Yahudi Yerleşimcileri.

İsrail'in Sivilleri

Giriş

Basın - yayın organlarında "sivil İsrailliler" terimiyle zaman zaman karşılaşırız. İsrail işgal yönetiminin "sivil İsrailliler" diye nitelediği ve dünya kamuoyunun da bu adla tanıdığı insanların ne kadar sivil olduklarını aslında Ağustos ayı başlarında yaşanan gelişmeler bütün açıklığıyla ortaya çıkardı. Biz de bu yazı dizimizde işgal yönetiminin dünyanın değişik yörelerinden toplayıp Filistin topraklarına doldurduğu yahudilerin ne kadar sivil olduklarını anlatmaya çalışacağız. Ancak bundan önce şunu hatırlatalım ki biz Filistin topraklarını bir bütün olarak görüyor ve İslâm toprağı olduğuna inanıyoruz. "İsrailli" teriminin de bizim bu anlayışımızla uyuşmadığını ifade etmekte yarar görüyoruz. Uluslararası kurumların raporlarında ve basın - yayın organlarında 1948'de işgal edilmiş olan Filistin toprakları "İsrail" olarak gösterilmekte dolayısıyla buralarda oturan yahudiler "İsrailli", 1967'de işgal edilmiş olan topraklarda (Batı Yaka ve Gazze'de) oturanlar ise "yahudi yerleşimci" olarak adlandırılmaktadır. Bize göre bunların hepsi yerleşimcidir. Çünkü Filistin topraklarına sonradan yerleştirilmişler ve Filistinlilerin ellerinden zorla alınan arazilere iskân edilmişlerdir.

Yerleşimciler İsrail'in Sivil Askerleri

"Sivil asker mi olur?" demeyin. Sivil polis oluyor da sivil asker neden olmasın? Özellikle 1967 Haziran savaşında işgal edilmiş olan Batı Yaka ve Gazze'de kurulmuş olan yahudi yerleşim merkezlerinde oturanların tamamına yakını silahlıdır ve askeri eğitim almışlardır. Bunların askeri eğitimleri genellikle İsrail rejimi tarafından değil de yahudi terör örgütleri tarafından organize ediliyor. Fakat İsrail rejimi de bu terör örgütlerine fırsat ve imkân vermekle söz konusu yerleşimcilerin askeri eğitimlerini dolaylı yoldan üstlenmiş olmaktadır.

Ne Kadar Yerleşimci Var?

1948'de işgal edilmiş olan Filistin topraklarında oturanların yaklaşık % 80'i yahudidir. Fakat asıl terör eğitimi alanlar ve Filistinli Müslümanları sık sık rahatsız edenler Batı Yaka ve Gazze'de oturan yerleşimcilerdir. Bir milyona yakın Filistinlinin yaşadığı Batı Yaka bölgesinde 100 binin üzerinde yahudi yerleşimcinin ikamet ettiği sanılıyor. Bu bölgede 200'e yakın yahudi yerleşim merkezi mevcuttur. 950 bin civarında bir nüfusa sahip olan Gazze bölgesinde oturan yerleşimcilerin sayısının ise 5 bini bulduğu sanılıyor. Bunlar yukarıda da ifade edildiği üzere yahudi yerleşim merkezleri adı verilen yerlerde yaşamaktadırlar. Bu merkezler İsrail işgal kuvvetleri tarafından korunmaktadır. Gazze ve Eriha'da kurdurulan özerk yönetim bu yerleşim merkezlerine hiçbir şekilde müdahale etme yetkisine sahip değildir. Batı Yaka'da özerk yönetimin sorumluluğuna verilecek bölgelerin genişletilmesi durumunda da aynı uygulama söz konusu olacak. Dolayısıyla bu yönetimin sorumluluğuna verilecek yeni bölgelerde bulunan yahudi yerleşim merkezleri de tamamen işgal kuvvetlerinin gözetimi altında olacak ve özerk yönetim buralara da herhangi bir şekilde müdahale edemeyecek.

Filistin Topraklarına Yerleştirilmiş Bombalar: Yahudi Yerleşim Merkezleri

Filistin topraklarının değişik bölgelerine kurulmuş olan yahudi yerleşim merkezlerinin birer bomba niteliği taşıdığı ve çevredeki Müslümanları sürekli tehdit ettiği çeşitli vesilelerle ortaya çıkmıştır. Örneğin 25 Şubat 1994 (15 Ramazan 1414) tarihinde el-Halil'deki Hz. İbrahim camisinde gerçekleştirilen büyük katliamın sorumluları Kiryat Arba yerleşim merkezinde oturan yahudilerdi. Bu katliamın baş faili terörist Barush Goldstien, Kiryat Arba yahudilerinden ve ünlü terör örgütü Kach'ın mensuplarındandı. Gerek bu olay ve gerekse aşağıda örneklerini sıralayacağımız daha başka olaylar söz konusu yerleşim merkezlerinin ne derece tehdit unsuru olduğunu ortaya koymuştur. Son haftalarda yaşanan olaylarla buraların birer sivil yerleşim merkezi değil birer askeri karargâh niteliği taşıdığı buralarda oturanların da milis güçler sayılabileceği bütün açıklığıyla ortaya çıkmıştır.

