Allah Resulünden Başkasının Sözü Hem Kabul Edilebilir Hem de Reddedilebilir

بســـم الله الرحمن الرحيم

Allah Resulünden başkasının sözü, hem kabul edilebilir, hem de reddedilebilir. Buna müsaittir. Zaten, nebi ve Resullerle, insanlar arasındaki en belirgin fark da buradan gelmektedir. Resuller ve nebilerin Allah'dan getirdikleri haberlere iman etmek şarttır.

Evliyanın ise, böyle bir durumu yoktur. Yani, onların söylediklerine iman etmek, dinin şartlarından değildir. Onların sözleri ve emirleri Allah'ın kitabına, Resulün sünnetine havale edilir. Şayet uyarsa kabul etmek vacib olur. Uymazsa, sahabi veli de olsa reddetmek gerekmektedir.

Böyle birisi, yani fikir yürütebilecek iddia sahibi kişi müçtehid de olsa, yanıldığı takdirde kendisi için bir ecir vardır. Çünkü, içtihad ederken, bir fikri ileri sürerken samimidir, gücünün yettiği kadar, dinine hizmet etmek istemektedir. Onun için, sadece hatadır ileri sürdükleri. Hataları da Allah affetmektedir. Kur'an-ı Kerimde buna şöyle işaret edilmektedir:

“Gücünüz yettiği kadar Allah'a isyan etmekten kaçının.” Bu ayet Ali İmran suresinin 102.ci ayetini yorumlamaktadır.

“Ey iman edenler! Allah 'dan nasıl gerekiyorsa, öylece korkun!”

İbni Mesud diyor ki:

“Allah'dan korkmak demek; O'na dosdoğru itaat etmek, O'ndan hakkıyla korkmak, isyan etmemek, O'nu anmaya ve unutmamaya çalışmak, O'na şükretmek, nankörlüğe düşmemektir. Yani, gücünüzün yettiği kadar bu hususlara riayet edin. Zira Yüce Allah hiç kimseye taşıyamayacağı bir yük yüklemez. Herkesin kazandığı kendi menfaatına, yaptığı kötü işler de kendi zararınadır.”

Bir başka ayette buyruluyor:

“İman edip de güzel iş, doğru hareketlerde bulunanlara gelince (ki biz hiç kimseye gücünün yettiğinden fazlasını yüklemeyiz) onlar cennetin yaranıdırlar. Onlar orada ebedi kalıcıdırlar.” (Araf: 42)

Yüce Allah, Kur'anın bir çok yerinde, peygamberlerin getirdiklerine iman etmenin gerekli olduğunu açık bir biçimde belirtiyor:

“Ey müminler! Deyin ki: “Biz Allah 'a, bize indirilen Kur'an-ı Kerime, İbrahim'e, İsmail'e, İshak'a, Yakub'a ve torunlarına indirilenlere; Musaya, İsa'ya verilenlere ve bütün peygamberlere Rableri katından gönderilen kitap ve ayetlere iman ettik. Onlardan hiç birini, inanmak bakımından birbirinden ayırd etmedik. Biz Allah 'a teslim olan Müslümanlardanız.” (Bakara: 136)

“Elif, lam, mim. Bu o kitabdır ki, kendisinin Allah katından gönderildiğinde hiç şüphe yoktur. O, Allah 'dan korkanlar için doğru yolun ta kendisidir. Onlar ki, herşeyi bilmediklerine inanırlar, namazlarını gereği gibi kılarlar, kendilerine rızk olarak verdiklerimizden, Allah yolunda harcarlar. Onlar sana indirilene de, senden öncekileri indirilenlere de inanırlar. Ahirete ise, gözleriyle görüyormuşçasına iman ederler.” (Bakara: 1-4)

