Doktora Başvuruları Üzerine

Sorumluluk Reddi (Disclaimer): Yazıyı yazarken üniversite yıllarındaki halime yazıyor gibi düşünerek yazdım. Bunların hepsi kişisel görüşlerim, birçoğu belki yıllar sonra değişebilir de. Yazının amacı tavsiye vermek değil (her ne kadar yıllar önceki halime tavsiye gibi yazılmış olsa da), onun yerine bu konular üzerine düşünmeyi tetiklemek. Burada yazılanlar hakkında farklı kişilerin çok farklı görüşleri olabilir, ben kendiminkileri benzer yollardan geçecek kişiler için paylaştım.

Giriş

4. sınıfa gelip doktora başvurusu yapan öğrencilerin çoğu bu başvurularda aslında birçok şeyi önceden planlaması gerektiğini fark ediyor. 2018 Mart’ında ben de bu öğrencilerden biriydim. Belki bu sebeptendir, zamanında doktora başvuruları ile ilgili keşke bilseydim dediklerimi bu yazıda başvurulardaki önem sırasına göre tartışacağım.

Devam etmeden önce size bir tavsiyem elinize kağıt kalem alın, okurken aklınıza gelen soruları not alın. Sonunda ulaşmak istediğiniz şöyle bir amaç olsun: Yazı bittiğinde elinizde doktora adayı olmak isteyen birinin cevaplaması gereken bir soru listesi oluşsun. Bu yazının temel amacı da zaten o listeyi oluşturmak, o liste bir defa oluştu mu cevapları bulmak da çok kolay oluyor. Hadi başlayalım öyleyse!

Referans Mektupları (Recommendation Letters)

Referans mektupları herhangi bir doktora başvurusunun en önemli faktörü ve mümkün olduğunca en erken 2. sınıftan itibaren az çok planlamaya başlanmalı. Genelde 3 tane çok güçlü referans mektubu 4-5 tane iyi referans mektubundan çok daha etkili olabiliyor. Bir referans mektubunu güçlü yapan etkenler: yazanın alanda bilinirliği, sizinle ne kadar etkileşimi olduğu, sizin araştırma tecrübelerinizle ilgili ne kadar yorum yapabildiği ve en önemlisi sizi görüp geçirdiği öğrenciler içinde ne kadarlık bir dilime koyduğu.

Farkındaysanız dersinden ne kadar yüksek puan aldığınız ya da bölümde kaçıncı olduğunuz gibi şeyleri buraya yazmadım, çünkü ders başarısı ile araştırma başarısı arasında çok net bir korelasyon olmadığı gibi çok yüksek ortalamalı insanlar aynı zamanda çalışması çok zor insanlar da olabiliyor. Bunun temel sebebi ise şöyle: Yüksek ortalamayı koruma içgüdüsü araştırma sorumlulukları ile çakıştığında yüksek ortalama bazen yanlış kararlara itebiliyor. Tabi ki başvuru şartlarını sağlamanız da gerekli. Ancak, doktoraya sizi araştırma becerileriniz için alıyorlar, ders başarınız sadece sizi daha iyi araştırmacı yaptığı sürece çok önemli. O yüzden mümkün olduğunca araştırma yaptığınız kişilerden referans almaya çalışın.

Sadece ders aldığınız hocadan referans alma doktora başvurularında mümkün olduğunca kaçınılması gereken bir şey. Eğer başka bir seçenek yoksa o zaman da dersinde bir proje yaptığınız ve bir şekilde sizin araştırma becerilerinize yorum yapabilecek bir hocayı seçmekte fayda var. Başka bir seçenek ise sizi birebir yakından tanıyan ve beraber araştırma yapmamış olsanız da sizin insan ilişkilerinize, öğretme becerilerinize (asistanlığını yaptıysanız) ve eğitim felsefenize yorum yapabilecek birisi olabilir. Yüksek lisans (YL) başvuruları ise doktora başvurularından çok farklı. YL başvurularında referans alırken araştırma yapmış olma şartınız yok, sizin ders içerisindeki becerilerinize yorum yapabilen birisi çok ideal bir referans verebilir. Bu noktada doktora ve YL başvurularını çok iyi ayırmak lazım.