Barış Masasında Alınan Karar: "Bombalar Yerinde Dursun"

Yahudi yerleşim merkezlerinin bütün bu özelliklerine rağmen Filistin tarafını temsil ettiklerini ileri sürerek İsrail'le masa başına oturanlar bu merkezlerin kaldırılması için hiçbir gayret sarf etmemişlerdir. Bu yüzden sözde "barış" görüşmelerinde, birer bombadan ibaret olduğunu yukarıda ifade etmeye çalıştığımız yerleşim merkezlerinin aynen kalması kararlaştırıldı. Aslında Hz. İbrahim Camisi katliamı ve daha başka pek çok olay bu kararın ne kadar tutarsız olduğunu ortaya koymuştur. HAMAS'ın Hz. İbrahim Camisi katliamı sonrasında yayınlanan basın bildirisinde bu konuya da temas edilerek şu ifadelere yer verilmişti: "Bu vahşi saldırı Oslo'da ve Kahire'de kapalı kapılar arkasında yapılan ve vatanımızı satan, Filistin halkının geleceğini tehdit eden anlaşmaların geçersizliğinin yeni bir delilidir. Bu anlaşmalar topraklarımızı gasbeden yahudilerin güvenliklerini garanti ederken ve kendileri için kurulmuş olan yerleşim merkezlerinde kalmalarını sağlarken Filistin halkının güvenliğini satmaktadır. Bu anlaşmalara göre o yahudi yerleşim merkezleri, her an halkımızın yüzüne karşı patlaması ihtimali olan birer saatli bomba gibi varlıklarını sürdüreceklerdir. Hatta Oslo anlaşması Filistin halkından, söz konusu yahudi yerleşim merkezlerinin korunmasına yardımcı olmalarını istemektedir."

Barışın Gölgesinde Yahudi Yerleşimi

Siyonist İsrail yönetimi FKÖ ile imzaladığı barış anlaşmasının gölgesinde çeşitli oyunlar çevirdi ve çevirmeye devam ediyor. Bu oyunlardan biri de işgal altındaki Filistin topraklarına yeni yahudi yerleşim merkezlerinin kurulması ve bölgedeki Filistinli nüfusun azaltılması oldu. Dünya kamuoyunun sözde "barış" safsatasıyla uyuşturulduğu bir dönemde siyonist işgal rejimi Doğu Kudüs ve Batı Yaka'da toprak gaspı işlemlerini hızlandırdı. Gasbettiği toprakları mevcut yahudi yerleşim merkezlerinin yerleşim alanlarına ilave ederek buraların nüfuslarını artırmaya çalıştı. Özerk yönetim ise bütün bu uygulamaları göstermelik bazı kınama mesajlarıyla geçiştirmenin ötesinde bir şey yapmadı. Bizzat siyonistlerin hazırladığı istatistiklerde verilen bilgilere göre Oslo anlaşmasının imzalandığı 13 Eylül 1993 tarihinden 1994 sonuna kadarki dönemde Batı Yaka'da 247 bin m2 alan gasp edildi ve toplam 7540 m2 inşaat yapıldı. Bu bölgedeki yahudi yerleşimcilerin sayısı ise % 10 oranında arttı.

Saldırılar İşgalle Birlikte Başladı

Yukarıda yahudi yerleşimcilerin oluşturduğu tehdide işaret ederken Hz. İbrahim Camisi katliamından söz etmiştik. Ancak yerleşimcilerin Filistinli Müslümanlara yönelik saldırıları Hz. İbrahim Camisi katliamıyla başlamadı. Aslında siyonist anlayışla beslenen terör örgütlerinin yetiştirdiği militanların Müslümanlara yönelik saldırıları İngiliz işgaliyle birlikte başlamıştır. Ancak bu yazı dizimizde İsrail'in sivilleri yani yahudi yerleşimciler üzerinde durduğumuzdan onların saldırılarından söz edeceğiz. Görünüşte sivil ama gerçekte silahlı olan siyonistlerin Müslümanlara yönelik saldırıları İsrail işgaliyle birlikte başlamıştır.

Saldırıların Ardı Arkası Kesilmiyor

Özellikle Batı Yaka'daki Filistin halkı, yerleşimcilerin tehditleri dolayısıyla ne geceleri rahat uyuyabiliyor, ne gündüzleri huzur içinde oturabiliyorlar. Çünkü dünya kamuoyuna sivil olarak tanıtılan yahudi yerleşimcilerin Filistinlilere yönelik saldırılarının, eylemlerinin arkası gelmiyor. Biz sadece son iki ayda yaşanan olaylardan bazı örnekler vereceğiz.

*Yahudi yerleşimciler 2 Temmuz 1995 gecesi Kudüs-el-Halil karayolu üzerinde bulunan Filistinlilere ait bazı binaları birkaç saat işgal ettiler. Görgü şahitlerinin bildirdiğine göre söz konusu karayolu üzerinde bulunan Filistinlilere ait bazı ticari binalara gece saat 22.00'den sonra giren yerleşimciler gecenin geç saatlerine kadar işgali sürdürdüler.

*10 Temmuz 1995 tarihinde, Batı Yaka'nın Beytilaham şehri yakınında bulunan Afrat Yahudi Yerleşim Merkezi'nde oturan yahudiler portatif evlerinin Filistinlilerden gasp edilen bir araziye taşımaları engellenince büyük bir olay çıkardılar.

*14 Temmuz 1995 tarihinde Gazze bölgesinde işine gitmekte olan Mâzin Ahmed eş-Şair adlı 19 yaşındaki bir Filistinli işçi, bir yahudi yerleşimcinin arabasıyla kasıtlı olarak arkadan vurması sonucu hayatını kaybetti.

