkek ideolojisi olarak tanımlanan Badakizm ülkemizde özellikle çalışan kadınlar arasında da yaygınlaşmış durumda,” diyerek fikrini belirtmiş, bu hararetli tartışmanın seyrine kapılarak kendinden geçen, ünlü Mukatekler’den Hasan Sonkoli de, “Arkadaşlar, sizleri Eyüp Sabri ve Alaattin üstad-ı azamlarımızın temellerini attığı, Berkecan Mesnetsiz ve Refik Dangoz üstadlarımızın kurulmasına yardımcı olduğu evrensel kütüphanemize ve muazzez davamıza davet ediyorum. Bu çağrımı lütfen cevapsız bırakmayın,” diye haykırmıştır. Fakat toplantıda hazır bulunanlardan Cevriye Atlanta, “Çağrın güzel de neden Charlotte Rampling'in posterini sallıyorsun?” diye mukabele etmiştir. Sonkoli, cevap olarak, “Böyle güzel bir çağrı metnine ancak mutlak güzelliğin simgesi biri yakışır diye düşündüm,” hanımefendi demiş, “Güzel muhayyile etmişsin, tebrikler,” cevabını almıştır.
Mukavva Toplantılarında
Tüm bu manzaranın karşısında Eyüp Sabri Şokolaa buyurur: “Hasan, sana şunu müjdeleyebilirim ki, bir imtihanı daha başarıyla atlattın.” Fedakar Mukatek ancak şunları mırıldanabilir: “Üstadım, muazzamsınız. Şu an kilitlendim. Tek bir kelime bile edemiyorum.” Yine dinleyici sıralarından Feride Çayoca dayanamaz, sorar: “Drug?” Öngörülemez bir telaşla, “Hayır hayır,” der kainatın rehberi. “Uyuşmaktan değil, fakat hareketten ve inovasyondan bahsediyoruz. Söylemek istediğimiz kozmik enerji alışverişi! Sizin bu sadakatiniz sayesinde mukaddes davamızı dünyaya duyurmaya çalışıyoruz.” Feride Çayoca bunun üzerine gözyaşlarını tutamış ve ağlamaya başlamıştır. Birkaç zamandır methedilen bu iki büyük alimin toplantılarına katıldıktan sonra değiştiğini hissediyor ve çevresindeki olaylara büyük bir hoşgörüyle yaklaştığını hissediyordu. Bir anlamda hiçbir meditasyon uygulamasının yapamadığını bu iki mütevazı insan yapmış, kendisini rahatlatmıştı. Retarder Köşküne gidip onlarla tanışmaya karar verdiğinde ise tam anlamıyla bir Mukatek'ti artık. Artık nesneler ve özneler arasındaki bağlantıyı daha rahat kurduğunu hissediyor, böylece hiçbir varoluşçu filozofun çözemeyeceği sırlara vakıf olduğunu hissediyordu. Ve daha da önemlisi gerçeklerin yanısıra düşlerine de hakim olduğunu fark etmişti. "Ne mutlu bana," diye mırıldandı. "Keşke bunlardan mahrum kalan diğerlerini de uyarmaya gücüm yetse," diye düşündü. Eyüp Sabri Şokola ve Alaattin Özdübel'e hayranlıkla bakıyordu. Onlarla kozmik eneri alışverişine girmek istiyordu. Bu arzusunu yerine getirmek için her şeyi göze alabilirdi.
Kozmik enerji alışverişini ilk kez Kamile Kara Kapkara ile gönüllerin sultanı Eyüp Sabri Şokola gerçekleştirmişti. 1990'lı yılların başında henüz Mukavva Hareketi embriyo aşamasındayken bu koca yürekli kadın hakikatin efendisine düşüncelerine yoğunlaşmasını öğretmiş, bu disiplini yalnız teorik değil fakat uygulamalı olarak da büyük alime tatbik etmişti. Şokola seçilmiş bir kişiydi ama eşi Müyesser Hanım'ın da ondan geri kalmaması için enerjiden payını alması gerekiyordu. Çünkü çiftlerden birisinin bu fenomenle tecrübesinin olmaması ölümcül sonuçlar doğurabilirdi. Bunun için de Hüyfe Kapkara first leydiye enerji aşılamak için gerekli çalışmalara başladı. Sonuç oldukça yüz ağartıcıydı. Eyüp Sabri Şokola ile Kamile Hanım, Müyesser Berrin Kümes'le Hüzeyfe Kapkara ideal bir çift oluşturdular ve bu durum birkaç ay sürdü. Arada çiftler beraberce de kozmik dalgalara göğüs germek için aynı anda enerji alışverişine giriyorlar, kimi zaman da kainatın önderi Alaattin Özdübel ile Selin Radar onlara katılıyordu.
