Sevmek Ve Buğzetmek (Dostluk ve Düşmanlık)

Sevmek ve buğzetmek, dost ve düşman olmak da ibadet kelimesinin içine aldığı manalardandır. Her kim, sadece Allah (c.c) için sever ve buğzeder, dost ve düşman olursa; Allah (c.c)’ın sevdiğini sever, sevmediğini sevmezse; Allah (c.c) ve resulüne dost olana dost, düşman olana düşman olursa; Allah (c.c)’ın razı olduğu şeylerden razı olur, buğzettiği şeylere buğzederse, işte o kimse sadece Allah (c.c)’a kul olmuş ve imanı tamamlanmıştır. Her kim de şekli ve resmi ne olursa olsun Allah (c.c)’tan başkası için sever ve buğzederse veya dostluk ve düşmanlık gösterirse, işte o kimse de ister kabul etsin veya kabul etmesin, bunlara kul olmuş ve ibadet etmiştir.

Rasulullah (s.a.s) şöyle dedi:

“Allah (c.c) için seven, Allah (c.c) için buğzeden, Allah (c.c) için veren, Allah (c.c) için vermeyen kimsenin imanı tamamlanmıştır.” (Ebu Davud sahih senedle)

Rasulullah (s.a.s) şöyle dedi:

“İmanın en sağlam kulpu; Allah (c.c) için dost olmak, Allah (c.c) için düşman olmak, Allah (c.c) için sevmek, Allah (c.c) için buğzetmektir.”(Ahmet sahih senedle)

Allah (c.c) için dost ve düşman olmanın, sevmek ve buğzetmenin imanın en sağlam kulpu olmasının sebebi; Allah (c.c)’a kulluğun en yüksek mertebesini gösterdiği içindir. Bu sebeble kim, Allah (c.c)’tan başkası için dost veya düşman olursa, o kişiye en yüksek seviyede kulluk ve ibadet etmiş olur.

Zatı için sevilen sadece Allah (c.c)’dır. O’ndan başkaları ise ancak O’nun için sevilirler, O’nunla beraber sevilmezler. Allah (c.c)’tan başkası, şekli ve mertebesi ne olursa olsun, zatı için veya Allah (c.c)’la beraber sevilirse, ister isabet etsin ister isabet etmesin, hak veya batıl olsun, onun zatı için dostluk veya düşmanlık gösterilirse Allah (c.c)’tan başka rab ve ilah edinilmiş olur.

Allah (c.c) şöyle buyuruyor:

“İnsanlardan, Allah’dan başka edindikleri denkleri Allah gibi sevenler vardır. Oysa iman edenlerin Allah’ı sevmeleri daha şiddetlidir.” (Bakara: 165)

İbni Teymiye şöyle dedi:

“Allah (c.c) dışındaki varlıklardan hiçbirini zatı için sevmek caiz değildir. Allah (c.c)’tan başka varlıklar zatı için değil, ancak başkası için sevilirler. Zatı için sevilen ise sadece Allah (c.c)’dır. Bu ise uluhiyyetin manalarından bir tanesidir. Allah (c.c) bu konuda şöyle buyuruyor:

“O ikisinde (yerde ve gökte) Allah’tan başka ilahlar olsaydı ifsat olurlardı.” (Enbiya: 22)

Allah (c.c)’tan başka bir şeyi zatı için sevmek şirktir. Çünkü bu, uluhiyyetin özelliklerindendir. Bu nedenle bu özelliği hak eden sadece Allah (c.c)’tır. Allah (c.c) dışındakiler Allah (c.c) için sevilmezlerse, bu sevgi batıl olur....

Allah (c.c) ve rasulünün emrine muhalefet ederek emir veren ve yasaklar koyan kimseye itaat edilmesinin gerekli olduğunu söyleyen, hristiyanların Mesih’e yaptıkları gibi yapmış ve onu Allah (c.c)’a denk kılmıştır. Böyle yapan, Allah (c.c)’ın Bakara: 165 ayetinde zikrettiği, sahibini müşrik yapan ameli işlemiştir:

“İnsanlardan, Allah’dan başka edindikleri denkleri Allah gibi sevenler vardır. Oysa iman edenlerin Allah’ı sevmeleri daha şiddetlidir.” (Bakara: 165) (Fetvalar c: 10 s. 267 ve 607)

İbni Kayyım şöyle dedi:

“Allah (c.c), halkı sadece kendisine ibadet etsinler diye yarattı. İbadet; en yüksek sevgiyle birlikte sadece O’nun emrine boyun eğmeyi gerektirir.

