Direkt Doktora Öncesi Yüksek Lisansın Faydaları

Sorumluluk Reddi (Disclaimer): Yazıyı yazarken üniversite yıllarındaki halime yazıyor gibi düşünerek yazdım. Bunların hepsi kişisel görüşlerim, birçoğu belki yıllar sonra değişebilir de. Yazının amacı tavsiye vermek değil (her ne kadar yıllar önceki halime tavsiye gibi yazılmış olsa da), onun yerine bu konular üzerine düşünmeyi tetiklemek. Burada yazılanlar hakkında farklı kişilerin çok farklı görüşleri olabilir, ben kendiminkileri benzer yollardan geçecek kişiler için paylaştım.

Önsöz

2018 yılında ilk doktora başvurularımı yaptığımda çok saygı duyduğum birçok hocamın önerileri ve bölümdeki genel algı sebebiyle direkt doktora programlarına ağırlık verdim, sadece 2-3 tane yüksek lisans programına "güvenlik okulu olsunlar diye" başvurmuştum. O dönemlerde direkt doktora imkanı varken arada bir de yüksek lisans yapmak birçok kişi tarafından zaman kaybı olarak görülebiliyordu, belki bugün de benzer görüşler yaygın olabilir. Bu yazıda, madalyonun diğer yüzünde bulunmuş birisi olarak, direkt doktora programları öncesinde yüksek lisans yapmanın olası faydalarından bahsedeceğim.

Başlamadan peşin peşin söyleyeyim: Bugün tekrar seçme hakkım olsa yine bir yılımı Perimeter Enstitüsünde yüksek lisans programında geçirirdim. Bu programdaki çalışmalarımın meyvelerini doktorada aldım, almaya da devam ediyorum. Bu yazı da bu katkıları ortaya koyan bir yazı olacak, dolayısıyla bu yazı çoğunlukla bireysel tecrübelerime dayanacaktır, nesnellik aramak çok gerçekçi olmaz.

Giriş

Bilim insanlarının düşünce yapılarını eleştirirken sık kullanıldığını gördüğüm Jurassic Park filminden şöyle bir söz ile başlayalım:

"Bilim adamlarınız yapıp yapamayacakları konusunda o kadar meşgullerdi ki, yapmaları gerekip gerekmediğini düşünmek için durmadılar."

Direkt doktora başvuru süreciyle ilgili de genel yargının buna çok yakın olduğunu düşünüyorum. Eğer direkt doktoraya gidebilecek bir CV'miz varsa neden durup düşünelim ki? Sanırım bu algının altında yatan sebeplerden birisi de doktora kabulünün zamanla araç yerine amaç haline dönmesi. Dünya'nın sayılı üniversitelerinden birinde doktora kabulü alalım, sonra zaten her şey bir şekilde hallolur! Zamanında bu cümleyi kurmuş birisi olarak geriye dönüp baktığımda ne kadar yanlış olduğumu görüyorum. Lisans döneminde var olan sınırlı kaynaklara ulaşabilmek için nasıl çaba göstermemiz gerekiyorsa doktora döneminde de birçok sınırlı kaynak için benzer çabaları göstermek gerekiyor. Çaba vermeniz gerekecek birkaç konuya örnek:

  1. İstediğiniz grupla ve/veya hocayla çalışabilme

  2. Girdiğiniz grupta güçlü bir izlenim bırakarak doktora hocanızın saygısını erken zamanda kazanmak

  3. Başvurduğunuz yaz okulları, konferanslar ve okul içi ile sınırlı programlardan kabul alabilme

  4. Ders zorunluluklarınızı olabildiğince erken bitirerek tam zamanlı araştırmaya geçebilmek

  5. Farklı bir araştırma kültürüne erken bir zamanda adapte olmak

Bu örnekler artırılabilir, zaten birçoğunu bu yazı içerisinde tartışacağız. Şimdilik şu konuda sizi ikna edebildiysem yeterli:

"Dünya'nın sayılı okullarında da doktora sürecinde karşılaşacağınız kısıtlı kaynak sorunları olacaktır. Doktora sürecinizin nasıl geçeceği, bu süreçte çalışma performansınız kadar doktoraya gelirken yanınızda getirdiklerinizle bu kaynakları ne kadar elde edebildiğinizle yakından ilgili. Nitekim, bu kaynakların çoğu doktora sürecinin en başından itibaren kapılmaya başlıyor."