Abigail Leslie is Back in Town
“Haydi sevgili arkadaşlar," diyerek önemli bir konuya parmak basan insanların kendinden emin halini yansıtan tok sesiyle hakikatin efendisi devreye girer. “Öyle film ve kitap tavsiyesi yapmak adetim değildir ama bu pazar gününde hoşça vakit geçirmek için bu kordela birebir geliyor sanki. İlginç bir de hikayesi var. Doğup büyüdüğü yerlere avdet eden Abigail'in kasabadaki değişen insan ilişkileri, iletişimsizlikler üzerine gözlemi, yozlaşmış sosyal yapıyı ve insan ilişkilerini irdeleyip onları değiştirme çabaları konu ediliyor. Alt yazı maalesef yok. Lakin ben alt yazıya ihtiyaç hissetmedim. Büyük olasılıkla sizler de ihtiyaç hissetmeyeceksiniz. Dili İngilizce olmasına rağmen gayet rahat anlaşılıyor. Abigail, ancak kozmik enerji alışverişiyle dertlerinden kurtuluyor ve kamil insana inkılap ediyor. İlginç bir sürpriz, alt rollerin birinde Jenifer Welles de var. İyi seyirler. Yorumlarınız varsa tartışabiliriz."
Alan Carter'in yönettiği kartallardan biri iniş anında.
Filozoflar filozofu genellikle böyle yapardı. Çok beğendiği filmleri arkadaşlarına tavsiye eder, onların da feyz almalarını beklerdi. Sanat eserleri konusunda tartışmaya girer ve bu münakaşalara kainatın rehberi Özdübel'i dahil ederek Mukatek'lerin kafasında soru işaretleri uyandırır, onların gerçekleri sorgulamasını arzu ederdi. Yine öyle yapmış, bu kez başka bir başyapıttan söz etmeye başlamıştı: "1984 tarihli Ölüm Savaşçısı'nın iki versiyonu var. Birincisi sinema, ikincisi de video versiyonu. Sinema filmindeki bazı sahneler video sürümünde kırpılmış ve diyaloglar değiştirilmiş. Örneğin: Ninjaların şefi manifestoyu okurken, "Bu gece ay doğarken yarasalar, ninjalar yeniden canlanacak, ölülerimiz toprağın altından çıkacak, Ölüm Savaşçısı'nın yüreği titreyecek" sözleri, "Bu gece karanlık korkunç bastıracak, ama bizim ruhlarımız korku saçacak. Ölüm Savaşçısı'nın yüreği titreyecek, bin yıllık kin bir mezar gibi açılıp onu topraklara gömecek," şeklinde değiştirilmiştir. Bence bu filmin hem sinema hem de video versiyonu ayrıayrı seyredilmeli. Arada bariz farklar var. Cüneyt Arkın'ın bindiği uçağın ninjalar tarafından düşürülüp Cüneyt abinin paraşütle atladığı sahneler de video versiyonunda var ama sinema versiyonunda yok. İleriki günlerde de bu konuya değinmek istiyorum Allah nasip ederse."