*Yerleşimcilerin Ağustos ayı başlarında günlerce sürdürdükleri işgal eylemleri ve saldırıların uzun süre dünya kamuoyunu meşgul ettiği bilinmektedir. Bu işgal eylemlerinde yerleşimciler Filistinlilere yönelik çeşitli saldırılar gerçekleştirdi ve büyük maddi hasara yol açtılar.

*13 Ağustos 1995 günü öğleden sonra Batı Yaka'nın Ramallah şehri yakınlarında Filistinlilere ait bir araziyi işgal etmeye çalışan yahudi yerleşimciler bir Filistinliyi attıkları kurşunlarla şehid ettiler. Yerleşimcilerin Ramallah yakınındaki Devrâ el-Kara' köyündeki Filistinlilere silahlı saldırıda bulunmaları üzerine çıkan çatışmalarda göğsünden isabet alan Hayri el-Fisi adlı Filistinli olay yerinde hayatını kaybetti.

*Aynı gün Danyal yahudi yerleşim merkezinde oturan yahudi yerleşimciler de sabahın erken saatlerinde Batı Yaka'nın Nihaleyn köyünde oturan bazı Filistinlilere saldırdılar. Köylüler söz konusu yerleşim merkezinde oturan yahudilerin kendilerini sık sık rahatsız ettiklerini ancak polislerin şikâyetlerini dikkate almadıklarını bildirdiler.

*14 Ağustos 1995 günü Batı Yaka'daki yahudi yerleşimcilere destek için buraya gelen 1500 kadar Fransa yahudisi bazı tepeleri gün boyunca işgal ettiler. Fransa yahudileri işgal kuvvetleri tarafından korundu.

Bunlar yerleşimci teröristlerin son iki ayda gerçekleştirdiği eylemlerden ve saldırılardan sadece birkaçı. Biz bunları yerleşimci terörünün boyutları hakkında bir fikir vermek amacıyla sıraladık. Tamamını sıralayabilmemiz için dizi yazımızın günlerce sürmesi gerekir.

Yerleşimciler Suları Kirletiyorlar

Geçtiğimiz Temmuz ayının ortalarında Batı Yaka'da yaşayan Filistinliler arasında ortaya çıkan veba tehlikesinin birinci derecede suların kirliliğinden ileri geldiği ve suların kirlenmesine de genellikle işgalci askerlerle yahudi yerleşimcilerin sebep olduğu bildirildi. Batı Yaka'daki gönüllü kuruluşlardan Toprak ve Sular Kurumu'nun konuyla ilgili açıklamasında, suların ve çevrenin kirlenmesine bölgedeki İsrail askeri karargâhlarının ve yahudi yerleşim merkezlerinin sebep olduğuna dikkat çekildi. Açıklamada askeri birliklerin ve yahudi yerleşimcilerin çöplerini genellikle Filistinli halka ait arazilere bıraktıkları ve buralarda biriken çöplerin, Filistinlilerin çoğunun içme suyu olarak kullandığı yeraltı sularının kirlenmesine ve mikroplanmasına yol açtığı ifade edildi.

Yerleşimciler Kadınlara Saldırıyorlar

İsrail'in sivilleri zaman zaman Müslüman kadınlara da saldırıyorlar. Örneğin 25 Haziran 1995 tarihinde Batı Yaka'nın el-Halil şehrinde bazı yahudi yerleşimciler İzdihar el-Bâyid adında 30 yaşında bir Filistinli kadına saldırdılar. Verilen bilgilere göre yerleşimciler adı geçen kadının evinin önünde bir yere saklandı ve kadın evinden çıktığı sırada yüzüne bayıltıcı sprey sıktılar. Kadın bayıldıktan sonra da kaçtılar. Daha sonra bölge hastanesine kaldırılan kadın beş saat süreyle kendine gelemedi. Saldırıdan dolayı kadının gözleri de ciddi şekilde zarar görmüştü.

Yerleşimciler Çocuk Kaçırıyor

Batı Yaka'nın güneyinde ve Kudüs yakınında bulunan el-Halil'de 28 Mayıs 1995 günü bir yahudi yerleşimci bir Müslüman kız çocuğunu kaçırmaya teşebbüs etti. Ancak durumun farkına varan Müslüman gençler derhal müdahalede bulunarak yerleşimcinin amacını gerçekleştirmesini engellediler. Olaya şahit olanların anlattıklarına göre el-Halil'deki Beyti Hedâsâ Yahudi Yerleşim Merkezi'nden geldiği anlaşılan kırk yaşlarında bir yahudi yerleşimci, 28 Mayıs Pazar günü sabah saat 07.45 sıralarında, Fatıma Mahmud el-Bâyıd adındaki 9 yaşında bir kız çocuğu zorla arabasına bindirmek istedi. Fakat çevredeki Müslümanların müdahale etmeleri üzerine arabasına binerek kaçtı.