Bu yazı üç bölümden oluşuyor. İlk bölümde yüksek lisans programının bana olan genel katkılarından bahsedeceğim. İkinci bölümde, bu katkıların doktora sürecimi nasıl pozitifleştirdiğine ve eğer lisans sonrası mentalitem ile direkt doktoraya girseydim benzer durumlara nasıl yaklaşabileceğimi tahmin edeceğim. Son bölümde ise kendi tecrübelerimin ne kadarının bireysel olduğunu ne kadarının genele aktarılabileceğini yüksek lisansı nasıl geçirmeli başlığı altında tartışmaya çalışacağım.

Bölüm 1: Yüksek Lisansın Genel Katkıları

Belki daha bireysel katkılara geçmeden en bariz katkıyı en başta söyleyip aradan çıkarmakta fayda var:

"Yüksek lisans, doktora başvurularında sizin başvurunuzun gücünü diğerlerine oranla çok artırabilir."

Bunun sebeplerine detaylı bir şekilde girmeye pek gerek görmüyorum, oldukça bariz sebepler. Alanda daha uzun süre boyunca bulunduğunuz için bilginiz daha fazla oluyor, daha uzun yıllar araştırma tecrübeniz oluyor, makale ve/veya konferans sunumlarınız oluyor vs... Ayrıca, doktora başvurularında en önemli etken referans mektupları olduğunu ve yüksek lisans sonrası danışmanınızdan aldığınız referansın çok daha kuvvetli olacağını da unutmamak lazım. Özellikle yüksek lisans bilinen bir kurumdan alınıyorsa başvurunuzda o kurumun damgası da sizi çok öne taşıyabilir. Bana sorarsanız yüksek lisansın bu artısı zaten yeteri kadar tartışılıyor, bu yazıda ben bunları tekrarlamak istemiyorum.

1) Proje Liderliği Becerileri

Yüksek lisans öğrencisini lisans öğrencisinden ayıran belki de en önemli özellik, lisans öğrencisi araştırma sürecinde bir projeye destek olurken yüksek lisans öğrencisi o projenin lideri konumuna geçmektedir. Bazı özel durumlarda lisans öğrencileri de proje yürütebilirken bu öğrencilere verilebilen projeler genelde kısa süreli, az risk az kazanç mantığıyla atanan projeler oluyor. Yüksek lisansta ise ders yükü çok daha az olduğu ve öğrenciden beklentiler arttığı için yüksek lisans öğrencisi daha yüksek riskli ve kazançlı projelere önderlik edebilmektedir. Bu tarz projeleri yönetebilme tecrübesi ise sonraki süreç için belki de en önemli kazançlardan birisi olacaktır. Doktora süreci zaten bu tarz projelerin baskısını kaldırabilme becerisine göre şekilleniyor. Birçok yüksek lisans öğrencisi böyle projelerin stresine dayanamayıp doktoranın kendilerine göre olmadığını da keşfedebiliyor, ki bu da çok büyük bir katkıdır. Düşünsenize, böyle bir şeyi 5 yıllık bir doktora programına girdikten sonra fark etseniz ne kadar zor durumda kalırdınız?

2) Taklitçi Sendromu Süreci

Başka bir nokta ise, yüksek lisans öğrencisi ilk defa projelerde gidecek daha üst bir konum olmadığını fark etmeye başlar. Her ne kadar hocanız size mentörlük yapmak için bulunsa da özellikle projenize başladıktan birkaç ay sonra özelleşme sonucu o spesifik alanda hocanızdan daha yetkin olmaya başlayacaksınız. Bu bir yandan güzel bir şeyken diğer yandan da büyük bir sorumluluk ve lisans döneminde çok da denk gelmediğiniz bir tecrübe olacaktır. Öğrenci, bir sorunun çözümünü bilmemenin ve gidecek daha üst merci olmamasının verdiği taklitçi sendromu hissini ne kadar erken yaşarsa bu sendromu atlatmanın yollarını da o kadar erken keşfeder. Bu çaresizlik hissi doktora yapan herkesin başına az çok geliyor, ben de çok sık yaşadım. Yüksek lisans, bu noktada da arada bir tampon bölge görevi görebiliyor.