Bağımsız sinemaya meftun Feride Çayoca ise bu bilgi fırtınasına katkı vermek amacıyla söz sırasının kendisine gelmesini bekliyordu. Nihayet katılımcıların fikirlerini beyan etmesine izin verilince büyük bir heyecanla konuşmasına başladı. Ayağa kalktı ve nesşeli bir sesle şunları söyledi: "Biliyorsunuz eski bilimkurgu şahserlerinden Uzay 1999'u izliyorum. Dün itibarıyla ilk faz bitti. İlk faz yirmi dört, ikinci faz yirmi üç bağımsız bölümden oluşuyor. Birincisi, adı üstünde breakway’di. İkincisinde Anton Zoref’in vücudunu asimile eden dış uzaydan gelen bir enerji konu ediliyordu. Üçüncüsünde Atheria kraliçesinin olası bir çarpışmaya karşı kazazedeleri sakinleştirme ve ikna çalışmaları sergileniyordu. Dördüncüsünde bir çeşit savaş oyunu vardı. Fakat her şey olup bittiğinde bile geriye dönmek mümkündü. Beşinci, ölümün hakimiyetini ve kıskanç bir gezegenin kendisini terkedenlere neler yapabileceğini gösteriyordu. Altıncısındaysa eski bir mekiğin ve onun yaratıcısının dış güçlere karşı olan savaşımı işleniyordu. Yedincisinde yeni bir yaşam tohumunun yine dış güçlerce asimile edilip anormal bir hücre büyümesine maruz kalmasına tanık oldum. Sekizincisi dehşet doluydu. Uzay gemileri mezarlığında yuvalanan acımasız bir varlık yeni kurbanlarını bekliyordu. Dokuzuncusu, kilometrelerce kare büyüklüğünde bir uzay gemisinde aristokratlarla barbarların yüzlerce yıl süren savaşımını anlatıyordu. Onuncusu, her şeyi yok eden kara bir güneşti. On birincisi ise..."
Feride Çayoca 2005 yılında bir yolculuğunda fotoğraf çekerken.
Feride sözlerini bitirmişti. Bir kez daha farkında olmadan kendi kendine gurur duyduğunu hissetti. Egosunu tatmin ettiğini düşünüyor ancak yine de bunun basit bir psikolojik durum olmak yerine daha karmaşık bir düşünsel semptoma işaret ettiğini algılayabiliyordu. Retarder Köşkünde daha fazlasını yaşayacaktı. Bu insanları köşkte toplayan güç neydi? Hiç şüphesiz bu hakikate duyulan özlemdi. Eskiden büyük bir çoğunluğun burun kıvırdığı ve pek önemsiz gördüğü olgular, bu iki filozof tarafından ayrıntısıyla tartışılıyor ve gelecek nesillere bir emanet bırakma güdüsüyle konuşulan her şey kayıt altına alınıyordu. Tüm bu yaşananlar büyük bir emek yoğun bir mesaiyi de gerektiriyor, hiç bir şeyden yılmayan iki alim ve takipçileri her güçlüğe meydan okuyorlardı. Çayoca geçmiş yaşantısında kendisine çok önemli gelen fakat arkadaşları tarafından hiç değer verilmeyen fikirleri aklına geldiğinde daha da cesaretlenmişti. Mutlaka daha fazlasını yapmalıydı. Tüm cesaretini topladı ve konuşmaya başladı: "Bu insanlar öylesine kıymetliydi ki, kainatta sürüklenen ölü bir uydunun üzerinde bile yaşama dört elle sarılıyorlar, hayatta kalmaya uğraşıyorlardı. Söyleyin bana sevgili dava arkadaşlarım, böylesine bir çabayı görmezden gelebilir miyiz?" Sarf ettiği laflar etkisini göstermişti. Selin Radar oturduğu yerden kalktı ve onun yanına geldi. Elini omzuna koyarak tatlı bir gülümseyişle şunları söyledi: "Lütfen umutsuzluğa kapılma. Onlar da bir gezegen bulacak ve yerleşecek, orada nesillerini idame ettirecekler. Allah tüm mazlumların yanındadır." Feride gözyaşlarını tutamıyordu artık. Haykırdı: "Yaşasın Mukavva Hareketi, yaşasın