İslâm'a Davet

İSLAM’I TEBLİĞ ETMENİN ÖNEMİ

İslam dinini başkalarına ulaştırmak iki yönden önem kazanmaktadır:

1- Davet edilenler

İnsanların menfaat ve maslahatı, davet görevinin yerine getirilmesini ve bunun devam etmesini gerekli kılmaktadır. İnsanlar yapıları gereği, Allah’tan gelen beyanat ve daveti kabul etme eğilimindedirler. Buna bağlı olarak Allah Teâlâ, birtakım emir ve yasaklarla insanoğluna sorumluluk yüklemiştir.

Bu sorumluluğu kabul edenlere de, onu başka insanlara tebliğ etme ve onları Allah’ın dinine davet etme görevi vermiştir. Allah, rahmetinin bir eseri olarak insanları, ahlak ve alışkanlıklarını değiştirebilme kabiliyetinde yaratmıştır. Bunun en açık göstergesi, Allah’ın dinî emir ve yasaklar koyması, peygamberler göndermesi ve bazı insanların peygam­berlerin davetini kabul etmesidir.

İnsanların Allah’ın dininden uzak kalmamaları, gaflet içinde bulunmamaları, sınırsız arzu ve isteklerine kapılmamaları, insanları ayartmak için fırsat kollayan şeytanın ve sapkın düşüncelere çağıran kimselerin peşlerine takılmamaları için İslam’a davet ve tebliğin devam etmesi bir zorunluluktur.

Şeyh Muhammed el-Hıdr Hüseyin, davetin önemine dikkat çekerken şunları söyler: “Yaşadığımız bu çağda birçok sapkın düşünce sahibi kimselerin, başka toplumlarda benzeri bulunmayan birçok propaganda araçlarına sahip olduklarını unutma. Birçok yerde açılan kulüpler, yayımlanan gazete ve dergiler, kurulan dernek ve vakıflar, harcanan mallar ve kullanılan mevki ve makamlar bu propaganda araçlarından sadece birkaç tanesidir. Toplumda bilinçli inkar ve azgınlıktan değil; bilgisizlik ve ileriyi görmemekten kaynaklanan bazı sapkın düşünceli gruplar da bulunmaktadır. Bu gruplar, dinî gerçeklerin yanına dinle kesinlikle bağdaşmayan birtakım düşünceler koymaktadırlar.”[1]

Bu durum, İslam’a davet görevinin ne denli önemli olduğunu ortaya koymakta, bu uğurda yapılacak çalışmaların en üstün ve en faziletli çalışmalar olduğunu göstermektedir.

2- Davet ve insanların buna ihtiyacı

Davet, amacı olan bir hareket ve eylemdir. Bu yüzden dünyanın her tarafına ulaştırılması gerekir. Davet, insanların Allah katında tek geçerli din olan İslam’ı duymaları ve kabul etmelerini kolaylaştırmak için yapılır. Allah Kur’an-ı Kerim’in birçok yerinde müslümanlara, İslam’a davet etmeyi ve bu dinin dünyanın dört bir tarafına yayılması için çalışmalarını emretmiştir. Biz burada daveti emreden ayetlerden sadece birkaçını vermekle yetineceğiz:

Şüphesiz iman edenler, hicret edenler ve Allah yolunda cihad edenler; işte onlar, Allah'ın rahmetini umabilirler. Allah bağışlayandır, esirgeyendir.[2]

Mü'minlerden, özür olmaksızın oturanlar ile, Allah yolunda mallarıyla ve canlarıyla cihad edenler eşit değildir. Allah, mallarıyla ve canlarıyla cihad edenleri oturanlara göre derece olarak üstün kılmıştır. Tümüne güzelliği (cenneti) vaadetmiştir; ancak Allah, cihad edenleri oturanlara göre bü yük bir ecirle üstün kılmıştır. (Onlara) kendinden dereceler, bağışlanma ve rahmet (vermiştir.) Allah, bağışlayandır, esir­geyendir.[3]

Mü'minlerin tümünün savaşa çıkmaları gerekmez. Öyleyse onlardan her bir topluluktan bir grup savaşa çıktığında (bir grup da), dinde derin bir kavrayış edinmek ve kavimleri kendilerine geri döndüğünde onları uyarıp-korkutmak için (geride kalabilir). Umulur ki onlar da kaçınıp-sakınırlar.[4]

Dr. Ahmed Ğalluş der ki: Şeyh Ali Mahfuz şöyle söyledi: “Hastalıklar bir bedene bulaştığında, o bedenin güzellik ve parlaklığını yok eder. Hatta birçok kez, hastalık kronik ve ağır bir hal almadan gerekli ilaçlar kullanılmadığında bedenlerin ölümüne neden olur. Kalpler de aynen böyledir. Manevî hastalıklar kalbin nurunu söndürür, hatta belki de ölü­müne neden olur. Böylece ölü kalp sahibi, doğru yoldan uzaklaşır, sapkınlıklar içinde bocalar durur. Nefsin hoşlandığı zevklerin peşinden gider, Allah’ın emir ve yasaklarına aldırmadan, her türlü kötülüğü yapmaktan kaçınmaz.”

Kalplerin hastalanmasına ve ölümüne neden olan, işte bu tür sınır tanımayan davranışlar ve eylemlerdir. Bu hastalıkların temiz İslam’ın kurallarından başka ilacı ve çaresi yoktur. Bilimsel hutbe ve vaaz karışımlarından elde edilen bu ilaçlar ancak, manevî hastalıkları yok edebilir.[5]

İslam’a davet görevini yerine getirmenin önemi burada açıkça ortaya çıkmaktadır. Bu yüzden fitne ve fesatla dolu bu dünyada yaşayan insanlar, sorumluluklarının bilincinde olan ve rollerinin önemini iyi kavramış samimi davetçilere ihtiyaç duymaktadır. Özellikle düşünce, ekonomi ve hatta askerî alanda batının kölesi durumuna gelmiş İslam dünyası böyle davetçilere daha fazla ihtiyaç duymaktadır.

[1] “ed-Da’vetu ile’l-islah”, s. 9’dan naklen, Dr. Ahmed Ğalluş, “ed-Da’vetu’l-islamiyye”, s. 231.

[2] Bakara, 218.

[3] Nisa, 95-96.

[4] Tevbe, 122.

[5] “Hidayetu’l-mürşidin”, s. 69-70’den naklen, a.g.e., s. 232.