Yaptırımları Kabullenmemiz Rejimleri Kabullendiğimizi Göstermez

Allah teala’nın insanlara lutfettiği bu haklarını kullanırken, insanlara tahakküm eden rejimlerin yaptımlarını gören bazı kimseler bu müminlere dönerek “hem bu düzeni reddetiğinizi söylüyorsunuz , ve hem de onun müsadesiyle ticaret yapıyorsunuz, vergi veriyorsunuz , gazete ve dergi çıkarıyorsunuz, kitap yayınlıyorsunuz“ vs. diyerek bizi İran’a yada herhangi bir Arab ülkesine gönderme teklifini ileri sürerler.

Allah (c.c.)‘a ait olmayan beşeri düzenlerde müslümanların dikkat etmesi gereken en önemli konu öncelikle rejimlerin niteliğine bakmadan yaptığı işin fıtri olup olmaması , İslam’i olup olmaması ve kendisinin yaratılıştan gelen tabii bir hakkının olup olmamasıdır. Böyle bir hakkını kullanırken rejimlerin bir takım yaptırımlarına muhatap olması ve ta’katının üstündeki bu yaptırımlara boyun eğmesi, müminin asla o rejimi kabullendiğini göstermez. Mesela evinize su götürüyorsunuz. O beldelere tahakküm eden eşkıya geliyor ve sizin su kabınıza mühürlerini vuruyor ,kendi işaretini vuruyor veya vermek istemediğiniz halde sizden bir miktar para alıyor. Şimdi siz bu durumda oradaki mevcud rejimi kabullenmiş sayılır mısınız? ”O halde bende su içmem“ diyebilir misiniz ? Diyemezsiniz tabi ki. Çünkü su içmek sizin en tabii hakkınızdır. Fakat önünüze bir takım engeller çıkarılıyor , zorbalık ve gasb söz konusudur.

Çalışıp alın terinizle hak ettiğiniz yiyeceklerinize de aynı şekilde zorbalar gelip mührünü bassa veya kaçıramayacağınız, alırken peşinen ödenen bir takım vergiler koysa ; “O halde ben de hiç bir şey yemem “ mi diyeceksiniz ? Ya ne diyeceksiniz ? “Al , zehir zıkkım olsun “ diyeceksiniz ! Birde Rasulullah Mekke’de iken orada yaşarken Hicret edene kadar müşriklerin sistemlerinden razı mıydı, kabullenmiş miydi ?Tabi ki hayır. Bulunduğu ortamı en güzel biçimde değerlendirmiştir .

Alın terinizle hak ettiğiniz malınızın mülkünüzün size ait olduğuna dair tapuyu eğer bu zorbalar veriyorsa ve verirken de sizden para alıyorsa siz bu durumda satmaktan veya satın almaktan vaz mı geçeceksiniz, hiç bir şeye sahip olmayacak mısınız? Veya daimi bir şekilde ticaret yapmak istediğiniz takdirde, tağuti rejimlerden müsaade alınması gerektiği için , bir takım paralar ödemek zorunda kaldığınız için bu işlerden vaz mı geçeceksiniz? Veya bütün bunları yaptığımızdan dolayı birileri bize;“Siz de tağuti düzenleri kabullenmiş durumdasınız.Onun müsadesiyle ticaret yapıyorsunuz, ona vergi ödüyorsunuz , onun verdiği tapuyu alıyorsunuz vs.“ diyemez. Çünkü bütün bunlar Allah Azimüşşan’ın meşru kıldığı fiilerdir, amellerdir. Bunların hiç birisini daha önce yokken rejimler türetmiş değildir . Kervanımızı soyan eşkıya karşısında çaresiz kalışımız ve o an için elimizden bir şeyin gelmeyişi, eşkıyayı meşru gördüğümüz anlamına gelebilir mi ? HAYIR .

Gazete, Dergi Çıkarmak : Tağuti rejimlerde yayın faaliyetlerinde bulunan kitap ve özellikle dergi gazete çıkaran müminler mevcud düzeni kabullenmiş sayılmazlar.Çünkü, okumak ve yazmak, başkalarına meramını iletmek, diğer müminleri olaylardan haberdar etmek insanların özelliklerinden fıtri haklarındandır . İnsana konuşmayı lutfeden, yazmayı lutfeden, okumayı lutfeden ve talim eden Allah( c.c.) dır. Bunlara kısıtlama getiren, bazı şartlara bağlayan, iktidarları için tehlike gören ise rejimlerdir .İster darulislam’da olsun ister darulküfür (darulharb)’de olsun. Allah teala’nın insan için meşru kıldığı her fiili mümin yapabilir.Aynı şekilde nerede olursa olsun Allah Teala’nın meşru kılmadığı fiilleri ise yapamaz .Tağut’un hakim olduğu beldelerde yaşayan müminler için Allah tela’nın meşru kılmadığı fiilleri de şu şekilde ikiye ayırabiliriz.

Birincisi ; her zaman ve zeminde mümin bir ferd için haram olan veya mekruh olan fiiller .

İkincisi ; tağutu kabullenmenin , tağutu benimsemenin işareti sayılan fiiller veya törenlerdir.

Tağuti bir düzende bir kimsenin söz konusu düzeni benimsemiş sayılacağını söyleyebilmek için , o kimsenin tağuti rejimin rükünlerinden birini, alameti farikalarından birini yaparken görülmesi gerekir. Beşer sistemler ve tağuti rejimler ise kendi rejimlerinin veya dinlerinin rükünlerini kendileri açıklamışlardır. Kendi rejimlerinin ana esaslarını (iman şartlarını!) vaz geçilmez unsurlarını belirlemişler ve ortaya koymuşlardır. Kendilerine has törenleri , ibadetleri , rumuzları , işaretleri bulunur. Bu yolların mensupları ile diğer insanlar birbirlerinden bu rumuzlarla , bu işaretlerle veya bu amellerle ayrılırlar .

Küfür diyarındaki bir mümin, tağuti yönetimler altında yaşayan bir mümin öncelikle işte bu fiillerden şiddetle sakınmalıdır. Meşru haklarını yaşarken gönül ister ki , tağutun gölgesi müminlerin üzerinde hiç olmasın . Fakat bu ya mağlubiyettir veya o beldede İslam’i hareketin ilk devresidir .