Araştırma Tecrübesi

Yazlarınızı boşa harcamayın! 1. sınıftan itibaren ortalama 3 yazınız var, gerek yurt içi gerekse yurt dışında araştırma stajları peşinde koşun. Bu stajlar sırasında ders almayacağınız için biraz daha dengeli bir şekilde tatil de yapmış olunuyor. Bu tecrübeleri alanındaki çok önde kişilerden referans almak için kullanmaya çalışın. Ben 3. sınıfımda yaklaşık 100 kadar mail atmıştım, sadece 5-10 tanesi dönmüş ve 1 tanesi pozitif cevap vermişti. Çok sık gördüğüm ve beni üzen bir tavır, öğrencilerin 15-20 mail attıktan sonra beni kimse istemiyormuş diyip mail atmayı bırakması. (Parantez açalım: Maillere dönüş almamanın bir sebebi de bu mailleri kopyala yapıştır yapmak olabiliyor. Attığınız her maili sıfırdan attığınız kişiye özel yazmayı unutmayın. Diğer türlü çok belli oluyor, geldiği gibi çöpe gidiyor. Bir de mailler çok kısa ve öz olmalı. Okuması 20-30 saniyeyi geçmemeli.) Bu tamamen bir sayı oyunu, ne kadar azimli olursanız o kadar şansınız artar.

Özellikle yurt dışı stajlarında maddi durumlar önemli bir rol oynuyor gibi gözükebilir. Maddi beklenti olmadan staj aramak bulma şansınızı artırsa da tam burs alarak staja gitmek de mümkün. Bu sadece atmanız gereken mail sayısını biraz artıracak, ancak maddi durumunuzdan ötürü kendinizi başvurmaktan alıkoymayın. Özellikle önceden yurt içinde biraz araştırma tecrübeniz varsa yurt dışında maaşlı kabul almak çok daha kolay oluyor.

Kendi okulunuzda da 2. sınıftan itibaren çalıştığınız ve çok güvendiğiniz bir hocanız olsun. Hem düzenli bir araştırma grubu içinde var olmuş olursunuz hem de derslerle ulaşamayacağınız bir olgunluk seviyesine ulaşırsınız. Aynı zamanda araştırma hocalarınız size kararsız kaldığınızda doğru yolu gösterecek kişiler olacaktır.

Hocalardan araştırma projesi isterken bir öğrencinin düşebileceği üç tane temel hata var. Bu hatalardan ilki kendini yeterli görmemek. Özellikle 2. sınıf başında araştırmaya başlamalıyız dediğimde akla gelen ilk sorunun "Ama 2. sınıf başında hiçbir şey bilmiyoruz ki?" olması çok doğal. Birçok alanda (özellikle deneysel alanlarda) araştırmaya başlamak için çok fazla bir şey bilmenize gerek yok. Öğrenmeye hevesli olmanız ve kendinize uygun bir pozisyon bulana kadar aramaya devam etmeniz yeterli olacaktır. Bazı kişiler 2. sınıf öğrencileri ile çalışmak istemeyebilir, size 4. sınıfta gel diyebilir. Bu çok doğaldır, siz hiç yılmadan yeni insanlara, bazen kendi bölümünüz hatta okulunuz dışında bile olabilir, mail atıp proje istemeye devam edin. İlk deneyiminizi erken kazanmanız çok önemli, dolayısıyla asla pes etmeyin, ne kadar kapı kapanırsa kapansın siz başka kapıları çalmaya devam edin. Bu süreç bile size çok şey kazandıracaktır.

