Büyük Karara Çeyrek Kala

Uzun zaman sonra tekrar uzun bir yazı ile sizlerleyim. Bu dönem doktoraya kabul alan öğrencilerle Stanford’ı tanıtmak için yaptığım görüşmeler sonrasında böyle bir yazının çok faydalı olacağını düşündüm. Hayatımızın nadir dönemlerinde geleceğimizi ilgilendiren önemli kararlar almak durumunda kalıyoruz. Her ne kadar en baştan ne karar vereceğimizi bilmesek de doğru karara gitmemizi sağlayabilecek kendimize özel bir mekanizma oluşturmak bu stresi iyice azaltabilir. Hele bu günlerde, pandemi sebebiyle, geleceği konusunda anksiyete seviyesinde tedirginiz birçoğumuz. Umarım bu yazımla bu tedirginliği biraz da olsa azaltabilirim.

Sorumluluk Reddi: Amacım, her zamanki gibi, sorulmasının fayda verebileceği soruları vurgulamak, düşünme üzerine düşünmek için bir sebep vermek, sizi karar mekanizmalarınız üzerine bir meta-düşünme süreci konusunda motive etmek. Verdiğim örnekler kendi hayatımdan olduğu için birçok yerde dil tavsiye üslubu alabilir, ancak sizin hayatınızdaki kararları sizden iyi başka kimse veremez. Aynı şekilde, bu yöntemler benim işime yaradı diye size de yarayacak demek değil. Bunların içerisinden bir tanesini bile faydalı bulsanız veya stresinizi azaltacak ve size uygun kararlar vermenizi sağlayacak yöntemler geliştirmeye yönelseniz ben amacıma ulaşmış olurum. Ayrıca, yazıda bazı yerlerde Türkçe ve İngilizce kelimelerin karıştığını göreceksiniz, bu durum bu konularda daha fazla araştırma yapmak isteyen kişiler için anahtar kelime sağlama ihtiyacı hissetmemden kaynaklanıyor. Bu yazıyı yazarken ilk hedef kitlem 15 Nisan’da yüksek lisans doktora için okul kararlarını vermesi gereken insanlardı ancak daha sonra daha geniş bir kitleyi ilgilendirebileceği için daha genelden yazdım. Herkese kolay gelsin, zaman ve ilginiz için teşekkürler!

YAZI BAŞLANGICI:

Bu yazıda çok beğendiğim 3 aşamalı bir “büyük karar alma” sistemini örnek olarak paylaşacağım. Bunları çok uzun uzun açıklayarak yazacağım ancak bu yazıdaki anlattığım tüm süreçler genelde 2-3 gün, max 1 hafta süren şeyler. Uzunluğu gözünüzü korkutmasın. Daha sonra da yazı içerisinde çok açıklayamadığım ama ilginç bulduğum içgüdüsel karar alma vs rasyonel karar alma dengesi üzerindeki kişisel görüşlerimle bitireceğim.

1. Aşama (Exploration / Keşif):

a) Yorucu ve çok değişkenli bir kararı iki seçeneği olan (binary) bir sürü karar haline dönüştürme: İnsan yapı olarak çoklu işleve çok uyumlu değil. İstatistikte bile çok üzerinde durduğumuz “curse of dimensionality” (çok-boyutluluğun laneti) diye bir şey var. Bir karar için ne kadar çok değişken varsa bu kararı vermek için ihtiyacınız olan data, dolayısıyla vermeniz gereken çaba, bir o kadar da artıyor. Buna hiç gerek yok, onun yerine kararı olabildiğince binary sorular haline dönüştürmekte fayda var. Amaç bu sorulara tam cevaplar vermek değil, karar öncesi araştırma sürecimizi bu sorular etrafında birleştirerek faydalı bilgilere ulaşma sürecini kolaylaştırmak. Spesifik cevaplar çok önemli değil.

Örnek: Ben ilk doktoraya başvurduğumda 3 farklı seçeneğim vardı. Amerika’da güvenli seçeneğimde doktora, Kanada’da bir yıllık sıradan olmayan bir master veya Avrupa’da 2 yıllık daha geleneksel bir master. Tabi ki en iyi seçenek olan istediğim okullardan kabul almadığım için kötünün iyisi bir karar vermem gerekiyordu ki bu da biliyoruz ki çok zor bir şey. 3 okul arasında karar verirken her zaman üçgensel ilişkiler ortaya çıkıyordu (A>B, B>C ama C>A). Onun yerine şu iki soruyu sordum: Avrupa vs Kuzey Amerika ve Master vs Doktora. Mesela normalde master vs doktora sorusunu hiç sormamıştım, hep nedense tabi ki doktora demiştim buna hiç düşünmeden. Oysa şimdi bakınca benim için önce bir master çok çok daha mantıklı ve faydalıymış.