3) Özelleşme Öncesi Son Çıkış

Doktora sürecinde bazı okullarda ilk girildiği anda bazen de girdikten bir yıl sonrasında bir gruba giriliyor. Bu da öğrencinin özelleşme sürecine girmesi demek. Oysaki, lisanstan henüz gelmiş bir öğrenci özelleşeceği konuları ne kadar bilebilir ki? Özellikle Türkiye'den giden bir öğrenci genelde kendi alanının bütün açıklığına şahit olmadan elde bulunan imkanlara göre araştırma stajı yapıyor. Kendi okulunda da o alanın bütününe maruz kalması çok mümkün değil, belki doktoraya gittiğinde Türkiye'de henüz çok çalışılmayan bir konuya ilgi duyacak. Bütün bunların üstüne, Amerika'daki ismini çok duyduğumuz ve Türkiye'de her öğrenciye gitmesi önerilen Boston okullarına baktığınızda girişte bir alan belirtmeniz gerektiğini fark ediyorsunuz. Bu okula giden bir öğrenci eğer yurt dışında bir yerde staj veya yüksek lisans yapmamışsa kendi okulunda çalışılan hocalarının alanlarına başvurmak zorunda kalıyor ve girince de okulun isminden dolayı belki de çok sevmediği bir alanda doktoraya gidiyor. Yüksek lisans, bu erken özelleşme zorunluluğu öncesi güzel bir son çıkış sağlıyor. Özellikle yurt dışında yüksek lisans yaparak sadece kendi okulunuzda çalışılan alanların ötesine de başvurmak imkanı kazanabiliyorsunuz. Ayrıca, aklınızda bir alan varsa da doktora öncesi gerçekten bu alanı mı istediğinizi son bir kez daha görebiliyorsunuz. Nitekim, benimle beraber teorik fizik yüksek lisansı yapan arkadaşlardan birkaç tanesi yapay zeka araştırmasına, birkaçı biyofiziğe, birkaçı kuantum hesaplamalarına biri de ekonomi doktorasına geçti. Çok azı yüksek enerji alanında doktoraya devam ediyor.

4) Ders Yükü Azalması

Yüksek lisans sürecinde birçok ders alınacağından doktoraya gelindiğinde almanız gereken ders sayısı da oldukça azalıyor. Ayrıca, yüksek lisansta alınan dersler lisanstan farklı olarak seminer içerikli de oluyor, yani her ne kadar belli miktarda özelleşseniz de içinde bulunduğunuz alanın genel anlamdaki büyük sorularını öğrenebiliyorsunuz. Normalde doktora sürecinde öğrenciler ilk yılında bunu yapıp ikinci yılında hemen alan seçmek zorunda olduğundan (ki bu da Amerika'da en iyi durumda böyle, bazen direkt seçmeniz de gerekiyor) henüz alanın genelini kafalarında oturtmadan bir karar vermek zorunda kalabiliyorlar. Yüksek lisansta alınan dersler bu noktada size çok değerli bir yıl kazandırıyor, tekrar ders almak yerine gittiğiniz doktorada ilk yıl 2-3 farklı grupla araştırma yapıp aralarından en çok ilginizi çekene gidebiliyorsunuz. Bazı okullarda bu sistem açık açık önerilirken bazı okullarda deneme süreci şeklinde hocaların önerisi üzerine yapılıyor. Düşünsenize, bir dönem bir hocayla çalışıp onu sizi almaya ikna ederken bir yandan da ödev yapmak zorunda kalsanız ne kadar büyük bir yük olur? İşte yüksek lisans bu yükü de üstümüzden alabiliyor. Mesela ben, Stanford'daki ilk dönemimde hiç ders almadım. Kendimi tamamen şu anda çalıştığım gruba verdim. Yaklaşık 3-4 hafta sonrasında gruba gireceğim az çok belli olmuştu ve bir doktora öğrencisinin ilk yılındaki (bazen 2. yıla da sarkıyor) en ağır kararını yaklaşık 4 hafta içinde verebildim. Yüksek lisansım olmasaydı tahminen bugün halen hangi grupta olacağıma karar vermeye çalışıyor olurdum.