Araştırma yapan bir lisans öğrencisinin düşeceği ikinci büyük hata ise ders araştırma dengesini bulamamak. Bir lisans öğrencisi olarak en büyük artınız zamanınızın bol olması ve yeni şeyler öğrenmeye açık olmanız. Not ortalamanızın yüksek veya düşük olması sizinle çalışan hocanız için çok bir anlam ifade etmeyecektir, en sonunda ortaya koyduğunuz çaba ile değerlendirileceksiniz. (Bir parantez açayım. Farkındaysanız çaba dedim, sonuç değil. Bu projelerde sonuca çok odaklanmamak lazım, çünkü sonuç çabadan bağımsız biraz şans sonucu ortaya çıkıyor ve hocalarınız da bunun farkında.) Dolayısıyla, özellikle 2. sınıf sonundan itibaren araştırmayı derslerle en az eşit tutmakta fayda var. Birçok şeyi araştırma sürecinde kendi başınıza öğreneceksiniz, daha da önemlisi kendi başına öğrenme becerisini geliştireceksiniz.

Üçüncü büyük hata ise başarısız olunduğu durumlarda bunu kişisel algılamak ve/veya moral bozup düzeni bozmak. Başarının ilk şartı başarısızlığı kaldırabilmek. Bu noktada her şey başarısız olduğunuzda bunun sizin suçunuz olmadığını, başarının birçok deneme sonrası geleceğini bilmekle başlıyor. Tabi ki faydalı bir sonuç çıkmamış bir deney, hele ki aylar sürmüşse, çok ciddi moral bozabiliyor, bozmalı da zaten. Ancak bu moral bozukluğu kişisel suçlamaya dönüşmemeli, sadece objektif bir değerlendirme düzeyinde kalmalı. Neleri yanlış yaptım, neleri daha iyi yapabilirim diye düşündükten sonra geleceğe bakmak lazım. Bu başlığı kapatmadan önce son bir kez daha vurgulamak istiyorum: İyi bir araştırmacıyı tahmin eden en önemli faktör, benim kişisel tecrübemce, sadece ve sadece gayret. Başarısızlık üzerine başarısızlık gelse bile gayretli olan insanlar hep bir şekilde başarıyorlar. Moralinizi bozmayın, başarısız olduğunuz zamanlar size çok şey katacağından en az başarılarınız kadar değerliler.

Genel Not Ortalaması (GPA)

Amerika başvurularında 3.0 gibi bir ortalama sınırı var. Daha yüksek bir ortalama başvurularda anladığım kadarıyla önemli ama bizim sandığımız kadar önemli değil. Türkiye’de 4.0 ile 3.9 arası çok ciddi bir fark olduğunu savunan insanlara denk geldim hep, zaman zaman ben de ne yazık ki bunlardan biri oldum. Bugün baktığımda ise 3.7 ile 4.0 arasında hiçbir fark olmadığını düşünüyorum, hatta 3.5 üstü birinin Amerika’nın en iyi yerlerinde çok ciddi bir şansı olacağına da inanıyorum. Tabi ki 3.8 ortalama 3.0’dan daha iyi bir izlenim bırakıyor ama 3.0 ortalaması olup çok daha iyi araştırma becerileri göstermiş biri bu noktada çok daha ön planda olabilir. Özetle: İyi bir GPA sizi çok öne atmaz, belli bir sınırın üstünde olduğu sürece yeterli.

Niyet Mektubu (Statement of Purpose)

Ortalama ile aynı seviyede değerli diye düşünüyorum, hatta kötü yazılırsa mükemmel bir başvuruyu zor duruma sokma potansiyeline sahip. Burası işte bütün araştırma tecrübelerinizi bir hikaye haline çevirdiğiniz kısım. Eğer lisede edebiyat/dil anlatım derslerini sevmediyseniz size çok kötü bir haberim var, orada öğrendiklerinizi işte şimdi uygulayacaksınız. Özellikle Amerika’da her şey güzel bir hikaye üzerine kurulu. Dünyanın en kaliteli öğrencisi de olsanız bunları yazarak anlatamıyorsanız bunların hiçbir önemi yok. Bu cümleyi ilk duyduğumda bana çok saçma gelmişti, hep özgeçmişime (CV) bakarlar ve benim nasıl biri olduğumu anlarlar diye düşünmüştüm. Bu ne yazık ki doğru değil, birçok başvuruya sadece birkaç dakika bakılıyor. Dolayısıyla anlatmak istediğimizi açık açık, hiçbir şeyi ima etmeden, yazmamız gerekiyor. Bu konuda benim temel kuralım şuydu: Yazdığım niyet mektubu sadece 15 saniye bakılarak anlaşılıyor mu? Anlatmak istediğim her şey açık ve net mi?