“Yüzlerinizi, doğu yahut batıya çevirmeniz, gerçek iyilik ve itaat değildir. Asıl iyilik ve itaat; Allah'a, Ahiret gününe, meleklere, kitaba ve peygamberlere iman etmek, Allah sevgisiyle, mala karşı duyduğu sevgiye rağmen, akrabaya, yetimlere, yoksullara, yolda kalmışlara, dilenenlere ve köle ve esirleri kurtarmaya veren, namazını gereği gibi kılan, zekatlarını veren kimselerin, ahitleştikleri zaman ahitlerini yerine getirenlerin, sıkıntıda ve hastalıkta ve savaşın kızıştığı zamanlarda sabır ve metanet gösterenlerin, iyilik ve itaatidir. Onlar yok mu? Sadık olan onlardır ve onlar takvaya ulaşanların ta kendileridir.” (Bakara: 177)

Buraya kadar naklettiklerimiz, zikrettiklerimiz, evliyanın kitaba ve sünnete sımsıkı sarılmalarını, ve ayrıca onların kalbine doğan şeylere, kitaba ve sünnete götürmeden iman edilmeyi caiz gören bir masumiyetleri olmadığını bildirmek ve göstermektir. Zaten bütün Allah dostları da böyle bir ölçüde ittifak halindedir.

Buna karşı olan, aksini söyleyen elbette ki veli değildir. Olsa olsa, ya kafir, yahut da cehle esir olmuş müfritin, bağnazın biridir.

Gerçek bir veli olan Süleyman Darani diyor ki:

“Arasıra kalbime, bütün evliyaların kalbine düşen nüktelere benzer nükte düşer. Fakat ben onu, Allah ve Resulüne, yani, kitab ve sünnete götürmeden asla kabul etmem.”

Ebul Kasım Cüneyd de diyor ki:

“Bizim üzerinde bulunduğumuz ilim, Kitab ve sünnete dayalıdır. Kur'andan anlayamayan, sadece hadis yazan bir kimseye, bizim ilmimiz hakkında konuşmak yaraşmaz.”

Ebu Osman Nişaburi diyor ki:

“Kim sünneti kavlen ve fiilen nefsi üzerine amir kılarsa, o kişi, hikmetle birlikte konuşur. Kim de nefsi isteklerini nefsinin amiri sayarsa, o kişi bidatle konuşur.”

Yüce Allah, Kur'an'da şöyle buyuruyor:

“Allah'a taat ederseniz, doğru yola erişirsiniz.”

Ebu Amr bin Nüceyd de diyor ki:

“Kitab ve sünnetin şahadet etmediği her şey batıldır.”

Bir çok insan bu hususda yanlışa düşerek, bir şahıs veli ise, veliden sadır olan her söz ve hareket makbuldür. İsterse söz ve hareket kitaba ve sünnete uymasın, velinin sözüne ve hareketine uymak gerektiğine inanırlar.

Bu sebeple de veli sandıkları sahtekarlara bile itaat ederler ve böylece Allah'a ve Resule uygun olmayan veli sözü ve hareketine uymakla da, Allaha ve Resule isyan edenlerin durumuna düşerler.

Sahtekarlara uymak, biddat ve dalalete uymaktır. Böylece, uyanlar küfre sürüklenirler ve Allah'ın şu ayetinde buyurduğu gibi olurlar:

“O gün zalimler pişmanlık içinde iki elini ısırıp: “Ah ne olurdu, ben de o peygamberin mahiyetinde, Allah 'a bir yol edineydim” diyecekler. Keşke falanı kendime dost edinmeseydim. Ne yazık oldu bana!” (Furkan: 27-29)

“O gün yüzleri ateşte çevrilir çevrilirken: “Eyvah bize! Keşke Allah'a itaat etseydik, Resule itaat etseydik!” diyeceklerdir. Onlara tabi olanlar da o gün; “Ey Rabbimiz! Gerçekten biz başkanlarımıza ve büyüklerimize uyduk. Onlar da bizi yoldan saptırdılar.” diyeceklerdir. Ey Rabbimiz, onlara azabından iki katını ver' Onları büyük bir lanetle rahmetinden kov.” (Ahzab: 66-67)

Bunlar şu hıristiyanlara benzer ve Allah onlar hakkında şöyle buyuruyor:

“O hıristiyanlar; Allah'ı bırakıp, kendi bilginlerini, rahiplerini, Meryem oğlu Mesih'i ilahlar edindiler. Halbuki, bunlar da ancak bir olan Allah 'a ibadet etmekle emrolunmuşlardır. O'ndan başka ibadete layık hiçbir ilah yok. O, bunların eş tuta geldikleri her şeyden münezzehdir.” (Tevbe: 31)

Mealen naklettiğimiz bu ayetin ne demek olduğunu Allah'ın Resulünden sordular. Allah'ın Resulü şöyle cevap buyurdular:

“Hıristiyan bilginleri ve rahipleri, kendi cemaatlarına haram şeyleri helal, helal şeyleri de haram kıldılar. Halk onların bu emirlerini tutarak tavsiyelerine uymuş oldular. Onlara itaat ettiler. İşte halkın onlara bu hususdaki itaatleri, körü körüne onlara ibadet etme anlamı kazandı.”

- Helali haram kılışları, dini esasları bozduklarına işarettir.

- Çünkü dini esasın temeli, Allah Resulünün getirdiklerine inanmak (iman etmek) tir.

- Bir bütün olarak da, Allah'a, peygambere, peygamberin getirdiklerine ve onun bütün insanlara, o insanlar ister Arab, ister Acem, isterse alim, abid, hükümdar; ister teba olsun, isterse cinlerden olsun, gönderildiğine içtenlikle inanmak gerekir.

- Zahiren ve batinen ona inanılmadıkça Allah'a ulaşılamaz. Allah'a giden bundan başka bir yol yoktur.

- Şayet, Hz. Musa ve Hz. İsa ve diğer bütün peygamberler son Resul Hz. Muhammed'e ulaşmış olsalardı, ona itaat etmekten başka bir şey yapamazlardı.

Yüce Allah bu hususta buyuruyor ki:

“Allah, peygamberlerinden ahid ve söz almıştı. “Andolsun ki size kitabla hikmet verdim. Sizde olanı tastik edecek bir peygamber gelecek. Ona inanacak ve mutlaka ona yardım edeceksiniz. İkrar edip bu ahdi kabul ettiniz mi?” demişti. Onlar da ikrar ettik” diye cevap vermişlerdi de: “Şahid oldun, ben sizinle birlikte şahitlik edenlerdenim” demişti. Bunun ardından yüz çeviren olursa, işte onlar fasık olanların ta kendileridir.” (Ali İmran: 81)

İbni Abbas diyor ki:

“Yüce Allah ne kadar peygamber göndermişse, onlardan ahid almıştı. Onlara; “Siz hayattayken, Muhammed'i gönderirsem, hepiniz ona tabii olacak ve yardımcısı olacaksınız” buyurmuştu. Kendilerine de, ümmetlerinden ayrı ahdi almalarını istemişti.”

Kur'an'da buna işaretle buyruluyor ki:

“Ey Muhammed! Sana indirilen Kur’an’a ve senden önce indirilenlere inandıklarını iddia edenleri görmedin mi? Tanımamaları / Reddetmeleri emrolunmuş iken, tağuta muhakeme olmak istiyorlar. Şeytan onları çıkılmaz / derin bir sapıklığa sokmak / saptırmak ister.” (Nisa: 60)

Her kim. Allah Resulünün getirdiği esaslara ve hayat düzenine itiraz eder, bu itirazında da Allah dostu sandığı bir şahsı taklid etmek gibi bir bahaneye saklanmaya çalışırsa, böyle bir kimse çok büyük bir sapıklık içinde demektir.

Hiçbir gerçek veli, Allah'ın Resulüne mümkün değil itiraz ve muhalefet edemez, etmez. İtiraz ve muhalefet eden, isterse en büyük bir veli sanılsın, böylesinin sözüne asla itibar edilmemelidir. Bir de düşünün siz ufak tefek kıymete sahip velileri takip ve taklid etmek ne kadar sakat bir iştir.