(Genco Surtan presents)
Narrator: Ahmet Ural Uranus (L'école de l'Ouest)
Eyüp Sabri Şokola ve Alaattin Özdübel 2000'li yıllarda bir istirahat anında güneşin tadını çıkarırken.
Mukateklerden Lemi Leğen, (Allah ondan ve babasından razı olsun) şöyle rivayet eder:
(Kaynak kişi: Talip Ali Karate | Alimlerin İlmi Hayatı)
İki binli yıllarda Retarder Köşkü'nde yapılan olağan bir ilmi sohbete misafir olan ticaret erbabı Ahmet Ali Apse, sadık izleyicisi olduğu Eyüp Sabri Bey’e şöyle bir sual tevdi eder: “Yani beynimiz her şeyi kayıt altına alıyor ve sonra bunlar bir merkezde birikiyor mu?”
Filozoflar filozofu ona şöyle bir lafla karşılık verir: “Evet, şüphesiz. Allah buna şahittir ki, ben evrensel dataya inanıyorum ve bütün bu yaşadıklarımızın, düşündüklerimizin ilahi bir güç tarafından kayıt altına alındığına tüm kalbimle meftunum.”
Sohbet anında orada hazır bulunan ve konuşmaları not alan Emel Erdem Emer, hakikatin elçisine ve onun can yoldaşı olan kainatın rehberi Alaattin Özdübel’e şöyle bir bakar ve o da şu soruyu sormaktan geri durmaz: “Peki efendim, siz… Siz tüm bunların kimin işine yarayacağını zannediyorsunuz?”
Emel Erdem Emer cemiyetin en çalışkan üyelerindendi.
Alemlerin piri Alaattin Özdübel’den gelen cevap çok anlamlıdır: “İlle de birilerinin işine yaramasına gerek yok! Sadece böyle bir olgu var ve bundan eminiz. Bize düşen anlamlı yaşantılar biriktirebilmek, zaman zaman geriye dönüp onlara yoğunlaşmak.”
“Bir tür zaman makinesine benziyor,” diye araya girer Rozita Calderon Özdöşemecioğlu. (Kendisi aynı zamanda bir ses kayıt cihazıyla tüm diyalogları kaydediyor, bunları arşivliyordu.)
“1974,” diye söze başlar gönüllerin sultanı, sonra şöyle devam eder: “Yaz aylarıydı. Temmuz ya da ağustos... (Sonradan kesin tarihin ağustos olduğunu internetten doğruladım. Belleğim olayın yaz aylarında geçtiği hususunda beni asla yanıltmamıştı.) Çok iyi hatırlıyorum, o sıcak günlerde bir sabah uyandığımda, bana Nixon’ın istifa ettiğini söylediler. Ya da bunu o saatlerde açık olan radyomuzdan duydum. Bu ayrıntının fazla bir önemi yok. Eski başkanın görevini Gerald Ford devralmıştı. Zaten aylardır sürekli Watergate skandalı diye bir şeylerden bahsediliyordu. Artık yeni bir dönem açılıyordu dünyanın önünde. Ford iyi bir başkan oldu mu, onu tabii binlerce kilometre uzaktan bilemezdim. Lakin, olan biteni yani bu başlangıç anını, zihnim kayıt altına almıştı ve hiç unutmadım.”
“Watergate skandalının ne olduğunu tam olarak bilmiyordum ama Ford bana çok sempatik geliyordu. Sonuçta Amerika’nın önünde yeni bir dönem açılıyordu ve üstelik mezkur zat Türk dostuydu. O tarihten iki yıl sonra Jimmy Carter seçilince epey üzülmüştüm. Ama sonuçta Carter seçim kampanyasında yaptığı hataları iktidarında tekrarlamadı. Bu da beni sevindirmişti.”
Gerald Ford çok iyi bir insan ve örnek bir başkandı.
Nebiler nebisi her durumda beynine hücum eden imgeleri ve geçmiş anıları kayıt altına almaya çalışıyor, Retarder Köşkü'ne hicretinden sonra da çevresinde toplanan ilim meraklılarına konferanslar veriyor, sadık yoldaşı kainatın rehberi Alaattin Özdübel ile birlikte hayatı anlamlandırmaya çalışıyorlardı. Ancak bu yoğun çalışmalar her ikisini de yormuş, dinlenme ihtiyacı hissediyorlardı. Retarder arazilerinin biricik varisi Berkecan Mesnetsiz ise onun her durumda rahat olması ve tüm dünyayı aydınlatması için elinden gelen her gayreti gösteriyor, bir an için Mukavva Hareketi'nin ışığından yoksun kalmamak için yanından hiç ayrılmıyordu.