Çoğu zaman niyet mektubu Türkiye’den başvuran herhangi bir öğrencinin en zayıf yanlarından biri oluyor. Bunun temel sebebi İngilizce becerisi değil, Türkçe olarak yazılsa da anlam kopukluğu çok oluyor. Hadi birkaç noktaya değinelim:

  1. Niyet mektubunu yazmadan önce kendinizi karşıdaki kişinin yerine koyun ve sizin mektubunuzda neler arayacaklar bunları hayal etmeye çalışın. Daha sonra bu arayacakları şeyleri bulmalarını sağlayacak spesifik kalıplar düşünmeye çalışın. Mesela, benim çok sık kullandığım bir kalıp: "Bu araştırmada benim bireysel katkım şu idi." Bu kalıp direk aradıkları sorulardan birine cevap veriyor. Farklı farklı soruları bu başlığın en sonunda tartışacağım, siz de kendi sorularınızı düşünmeye çalışın. Düşünün ki bir hocasınız, karşınızda nasıl bir öğrenci istersiniz?

  2. Niyet mektubu hava atma yeri olmadığı gibi alçak gönüllü davranma yeri de değil. Yazdığınız hiçbir cümle sadece etkilemek amacı taşımasın. Bütün cümleleriniz sizin neden iyi bir araştırmacı olduğunuz tezini desteklesin. Dolayısıyla eğer kendinizi lisedeki başarılarınızdan bahsederken buluyorsanız kendinize bir sorun, gerçekten elimdeki 1000 kelimelik bir metin hakkını lisede yaptıklarımla mı doldurmalıyım. Evet belki lisede Fizik Olimpiyatlarına katıldınız veya üniversite sınavında ilk 1000’e girdiniz vs. ancak üniversitede 4 yıllık hayatınızda bunlardan daha yüksek başarılar göstermediyseniz bu çok ciddi bir sıkıntı. Bunlara ağırlık vermek böyle bir algı oluşturabilir. Başvuran herkes zaten sizin gibi, çok istiyorsanız bunu özgeçmişinize koyabilirsiniz. Başka bir seçenek de bir paragrafta ne kadar çok yönlü bir insan olduğunuzu anlatırken bahsedersiniz. Bence bu bölümde bile lise başarıları çok yakışıksız olabilir. Her durumda bir cümleyi geçmemeli görüşündeyim.

  3. Niyet mektubunu zaman sıralamasına göre yazmak zorunda değilsiniz. Güçlü başlayın. Gördüğüm çok sık hatalardan biri de insanların 2. paragrafa aldığı dersleri anlatarak başlaması. Bunun karşıda oluşturduğu etkiyi söyleyeyim: “Üniversiteyi bu kadar mı boş geçirdin de 2. sınıftaki Kuantum dersinden bahsediyorsun şu paragrafta...” En güçlü araştırma tecrübenizi anlatın, en önemli özelliğinize vurgu yapın. Kendinizi farklı kılan şeyi anlatın 2. paragrafta, okuyan vay be bu kişiyi almamız lazım desin. İlki gibi yaparsanız devamı okunamıyor zaten.

