Okul yolumuzda ne güzeldi: Bir tarafında Gerali köyünden kente doğru salını salını gelen dere; İstasyon caddesi boyunca akar, Muhlis Tokat Bey'in evi yakınından, dokuzların evin köşesinden sola doğru sapardı. Buraya kadar dere boyunca sık ve görkemli çınar ağaçları ayrı bir güzellik katardı okul yolumuza. Pınar gibi berrak ve duru akan suyu yağmurlardan sonra birden azgınlaşır, adeta kükrer gibi olurdu ve doğaldır ki bu haliyle bizlere de korku salardı. Bizim güzel çayımız daha sonra Hükümet ve Belediye binalarının önünden geçer, aşağı mahalleden kıvrıla kıvrıla akarak ana su yolu Menderes nehrine ulaşırdı.
Benim güzel okullarım (Gazi ilk Okulu ve Sarayköy Orta Okulu) İstasyon caddesinde ve karşılıklı olarak bakarlardı biribirine. Gazi okulum derdi ki bize; burayı tamamlamadan geçiş yok karşıya. Orta okulumuzda derdi ki bize; önce karşı okulu tamamla, sonra gel, yoksa almam seni içime.
İlk Okulumuzun dış yan duvarına bitişik Kulübeci Halil İbrahimin amcanın kulübesi, karsısında da Esmer Ali’nin kulübesi. Sıcak sıcak çeyrek ekmek içerisine 15 krş’luk beyaz peynir nede güzel gelirdi bizlere. Aman yarabbi o ne güzel tattı öyle. Ne de çok severdik peynir ekmeği. Demek ki somuncu toplum olmamızın da bir gereği ve göstergesi olmalı bu. Yine aynı kulübelerden aldığımız divit şekerleri de ne de zevkle yerdik. Değişik renkleriyle macun şekerini, pamuk şekeri de unutmak mümkün mü? Benim güzel günlerim sizi unutmak ne mümkün. İnsan belleği ise ne de unutkan oluyor. Yaşanmamış gibi görünse de dolu dolu yaşanmış yıllardı o yıllar. Ah o zaman yok mu, çoğu şeyi aldı da götürdü bizden.