davamız!" Toplantıda bulunan birkişinin de göz pınarlarında birikmiş yaşlar o andan itibaren bir sel olup akmaya başladı. Salon alkıştan inliyordu. Mukaleplerden Emel Erdem Emer ve Rozita Calderon Özdöşemecioğlu onları sakinleştirmekte oldukça güçlük çekiyordu. Nereden bileceklerdi ki o tarihten birkaç sene sonra aynı durumun kendi başlarına geleceğini ve hakikatın efendisi ile beraber uzayda kaybolacaklarını. Emel Erdem Emer içine doğmuş gibi hüzünle içini çekti, arkadaşına döndü: "Birgün ben de uzayda kaybolursam eğer lütfen hatıralarıma sahip çıkın." Rozita ona dikkatle baktı: "Neden öyle konuşuyorsun ki? Merak etme, bize hiç bir şey olmayacak. Hep efendimizin kanatları altında olacağız." Emel kanmamıştı: "Ya efendimiz de bizimle beraber sonsuzluğa karışırsa? Söyle bana kardeşim, o zaman ne yapacağız?" Genç kadın böyle bir soruyu beklemiyordu. Cevap vermek yerine Emel'in yanağını okşadı. "Boşver tatlım, hem filozoflar filozofu bize bakıyor. Müritlerini böyle moralsiz görmesin. Akşam bu konuyu ya da seni masaya yatırır, tartışırız. Şimdi vazifemizi yapmalıyız."
Commander Koenig, Maya ve Alan Carter bir Kartal'ın kabininde.
Kainatın rehberi Özdübel çok memnun olmuştu. Dava arkadaşının sözlerinin bitmesini bekledikten sonra kürsüye yöneldi. Boğazını hafifçe temizledikten sonra onun verdiği bilgilere istinaden fikirlerini belirtti. Çünkü 1999 yılında ünlü psikiyatr Dr. Rana Kurna'nın evinde düzenlenen Breakway etüdlerinin oldukça faydalı geçtiğini biliyordu ve yıllar sonra bir Mukatek'in bu konuda bildiklerini cemiyetle paylaşması kendisine çok ilginç gelmişti. Lakin o daha değişik bir konudan bahsetmeye başladı. Paranormal bir vakadan! Tüm salon bir anda dikkat kesildi ve üstad-ı azamı dinlemeye koyuldu. Rozita Calderon hemen not almaya başlamıştı. Anlatılanlar kesinlikle sıradan şeyler değildi.
Çelik Blek yeraltına kurulmuş bilinmeyen bir şehirde.
"Dün gece değişik bir evrene yaptığım astral seyahatte ilginç bir vakaya tesadüf ettim. Birkaç kişi oturmuş dünyevi sorunlardan, toplanmayan çöplerden, hayat pahalılığından bahsediyorduk. İçlerinden iki kişiye daha önceki yolculuklarımdan aşinaydım. Sonra yanımıza yabancı biri dahil oldu ve bize mimarlıkla ilgili bir takım sorunları anlatmaya başladı. Adamın tipine dikkat ettiğimde ensesinin oldukça abartılı bir şekilde ve omurgasından aşağı doğru bombe yaparak uzadığını gördüm. Göz bebekleriyse çizgi halindeydi. Son ayrıntı haricinde fizyonomi olarak humanoid denebilse de vücut yapısı bir reptilian olduğunu ele veriyordu. Evrenin bu köşesinde anlaşılan insanlar ve reptilianlar barış içinde yaşıyordu ve hiç kimse onlardan huzursuz olmuyordu. Sevindim. Ne yazık ki misafirliğim kısa sürdü. Eve dönmek zorundaydım."
Avukat Connoly İngilizlere kumpas kuruyor.
SONUÇ: Mukavva toplantıları birçok kaynakta atıf yapıldığı gibi anlatılmaz sadece yaşanırdı. İki büyük önder mevzuları başlatıyor, diğerlerinin onların fikirlerinden istifade ederek hararetle yeni sentezler ortaya atması başta alimler olmak üzere herkesi memnun ediyordu. Katılımcı bir beyin fırtınasıydı cemiyetin faaliyetleri. Mukavva Hareketi anısına ve Mukaleplere.
First Edit: 21 March 2019 Last Update: 23 Jan 2021