Mukateklerden Sadık Yarasa ve dava arkadaşı Lütfü Semer, (Allah ikisinden de razı olsun) beraberce şöyle rivayet ederler:
Oldukça yorucu geçen konferanslar dizisi sonunda hakikatın efendisi ve kainatın rehberi oldukça zayıf düşmüşler ve sağlıkları hafiften bozulur gibi olmuştu. First Lady Berrin Kümes onların bu durumunu görünce hemen tedbir alma gereğini hissetti ve iki düşünürü Feson Milli Parkı'na yolladı. Ancak yanlarında Eyüp Sabri Bey'in özel asistanı Rozita Calderon Özdöşemecioğlu yerine cemiyete yeni girmiş Feride Çayoca ve Mukavva Hareketi'nin en başından beri yanlarında olan aile dostları Selin Radar olacaktı. Rozita bir süre önce dünya evine girmiş ve Doktor Semih Kask ile hayatını birleştirip Mukavva Hareketi'nden ayrılmıştı. Dört kişilik seçkin topluluk oraya intikal ettiklerinde tanıdık bir sima ile karşılaştılar. Kimsesizlerin kimsesi adıyla maruf Necati Demir Debdebe yanından hiç ayırmadığı can yoldaşı Faruk Fuaye ve nikahlı eşi Müberra Cümbüş Taparata (Ludwig Stahsler) ile dere kenarında piknik yapıyorlardı. Bu hiç de şaşırtıcı bir durum değildi. Çünkü ünlü teolog ve fukara babası Necati Demir Debdebe, maiyetindekiler ile birlikte sürekli yolculuğa çıkıyor, müritlerine yardımcı olmak için dünyayı dolaşıyordu. Onları görünce hakikatın efendisinin yüzü aydınlandı ve "Hamdü senalar olsun şahsiyetinize kutlu insan," deyip fikirlerinden çok etkilendiği bu kıymetli azizi ve maiyetini selamladı. Mübarek zatlar onun bu selamını karşılıksız bırakmadı, kimsesizlerin kimsesi "Rabbime şükürler olsun ki mübarek simanızı görme fırsatını bulduk, bizleri karşılaştıran Cenab-ı Allah'a ne kadar minnetimi ifade etsem az gelir," diye mukabele etti. Kısa zamanda muhabbet ortamı kurulmuştu. İlim yolunu takip edenler hemen münakaşaya girişmiş, hakikatin nurlu ufuklarına doğru yol alıyorlardı.
Retarder arazilerinde yer alan Feson Milli Parkı adeta cennetten bir köşeydi.
Onlar bir köşede yüksek mertebede konuşa dursunlar nisa taifesi ise esvaplarını çıkarmış, Koca Muhtar nehrinde yıkanmak üzere suya girmişlerdi. İşte o an kainatın rehberi Alaattin Özdübel'in gözü Müberra Hanım'a takıldı. Külotunda bariz bir kabarıklık vardı. Hemen Necati Bey'e bir sual tevdi etti: "Zevcenizin kasıklarındaki şişkinlik de ne ola?" Kimsesizlerin kimsesi güldü ve şöyle bir izahata girişti. "Dostum, o bir trans bireydir. Yani zekeri yerli yerinde duruyor." Mesele anlaşılmıştı. Eyüp Sabri Bey bunun üzerine şöyle bir darbı mesel nakletme ihtiyacı hissetti: "Yetmişli yılların sonunda küffar diyarında bir şarkıcı peydah olmuştu. İsmi Amanda Lear'di ve onun hit parçası Queen of Chinatown'du," dedi. Bir anda konuşmalarının seyri değişmişti. Çünkü hocaların hocası konuşmaya başladığında ormandaki tüm mahlukat susmuş, adeta onu dinlemek için sessizliğe bürünmüştü. Irmağın berrak sularında yüzen kadınlar bile kıyıya doğru seyirtmiş, filozofların filozofundan feyz almak için kulak kesilmişti.
Amanda Lear 1977 yılında Queen of Chinatown şarkısıyla dünyaca ünlü olmuştu.