  4. Her paragrafın bir ana fikri olsun. Araştırma tecrübelerinizi Hitit yıllıkları gibi yazmayın. Her paragrafın kendi içinde giriş, gelişme ve sonuç kısımları olsun. En önemlisi bu konuda: Hiçbir şekilde imada bulunmayın, açık yazın. Bazen zeki göründüğümüzü düşünerek bazı bilgileri bulmaca gibi gizleyerek yazabiliyoruz, bu niyet mektubunda asla ama asla olmaması gereken bir şey. Aynı şekilde niyet mektubu, özgeçmişinizin yazıya dökülmüş hali de değil. Şöyle bir şey yazmayın mesela: “I have worked with three different groups and worked with 10 researchers. We published four papers on this topic and we did this research.” Şu çok daha iyi olur: “I am a versatile collaborator who has taken computational, theoretical and experimental responsibilities in three different different research groups. I took the leading role in this experiment and performed the following tasks: etc...” Temel fark ne? İkincisinde sonucu olan bir ana fikir veriyor: Ben farklı gruplarda farklı görevlerde çalıştım ve “collaborative” bir insanım. İlkinde ise sadece bir durum belirtiyor, özgeçmiş tekrar özetleniyor. Özgeçmişte olan bilgileri sadece tekrar ederek (üzerine bir şeyler koymayarak) böyle önemli ve kelime sınırlı bir belgede yer kaybetmekten kaçının. Bu yazıyı özgeçmişinizin ötesine geçtiğiniz bir belge olarak görün, tabi ki kesişimler çok olacak, ancak niyet mektubu farklı bir bakış açısı sunabilmeli.

  5. Yazınızda olabildiğince biz (we) kullanmaktan çekinin ve ben (I) kullanın. Siz neler yaptınız? Sizin özgün katkılarınız nelerdi tüm projelerinizde? Siz olmasanız neler eksik kalırdı? Eğer sizin yerinize sokaktan geçen kişi de aynı işleri yapabiliyor olsaydı zaten neden sizi alsınlar? Siz kendinizin ne yaptığına odaklanın. Oturup da “Our lab published a paper on DNA recombination” yazmayın, “I performed this and that experiment and became the first/second/co-author of our PRL publication etc..” deyin. Burası alçak gönüllü olunacak en son yer!

  6. Yazdığınız her şey referans mektubu yazarlarınız tarafından desteklenmeli. Bu çok önemli! Hocalarınıza bu sebeple en az 2-3 ay öncesinde niyet mektubunuzu gönderin ve hocalarınızla mümkün olduğunca bu konuda açıkça konuşmaya çalışın. (Kısa bir parantez açalım: Hocanıza “hocam şunları yazar mısınız” diye bir soru yöneltemezsiniz, neredeyse tanıdığım her hocada çok ters teper bu. Ayrıca oldukça etik dışı bir davranış.) “Hocam siz beni nasıl görüyorsunuz, sizce bu okulda iyi bir şansım var mı, bana yazabileceğiniz en güçlü referanslardan birini yazmayı düşünür müsünüz ve son olarak sizin için uygunsa niyet mektubumu size gönderebilir miyim onaylamanız için, sizin onaylamadığınız ve referansımda geçmeyen bir şeyi ben de niyet mektubumda yazıp güvenilirliğimi düşürmek istemiyorum” demenizde etik açısından bir sıkıntı olmadığı gibi birçok hoca böyle açık sözlülüğü tercih edecektir. Yalnız aklınızda bulunsun, bunu sorduğunuzda cevap “sen MIT materyali değilsin, kusura bakma” da olabilir. Hocanız ile ilişkinizde sürekli geri bildirim isteyerek ve kendinizi geliştirerek (veya uyum sağlayamıyorsanız ilişkinizi erkenden keserek) asla böyle bir cevap almayacak hale getirmeniz lazım zaten o ilişkiyi.

  7. İnternetten okuduğunuz niyet mektuplarının birçoğu yıllar öncesinden kalma ve bugünlerde asla yazmayın denilen şeyleri içeriyor olacaktır. Niyet mektubu yazarken internetten olabildiğince uzak durulması gerektiğini düşünüyorum. Beyaz bir sayfa alın, kendinizle ilgili araştırma konusunda aklınıza gelen tüm tecrübelerinizi yazın. Sonra bu tecrübeler ile ilgili neler öğrendiniz, sizi nasıl daha iyi bir araştırmacı yaptı onlara bakın. Daha sonra bu tecrübeleri arada bu derslere de dokundurarak anlatın. Bunu böyle yaparsanız kendinizle ilgili yazdığınız iyi şeyler kendinizi övmek gibi gelmez karşıya, tam tersi “a bak hayatta her şeyden dersler çıkarıyor ne güzel” derler.

