Birinci Şüphe
Rasulullah (s.a.s), bir meselede Allah (c.c)’ın indirdiğiyle hükmetmemiştir.
Rasulullah (s.a.s), Abdullah b. Ubey b. Selül, Aişe (r.a)’ye iftira ettiği zaman ona iftira haddini uygulamamıştır. Böyle yapmakla Allah (c.c)’ın indirdiğiyle hükmetmemiş oldu.
Cevabı:
Rasulullah (s.a.s)’ın, Aişe (r.a)’ye atılan iftira konusunda Allah (c.c)’ın indirdiğiyle hükmetmediğini söyleyen kimseler aslında Rasulullah (s.a.s)’a büyük bir iftira atmış ve bu sebeble küfre girmişlerdir. Zira Rasulullah (s.a.s), Allah (c.c)’ın indirdiğiyle hükmetmesi için gönderilmiş bir rasuldür ve Allah (c.c)’ın hükmü dışında bir hüküm vermesi asla mümkün değildir.
Rasulullah (s.a.s), Usame b. Zeyd (r.a)’e şöyle demiştir:
“Allah (c.c)’ın bir haddi konusunda mı şefaatçi oluyorsun? Sizden önceki kavimlerin helak sebebi; şerefli birisi hırsızlık yaptığında ona had uygulamayı terk etmeleri, zayıf kimseler hırsızlık yaptığında ise ona hırsızlık haddini uygulamaları idi. Allah’a yemin ederim ki Muhammed’in kızı Fatıma hırsızlık yaparsa, onun da elini keserim.” (Buhari, Müslim)
Bazı rivayetlerde Abdullah b. Ubey b. Selül’e, Aişe (r.a)’ye iftira ettiği için had uygulandığı, bazı rivayetlerde ise had uygulanmadığı geçmektedir.
Dr. Abdulaziz b. Abdullah el Hamidi, Kur’an’da Münafıklar kitabının 294-296 sayfalarında şöyle demiştir:
“Rasulullah (s.a.s)’ın, ifk hadisesine katılanlara had uygulayıp uygulamadığı konusunda alimler ihtilaf etmişlerdir. Bazı alimlere göre; Rasulullah (s.a.s) onlara had uygulamadı. Çünkü iftira suçu, ne delillerle ne de suçluların ikrarıyla sabit olmuştu.
Bu görüşü İbni Hacer, Fethul Bari c: 8 s: 479’da Maverdi’den nakletmiştir.
Bazı alimlere göre Abdullah b. Ubey b Selül hariç, iftiracıların hepsine had uygulanmıştır. Bu görüşü İbni Kayyım Zadul Mead c: 2 s: 114115’te zikretmiştir.
Bu görüşün delil olarak dayandırıldığı rivayet şunlardır:
Aişe (r.a) şöyle dedi:
“Allah (c.c) benim beraetimle ilgili ayetleri Kur’an’da indirdiğinde Rasulullah (s.a.s) minbere çıkarak beraetimle ilgili ayetleri okudu. Minberden indikten sonra iki adam ve bir kadına iftira sebebiyle had uyguladı.” (Tirmizi hasengarib senedle, İbni Mace ve Ebu Davud mürsel senedle rivayet ettiler.)
Ebu Davud’un rivayetinde şöyle bir ziyade vardır:
“Rasulullah (s.a.s) minberden inince iki adam ve bir kadının iftira sebebiyle celdedilmesini emretti. Bunlar Hassan b. Sabit, Mıstah b. Usase ve Hamne bintu Cahş’tır.”
Bu hadise göre, iftira haddi sadece üç kişiye uygulanmıştır ve bu üç kişinin içinde Abdullah b. Ubey b. Selül yoktur.
Kadı İyad bunun sebebini şöyle açıkladı:
“Abdullah b. Übey b. Selül açık bir şekilde iftira etmemiş, sadece söylenenleri tekrarlamış ve meseleyi araştırmıştır. Bu sebeble ona iftira haddi uygulanmamıştır.” (Fethul Bari c: 8 s. 481)
Bazı alimlere göre; Abdullah b. Ubey b. Selül’e maslahat sebebiyle had tatbik edilmemiştir. Zira Rasulullah (s.a.s) onun halis münafık olduğunu bildiği halde maslahat sebebiyle onu öldürmemişti. Çünkü kavmi ona itaat etmekteydi.