b) Binary sorular ile ilgili eksik bilgileri giderme: Kararınızı birkaç tane binary soruya dönüştürdükten, veya kararı almayı bu soruları cevapladıktan sonraya bıraktıktan sonra, bu sorular ile ilgili gerekli araştırmayı yapmak lazım. Bu araştırma sürecinde olabildiğince tarafsız olmaya çalışın, insanlarla görüşün, kişileri değil argümanlarını dinleyin. Ben benden yaşça çok küçük insanlardan hayatımı değiştiren tavsiyeler aldım, hiç belli olmuyor kaliteli argümanın kimden geleceği. Aynı şekilde bir argümana sırf A kişisi savundu diye inanmayın, bunun arkasındaki sebepleri sorun öğrenmeye çalışın. İkna olmadıysanız argüman kimden gelirse gelsin size uygulanmıyor demektir.

Örnek: Ben Avrupa-Kuzey Amerika ile ilgili artı/eksi listesi yapmıştım. Mezun öğrencilerin nereye girdiklerine vs bakmıştım, hocalarıma fikirlerini sormuştum, kabul aldığım okullardaki öğrencilerle Skype yapmıştım. Bu noktada beni şaşırtan asıl Master-direkt PhD listesi olmuştu. Bu listeyi yapınca aslında benim için masterın çok daha mantıklı olduğunu benim direkt PhDye hazır olmadığımı gördüm. İşin doğrusu okullar da bunu yazdığımız yazılardan çok rahat görebiliyor. Doktoraya hazır değilsek çok kaliteli öğrenci de olsak red alıyoruz. Çevremdeki bazı çok kaliteli öğrencinin aldığı redlerin sebebi benim tecrübelerime göre bu oldu, ama kesin bir yargı için çok küçük bir örneklem uzayı var. Yine de buna dikkat edin derim :)

c) Gerekli bilgileri/altyapıyı elde etmek için zaman gerekiyorsa karar sürecini erteleme: Evet, bu aslında en kritik noktalardan birisi. Bazen bir kararı vermek için gerekli büyük resme hakim olamıyoruz. Bu çok doğal, belki bütün seçeneklerimiz belli olmadı, belki de henüz böyle bir kararı vermek için çok erken. Böyle durumlarda bir kararı aceleye getirmektense devam etmeden biraz durmak, gerekli altyapıyı veya bilgileri elde etmeden ilerlememek daha faydalı olabilir. Bazı durumlarda da beklemek bilgiye ulaşmak için vermemiz gereken çabayı çok azaltabilir.

Örnek: Lisansta araştırma stajı arayan öğrencilere ben hep şu anki ilgi alanlarınıza aşırı önem vermeyin diyorum. Normalde counter-intuitive (anti-sezgisel) geliyor, ancak lisansta bir öğrencinin hangi alana ilgili olduğunu %100 bilebilmesi için çok fazla zaman gerekiyor, çünkü Dünya'da hiçbir üniversitede her alanın uzmanı kişiler aynı anda olmuyor. Bununla birlikte bir alana ilginin farkına varılsa da bunun standard sapması o kadar yüksek ki lisansta ilgiye bağlı gerçekçi bir karar vermek çok zor. Oysaki doktoraya iyi bir okula gittiğinizde hem çok fazla alandan seçme şansınız olacak hem de alanındaki lider insanlardan tavsiye alma imkanınız olacak. Bu tavsiyelerin verdiği vizyonu evde makale okuyarak yakalamak zor. Dolayısıyla, lisansta araştırma stajı seçerken genelde ilgiyi binary bir değişken gibi kullanmayı tavsiye ediyorum. İlginizin var olması ya da olmaması bir araştırma stajı için önemli bir değişken iken, var olduktan sonra diğerine daha çok ilgiliyim diyerek gelecek prospektleri daha yüksek bir stajdan vazgeçmek zararınıza olabilir.