  8. Niyet mektubunun temel amacı bilimsel düşünebiliyor musunuz onu görmek. Aynı zamanda sizde bir araştırmacı zihniyetiniz var mı onu anlamak istiyorlar. Lisansta yaptığınız araştırma konusunda doktora yapacaksınız diye bir zorunluluk yok, kaldı ki birçok hoca doktora konusunda bile araştırmaya devam etmiyor. Bu sebeple, lisansta olabildiğince gelir geçer sıcak (hot topic) alanlarda araştırma yapın. Size çokça beceri öğretsin araştırmalarınız: kodlama, lab deneyimi, deney aletleri becerileri vs. Daha sonra doktorada bu becerilerinize ihtiyacınız olacak. (Yine bir parantez: Aynı şekilde Fiziğe Giriş dersi alıp sonra Einstein belgeseli izleyip ben teorik fizikçi olacağım demeyin. Önce bir araştırma yapın ve öyle karar verin ki birçok teorik fizikçi size lisansta onu da yapmayın diyecektir. Lisansta teorik fizik isteyip istemediğinizi anlamanız çok zor, YL yaptıktan sonra verilebilecek bir karar bence bu.) Niyet mektubunda bir ön alan belirtmeniz gerekli. Bu seçimi hem ilgilerinize hem de araştırma tecrübelerinize dayanarak yapın. Zaten niye bu alanı seçtiğinizi araştırma tecrübeleriniz üzerinden sürekli kanıtlamanız gerekiyor. Bu sebeple başvururken kendi geçmişinize de çok iyi bakın ve öyle alan seçin.

  9. Normal yazılarda geçerli olan tavsiyelerin hepsi niyet mektubu yazarken de geçerli. 5N1K ile bir zihin haritası oluşturma olsun, yazdıktan sonra tekrar tekrar okuyup düzeltmeler yapma olsun, düz yazı yazarken kullandığımız birçok yöntemi burda da kullanabiliriz/kullanmalıyız. Eğer bu yöntemlere aşina değilsek önce bu yöntemlere aşina olmak, retorik cihazlar (rhetorical devices) üzerine kısa bir araştırma yapmak iyi olabilir.

Bitirmeden önce son bir noktaya vurgu yapmak istiyorum. Yazı her zaman düşünceden sonra gelen bir şey değildir. Bazen bir şeyler yazmaya başlarsınız ve bu sayede çok daha ilginç düşüncelerinizi keşfedersiniz. Bu sebeple niyet mektubu yazmaya ne kadar erken başlarsanız o kadar iyi. Bunu bir angarya olarak görmeyin. Nitekim niyet mektubu yazarken soracağınız birçok soruyu hayatta ne kadar erken sorarsanız o kadar iyi. Bu sorulara birkaç örnek:

  • Bu araştırmanın amacı ne? Her şey bittiğinde büyük resimde neleri değiştirecek?

  • Ben bu araştırmadan neler öğrendim? Bu araştırma süreci öncesi ve sonrasında bende neler değişti?

  • Beni bu araştırma sürecinde diğer insanlardan ayıran özellik ne? Bana özel katkılarım neler oldu? (Bir parantez: Bu soruyu sorduğumda, benim yaptığımı sokaktan geçen birisi de yapardı cevabını çok aldım. Bu çok yanlış, herkes sizin kadar haftada 20 saat bir işe zaman ayırmaz. En azından sorumluluk sahibi bir birey olmak sizi ayıran en basit şey, çok daha karmaşıkları bulabileceğinize eminim.)

  • Ben bu alanda devam etmek mi istiyorum? Eğer evetse, kendimi daha nasıl geliştirebilirim? Eğer hayırsa, devam etmek istediğim alana hangi tecrübelerimi aktarabilirim?

