Her iddia için işaret ve alametler vardır. Bu alametlerin varlığı veya yokluğu, iddia edilen şeylerin yalan veya doğru olduğunu gösterir. Sevginin de alametleri vardır. Sevginin varlığı veya yokluğu bu alametlerle anlaşılır. Sevginin en önemli ve en açık alametleri şunlardır:
Tabi Olmak, İtaat Etmek, Buyun Eğmek.
Zamanımızda Allah (c.c) Dışında İbadet Edilen Tagutlardan Bazıları
Her kim Rasulullah (s.a.s)’a tabi olur, Rabbinden getirdiği şeriate boyun eğer ve bağlanırsa işte o kimsenin Allah (c.c)’a olan sevgisi tamam olmuştur. Çünkü şeriate bağlanmak kuvvetlendikçe sevgi de kuvvetlenir. Bunun tersi de doğrudur. Aynı şekilde Allah (c.c)’a olan sevgi kuvvetlendikçe Allah (c.c)’ın şeriatine bağlılık ve boyun eğiş de kuvvetlenir. Bu şeyler birbirlerinin delilidir ve birbirlerini gerektirir.
Her kim Rasulullah (s.a.s)’ın gösterdiği yola zahiren bağlanmayı bütünüyle terkederse, işte bu, o kimsenin kalbinde Allah (c.c)’ın mutlak sevgisinin yok olduğunu gösterir. Böyle bir kimse kafir ve zındıktır. Her kim Allah (c.c) ve Rasulunün gösterdiği yola tabi olmadığı halde Allah (c.c)’ı sevdiğini iddia ederse, işte bu, o kimsenin yalancı olduğunu gösterir. Allah (c.c)’ın şu ayette buyurduğu gibi:
“De ki: “Eğer Allah’ı seviyorsanız bana uyun ki, Allah da sizi sevsin....” (Ali İmran: 31)
İbni Kesir bu ayet hakkında şöyle dedi:
“Bu ayet, Muhammed (a.s)’in yoluna uymadığı halde Allah (c.c)’ı sevdiğini iddia edenin yalancı olduğuna hüküm vermekte ve Rasulullah (s.a.s)’ın şeriatine, nebinin dinine, bütün söz ve fiillerinde tabi olmadıkça Allah (c.c)’ı sevdiğine dair ileri sürdüğü iddianın yalan olduğunu bildirmektedir.” (İbni Kesir Tefsiri c: 1 s: 366)
İbni Teymiye şöyle dedi:
“Her kim rasulün getirdiğine bağlanmadığı halde Allah’ı sevdiğini iddia ederse yalan söylemiştir. Çünkü onun sevgisi sadece Allah (c.c)’a değildir. Şayet Allah (c.c)’ı sever, fakat rasulün getirdiğine bağlanmazsa bu kimsenin sevgisi şirk olan sevgidir. Zira bu kimse rasulün getirdiğine bağlanmamış, kendi heva ve hevesine bağlanmıştır. Böyle bir sevgi iddiası yahudi ve hristiyanların Allah (c.c)’ı sevdiklerini iddia etmelerine benzer. Çünkü onlar Allah (c.c)’ı sevme konusunda gerçekten ihlaslı olsaydılar, sadece Allah (c.c)’ın sevdiğini sever ve ona tabi olurlardı. Bu sevgi ise kişiyi Rasulün getirdiğine bağlanmaya sevkeder. Bu kimseler Allah (c.c)’ı sevdiklerini iddia etmelerine rağmen Allah (c.c)’ın sevmediğini sevdikleri için, Allah (c.c)’a olan sevgi iddiaları aynı müşriklerin sevgi iddiası gibi olmuştur.” (Fetvalar c: 8 s: 360)
İbni Kayyım şöyle dedi:
“Allah (c.c) ı sevmek; Allah (c.c)’a ibadetin gerçeği ve sırrıdır. Bu sevgi, ancak Allah (c.c)’ın emrine boyun eğmek ve yasaklarından kaçınmakla gerçekleşir. Allah (c.c)’ın emrine tabi olunur, boyun eğilir ve yasaklarından kaçınılırsa işte o zaman sevgi ve kulluk Allah’a olmuş olur. Bu sebeble Allah (c.c), rasulüne bağlanmayı kendisini sevmeye alamet ve delil kılarak şöyle buyurmuştur:
“De ki: “Eğer Allah’ı seviyorsanız bana uyun ki, Allah da sizi sevsin.” (Ali İmran: 31)
Bu ayette Allah (c.c), insanların kendisini sevmesinin alameti ve kendisinin de onları sevmesinin şartı olarak rasule bağlanmayı zikretmiştir. Bilindiği gibi, bir meselede koşulan şart tahakkuk etmezse o mesele gerçekleşmez. Bu nedenle rasulün getirdiklerine bağlanmadığı görülen kimsenin, Allah (c.c)’ı da sevmediği anlaşılır. Zira rasulün getirdiklerine bağlanmadan Allah (c.c)’a sevginin ispatı imkansızdır.
Rasule bağlanmak ise ancak Allah (c.c) ve rasulünü sevmek ve onların emirlerine itaat etmekle olur. Allah (c.c)’a ibadet etmek ancak Allah (c.c) ve rasulünü herşeyden fazla sevmek, hiçbir şeyi Allah (c.c) ve rasulünden daha fazla sevmemekle olur. Şayet bir şey Allah (c.c) ve rasulünden daha fazla sevilirse bu, Allah (c.c)’ ın asla affetmediği şirk olur ve böyle kimseye Allah (c.c) hidayet etmez.