İbadetin aslı; sadece Allah (c.c)’ı sevmek, onunla beraber hiç kimseyi sevmemek, Allah (c.c)’tan başkasını ise sadece Allah (c.c) için sevmektir. Tıpkı nebi, rasul, melek ve Allah (c.c) dostlarının sevildiği gibi... Biz Allah (c.c)’ın nebi, rasul, melek ve dostlarını sadece Allah (c.c) için severiz. Yoksa onları, Allah (c.c)’la birlikte sevmeyiz. Onlara olan sevgimiz, Allah (c.c)’a olan sevginin tamamındandır. Bizim; nebi, rasul, melek ve Allah (c.c) dostlarına olan sevgimiz, Allah (c.c)’a şirk koşanların, Allah (c.c)’a denk kıldıkları kimseleri sevmeleri gibi değildir. Çünkü onlar Allah (c.c)’tan başka edindikleri eşleri Allah (c.c)’ı sevdikleri gibi severler.” (Medaricussalikiyn c: 1 s: 99)

Sevgi, itaat ve tabi olma konusundaki şirki gösteren delillerden bir tanesi de Allah (c.c)’ın, sekarda (cehennemde) bulunan mücrimler hakkındaki şu sözüdür:

“Orada birbirleriyle çekişip tartışarak derler ki: “Vallahi biz apaçık bir sapıklıkta idik. Zira sizi alemlerin Rabbiyle eşit tutmuştuk.” (Şuara: 96-98)

Ayetteki söz konusu kimselerin, tabi oldukları reis ve liderlerini alemlerin Rabbiyle eşit tutmaları, yaratma ve kainat kanunlarına tasarruf etme konusunda değil, sevgi, itaat ve tabi olma konusunda idi. Çünkü onlar bir sineği, hatta ondan daha küçüğünü bile yaratmaktan acizdirler.

Tabi olan o kimseler, tabi oldukları kişileri zatları için sevdikleri, onlara itaat ettikleri ve sadece Allah (c.c)’a verilmesi gereken (özellikleri) hak, sıfat ve yetkileri onlara verdikleri için bu zalim kimseleri Allah (c.c)’a eş koşmuş, böylece ahirette büyük azaba maruz kalmalarına sebeb olan büyük şirki işlemişlerdir. Cehenneme atıldıklarında bu yaptıklarından pişman olarak birbirlerini suçlayacaklar. Ama bu pişmanlık onlara bir fayda vermeyecektir.

İbni Kayyım bu ayet hakkında şöyle dedi:

“Bilindiği gibi onların, taptıkları varlıkları Allah’a eş tutmaları; yaratma, rızık verme, öldürme, yaşatma, mülke tasarruf etme ve güç sahibi olma konularında değildi. Onları Allah’a eş tutmaları, sevgide, boyun eğmede ve itaatte idi. Bu ise cehalet ve zulmün en üstün seviyesidir. Zira çürüyerek toprak olacak olan bir yaratılmış ile alemlerin Rabbi hiç eşit tutulabilir mi? Köleyle, köle sahibi hiç eşit olur mu?

Onlar, Allah (c.c)’ın fiil ve sıfatlarında onları Allah (c.c)’la eşit tutmadılar. Daha açıkçası onların sıfatlarının Allah (c.c)’ın sıfatları gibi olduğunu söylemediler. Fakat onların Allah (c.c)’a eşit tutmaları sevgi ve yüceltme konusunda idi.

Onların Allah (c.c)’a eşit tutmaları, Allah (c.c)’a eşit tuttukları kimselerin gökleri, yeri, onları ve babalarını yaratma konusunda değil, sevgi konusunda idi. Çünkü bu kimseleri Allah (c.c)’ı sevdikleri gibi seviyorlardı. Zaten gerçek ibadet; sevmek ve boyun eğmektir.” (Bedaiut Tefsir İbni Kayyım c: 3 s: 328-329)

Son olarak şöyle diyoruz:

Zamanımızda kendilerinin müslüman olduğunu söyleyenlerin durumlarına bakıldığında, bir çok varlığı zatları için sevdikleri, onların zatları için dostluk ve düşmanlık yaptıkları, böylece bilerek veya bilmeyerek, farkında olarak veya olmayarak bu kimselere ibadet etmiş ve şirke girmiş oldukları çok açık bir şekilde görülür.