Müslümanın Gündemini Kimler Belirlemeli ?

Müslümanın Gündemini Kimler Belirler :

Hakimiyetlerini kaybeden müslümanların farkına varamadıkları en büyük tehlike, gündemlerini başkalarının tesbit ediyor oluşudur. Müslüman halklara musallat olan tağuti yönetimler, gerek kısa vadede ve gerek uzun vadede neyin mücadelesini vermeleri gerektiğini müslümanlara empoze etmekte, işin kötüsü, müslümanlar da bunu kabullenmektedirler.

Tağuti sistemler müslümanlara yanlış hedef göstermekte, müslümanları o istikamette mücadeleye çekmekte ve o hedefe koşturmakta .Aslında söz konusu hedefler müslümanlar tarafından ele geçirilmiş olsa bile bir hiç tir .Müslümanlara “koparılması gereken haklar, elde edilmesi gereken tavizler“ gösteriliyor, gündemlerine sokuluyor.

Zavallı müslümanlar da artık o hakları ve tavizleri elde etmek için başlıyor koşmaya. Bu gündemlerin her biri uzun yıllarını alıyor müslümanların. Hatta bir neslin ömrünü bile içine alıyor. Zavallı müslüman, gençliğinden ölünceye kadar kendisine empoze edilen bu tür gündem maddeleri uğrunda mücadele ediyor ve ölüp gidiyor. Bu hedefi kendisine gösterenin sistemin kendisi olduğunu unutuyor. Düşünün bir defa , sistem müslümanlara kendisine zarar verecek bir hedef gösterir mi dersiniz ?

Tağuti sistemler müslümanlar için problemler icad ediyor, dertler tesbit ediyor, neleri istemesi gerektiğini, neleri reddetmesi gerektiğini ortaya atıyor, sonra bütün bunların müslümana ait olduğunu müslümana kabullendiriyor. Tağuti sistem , müslümanlara diyor ki :“Sizin şu problemleriniz var, bizden şu istekleriniz var, bizden dolayı şu ve şu rahatsızlıklarınız var “ diyor.

Zavallı müslümanlar da “evet “ diyor ve başlıyor bu gündem istikametinde mücadeleye. Ve işte bu noktada kaybediyor. Türkiye müslümanlarına yaklaşık 60 yıldan beri, hatta daha fazla “Ayasofya ,163. madde, baş örtüsü...” meseleleri gündem olarak önlerine konulmuş, onlarda bu uğurda uzun müddetir mücadele vermişlerdir. Sanki müslümanların bu düzenle aralarında anlaşmazlık konusu olan hususlar sadece bunlar veya en önemli anlaşmazlık konuları bunlardır.Müslümanlara hedef olarak gösteren de düzenin kendisi, çözen de düzenin kendisi .Hatta bu haklar ve tavizler müslümanların mücadelesi neticesi değil ,düzen kendisi müslümanlara bir lütuf ve minnet olarak vermektedir.

Tabi bundan dolayı tağuti sisteme şükür yağdıran enayilerin ve bel’am’ların sayısı da az değildir hani. Müslümanlar kendi gündemlerini oluşturamadıkları müddetçe başkalarının oluşturduğu gündem uğrunda verecekleri bütün mücadeleler boşuna gidecektir ,ömürlerini ve nesillerini yiyip bitirecektir, bu husus asla unutulmamalıdır. Müslümanca bir hareketin en ufak bir detayı dahil müslümanların bizzat kendileri tarafından tesbit edilmelidir. Mevcud sistemler müslümanları ilgilendiren bir konuyu ele alıyor veya onların bir yarasını kaşıyor, sonra geriye çekilip onlardan gelecek tepkiyi bekliyor. Gösterilecek tepkinin boyutlarını da elbette önceden tahmin ettiği gibi planını da ona göre yapıyor.

Yine rejim kendisi zor duruma düştüğü anlarda , pisliğin içine battığı herkes tarafından ortaya çıktığında , elinde hazır bulunan gündemleri piyasaya sürerek istemediği gündemi değiştirip , kendisinin seçtiği gündemi getirerek kafaları iğdiş ederek bir anda gündemi değiştirmiş olur.