Yerleşimci Teröristler Mallara da Zarar Veriyorlar

İsrail'in sivilleri sadece insanlara yönelik saldırılar düzenlemekle kalmıyor, zaman zaman Filistinlilerin mal varlıklarına da zarar veriyorlar. Bu amaçla yaptıkları işlerin başta gelenleri de Filistinlilere ait tarım alanlarını tahrip etmek, Filistinlilerin hayat kaynakları arasında yer alan zeytinler başta olmak üzere ağaçları kesmek, ulaşım araçlarına zarar vermek ve evleri tahrip etmek. Uluslararası Hukuk Konseyi'ne üye olan el-Hak adlı insan hakları örgütü Ekim 1994'te hazırladığı bir raporda yerleşimcilerin Filistinlilerin ekonomik durumlarını kötüleştirmek amacıyla onların mal varlıklarına zarar vermeyi amaçlayan eylemlerini artırdıklarına dikkat çekmişti. Raporda yerleşimcilerin 1994 zeytin devşirme mevsiminde Batı Yaka'daki Nablus şehrinin Sâlim kasabasında 100 zeytin ağacını yaktıklarına dikkat çekiliyor ve bu işi yapanların genelinin Kudüs'teki bir yahudi okulunun öğrencisi oldukları ifade ediliyordu. Yine Nablus yakınındaki Kefer Kadum köyü sakinleri yahudi yerleşimcilerin saldırılarından iyice muzdarip olduklarını bildirdi ve en çok da yerleşimcilerin tarım arazilerine ve ağaçlara saldırmalarından şikâyetçi oldular. Adı geçen köyde oturan Müslümanlar, yerleşimcilerin sık sık arazilerine zarar verdiklerini ve meyve ağaçlarını kestiklerini ifade ettiler. Nisan 1995 başlarında da Batı Yaka'nın Beytilaham şehrine bağlı Reşâdiye ve Keysân köylerinin arazileri üzerine kurulmuş olan Maaliye Amus Yahudi Yerleşim Merkezi'nde oturan yahudiler, köylülerden Ali Avde adlı bir şahsa ait bin kadar zeytin ağacını kesmeye teşebbüs ettiler. Yerleşimcilerin Ali Avde'ye ait yüz dönümlük arazide bulunan zeytin ağaçlarını kesmeye daha önce de teşebbüs ettikleri bildirildi.

Yerleşimciler Toprak da Gasp Ediyorlar

Yahudi yerleşimciler zaman zaman Filistinlilere ait topraklara el koyma cesareti gösterebiliyorlar. Tabii ki bu cesareti arkalarındaki işgal yönetiminden alıyorlar. Örneğin Aralık 1994 ortalarında Batı Yaka'daki Nablus şehrine bağlı Akraba kazasında, Filistinlilere ait 1500 dönüm arazi aynı bölgedeki Ketit Yahudi Yerleşim Merkezi'nde oturan yahudi yerleşimciler tarafından gasp edilerek adı geçen merkezin topraklarına ilhak edildi. Bazı Filistinli kaynaklarda yerleşimcilerin toprak gaspı eylemlerinin Gazze-Eriha anlaşmasından sonra arttığına dikkat çekildi. Söz konusu kaynaklarda yahudi yerleşimcilerin, bu konuda, Gazze-Eriha anlaşması sonrasında ortaya çıkan siyasi havadan ve uluslararası platformda İsrail'in adının temize çıkarılmasından da yararlandıkları dile getirildi.

Camiler de Yerleşimcilerin Tehdidi Altında

Hz. İbrahim Camisi katliamı, Müslümanların kutsal mekânlarının İsrail'in sözde sivilleri tarafından ciddi şekilde tehdit edildiğini gösteren olayların en önemlisi. Ancak gerçekleştirilen tek cami baskını bu değil. Bunun yanı sıra daha başka camilere de zaman zaman baskınlar düzenliyorlar. Örneğin Nablus yakınındaki Alon Morye yahudi yerleşim merkezinde oturan 200 kadar yahudi yerleşimci İsrail askerlerinin ve sınır koruma görevlilerinin gözetiminde, 3 Haziran 1995 Cumartesi günü Nablus'un Belâtâ köyü yakınında bulunan Hz. Yusuf (a.s.) camisine baskın düzenlediler. Yerleşimciler kendi dini bayramları dolayısıyla Hz. Yusuf (a.s.) camisinde dini törenlerini ve ibadetlerini yapmak için bu baskını gerçekleştirdiler. Yahudi yerleşimciler baskın sırasında Müslümanların namaz kılmak için camiye girmelerine izin vermedikleri gibi camideki bazı İslâmi eserleri de tahrip ettiler.

Yine Batı Yaka'nın Beytilaham şehri yakınında bulunan Danyal Yahudi Yerleşim Merkezi'nde oturan yerleşimciler de 25 Nisan 1995 tarihinde yakındaki Nihaleyn köyünün camisine saldırdılar. Köylüler yahudi yerleşimcilerin Esedullah camisine saldırarak içindeki bazı eşyalara zarar verdiklerini, caminin misafirhanesine girerek buradaki yatağa pislediklerini, içerdeki kitapları ve dini içerikli dosyaları yırtıp yerlere attıklarını ifade ettiler. Nihaleyn köyü halkı olay üzerine yaptıkları açıklamada adı geçen yerleşim merkezinde oturan yahudilerin daha önce de camilerine saldırdıklarını dile getirdiler.