  • Lisans süreci sonrasında neler yapmak istiyorum? Doktora süreci bittikten sonra nerede olmak istiyorum? 20 yıl sonra kendimi nerede görüyorum?

Özgeçmiş (CV)

Evet, şimdi geldik aslında akademideki belki en önemli yazılı parçaya. Bu noktada denilecek çok şey var ve keşke üniversitede özgeçmiş dersleri verilse. Temelde gördüğüm en büyük hata insanların özgeçmişin anlamını bilmemesi. Özgeçmiş hayattaki bütün başarılarınızın uzun uzun anlatıldığı bir belge değil, olabildiğince kısa ve öz hazırlamanız lazım. Çok fazla detay koyduğunuzda özgeçmişinizin değeri çok düşebiliyor. Hadi birkaç madde ile üstünden geçelim akademik özgeçmiş nasıl oluyor:

  1. Yalınlık: Akademik özgeçmiş iş dünyası gibi değil. Amaç özgeçmişinizi dolu göstermek değil, hatta tam tersi olabildiğince yalın ve kısa olmalı. (Vurgu: YALIN.) Sıkışık ve küçük fontlarla doldurmayın, eğitim bilgileriniz, araştırma tecrübeniz ve önemli tüm bilgiler büyük fontlarla ve göze çarpar olsun.

  2. Para Para Para: Hayatınızda para çekecek işler yaptıysanız “Scholarships, Awards and Honors” (Burslar, ödüller ve onurlar) adlı bir başlıkta bunu da yazın. Mümkünse para karşılıklarını da dolara çevirip yazmaya çalışın. Para parayı çeker arkadaşlar, Türkiye'de bir okulun size yılda 20k dolar yatırım yapması Amerika'daki bir okulu da tabi ki etkileyecektir. Bu noktada özel okullar çok daha şanslı, eğitim harcı indirimi de bir burs zaten.

  3. İvmelenen bir çizgi: Özgeçmişinize bakan birisi başarılarınızın giderek arttığını görmeli. Yani 4. sınıf bir lisans öğrencisinin özgeçmişine baktığınızda hala daha lise başarıları ile rant sağlamaya çalışıyorsa genelde çöpe atıyorsunuz. Yanlış anlaşılmasın, bence kesinlikle özgeçmişte olmalı bu başarılar ancak en vurgulu kısmı orası olmamalı. Üniversitede bu başarıyı gölgede bırakacak şeyler yapmış olmanız lazım. Ayrıca üniversite sınav sonucunu "Test Scores" (Sınav Sonuçları) diye ayrı bir yerde tutmak yerine education sekmesinin altına atabilirsiniz, GPA’inizin yanına parantez içinde (top 200/2,000,000 in the entrance exam) (üniversite giriş sınavında 200/2 000 000 derecesi) gibi bir şey yazabilirsiniz mesela. Çünkü özgeçmişte yanda 4-5 yıl önceden kalma bir başarı görünce “bu insan hala daha bunlarla mı rant çekiyor ya” gibi bir algı oluşabiliyor. Bunu kontrol etmenin kolay bir yolu var: Kendinize özgeçmişimdeki en önemsiz girdi ne diye sorun, eğer bu en eski maddelerden biri değilse bir daha düşünün.

  4. Araştırma araştırma araştırma: Birçok okula zaten aldığınız dersleri içeren transcript gönderiyorsunuz. Özgeçmişinizi aldığınız derslerle doldurmak yerine araştırma tecrübeleri ön plana çıksın.

  5. Sosyal Faaliyetler (Leadership and Voluntary Experiences): Bu özgeçmişte olması çok güzel bir alan ama çok da abartmamak çıkarmamak lazım. Araştırma becerilerinin yarısı kadar bir yer kaplaması az çok uygundur.

  6. Genel olarak doktora başvurusunda 2 sayfayı geçmemeye çalışın. Örnek başarılı genç akademisyen özgeçmişlerine bakabilirsiniz, yalnız onlar biraz uzun olacaktır. Sizin sadece 2 sayfanız olduğunu unutmayın.