Bu aynen “susurluk “ olayında olduğu gibi.Hatırlarsanız rejimin valileri ,emniyet müdürleri ,Şanlıurfa DYP partisi milletvekili “Sedat Bucak” ları , kırmızı bültenle aranan “Abdullah Çatlı “ları aynı otomobilde birbirlerini görmeden, tanışmadan!, seyir halinde iken önlerine çıkan kamyona arkadan çarparak kaza yapınca ilişkileri ortaya çıkınca gündeme bir anda rejimin pislikleri akınca , hemen rejim daha önceden depolamış olduğu sıradaki “flash, flash , falsh fırtınayı piyasaya sürmüştür.O fırtınayı hatırlarsak ,Fadime Şahin ,Ali Kalkancı ; Müslüm Gündüz üçlüsünün deşifre olmasıdır. Ve halkın önüne, sırtlana atılır gibi bir ceylan atılmıştı. Haftalarca bu olay halkın diline sakız, gözüne gözlük olduğundan ülkenin gündeminde halk artık haber yerine sadece bunları bekliyordu. Halk gözünü ve beynini işaret edilen hedeften alamadığından “Susurluk olayı”da, sadece Susurluk Ayranı ile anılır olmuştu. Bundan sonraki olay ise yakın zamanda PKK ‘nın başı diye bilinen Abdullah Öcalan’ın yakalanması ve Türkiye’ye! teslim edilişidir. Tam da seçim zamanıydı. Üstelik hükümette ise “ya sev ya terk et” ilkeli , MHP vardı.DSP ve ANAP ile beraberdiler. Asacaklardı. 20 yıl boyunca asacağız diye halkı aldatan bu sülükler , asmak bir yana 5 yıldızlı adadaki hapishanede (otelde) tatile göndererek , adamın ömrü boyunca yaşamadığı huzur yuvasında kampa aldılar.

Bu aşağılanmayı kabul etmeyen şehid ! aileleri ise ayaklanma başlatıp her tarafta eylemler yaparak, hatta kendilerini yakacak seviyeye kadar tepkiler ulaşınca bu seferde sistem hemen gündem değiştirmek için sırası gelen dosyalardan “Hizbullah” ı piyasaya halkın huzuruna sürdü. Bu arada “aaa bakın havada kuş uçuyor“ demeyide ihmal etmedi.Tabi uyuşuk kesimde uzaktan kumandalı , tv.merkezi beyin sistemli, düşünme kapasiteli olduğundan , efendilerinin istediği şekilde düşünmeye ve inanmaya başlamıştı bile. Hizbullah olayını tek yanlı, eli kolu bağlı, savunma hakkı tanımadan zum ‘larla müslümanları gözden düşürerek sessiz kalmasını , kendi faili meçhullerini de bu karambolde Hizbullah’ın üzerine yıkarak (domuz bağı ile bağlamayı dünyada bir tek MOSSAD yapar), ve ülke genelinde patlak veren “APO” faciasını örtbas ederek, yıllardır besiye aldıkları zatı muhteremi Avrupa’nın isteği doğrultusunda verilecek görevi beklemeye başlatılmıştır. Artık 15-20 yıl sonra Türkiye’nin başına Cumhurbaşkanı yada MHP’nin başına genel başkan olursa hiç şaşırmasın bu halk.

MÜSLÜMANIN AMACI

Müslümanın amacı makam ve mevki elde etmek değil , Allah’ın dinini hakim kılmak için çalışmalı ve yaşamalıdır ! Kafirler hayatın sadece bu dünyada olduğunu zannederler ve bu hayatı en iyi , en refah ve en mutlu şekilde geçirmeye çalışırlar. Onlar için iki önemli unsur vardır:Makam ve mülk. Onlar bu ikisi için çalışır , bu ikisi uğrunda kavga eder ve bu ikisi için yaşarlar .Onların tek amacı ya makam , ya mülk ya da her ikisidir. Müslümanın ise tek bir gayesi vardır O da Allah’ın razı olacağı şekilde bir yaşam sürmektir.

Allah’ın hükümlerinin yürürlükten kaldırıp küfür ahkamının tamamıyla hakim olduğu bir toplumda Allah’ın razı olacağı emri ise şüphesiz O’nun bizler için çizmiş olduğu metod çerçevesinde O’nun nizamını hakim kılmak için var güçle çalışılmasıdır.