Allah (c.c)’ın şu ayetinde buyurduğu gibi:
“De ki: “Babalarınız, oğullarınız, kardeşleriniz, eşleriniz, aşiretiniz, elde ettiğiniz mallar, durgunluğa uğramasından korktuğunuz ticaretiniz ve hoşunuza giden evleriniz Allah’tan, rasulünden ve onun yolunda cihaddan daha sevgili ise Allah’ın emri gelinceye kadar bekleyin! Şüphesiz Allah, fasık olan kavme hidayet etmez.” (Tevbe: 24)
Her kim bu ayette zikredilenlerden herhangi birisine itaati Allah (c.c) ve rasulüne itaatten veya onlardan herhangi birisinin sözünü Allah (c.c) ve rasulünün sözünden veya onlardan herhangi birisinin rızasını Allah (c.c) ve rasulünün rızasından veya onlardan herhangi birisinden korkma, onlara tevekkül etme ve istemeyi Allah (c.c)’tan korkma, O’na tevekkül etme ve O’ndan istemeden önde görürse, bu kimse için Allah (c.c) ve rasulü, bu zikredilenlerden daha sevgili değil demektir. Böyle yapmasına rağmen hala Allah (c.c) ve rasulünün sevgisinin onlara olan sevgisinden daha üstün olduğunu söylüyorsa, işte o kimse sözünde yalancıdır. Zira o, üzerinde bulunduğu durumun zıddına hareket etmiştir. Aynı şekilde ayette zikredilenlerden herhangi birisinin hükmünü Allah (c.c) ve rasulünün hükmünden öncelikli gören kimse de bu zikredilenleri Allah (c.c) ve rasulünden daha çok seviyor demektir.” (Medaricus Salikiyn c: 1 s: 99-100)
Ben şöyle diyorum:
“Bu açıklamalardan anlaşılan şudur: Zamanımızda İslam şeriatini bir kenara atarak beşeri kanunları uygulayanların, Allah (c.c) ve rasülünü sevdiklerine dair iddiaları apaçık bir yalandır. Bu iddiaları sadece insanları kandırmak için ileri sürerler ve para vererek satın aldıkları alim taslaklarını da bu mesele için kullanırlar. İşte bu sebeble bu alim taslağı belamlar, Allah (c.c)’ın şeriatini bir kenara atarak beşeri kanunları uygulayan tagutların müslüman olduklarını ve Allah (c.c)’ı çok sevdiklerini insanlara anlatırlar.
Allah (c.c)’ın şeriatini hayatın her alanında uygulamadan kaldırıp yerine beşeri kanunları uygulayan, bu kanunlara öncelik tanıyarak Allah (c.c)’ın şeriatinden daha üstün tutan yöneticiler, Allah (c.c) ve rasulünü sevdiklerini nasıl iddia edebilirler? Böyle bir iddiayı ileri süren kimseler ya İslam’ı bilmemekte veya İslam’ı gerçek manada bilmeyen halkı kandırmak istemektedirler. Zira halkın, İslam’ı gerçekten bildiğini bilseydiler asla böyle gülünç bir iddiayı ortaya atmazlardı. Fakat sahte alim taslakları vasıtasıyla ve halkın İslam’daki cehaletlerini fırsat bilerek böyle bir iddiayı ortaya attılar ve halkı da buna inandırdılar.
Oysa Rasulullah (s.a.s) şöyle dedi:
“Ben kendisine ailesinden, malından ve bütün insanlardan daha sevgili olmadıkça hiç bir kul iman etmiş olmaz.” (Müslim)
Bir başka rivayette şöyle dedi:
“Ben kendisine babasından, çocuğundan ve bütün insanlardan daha sevgili olmadıkça hiçbiriniz iman etmiş olmaz...” (Müslim)
Daha önce belirtiğimiz gibi imanı ancak, ibadetlerden herhangi birisini Allah (c.c)’tan başkasına yaparak Allah (c.c)’a ortak koşmak bozar.
Ebu Süleyman el Hatıbi bu hadisin şerhinde şöyle dedi:
“Hadisin manası şudur: “Helakin söz konusu olsa bile itaatinde tam manasıyla ihlaslı olmaz ve rızamı heva, hevesinden daha üstün tutmazsan sevginde doğru söylemiş sayılmazsın.” (Müslim’in şerhi c: 2 s: 15)
Bu alimin hadise verdiği manayı dikkatle düşün! Sonra zamanımızda müslüman olduğunu iddia edenlerin durumuna bir bak! İşte o zaman dinin gerçeğiyle insanların durumu arasındaki mesafinin ne kadar büyük olduğunu görürsün.
Durum oldukça ciddidir. Herkes dikkatli olsun! Namaz, oruç, zekat gibi ibadetleri sadece Allah (c.c)’a yaptığı halde hayatın diğer yönlerindeki ibadetlerde taguta kul olan kişi şirkten kurtulduğunu, müslüman olduğunu, Rasulullah (s.a.s)’ın şefaatına nail olacağını ve Allah (c.c)’ın azabından kurtulacağını asla zannetmesin! Zira durum onların zannettikleri gibi olmayacak....