Yerleşimci Teröristleri İşgal Yönetimi Cesaretlendiriyor

Bazı İsrail gazetelerinde yer alan haberlerde yahudi terör örgütlerinin başında gelen Kach örgütünün İsrail'de her alanda faaliyet yürütebildiğine ve Rabin hükümetinin bu duruma göz yumduğuna dikkat çekilmişti. Ha Aretz adlı İsrail gazetesinde yayınlanan uzun bir raporda Kach örgütü militanlarının değişik isimler altında yayınlar çıkardıklarına, kendi aralarında eğitim halkaları, konferanslar vs. düzenlediklerine ve bütün bu eğitim çalışmalarıyla Arap düşmanlığını esas alan ırkçı fikirlerini yaymaya çalıştıklarına dikkat çekiliyordu. Raporda, adı geçen örgütünün silahlı militanlarının eğitim çalışmalarının da hiç kesintiye uğratılmadan devam ettirildiğine işaret ediliyordu. Adı geçen terör örgütüne mensup militanların söylediklerine göre de Hz. İbrahim Camisi katliamından sonra örgütün resmi bürolarının kapatılmasına rağmen faaliyetlerinde söze gelir hiçbir aksama olmadı.

el-Hak adlı insan hakları örgütü tarafından hazırlanan bir raporda da siyonist yönetimin yahudi yerleşimcilerin eylemleri karşısında gevşek davrandığı, bu tür eylemleri tekrarlamalarını engelleyecek bir ceza vermediği, çoğu zaman bu eylemleri gerçekleştirenleri tamamen cezasız bıraktığı, dolayısıyla bu tutumuyla saldırgan yerleşimcilere cesaret verdiği dile getirildi.

İsrail Askerleriyle Yerleşimciler İşbirliği İçinde

İsrail'in sivilleriyle askerleri arasında bir fark olmadığı bu iki güç arasındaki işbirliğinden de anlaşılmaktadır. Bu, bizzat İsrail hükümetinin görevlileri tarafından da dile getirilmektedir. İsrail hükümetinin hukuk danışmanı Mikail ben Beir işgal altındaki Filistin topraklarında görevlendirilmiş olan İsrail askerlerinin bölgedeki yahudi yerleşimcilerle işbirliği yaparak Müslümanlara yönelik kanuna aykırı hareketler yaptıklarını ve çeşitli saldırılar düzenlediklerini bildirdi.

Yerleşimciler "Kanundışı" Olmanın Rahatlığını Yaşıyorlar

Ha Aretz gazetesinin yazdığı bir habere göre adından yukarıda söz ettiğimiz Mikail ben Beir, İsrail başbakanı Rabin'e sunduğu bir raporda ordudaki yetkililerin asker - yerleşimci işbirliğiyle gerçekleştirilen Filistinlilere yönelik saldırılardan dolayı askerlere karşı herhangi bir soruşturma yapmadıklarını, zaten ordunun bu tür olayları soruşturabilecek bir mekanizmaya sahip olmadığını dolayısıyla bu olaylarla ilgili soruşturmanın polis tarafından yapılması gerektiğini ifade etti. Öte yandan Rabin'in ordu mensuplarının yahudi yerleşimciler hakkında hukuki soruşturma açmalarına şiddetle karşı olduğu, buna karşılık polis yetkililerinin de gerekli insan gücüne sahip olmadıklarını gerekçe göstererek Batı Yaka'daki yahudi yerleşimcilere yönelik soruşturmaları üzerlerine almak istemedikleri bildirildi. Batı Yaka'daki yahudi yerleşimcilerin askerlerle işbirliği yaparak Müslümanlara karşı işledikleri eylemlerin soruşturması konusundaki bu polis - asker tartışması ve her bir tarafın sorumluluğu üzerinden atmaya çalışması söz konusu eylemleri gerçekleştirenlerin önlerini açıyor.

Filistin halkının topraklarını gasp ve işgal işlemlerine karşı korumak amacıyla kurulmuş fahri bir kuruluş olan Toprak ve Sular Kurumu da Batı Yaka'daki yerleşimcilerin Ağustos 1995 başlarında gerçekleştirdikleri işgal eylemleri üzerine yaptığı açıklamada yahudi yerleşimcilerin herhangi bir kanuna tabi olmamanın rahatlığını yaşadıklarını bildirdi. Adı geçen kurumun yaptığı açıklamaya göre yahudi yerleşimciler hakkında resmi kanunların uygulanmaması onların çok rahat bir şekilde terör eylemleri gerçekleştirmelerine imkân sağlıyor.

Toprak ve Sular Kurumu siyonist işgal yönetimini aynı zamanda yahudi yerleşimcilere karşı oldukça gevşek davranmakla suçladı. Kurumun açıklamasına göre İsrail polisi, Filistinlilerin, yahudi yerleşimcilerin kendilerine yönelik saldırılarıyla ilgili şikâyetlerini kabul etmiyor. Hatta bu tür saldırılar İsrail polisinin ve işgalci askerlerin gözetim ve koruması altında gerçekleştiriliyor.

Polisin Yerleşimcileri Tutuklaması Göstermelik

Açıklamaya göre saldırgan yerleşimcilerin polis tarafından tutuklanmaları da bir şey ifade etmiyor. Çünkü kısa bir süre sonra haklarında hiçbir kanuni işlem yapılmadan serbest bırakılıyorlar. Hatta Filistinli Müslümanları öldürme suçundan tutuklananlar bile herhangi bir kanuni işleme tabi tutulmadan serbest bırakılıyorlar.

İsrail yönetimi yahudi yerleşim merkezlerinin bulunduğu Batı Yaka topraklarıyla 1948'de işgal etmiş olduğu toprakları "yeşil hat" adını verdiği bir hatla ayırıyor. Bu yüzden "yeşil hat" içinde kalan topraklardaki sivil İsrail mahkemeleri Batı Yaka'daki yerleşim merkezlerinde oturan yahudilerin işlediği suçlarla ilgilenmiyor. Batı Yaka'daki işgal yönetimi ise askeri bir yönetim olduğundan bu bölgede yalnız askeri mahkemeler mevcut. Askeri mahkemeler ise sivil Filistinlileri cezalandırmakta hiçbir sakınca görmezken görünüşte sivil yahudilerin davalarına bakmamayı tercih ediyor. Bunlar olayın resmi prosedürü. İşin gerçeğinde ise bu bir kılıftan ibaret. Amaç görünüşte sivil ama gerçekte tamamına yakını silahlı olan yahudi yerleşimcileri Filistinlilere yönelik terörist saldırılarında rahat bırakmak.