5) Yüksek Lisans Sonrası Alan Değişikliği

Bunu yapmış birisi olarak söyleyebilirim ki yüksek lisansın en büyük katkısını aslında (doğru şekilde*) alan değiştirince görüyorsunuz. Birden fazla alanda uzmanlığınızın olması özellikle multidisipliner gruplarda çok değer verilen bir durum. Mesela, ben kuantum hesaplamaları konusunda yüksek lisans yaptım, dolayısıyla klasik ve kuantum bilgi teorisine oldukça hakimim. Şimdiki alanımda ise klasik bilgi teorisini kullanarak yapılan hesaplamalar çok rövaşta, alandaki köklü isimler bile bu tarz multidisipliner makaleleri anlamakta zorluk çekebiliyorlar. Grubun joker üyesi oldum, bu tarz ağır bilgi teorisi gerektiren makaleleri ben okuyup journal clublarda sunuyorum, gruptaki biyoloji geçmişli kişilere anlatıyorum. Tabi ben de biyoloji ağırlıklı makaleleri anlamakta zorlanıyorum, onu da bana sağolsun grup arkadaşlarım anlatıyorlar. Gördüğünüz üzere aslında hiç uyum sağlamayacakmış gibi gözüken iki alan birbirine ne kadar katkı sağlayabiliyor. Eğer bu altyapım olmasaydı bu becerileri doktora sürecinde kazanmam belki 1-2 yıl daha sürecekti. Oysaki doktoraya bu tarz becerileri kazanmış olarak gelmek önemli.

6) Yüksek Lisans Sonrası Gelişen Network

Yüksek lisans yaptığım gruptaki insanların çoğu bugün dünyanın dört bir yanındaki en iyi okullara dağıldı ve halen de sık sık görüşüyoruz. Aynı şekilde, yüksek lisansta düzenli görüştüğüm hocalarımla da arada beraber projeler yapıyoruz. Çok fazla detaya girmek istemiyorum ancak Perimeter sonrası başvurduğum her yerde veya konuştuğum her hocada bir şekilde bir ortak tanıdık isim çıktı. Okulun pozitif repütasyonu sayesinde normalde yurt dışından bilinmeyen bir okuldan gelen öğrencinin yaşadığı sorunların neredeyse hiçbirini yaşamadım.

7) Doktora Süreci Program Başvurusu

Doktora sürecinizi nasıl geçirmek istediğinize göre kendinizi zaman zaman çok zor kabul veren programlara başvururken bulacaksınız. Ben mesela, bu yıl Stanford içi ve dışı birçok yaz okulu, burs veya eğitim programına başvururken buldum kendimi. Bunlardan bazıları okul içinden bile sadece %10 veya daha aşağısında kabul oranıyla öğrenci alan programlar. Düşünsenize, doktoraya girdiniz ve girdiğiniz okuldaki öğrenciler içinden de tekrardan en iyilerinden olduğunuzu göstermek durumundasınız. Ben kendi adıma yüksek lisans sürecinde ektiğim tohumları doktorada bu şekilde aldım. Yüksek lisanstaki (sadece bir yılda olan) çalışmalarım ve CVmdeki belirgin yükselme sayesinde bu yıl bu tarz programlardan kabul aldım. Bu programlar da benim doktora sürecimi çok daha verimli ve avantajlı hale getirdiler. Bu anlamda doktorayı sadece kapıdan ayağı atmalık bir yer olarak görmemek lazım. Ayak girdikten sonra da daha birçok kapı var, kendi depomuzu bu kapıları da zorlamak için dolu tutmak gerektiğini düşünüyorum.

8) Az Stresli Bir Gelişme Alanı

Bu paragraf çok spesifik bir durum için geçerli ve sizlere bu durumu da önereceğim. O da şu: Doktora programlarına başvururken bir yandan da 1 yıllık (Perimeter mesela) yüksek lisans programlarına başvurmak. Eğer doktora programı olarak istediğiniz okul olursa bunu dondurup bir yıl yüksek lisansa gidebiliyorsunuz. Bu aslında olabilecek en ideal durum, benim Perimeter dönemimde bunu yapanlar vardı. Öğrenciye bir yandan bir yıllık nispeten stressiz, gelecek korkusu olmadan teknik konularda kendini geliştirme alanı sunarken diğer yandan da daha önce hiç dokunmadığı yeni alanlarda keşif (exploration) imkanı veriyor. Özellikle lisans döneminde temel amaç iyi bir okulda doktora programına kabul almak olduğunda öğrenci yeni yeni beceriler kazanmak yerine iyi yaptığı bir konuda kendini çok iyi geliştirmeye önem verebiliyor. Sonuçta, doktora programlarına kabulde önemli olan ön plana çıkmak ve ön plana çıkmanın yolu da bir alanda çok iyi olmak. Bu tarz bir yüksek lisans, öğrenciyi bu stresten uzaklaştırıp sürekli aynı şeyleri yapmaktansa başka yönlere yelken açma imkanı veriyor. Kısaca, doktora programlarına kabul almak için gerekenlerle bu programlardan başarılı ve geniş görüşlü bir akademisyen olarak çıkmak için gereken beceriler her zaman örtüşmüyor ve yüksek lisans bu eksikleri tamamlamak için birebir.

