nemrut

Nemrut

2001'de yazıp, 2003 ve 2008'de güncellediğim bir anı

9 Ocak 1988'de bir İtalyan firması ile temsilcilik görüşmeleri için Milano'ya gittim. Cumartesi akşamı Milanofiori Jolly Hotel'e vardım. Pazar günü yapacak bir işim yoktu; uçak bileti iki Cumartesi kalınca daha ucuz olduğundan Leonardo bileti öyle ayarlamış. Biraz Milano çalışıp, otelin "shuttle bus"ı ile Castello Sforzesco yani Milano kalesine yakın bir yerde inip önce kaleyi gezdim. Sonra şehir merkezine ilerlerken yolun solunda Santa Maria della Gratzia kilisesini ziyaret ettim. Yemek salonunun bir duvarını kapsayan Leonardo Vinci'nin meşhur "The Last Supper" yani son akşam yemeği tablosunu gördüm. Sonra şehir merkezine ulaşıp meşhur Duomo katedralini günlerden Pazar olması nedeniyle ayin sırasında gezdim. La Scala Operasının kapısına kadar gittim ama kapalıydı.

Bir hafta süren gezimin ilginç bir tarafı da her akşam yemeğe başka birileri ile gitmekti. Pazartesi akşamı beni yemeğe götüren şimdi adını hatırlıyamadığım İtalyan daha yemek siparişlerini bile vermeden geçen yaz tatilini Türkiye'de geçirdiğini anlatmaya başladı. Uçakla İzmir'e gelip bir araba kiralamış, önce Bergamaya gitmiş. İzmir'li olmama karşın o güne kadar Bergama'yı görmemiştim. Sonra Efes'i gezmiş, kaç kere gittiğimi bilmediğimi, çok gezdiğimi söyledim. Sonra film koptu. Pamukkale dedi; görmediğimi söyledim. Aspendos dedi; onu da görmedim dedim. Konya Mevlana; durum aynı. Kapadokya, gene görmedim. Nemrut dağından aşırı bir hayranlıkla bahsetti; durum aynı, görmedim. Van gölü, Ahtamar adası, Sümela Manastırı; durum hep aynı, adam Türkiye'yi benden daha fazla gezmiş.

Aniden aklıma geldi ve sordum; "Castello Sforzesco'yu gördün mü?" dedim, Milano Kalesi yani, görmemiş; ben dün sabah oradaydım deyip "Duomo katedralini gördün mü?" ile devam ettim; yemek yediğimiz yere 3-400 metre ya var ya yok; hiç gitmemiş. Ben dün Pazar ayini sırasında gördüm dedim. Sonra Santa Maria della Gratzia kilisesini sordum; onu da görmemiş ve o da 5-600 metre mesafede falan. Bu üç soruyla rövanşı almıştım, öyle ya ben geleli daha iki gün olmuştu, o ise Türkiye'de bir ay gezmişti.

22 Haziran 2001 öncesine kadar da rövanşı aldığımı zannediyordum. O yemekten sonra Pamukkale'yi, Kapadokya'yı, Sümela'yı, Aspendos'u, Mevlana'yı gördüm; her fırsatta da bu anımı anlatırım.

22 Haziran 2001 sabahı Nemrut dağına çıktım güneşin doğuşunu izledim. MÖ 3. yüzyılda kuzeybatı Mezopotamya'nın en yüksek tepesine o ilaveyi, yani tümülüs denen yapma tepeyi nasıl yapmışlar ve o heykelleri nerede ve nasıl yapmışlar, oraya nasıl çıkartmışlar anlaşılır gibi değil. Ne Duomo Katedrali, ne son yemek resmi Nemrut'la tam terimiyle "kabil'i kıyas değil"miş; adam bana boşuna Nemrut daci, Nemrut daci demiyormuş; görünce anladım.

Aslında Sümela'yı ve Kapadokya'yı da Milano'da gördüğüm yerlerle mukayese etmemek gerektiğini düşünüyorum şimdi. Değişik konukların hayranlıkla bahsettiği Anadolu Medeniyetleri müzesi emekli olduğum işyerime yürüme mesafesinde; onyedi yıl çok yakınında olduktan sonra ilk kez 12 Ocak 2003'te bir yabancı konuğu (Jon "Maddog" Hall) götürünce gördüm. Daha sonra hem Anadolu Medeniyetleri Müzesini, hem de İtalyan'ın listesindeki Efes, Sümela, Kapadokya ve Nemrut'u tekrar görme fırsatlarım oldu. Ama Ahtamar Adası ve Bergama bir türlü denk gelmemişti.

2008 yazında Doğu Anadolu gezisinde Ahdamar Adasını, 24 Ekim 2008'de de Bergama'yı gezince İtalyan'ın 1987 yazında Türkiye'de gördüğü her yeri aradan geçen 21 yıl içinde görmüş oldum.

Acaba o İtalyan da Milano'da benim bir günde gördüğüm yerleri bu arada görmüş müdür?