Saldırgan Yerleşimcilere Hesap Yok

Aslında İsrail'in sivil teröristlerinin askerlerle işbirliği yaparak gerçekleştirdikleri eylemler etrafında çıkarılan tartışma ve yetki kargaşası tamamen göstermelik. İşin gerçeğinde işgal yönetimi sivil teröristlerinin iplerini uzun tutmayı tercih ediyor. Nitekim İsrail parlamentosunun (Knesset'in) Anayasa ve Hukuk Komisyonu başkanı Dadi Tshoker İsrail genel savcılığını Batı Yaka'ya yerleştirilmiş yahudi yerleşimcilerin Filistinlilere yönelik saldırılarıyla ilgili davaları kasıtlı olarak geciktirmekle suçladı. Dadi Tshoker genel savcılığa yazdığı mektupta sadece Batı Yaka'nın el-Halil şehri yakınında bulunan Kiryat Arba yahudi yerleşim merkezinde oturan yahudi yerleşimcilerin bölgedeki Filistinlilere karşı gerçekleştirmiş olduğu ciddi saldırılarla ilgili en az 44 dava dosyasının bulunduğunu ve bunların uzun süreden beri sonuçlandırılmadığını hatırlattı. Adı geçen parlamenter bu uygulamanın Filistinlilerin canlarına ve mallarına yönelik saldırıların daha da artmasına dolayısıyla bu insanların daha çok zarar görmelerine yol açtığını hatırlattı.

Yerleşimci Terörünün Bilançosu

İşgal yönetiminin sağladığı bu serbestlikten ve rahatlıktan yararlanan yerleşimciler Filistinlilere yönelik saldırılarında daha çok cesaret kazanıyorlar. Bu ise daha çok can ve mal kaybına yol açıyor. İnsan Hakları İçin Uluslararası Dayanışma adlı örgütün hazırladığı bir rapora göre yahudi yerleşimciler intifadanın başladığı Aralık 1987'den Temmuz 1995 sonuna kadar Batı Yaka ve Gazze'de 111 Filistinli Müslümanı şehid ettiler. Rapora göre bu öldürme olayları FKÖ ile İsrail arasında "İlkeler Anlaşması"nın ilan edilmesinden sonra daha da arttı. Söz konusu anlaşmanın ilan edildiği Ekim 1993'ten Temmuz 1995 sonuna kadar yahudi yerleşimcilerin eliyle şehid edilen Filistinlilerin sayısı 67'yi buldu. Yerleşimci teröristler bunlardan 56'sını kurşunlayarak, 11'ini de dövmek, arabayla çarpmak vs. gibi değişik yollarla şehid ettiler. Rapora göre yahudi yerleşimciler tarafından işlenen cinayetlerde Batı Yaka'daki el-Halil şehri birinci sırada geliyor. Nitekim yukarıda sözü edilen rapora göre "İlkeler Anlaşması"nın imzalandığı tarihten sonra yerleşimci terörüne kurban giden 67 Filistinlinin 54'ü bu şehirde şehid edildi. Bu şehirde işlenen en büyük cinayet ise Barush Goldstien adındaki teröristin 25 Şubat 1995'te gerçekleştirdiği Hz. İbrahim Camisi katliamı oldu.

Yerleşimciler Şimdi de Gerilla Oluyorlar

Batı Yaka'da FKÖ'nün sorumluluğuna verilen bölgenin genişletilmesi kararının alınması üzerine bölgedeki yerleşimciler kendi aralarında milis güçler yani gerilla grupları oluşturma çabası içine girdiler. Batı Yaka'nın el-Halil şehrindeki Kiryat Arba Yahudi Yerleşim Merkezi'nde oturan yerleşimciler bu konuda İsrail'in eski savunma bakanlarından ve sağcı Likud partisinin hızlılarından olan Ariel Şaron'dan destek istediler. Ariel Şaron da, Kiryat Arba yahudilerinin tekliflerini kabul ettiğini ve yerleşimcilerin silahlı milis güçler oluşturma çabalarına destek vereceğini bildirdi. Hz. İbrahim Camisi katliamını gerçekleştiren Barush Goldstien adlı teröristin de Kirya Arba yahudilerinden olduğunu hatırlatalım.

Yerleşimcilerin Gayesi Filistinlileri Yurtlarından Çıkarmak

Yahudi yerleşimcilerin sık sık Filistinlilere yönelik saldırılar düzenlemekte ve onları rencide etmekteki amaçları bu insanları yurtlarını terk etmeye zorlamaktır. İsrail işgal yönetimi de aynı amacı taşıdığından bu konuda yerleşimci teröristlerin saldırılarını önleme yolunda herhangi bir çaba sarf etmiyor ve işledikleri cinayetleri cezasız bırakıyor. Hatta HAMAS Siyasi Bürosu tarafından yapılan bir açıklamada İsrail başbakanı İzak Rabin'n yerleşimcileri, Filistinlilere saldırmaları için teşvik ettiğine dikkat çekilmişti. Yerleşimcilerin Filistinlilere yönelik saldırılarında çok rahat hareket etmeleri ve işgal kuvvetlerinin onlara fırsat tanımaları bunun doğruluğunu gösteren delillerden biri.