d) Binary soruları cevapladıktan sonra her bir seçenek için bir liste yapıp +/- leri dizmek: Soruları cevaplarken elde ettiğimiz bu yeni bilgiler eşiğinde, her bir seçenek için artı ve eksi listesi yapmak, bir şeyleri yazıya geçirmek size artı bir aydınlanma getirebilir. Hatta şöyle bir şey söyleyeyim: Son zamanlara kadar ben makalenin kafanızda ne yazacağınızı kurduktan sonra yazılan bir şey olduğunu sanıyordum. Yeni yeni fark ediyorum ki aslında yazının kendisi düşünme sürecine de çok fazla katkı sağlıyor. Bu sebeple birçok araştırma grubu makale yazmaya deneyden ilk sonucu alır almaz başlıyor ve birçok makale 1-2 yıl boyunca masalarda bekliyor. Çünkü makaleyi yazdıkça “aaa aslında şu deneyi de yapsak çok iyi olur” gibi fikirler çok sık geliyor. Karar verirken de aynısı geçerli, bu listeyi yaparken belki yeni sorular fark edecek yeni açıları değerlendirmek isteyeceksiniz. Dolayısıyla b ve d seçenekleri birbirini sık sık tekrarlayabilir.

e) Varsayımları minimuma indirmek: Şimdi, listeleri yaptıktan sonra yapılması gereken ilk şey bence varsayımlarımızı olabildiğince azaltmak. Listede not aldığınız her şey için, sanki 5 yaşında bir çocuğun dünyayı keşfetme çabasındaki gibi, neden? neden? neden? sorularını sorun. Bu soruların cevaplarını da listenin kenarına not alın. Daha sonra “what if” sorularını sormaya başlayın. Peki şu şöyle olsaydı yine cevap bu olur muydu? Bu tarz sorular yaratıcılığı ortaya çıkarmakta gördüğüm en etkili sorular. What if soruları benim kendimi, önyargılarımı ve gerçek isteklerimi anlamamda çok yardımcı oldu.

f) Öncü bir karar vermek ve insanlara gönderip geri bildirim istemek: Güvendiğiniz arkadaşlarınıza ve mentorlarınıza verdiğiniz kararı açıklayıp bu konudaki argümanlarınızı ileterek onların bu konuda ne düşündüğünü sormak ilk geri bildirim için çok iyi bir nokta. Bu noktada ben bazen, özellikle çok arada kaldığım iki konu vs varsa, iki kararı da farklı kişilere savunup tepkilerini ölçüyorum. İnsanlarla konuştuğunuzda size hayır bence yanlış karar veriyorsun demelerini beklemek çok mantıklı olmayabilir, genelde sorduğunuzda kararınızı destekleyeceklerdir. Siz daha çok bu kararı destekleme sebeplerini anlamaya çalışın ve 1. aşamayı bu şekilde aldığımız geri bildirimle ve aklımızda favori bir karar varken kapatalım.

2. Aşama (Introspection / İçe yönelme):

Seçenekler ile ilgili yaptığımız +/- listesi tamamen dış etkenlere bağlı yaptığımız bir listeydi. Bunu yaparken tamamen tutkularımızı ve heveslerimizi takip ettik. Zaten var olan seçeneklerden seçtiğimiz için kendi içimize bakıp beceri ve yeteneklerimize göre bir sınırlama uygulamaya gerek yoktu. Bu aşamada, karar vermeden önce, bu kararların sonrasında nelere gidebileceklerini de biraz düşüneceğiz. Bu da bizim için kendi içimize doğru giden bir düşünsel yolculuğun başlangıcı.

a) Yapabileceklerimiz vs yapmak istediklerimiz arası dengeyi kurmak: Bu noktada gerçekçi bir beceri listesi çıkarmak kararımızın sonraki süreçteki etkilerini gözlemlemek için çok faydalı olabilir. Hem şu anda sahip olduğumuz becerileri hem de her bir karar sonrası elde edeceğimiz becerileri bu noktada değerlendirebiliriz. Bunları değerlendirdikten sonra, ki en önemli nokta bence burası, her bir karar sonrasındaki 5 yılı olabildiğince somut bir biçimde betimlemeye çalışalım. Bu aşamada kısa bir essay yazmak bile çok faydalı geldi bana zaman zaman.

Örnek: Benim için doktora ve master arasındaki kararı verirken bu çok önemli bir etken oldu. Doktora her ne kadar daha güvenli bir seçenek olacak olsaydı da benim o anki becerilerim ve master sonrasındaki becerilerimi kafamda kıyaslamak beni daha riskli bir kararı almaya itti. Normal şartlarda bu tarz riskler alabilen birisi hiç değilim. Bu tarz düşünceler planlanmış risklerin alınmasında çok etkili olabiliyor, nitekim bende oldu. Çevremde birçok kişi, alanında uzman kişiler da dahil, “saçmalama, doktora varken yüksek lisans mı yapılır! Boş yere zaman kaybediyorsun” dese de bu konu bana bazen riskler güzel hesaplandığında ve masaya yatırıldığında sıradan olmayan kararlar da alınabileceğini gösterdi.