Kafirler hiç bir zaman İslam nizamının hakim olmasından hoşlanmazlar.Çünkü bu nizam onlara uğrunda hayatlarını harcadıkları makam ve mülk gibi şeyler için değil, yalnız Allah rızası için çalışmalarını emredip gerçek kurtuluşun bunda olduğunu açıklamaktadır. Bu din kafirlerin çıkarlarıyla çatıştığı için onun hakim olmaması amacıyla ellerinden geleni yaparlar.Hatta onlar kendileri için en değerli şeyleri dahi bu dinin hakim olmaması için feda etmeye hazırdırlar. Nitekim Kureyş müşrikleri ,Rasulullah’a gelip mal,mülk,makam ve en güzel kızlarını ve o toplumun en saygın mevkilerini teklif etmişlerdir. Sırf ne için? Onların dinine laf atılmaması, ilahlarını aşağılamaması ve onların akıllılarını akılsızlıkla itham etmemesi için. Rasulullah’ın tavrı ise çok nettir .Şöyle diyordu Allah rasulu :

“ Ben size bunu mallarınız almak,şerefli olmak ya da makam elde etmek için getirmedim.Bunun için size gönderilmiş değilim.Ben size Allah’ın benim vasıtamla gönderdiği şeyi getirdim.Tebliğ ettiğim şeyleri alır kabul ederseniz bu sizin dünya ve ahirette nasibinizdir.Eğer reddederseniz Allah sizinle benim aramda hüküm verinceye kadar Allah’ın emrine sabrederim “ dedi.

Burada da görüldüğü gibi kafirler küfür devletleri içinde taviz vermeleri şartıyla Müslümanlar makam, mülk verebilirler.Hatta kafirler kendi kontrolleri İslam’i yayınların yayınlanmasına, videoların gösterilmesine, kaset,cd çıkarılmasına,konferanslar verilmesine,milli eğitim müfredatına uymak şartı ile özel okullar açılmasına izin verebilirler. Fakat bu kafir güçler yeryüzünün en ufakcık bir yerinde dahi olsa bir İslam devletinin kurulmasına izin vermezler.

Her şeye rağmen Müslümanlar böyle bir girişimde bulunmuşlarsa orayı ortadan kaldırmak için bahane uydurarak azgın bir hayvan misali saldırırlar,hatta daha da beter. Çünkü yeryüzünde Kur’an’la yönetilen bir yer olursa bir tohum misali filizlenmeden bitirmek isterler ki gelişip te kafir başlarına bela olmasınlar.Bu en yakın zamanımızda Çeçenya ve Afganistan örneklerinde yaşanmış ve yaşanacaktır. Kafirlerin bu zihniyetlerini idrak edemeyen bir çok kişi ve cemaatler islam’ı getireceğim diye partiler kurup, kafirlerin kontrolleri altında miting ve konferanslar düzenlemektedirler. Bunlar İslam’i hareket metoduna temelden zıt hareketlerdir. Çünkü İslam’i hareket metodu hiçbir zaman kafirlerin kontrolu altına girmeyi kabul etmez. Zilletten izzet doğmaz !.

Rasulullah (s.a.s.) bu cevabıyla müslümanın hedefini ve yolunu çizmiştir.Müslüman hiç bir zaman kendi hükümranlığını kurmak için çalışmaz.Onun gayesi yeryüzünde yalnız Allah’ın hakimiyetini kurmaktır.Yoksa kendi hakimiyetini kurmak değil.İşte Peygamberimiz önderimiz bize bunu kendisine yapılan şahsi hükümranlık, liderlik tekliflerini reddederek pratik olarak göstermiştir. Bu metod kıyamete kadar geçerlidir. Hiç bir güç ya da şahıs o eskiden di,bu devirde böyle olmaz,şöyle olur gibi saçmalayarak nefsinden din uyduramaz. Bu dinin hakim kılınması yolunda çalışan Müslüman bilmeli ki küfür devleti içinde akideden tavizler vererek bir takım mevkiler elde edip,bu mevkiler vasıtasıyla İslam’ı hakim kılmak bu dinin metodu değildir . Bu metod asla başarıya ulaşamaz .Şayet böyle olsaydı Rasulullah (s.a.v.) müşriklerin bu teklifini kabul eder ve bu mevkiden İslam’ı hakim kılmak için çalışırdı. Fakat bu din akideden taviz verilmesine asla yanaşmaz. Kafirlerin kendi inançlarından bazı taviz vermeleri onlar için pek önemli değildir.Fakat bir Müslüman için bu asla mümkün değildir .

Rasulullah (s.a.s.) makam ve mevki elde etmek için gelmedi.Bilakis O, gerçek makam ve mevkinin Allah (c.c.) katında olduğunu bildirmiş ve “ La ilahe illallah deyin bütün arab ve acem diyarı sizin olacak“ demiştir. İslam dini küfür düzenlerini güçlendirmek için değil,şirkin her çeşidini yeryüzünden kaldırmak için gelmiştir. “ Din tamamıyla Allah’ın olup yeryüzünde fitne (şirk) kalmayıncaya kadar savaşın “ ( Bakara 193 ).

Irak yıkıldı Filistin yıkıldı,sen hala uyumaktasın.