Sonuç

Bütün bu bilgiler gösteriyor ki İsrail'in sivil teröristlerinin üniformalı teröristlerinden hiçbir farkı yok. Hatta sivil teröristler dünya kamuoyu nezdinde işgal ve gasp olaylarının dışında dolayısıyla "masum" gibi gösterildiklerinden saldırılarında kendilerini daha rahat hissediyorlar. Filistin halkı ise hem bu sivil teröristlere, hem de üniformalı teröristlere karşı varlık mücadelesi vermek zorunda. Ne var ki, uluslararası siyonizm tarafından yönlendirilen basın yayın organları bu varlık mücadelesini bir "terör", siyonist işgal yönetiminin bazen sivil bazen üniformalı adamlarını kullanarak gerçekleştirdiği zulüm uygulamalarını ise devlet olmanın verdiği haklara dayalı resmi uygulamalar yani meşru uygulamalar olarak gösteriyor. Bu derece yüzsüz bir medyayı arkasına almış olan siyonist işgalciler de, bu medya tarafından dünya kamuoyu nezdinde temize çıkarılacaklarını bildiklerinden daha yeni yürümeye başlamış çocukların kol ve bacak kemiklerini kırmaktan, insanların evlerini üzerlerine yıkmaya kadar dünyada benzeri nadir görülebilecek türden vahşet uygulamalarına başvurabiliyorlar. Ancak akıl ve erdem sahiplerinin gerçekleri olduğu gibi göreceklerini ve yalancı medyanın etkisinde kalmayacaklarını umuyoruz.

Yerleşimciler kadınlarıyla çocuklarıyla hepsi saldırgan. İsrail'in sivil teröristlerinin üniformalı teröristlerinden hiçbir farkı yok. Hatta sivil teröristler dünya kamuoyu nezdinde işgal ve gasp olaylarının dışında dolayısıyla "masum" gibi gösterildiklerinden saldırılarında kendilerini daha rahat hissediyorlar. Filistin halkı ise hem bu sivil teröristlere, hem de üniformalı teröristlere karşı varlık mücadelesi vermek zorunda. Ne var ki, uluslararası siyonizm tarafından yönlendirilen basın yayın organları bu varlık mücadelesini bir "terör", siyonist işgal yönetiminin bazen sivil bazen üniformalı adamlarını kullanarak gerçekleştirdiği zulüm uygulamalarını ise devlet olmanın verdiği haklara dayalı resmi uygulamalar yani meşru uygulamalar olarak gösteriyor.

İşgal yönetiminin sağladığı serbestlikten ve rahatlıktan yararlanan yerleşimciler Filistinlilere yönelik saldırılarında daha çok cesaret kazanıyorlar. Bu ise daha çok can ve mal kaybına yol açıyor. İnsan Hakları İçin Uluslararası Dayanışma adlı örgütün hazırladığı bir rapora göre yahudi yerleşimciler intifadanın başladığı Aralık 1987'den Temmuz 1995 sonuna kadar Batı Yaka ve Gazze'de 111 Filistinli Müslümanı şehid ettiler. Rapora göre bu öldürme olayları FKÖ ile İsrail arasında "İlkeler Anlaşması"nın ilan edilmesinden sonra daha da arttı. Söz konusu anlaşmanın ilan edildiği Ekim 1993'ten Temmuz 1995 sonuna kadar yahudi yerleşimcilerin eliyle şehid edilen Filistinlilerin sayısı 67'yi buldu. Yerleşimci teröristler bunlardan 56'sını kurşunlayarak, 11'ini de dövmek, arabayla çarpmak vs. gibi değişik yollarla şehid ettiler.

Yahudi yerleşimcilerin el-Halil katliamında yaralanan bir çocuk

1969'da Mescidi Aksa'yı kundaklayan kişi Denis Ruhan adlı bir yahudi yerleşimciydi. Polis bu kişiyi tutukladıktan bir süre sonra deli diye serbest bıraktı

Yerleşimcilerin işgalci askerlerin gözetim ve korumasında gerçekleştirdikleri bir gösteri. Bazı İsrail gazetelerinde yer alan haberlerde yahudi terör örgütlerinin başında gelen Kach örgütünün İsrail'de her alanda faaliyet yürütebildiğine ve Rabin hükümetinin bu duruma göz yumduğuna dikkat çekilmişti. Ha Aretz adlı İsrail gazetesinde yayınlanan uzun bir raporda Kach örgütü militanlarının değişik isimler altında yayınlar çıkardıklarına, kendi aralarında eğitim halkaları, konferanslar vs. düzenlediklerine ve bütün bu eğitim çalışmalarıyla Arap düşmanlığını esas alan ırkçı fikirlerini yaymaya çalıştıklarına dikkat çekiliyordu.

Yerleşimcilerin işgalci askerlerin gözetim ve korumasında gerçekleştirdikleri bir gösteri. el-Hak adlı insan hakları örgütü tarafından hazırlanan bir raporda siyonist yönetimin yahudi yerleşimcilerin eylemleri karşısında gevşek davrandığı, bu tür eylemleri tekrarlamalarını engelleyecek bir ceza vermediği, çoğu zaman bu eylemleri gerçekleştirenleri tamamen cezasız bıraktığı, dolayısıyla bu tutumuyla saldırgan yerleşimcilere cesaret verdiği dile getirildi.