9) Lisans ve Doktora Arası Dinlenme ve Olgunlaşma

Lisans süreci mentalitesi ile doktora mentalitesi çok farklı. Özellikle yurt dışından gelen öğrenciler arasında aldığı bütün derslerde birinci olma gibi anlaşılabilir ancak doktora için bir anlam ifade etmeyen bir yatkınlık oluyor. Böyle durumda öğrenci bir yandan bunu yaparken diğer yandan araştırmalarına gerekli zamanı veremiyor. Dolayısıyla ya istediği gruba giremiyor ya da ikisini de yapayım derken tükenme (burnout) yaşıyor. Bu noktada da yüksek lisans bu tarz kültürel alışkanlıkların yeni kültüre adapte olması için iyi bir dinlenme ve olgunlaşma süreci sağlayabilir.

Bölüm 2: Ya Direkt Doktoraya Gitseydim?

Peki, bu katkıların ne kadarı yüksek lisansın katkıları ne kadar direkt doktora sürecinde de kazanılabilir. Bana sorarsanız bunların neredeyse tamamı direkt doktora sürecinde de kazanılabilir. Ancak, her durumda olduğu gibi burada da hiçbir şey bedava değil. Zaten bu becerileri yüksek lisansta edinelim dememin temel sebebi doktorada bunlar yerine çok daha farklı becerileri kazanmaya zaman kalması. Şimdi benzer noktaları bu sefer direkt doktora yapsaydım neler olurdu bakış açısıyla tekrar değerlendireceğim.

1) Proje Liderliği Becerileri

Yüksek lisansta kazandığım beceriler sayesinde doktoramın ilk yılında grup içerisinde 2 tane araştırma bir tane de eğitimsel bir proje aldım. Aynı şekilde okul dışında eski mentorlarımla araştırmaya devam ediyorum ve dört tane lisans öğrencisine mentorluk yapıyorum. Eğer direkt doktora yapsaydım tahminen sadece doktora grubumdaki tek bir araştırma projesini yönetebilirdim. Burada birkaç sebep var, ancak proje liderliği ile ilgili en önemli sebep zaman planlamasındaki beceriksizliğim olurdu sanırım. Lisanstan mezun olduğumda zaman planlamamı iyi sanırdım, ancak aslında hiç öyle değildi. Bunu bana yüksek lisans öğretti.

2) Taklitçi Sendromu Süreci

Yüksek lisansın ilk birkaç ayında kendimi sürekli bir taklitçi olarak gördüm, bu sendromu aşmam bireysel ve profesyonel destekle oldu. Eğer doktora sürecinde bunu yaşasaydım bir de eklenmiş sorumluluklarla neler yapabilirdim hiç bilmiyorum. İyi ki öyle olmamış diyorum sadece.

3) Özelleşme Öncesi Son Çıkış/Yüksek Lisans Sonrası Alan Değişikliği

Eğer direkt doktoraya gitseydim büyük ihtimalle hiç sevmediğim bir alanda çalışacaktım. Nitekim, kuantum hesaplamaları konusunu yüksek lisansımın sonlarına doğru çok sevmediğimi fark etmiştim. Dolayısıyla, gideceğim okulu seçerken bu da önemli bir faktör oldu ve bana keşif (exploration) imkanı verecek bir okulu tercih ettim. Garip bir şekilde nörobilime girişimi teorik fizik üzerine yaptığım yüksek lisansa borçluyum.

