Türkiye Cumhuriyeti

Türkiye Cumhuriyeti, laik değil, dindar bir cumhuriyet olarak kurulmuştur. Cumhuriyet Halk Fırkasının ilkelerinden biri olarak kabul edilen laiklik, daha sonra cumhuriyetin bir niteliği haline dönüştürülmüştür. Laikliğin de dindarlara ve dinsizlere ilişmeme prensibi göz ardı edilerek, cumhuriyetin özüyle tezat teşkil eden baskıya alet edildiği görülmüştür. Laikliğin dinsizlik olarak kullanılması ve istibdada alet edilmesi, birinci meclisin açılışında ve cumhuriyetin ilk kuruluşunda hakim olan “dini” havayı bozmuş, esasında cumhuriyeti de isimden ve resimden ibaret olan bir tabelaya dönüştürmüştür. Bir dönem din adına ne varsa ortadan kaldırılmaya çalışılmıştır. Cumhuriyet perdesi altında şiddetli bir istibdat dönemi hükmetmiştir.

Bugüne geldiğimizde, cumhuriyeti övme sadedinde bir taraftan bağımsızlık, eşitlik ve demokrasi sloganlaştırılırken, diğer taraftan bu gibi hususların sadece sözde kaldığı, bazı insanlara biraz daha fazla eşitlik tanındığı, kanun hakimiyeti adı altında keyfî muamelelerin yapıldığı da görülmektedir. Bunun için ülkemizde demokrasi görünümü altında gizli bir istibdadın hüküm sürdüğü tespiti yapılmaktadır.

Ülkemizde yapılması gereken şey, TBMM’nin ilk kuruluşunda hakim olan, demokratik atmosferi tekrar yakalamak, milletin devlet için değil, devletin millet için olduğu gerçeğinden hareket ederek, Cumhuriyeti Müslüman millete bir baskı aracına dönüştürmekten çıkarıp onu gerçek hüviyetine kavuşturmak ve dindar bir cumhuriyet oluşturmaktır.