"Tabii yaptığı müzik devrin disko anlayışıyla şekillendirilmişti ve avamın hoşuna giden türde tınılara sahipti. Ben bundan hiç haz etmiyordum. Zaten 1977 yılını da pek sevmemiştim. Ama yine de ara sıra televizyon ekranında video klibine rastlayınca seyretmeden de duramıyordum." İlim yolunda yürüyen büyük düşünürün yaptığı bu konuşma herkesin hoşuna gitmişti. Öyle ki sekreterlik yapacak olan Feride Hanım hemen not almak için çantasını astığı ağaca doğru yürümüş, çıkardığı ufak deftere büyük alimin söylediklerini yazmaya başlamıştı. Yanına bir ses kayıt cihazı almadığı için çoktan pişman olmuştu. Arkadaşları hemen onu teselli etmek için yanına gittiler. Bu arada topluluğun diğer azaları bilimsel konuları masaya yatırıyor, çeşitli hipotezlerle süsledikleri ilmi muhabbeti gittikçe derinleştiriyorlardı. Aydınlığın bu derece kuvvetli bir şekilde ortama hakim olması güzeldi ama iki değerli insan Eyüp Sabri Bey ve Alaattin Özdübel zaten yorgundular ve dinlenmeye ihtiyaçları vardı. Selin Radar onlar adına kafiledekilerden müsade istedi ve Retarder Ormanı'na doğru çetin bir seyahatleri olduğunu ve bir an önce yola çıkmaları gerektiğini söyledi. Diğerleri ise Ratata Dağlarının zirvesine tırmanıp orada kamp kurmak niyetindeydiler. Vedalaştılar ve herkes kendi yoluna gitti. Kimsesizlerin kimsesi ve hakikatın efendisi kim bilir kaç sene sonra bir daha vuslata erecekti. Bunu bir tek Allah bilirdi.
Retarder arazileri ve çevresini gösterir harita.
Dört kişilik topluluk, Retarder Ormanları'nda arazinin eski sahibi merhum Nimetullah Mesnetsiz'in inşa ettirdiği barakaya vasıl olduklarında oldukça zebun düşmüşlerdi. Ancak içeri girdiklerinde dışarıdan görülenin tersine kulübenin adeta küçük bir sarayı andırdığını ve ihtiyaçları olan her şeyin mevcut olduğunu fark ettiler. Selin ve Feride hanımlar hemen buzdolabını açıp iki büyük alimin bir şeyler yemesi için ellerinden geleni artlarına koymadılar. Kısa zamanda mükellef bir sofra donatıp onları masaya çağırdılar. Daha sonra dört kişi sükut içinde akşam yemeklerini taam ettiler. Güneş çoktan batmıştı. Düşünürlerden Alaattin Özdübel bir köşeye çekilmiş tefekküre dalmıştı. Selin Radar önceki yıllarda onların sekreterliği yaptığı için bu kendine dönüş anlarının geçici olduğunu ve bir şeyler not ettirmek için yanlarına çağrılacağını bildiğinden hemen bulaşıkları toparlayıp kağıt kalemini hazır eylemişti. Nihayet yarım saat sonra kainatın rehberi Özdübel ona seslendi: "Yanıma gelir misin? Aklıma bir şeyler geldi. Senden not almanı rica edeceğim."
Habeşistan kralı Haile Selassie tıpkı aslan benziyordu.
Selin Radar'ın Alaattin Bey'in yanına gitmesiyle Feride Hanım tereddüde düşmüştü. Acaba o da hakikatin efendisinin yamacına yanaşıp onun ağzından dökülecek incileri mi not almalıydı? Bir süre ikirciklendikten sonra hiç bir şey yapmamanın uygun olduğunu düşündü ve beklemeye başladı. Yaklaşık yarım saat sonra Eyüp Sabri Bey duyulur duyulmaz bir şekilde, "Haile Selassie" diye mırıldandı. Boş bulunan kadın irkildi ve hemen büyük filozofun yanına koştu: "Ne buyurdunuz efendimiz," diye sordu. Fakat karşılığında bir cevap alamamıştı. İki dünyayı da anlamaya çalışan nebiler nebisi ona bakmıyordu bile. Kendi kendine konuşur gibi mırıldanmasını sürdürdü: "Bu adam Hebeşistan yani Etiyopya'nın kralıydı. Onu çok iyi hatırlıyorum. Sonra bunu ihtilalle devirdiler ve yerine başkaları geldi." Hocaların hocası bunu söyledikten sonra sustu ve bir daha konuşmadı. Sekreterlik görevini üstlenmiş Feride Çayoca bir anda kendisini çok çaresiz hissetti. Ne yapacağını düşünürken imdadına Selin Radar yetişti. "Rozita olsaydı başka şekilde davranırdı," dedi ona yol göstermek için. Çayoca, "Ne yapmalıyım?" diye sordu. "Bunu sana anlatacağım. Efendimizin şu an senin yardımına ihtiyacı var," dedi Selin Radar. Gece uzun olacaktı!
First Edit: 21 March 2020, First Publish 18 April 2020, Last Update