Alimlerin görüş ve rivayetlerinden anlaşılan şudur:
Şayet Abdullah b. Ubey b. Selül’e iftira haddi uygulanmamışsa, açık bir şekilde iftirada bulunmadığı, yani iftira suçu onun hakkında sabit olmadığı için uygulanmamıştır. Çünkü suç sabit değilse hadler uygulanmaz. İşte bu sebeble Rasulullah (s.a.s) ona, iftiracı oldukları sabit olan kimselere uyguladığı gibi had uygulamamıştır.
Bu iki açıklamayla, Rasulullah (s.a.s)’ın Allah (c.c)’ın indirdiğiyle hükmetmediği şüphesi reddedilmiş olur.
Fakat suçu sabit olan kimseye, her müslümana uygulandığı gibi o suçun cezası uygulanmalıdır. Şayet Abdullah b. Ubey b. Selül’ün suçu sabit olmuş ise fitne çıkma ihtimali olmayacağı için ona ceza uygulanırdı. Böyle bir durumda cezayı uygulamamak asıl fitneye sebebiyet verir. İnsanlar; “Rasulullah (s.a.s) Allah (c.c)’ın haddini uygulamadı” diye söylenmeye başlarlar. Oysa Rasulullah (s.a.s) eski ümmetlerin helak sebebini; “şerefli insanlar suç işlediğinde onlara had uygulamamaları, zayıf kimseler suç işlediğinde ise onlara had uygulamaları” olarak açıklamıştır.
Bazı alimlere göre; Abdullah b. Ubey b. Selül’e had uygulamamasının sebebi; Abdullah b. Ubey b. Selül’ün münafık olmasıdır. Zira had müminler için günahlardan bir keffarettir. Abdullah b. Ubey b. Selül ise mümin olmayan münafık bir kişi idi. Bu sebeble onun günahını affettirmemek için ona had uygulanmamıştır.
İbni Kayyım bu iki görüşü de zikretmiş, fakat ikinciyi tercih etmiştir.(Zad’ul Mead c: 2 s: 115)
Bazı alimlere göre Abdullah b. Ubey b. Selül’e diğer iftiracılar gibi had uygulanmıştır.
Said b. Cübeyr (r.a) şöye dedi:
“Rasulullah (s.a.s), Hassan b. Sabit, Abdullah b. Ubey b. Selül, Mıstah b. Usase ve Hamne bintu Cahş’ın her birine Aişe (r.a)’ye iftira ettikleri için seksener sopa had cezası uygulamıştır. Münafıkların başı olan Abdullah b. Ubey b. Selül hariç diğer iftiracıların hepsi tevbe ettiler. Abdullah b. Ubey b. Selül ise münafık olarak ölmüştür.” (Taberani rivayet etti.)
İbni Hacer el Heytemi bu hadis için şöyle dedi:
“Bu hadisi Taberani rivayet etti. Bu rivayetin senedinde İbni Luhayya vardır ve bu kişi zayıf bir kişidir. Diğer raviler ise güvenilir kişilerdir.” (Mecmauzzevaid c: 7 s: 80)
İbni Hacer, Hakim El İklil kitabında Ebi Uvey Hasen İbni Zeyd’den ve Abdullah b. Ebi Bekir b. Hazm’dan ve başkaları mürsel olarak şöyle rivayet etmişlerdir:
“Abdullah b. Ubey b. Selül iftira sebebiyle sopa atılanlardan biridir.” (Fethül Bari c 8 s 481)
Bu konuda en kuvvetli olan görüş budur. Bunun sebebi; bu iki rivayet sebebiyledir. Bu iki rivayet ne kadar mürsel bir yoldan gelmişse de birbirini kuvvetlendirmektedirler.
Tirmizi, İbni Mace ve Ebu Davud’da rivayet edilen hadise göre Rasulullah (s.a.s), zikredilen üç kişiye iftira sebebiyle iftira haddi uygulamıştır. Rasulullah (s.a.s), bu üç kişiye iftira haddi uygulamışsa, iftirada bulunanların hepsine de had uygulamış demektir.
Rasulullah (s.a.s)’ın Abdullah b. Ubey b. Selül’e maslahat sebebiyle had uygulamadığını ifade eden görüş ise kabul edilmeyen bir görüştür. Çünkü Abdullah b. Ubey b. Selül, ya küfrünü açıklamıştır ve mürted olduğu için bundan dolayı kendisine had uygulanması gerekir, zira buna karşı gelemezdi ya da nifakını gizleyen bir kimseydi ve onun küfrü bilinmiyordu. Böyle bir durumda o öldürülseydi fitne çıkabilirdi.