b) Seçenek sayısını 2ye indirmek: Şimdi, becerilerimizi ve seçeneklerimizi daha iyi anladığımıza göre karar sayısını ikiye indirebiliriz. Bu aşamada 1. aşama sonrasında verdiğimiz karara çok bağlı kalmak zorunda değiliz. O kararın artısı, becerilerimizi de düşündükten sonra, ilk başta sahip olduğumuz belli başlı önyargıları görmekti. Bu noktada önce onları yok etmek önemli. Daha sonra da ben genelde 2 ana karara indiriyorum. Birisi rasyonel ağırlıklı diğeri içgüdüsel ağırlıklı. Yine bu kararları güvendiğim insanlara gönderip bu konudaki fikirlerini soruyorum.

3. Aşama (Son karar)

Madem kararımız 2 tane seçenek arasında, artık kararı vermek umarım çok daha kolay hale gelmiş olmalı. 1. ve 2. aşamadaki liste oluşturma, geleceği tahmin etme, gelecekten beklentileriniz/arzularınız ile becerilerinizi sınırlama/karşılaştırma vs. taktikleri kullanabilirsiniz. Unutmayın, genelde 2 karara indirdiyseniz ve hala kararsızsanız artık verebileceğiniz kötü bir karar kalmamış demektir. Artık rahatlayabilirsiniz, yazı tura bile atsanız tahminen benzer sonuçlar çıkacak. Benim bu aşamada yapmayı sevdiğim bir şey, iki seçenek için de gelecek planı yapmak. Tahmin değil, bu sefer plan. Şu kararı verirsem şunları yaparım vs gibi. Bu noktada çok sevdiğim bir söz var: “Think deeply about simple things.” (Basit şeyler hakkında derin düşün!) Nelerden keyif alıyorsunuz, siz kimsiniz? Öncelikle zorlukları bir kenara bırakın, tamamen kendinize odaklanın. Eğer gerçekten sizinle resone eden bir karar alırsanız devamında zorluklar da o kadar büyük gelmeyecektir gözünüze.

Sonsöz: İçgüdüsel vs rasyonel karar

Zaten çok kişisel görüşler içeren bir yazı oldu ama bu sonsöz aşırı aşırı kişisel görüşler içeren bir kısım. Optimizasyon problemlerine baktığımızda genelde açgözlü algoritmalar lokal maksimumlarda sıkışıp kalabiliyor. Onun yerine olasılıksal optimizasyon algoritmaları global bir optimumu çok rahat bulabiliyorlar. Benim de rasyonel vs içgüdüsel kararlar hakkındaki görüşüm buna çok yakın. Çoğunlukla rasyonel karar alma taraftarıyım, ancak sürekli rasyonel karar almak bir yerden sonra size olduğunuz yerde dönme hissi verebilir. Çünkü ilerlemenin bir yolu da bazen tamamen alakasız bir şey yapıp şans eseri, normalde denk gelemeyeceğiniz, fırsatlarla karşılaşmak. Bu sebeple, bazen içgüdümüze güvenerek, her ne kadar anlık en optimal karar olmasa da, bazı kararları vermeyi çok mantıksız bulmuyorum. Biraz survivor bias (survivar bias nedir bilmiyorsanız kesinlikle ne olduğunu araştırın, bilmeden herhangi birinden tavsiye almayın!) oldu belki bu tartışma, ama dediğim gibi üzerine düşünülse ben mutlu olurum.

Bir başka konu da kararları aceleye getirmek. Ömür boyu etkisi sürecek kararları pişmanlık duyacağımız halde süre sıkıntılarıyla alabiliyoruz. Ben 10 yıl piyasada çalıştıktan sonra tamamen alakasız bir alanda doktora yapıp alanında en büyük isim olan birinden ders almıştım, ona bakınca gördüm: Bir insan sevdiği şeyi bulunca ne zaman bulduğunun anlamı olmuyor. İkinci kez lisans yapan ve amaçlarına çokça ulaşan birçok insana denk geldim. Gerekirse 2-3 yıl yüksek lisans yapmaktan çekinmeyin, 30 yaşında hala doktora öğrencisi sözlerini çok duysak da birçok kişi için kendini keşfetmek çok daha sürebiliyor veya bazen hiç olmuyor. Yüksek lisans bilinçsiz bir doktora yapmanın önündeki en iyi engel.

Kararınız her ne konuda ise şimdiden sizler için hayırlısı olsun, unutmayın sizin için iyi olanı sizden iyi başka kimse bilemez!