4) Ders Yükü Azalması

Buna zaten değindim. Eğer doktorada bütün bu taklitçi sendromu, mekan değişikliği sorunları, yeni çevre edinme derken bir de ders çıksaydı başıma neler olacağı tahmin edilebilir. Ayrıca, aldığım derslere karşı olan şu anki tutumum ile bundan 2 yıl önceki lisanstaki tutumum çok farklı. Eğer lisans mentalitesiyle derslere girseydim yine alacağım nota ağırlık verecektim. Şimdi ise sadece öğrenmek amaçlı hiçbir fikrimin olmadığı hatta bana göre çok ağır dersleri alabiliyorum. Hatta bu dönem ilk defa ileri düzey bir istatistiksel analiz ve yapay zekanın sanatla ilişkisi üzerine dersler alacağım. Direkt doktoraya gelseydim ortalamam düşecek diye bu tarz dersleri almaya cesaret edemezdim, dolayısıyla içeriklerini de öğrenemezdim.

5) Doktora Süreci Program Başvurusu

Direkt doktoraya gelseydim okul içi program başvurularım tahminen bu kadar pozitif geçmezdi ve bugün sahip olduğum birçok imkana sahip olamazdım. Bunun arkasında birçok sebep var, ancak belki de en büyük sebep aslında lisansta öğretilmeyen ama yüksek lisansta öğrenilen sözsüz kurallar: Bir fon başvurusu nasıl yapılır? Karşıdaki insanın ilgisini çekmek için araştırmamı nasıl bir hikaye haline getirebilirim? CVmde bulunan ve bana ilgi çekici gelen şeyler herkes için gerçekten de aynı ilgiyi uyandırıyor mu? Elimdeki sınırlı kaynaklarla nasıl gerçekçi ve faydalı bir proje planı çizebilirim? vs vs...

Aslında bu kadar uzun uzun yazdığım şeyleri en başta tek bir paragraf ile özetlemiştim, buraya tekrar yazıyorum:

"Dünya'nın sayılı okullarında da doktora sürecinde karşılaşacağınız kısıtlı kaynak sorunları olacaktır. Doktora sürecinizin nasıl geçeceği, bu süreçte çalışma performansınız kadar doktoraya gelirken yanınızda getirdiklerinizle bu kaynakları ne kadar elde edebildiğinizle yakından ilgili. Nitekim, bu kaynakların çoğu doktora sürecinin en başından itibaren kapılmaya başlıyor."

Bölüm 3: Yüksek Lisansı Nasıl Geçirmeli?

Benim tecrübelerim çok bireysel olduğundan hepsini genellemek yanlış olur. Hatta, yüksek lisans programlarının her biri birbirinden çok farklı ve gittiğiniz programa göre büyük ihtimalle burada bahsettiklerimden farklı tecrübeleriniz olacaktır. Bununla birlikte, bir yüksek lisans programında bakmanızı önerdiğim bazı özellikler olacak. Her durumda olduğu gibi her bir öneriye ters örnek bulmak mümkün. Ben daha çok genel durumu değerlendirmeye çalışacağım.

  1. Mümkünse lisansı yaptığınız ülkeden, en azından okuldan farklı bir yerde olsun. Lisans döneminde bölümünüzdeki hocalarınızla düzenli iletişimde olduğunuzu varsayarsak yeni bir okula geçerek oradaki farklı alanlara da tanışıklık kazanmak oldukça faydalı olacaktır. Özellikle lisansta çalıştığınız hocanızla tekrar yüksek lisans yapacaksanız kendinize şu soruyu sorun derim: Lisanstan farklı olarak nasıl beceriler kazanacağım? Bir öğrenci olarak kendiniz için en doğru kararı almak sizin sorumluluğunuz, bundan dolayı suçluk duymayın.

  2. Gittiğiniz programda düzenli seminerler verildiğinden emin olun. Perimeter'ın en büyük katkısı belki de okula sürekli Dünya'nın dört bir yanından araştırmacıların gelmesi ve kendi araştırmalarını sunmasıydı. Hatta, bazıları (Amerika'nın ve Avrupa'nın en iyi okullarından kişiler de dahil olmak üzere) doktora öğrencisi aradıklarını söyleyip ilgililerle arada görüşürlerdi. Yüksek lisansın yapıldığı yerlerde böyle imkanların bulunmasına da dikkat edilmeli. Türkiye'de de birkaç okulda bu tarz seminerlere denk geldim, hatta lisans döneminde beraber staj yaptığım bir arkadaşım stajını böyle ayarlamıştı.