  7. Akademik özgeçmiş taslakları az çok bellidir. Başvurunun hiçbir kısmı marjinallik peşinde koşulacak yerler değil ama özgeçmiş hiç hiç değil.

Sonsöz

Genel olarak buradan alacağınız bir tavsiye varsa sanırım o da şu olsun. Üniversite dönemi sadece ders aldığınız veya sadece sosyal bir hayat peşinde koştuğunuz bir zaman değil. Aynı şekilde üniversite yıllarınızı “sosyal” ve “inek” olunan dönemler diye ikiye ayırmak yerine elinizden geldiğince bu ikisini de bir arada tutmaya çalışın. Hafta içi ve hafta sonu ayrımını elinizden geldiğince yapmaya çalışın (Bu ayrım benim zamanımda Türkiye'de hiç yoktu, çok zararlı bu ayrımın olmaması) ve 1. sınıftan itibaren geleceğinizi planlamaya başlayın. Yalnız bu plan statik bir plan olmamalı, dinamik bir plan olmalı. Her yeni tecrübeniz, edindiğiniz her yeni bilginiz ile bu plan tekrardan şekillenmeli. 1. sınıfta geleceği hiç göremiyor olmanız çok doğal, önemli olan çabayı göstermek ve soruları sormak. Siz 1. sınıfta bu soruları sorup araştırmaya başladığınızda belki 3. sınıfta kazanacağınız olgunluk seviyesini 1. sınıf ortasında kazanabilirsiniz. Bilmediğiniz her şeyin arkasına inmeye çalışın, en temel şeyleri bile sorgulayın ve önünüzdeki farklı yolları gitmiş kişilerden tecrübelerini edinin. Hiçbir şey bilmiyor, öngöremiyor gibi hissediyorsanız bu çok doğal. Olması gereken zaten bu, bunu yaşıyorsanız doğru yoldasınız demektir.

Artık hepimiz yetişkin bireyleriz, hayatımızda aldığımız kararlar sonucu olan iyi ve kötü birçok şeyden ilk aşamada biz sorumluyuz. “İleride birileri bana yol gösterir” veya “herkes bir şekilde hallediyor ya ben de bakarım 3. sınıf sonunda” demeyin, proaktif olun. Önceden planlı ve düzenli gidersiniz sonra hem sosyal yaşamınızı dengeli tutabilir hem de akademik planlarınıza güzelce ulaşabilirsiniz. Herhangi bir kurumdan veya hocalardan yönlendirme beklemeyin, gidin ve kendiniz arayın. Bugüne kadar ulaştığım hiçbir hocam beni geri çevirmedi, hepsi öğrencinin kendisine ulaşmasını bekliyor. Aynı şekilde kurumlar sizi bilgilendirmeye başladığında bu sefer bu bilgilendirmenin önüne geçen bireyler yine başarılı olacak, sonuçta belli sayıda pozisyon var.

Umarım bu yazıyı faydalı bulmuşsunuzdur. Tekrar vurgulamakta fayda var, bunlar tamamen benim kişisel görüşlerim. Hiçbir şekilde bunları yapın kesin başarılı olursunuz diyemem, hatta bunları yapın bile diyemem. Bunları alın, üstüne uzun uzun düşünün ve kendi doğrularınızı oluşturun. Size soracağınız soruları keşfetmede bir öncülük yapsınlar. Nitekim, bu yazıda anlatılanlar buzdağının sadece görünen yüzü. Geri kalana ulaşabilmek için bu tarz konular üzerine düşünmeye başlamanız gerekiyor. Herkese başarılar!

Teşekkür

Yazıyı okuyup geri bildirimde bulunduğu için Dr. İlke Ercan, Dr. Bedri Gürkan Sönmez, Beyzanur Arıcan ve Ecda Erol'a; hem geri bildirim hem de kapsamlı düzeltmeler için Sezin Sayın'a çok teşekkür ediyorum.