Yahudi yerleşimcilerin tahrip ettiği camilerden biri. Hz. İbrahim Camisi katliamı, Müslümanların kutsal mekânlarının İsrail'in sözde sivilleri tarafından ciddi şekilde tehdit edildiğini gösteren olayların en önemlisi. Ancak gerçekleştirilen tek cami baskını bu değil. Bunun yanı sıra daha başka camilere de zaman zaman baskınlar düzenliyorlar.

Yerleşimcilerin çocukları saldırganlığı daha küçük yaşlardan itibaren öğreniyorlar

Askerlerin ve yerleşimcilerin işbirliğiyle Filistinli kadınlara saldırı. İsrail'in sivilleri zaman zaman Müslüman kadınlara da saldırıyorlar. Örneğin 25 Haziran 1995 tarihinde Batı Yaka'nın el-Halil şehrinde bazı yahudi yerleşimciler İzdihar el-Bâyid adında 30 yaşında bir Filistinli kadına saldırdılar. Verilen bilgilere göre yerleşimciler adı geçen kadının evinin önünde bir yere saklandı ve kadın evinden çıktığı sırada yüzüne bayıltıcı sprey sıktılar. Kadın bayıldıktan sonra da kaçtılar. Daha sonra bölge hastanesine kaldırılan kadın beş saat süreyle kendine gelemedi. Saldırıdan dolayı kadının gözleri de ciddi şekilde zarar görmüştü.

el-Halil'de Filistinlilere saldırmaya hazırlanan bir yahudi yerleşimci. Yerleşimcilerin Filistinli Müslümanlara yönelik saldırıları Hz. İbrahim Camisi katliamıyla başlamadı. Aslında siyonist anlayışla beslenen terör örgütlerinin yetiştirdiği militanların Müslümanlara yönelik saldırıları İngiliz işgaliyle birlikte başlamıştır. Özellikle Batı Yaka'daki Filistin halkı, yerleşimcilerin tehditleri dolayısıyla ne geceleri rahat uyuyabiliyor, ne gündüzleri huzur içinde oturabiliyorlar. Çünkü dünya kamuoyuna sivil olarak tanıtılan yahudi yerleşimcilerin Filistinlilere yönelik saldırılarının, eylemlerinin arkası gelmiyor.

el-Halil katliamını Barush Goldstien adında bir yerleşimci terörist gerçekleştirmişti. 25 Şubat 1994 (15 Ramazan 1414) tarihinde el-Halil'deki Hz. İbrahim camisinde gerçekleştirilen büyük katliamın sorumluları Kiryat Arba yerleşim merkezinde oturan yahudilerdi. Bu katliamın baş faili terörist Barush Goldstien, Kiryat Arba yahudilerinden ve ünlü terör örgütü Kach'ın mensuplarındandı. Gerek bu olay ve gerekse daha başka olaylar söz konusu yerleşim merkezlerinin ne derece tehdit unsuru olduğunu ortaya koymuştur.

Bir yahudi yerleşim merkezi inşaatı. Siyonist İsrail yönetimi FKÖ ile imzaladığı barış anlaşmasının gölgesinde çeşitli oyunlar çevirdi ve çevirmeye devam ediyor. Bu oyunlardan biri de işgal altındaki Filistin topraklarına yeni yahudi yerleşim merkezlerinin kurulması ve bölgedeki Filistinli nüfusun azaltılması oldu. Dünya kamuoyunun sözde "barış" safsatasıyla uyuşturulduğu bir dönemde siyonist işgal rejimi Doğu Kudüs ve Batı Yaka'da toprak gaspı işlemlerini hızlandırdı. Gasbettiği toprakları mevcut yahudi yerleşim merkezlerinin yerleşim alanlarına ilave ederek buraların nüfuslarını artırmaya çalıştı.

Bir yahudi yerleşim merkezi. Filistin topraklarının değişik bölgelerine kurulmuş olan yahudi yerleşim merkezlerinin birer bomba niteliği taşıdığı ve çevredeki Müslümanları sürekli tehdit ettiği çeşitli vesilelerle ortaya çıkmıştır. Yahudi yerleşim merkezlerinin bütün bu özelliklerine rağmen Filistin tarafını temsil ettiklerini ileri sürerek İsrail'le masa başına oturanlar bu merkezlerin kaldırılması için hiçbir gayret sarf etmemişlerdir. Bu yüzden sözde "barış" görüşmelerinde, birer bombadan ibaret olduğunu ifade ettiğimiz yerleşim merkezlerinin aynen kalması kararlaştırıldı.

Silahıyla askerlere destek veren bir yahudi yerleşimci. "Sivil asker mi olur?" demeyin. Sivil polis oluyor da sivil asker neden olmasın? Özellikle 1967 Haziran savaşında işgal edilmiş olan Batı Yaka ve Gazze'de kurulmuş olan yahudi yerleşim merkezlerinde oturanların tamamına yakını silahlıdır ve askeri eğitim almışlardır. Bunların askeri eğitimleri genellikle İsrail rejimi tarafından değil de yahudi terör örgütleri tarafından organize ediliyor. Fakat İsrail rejimi de bu terör örgütlerine fırsat ve imkân vermekle söz konusu yerleşimcilerin askeri eğitimlerini dolaylı yoldan üstlenmiş olmaktadır.

İsrail'in sivilleri hakkında fikir veren ibret verici bir fotoğraf. 8-10 yaşındaki çocukları bile Filistinlilere saldırmayı öğrenmiş. Genç kızı Müslüman hanımın başörtüsünü çekiştiriyor. Bir yandan askerlerin önünü kestiği diğer taraftan sivillerin iğrenç saldırılarına maruz kalan Müslüman kadının yürekler parçalayan durumu