  3. Yüksek lisans sürecinde sadece danışmanınızla çalışmak zorunda değilsiniz, başka gruplarla da çalışabilirsiniz. Bana sorarsanız eğer danışmanınızla haftalık saat anlaşması yapabiliyorsanız yapın ve geri kalan saatlerde kendinize başka projeler de arayın. Kendi ana projenizi yürütürken onu aksatmayacak şekilde olabildiğince fazla projeye katkı sağlamaya çalışın.

  4. Yüksek lisans yaptığınız okulun istediğiniz doktora programına yakın olmasına da dikkat edin. Özellikle San Francisco ve Boston bölgesinde birçok kaliteli yüksek lisans programı var. Uluslararası ünü olmasa da bu programlar Amerika'nın en iyi okullarına doktora öğrencisi yetiştiriyor. Bu programlarda yüksek lisans yapanlar bir yandan bu iyi okullarda seminerlere katılıp bu hocalarla projeler yapabiliyorlar. Mesafe yakın olunca geri kalan şeyler çözülebiliyor.

  5. Eğer yüksek lisansa Türkiye'de devam edecekseniz, elinizden geldiğince yurt dışı konferanslarını takip edin ve gitmeye çalışın. Bu konferanslarda kurulan network sayesinde farklı lablardaki boş pozisyonları daha iyi takip edebilir, bu hocalarla başvuru öncesinde tanışıp nadir durumlarda yüksek lisans süresince bile çalışmaya başlayabilirsiniz. 2020 yılının getirdiği bir özellik artık labların toplantılarının online olması. Kim bilir, belki siz de bu grup toplantılarına katılabilirsiniz.

  6. 3. sınıf sonunda yüksek lisans için Fulbright bursuna başvurmayı düşünün. Eğer Amerika için bu bursu alırsanız yüksek lisansınızı ücretsiz bir şekilde karşılayabilirsiniz ve bu size çok güçlü bir başvuru sağlar. Fulbright ile başvuracağınız bir yüksek lisans programından, hele ki program şartlarını da iyice karşılıyorsanız, kabul alma ihtimaliniz oldukça yüksek.

  7. Yüksek lisansı yapacağınız hocayı seçerken sadece projenizi değil, geleceğinizi de iyice konuşun. Yüksek lisanstan beklentinizi, sonrasında nereye gitmek istediğinizi karşıdaki kişiye düzgün bir şekilde iletmek önemli. Hocanızı seçerken bu labdan mezun olmuş öğrencilerin nerelere devam ettiğini de iyi öğrenin, eski öğrencilerle konuşun. En son isteyeceğiniz şey yüksek lisans bittiğinde vermek istemeyeceğiniz kararlara zorlanmak. Bunu engellemenin yolu ön araştırmanızı iyi yapmak ve hocanızla önceden her şeyi konuşmak.

  8. Yüksek lisansta yapılan bir hata ise labınızdaki insanlarla bir yarış içerisinde olduğunu düşünmek, özellikle kendi dönemdaşlarınızla. Bu çok yanlış bir algı. Tam tersi, sizler aynı yolda giden insanlarsınız, birbirinize destek oldukça hep beraber yükseleceksiniz. Genelde bir labda ya herkes parlıyor ya da herkes sıkıntı çekiyor, lab içi gereksiz rekabet olan yerlerden olabildiğince uzak durun derim.

Sonuç olarak, direkt doktora öncesi yüksek lisans yapmanın birçok katkısını gördüm. Bugün tekrar bir karar vermem gerekse yine yüksek lisans yapardım. Bu karar çok öznel bir karar ve herkesin bireysel seviyede sorgulaması gereken bir durum. Bu yazı sonrasında ister direkt doktoraya gitmeye karar verin isterseniz de yüksek lisans yapmaya, beni en çok mutlu eden bu kararı kendiniz için sizin vermiş olmanız olur. Kendim başvururken gördüğüm, kimsenin bu kararı kendinin vermediğiydi. Onun yerine insanlar çevrelerini taklit ediyorlardı. Görüldüğü üzere bu konu o kadar da genel geçer bir konu değil, kesin bir cevabı yok. Güç sizinle olsun!