Savaştan Sonra Barış Tuzağı

Savaştan Sonra Barış Komplosu

1 Haziran 2003 Pazar, Ribat dergisi

Dünya kamuoyunun gündemini uzun süre Irak konusu meşgul etti. Amerika, önce aylarca bu konuyu gündemde tutarak bütün dünya kamuoyunun dikkatlerini o yöne doğru çekti. Bu şekilde dikkatlerin belli bir yöne doğru çekilmesi özellikle İsrail açısından havanın karartılması anlamına geliyordu. Bu fırsatı sonuna kadar değerlendiren İsrail işgal güçleri de fırsatı sonuna kadar değerlendirerek Filistinlilere yönelik vahşet ve şiddeti artırdılar. Bu arada aylarca tamtamı yapılan saldırı da gerçekleşti ve beklenenden oldukça farklı bir sonuçla Irak dosyası şimdilik kısmen kapatıldı. Tabii bu, Irak'ta hareketliliğin sona ereceği anlamına gelmiyor. Zaten gelişmeler de bu ülkede hareketliliğin devam edeceğini ve Amerikan işgal güçlerinin zorlanacağını gösteriyor. Ancak biz bu ayki yazımızda savaşın ardından gelen "barış" komplosu üzerinde durmak ve bu komployu değişik boyutlarıyla irdelemek istiyoruz.

Şimdi Hedefte Filistin Var

Amerika, Irak dosyasını kısmen kapatmış veya en azından orada hedefine ulaşmış gibi bir hava içine girdikten sonra yönünü tamamen Filistin'e çevirdi. Bu amaçla Filistin'le ilgili çeşitli girişimlerde, diplomatik ataklarda bulundu. Aslında bu atakların Irak'taki insanlık dışı operasyonla doğrudan ilişkisi bulunmaktadır. Ancak burada oynanan oyun Irak'takinden oldukça farklı. Ne var ki hepsi de aynı amaca yöneliktir.

Bu Kez "Barış" Oyunu

Irak'ta savaşla, saldırıyla ve askeri gücünü kullanarak; tabii bu arada asıl "ihanet" mekanizmasını devreye sokarak işini yürüten Amerika'nın Filistin konusunda "barış" kavramını öne çıkardığını görüyoruz. Ama aşağıda vereceğimiz bilgilerden de anlayacağınız üzere burada da "ihanet" mekanizmasının son raddesine kadar işletilmesine, bunun için şartların oluşturulmasına çalışıldığını görüyoruz. Irak'a yönelik askeri operasyondan en büyük kazancı elde etmeyi hedefleyen İsrail işgal devleti, bu konudaki amaçlarının gerçekleşebilmesi için önünde duran tüm engellerin kalkmasını istiyor. Ancak bu konuda şimdiye kadar işlettiği savaş ve şiddet politikasından istediği neticeyi elde edemedi. Bu yüzden şimdi gerçekte "ihanet" mekanizmasının işletilmesinde şemsiye olarak kullanılan "barış" kavramından ve bu kavramın gölgesinde yürütülecek entrikalardan yararlanmak istiyor. Fakat bunu kendi eliyle değil de Amerikan emperyalizminin eliyle yürütmek suretiyle işi daha etkin hale getirmek istiyor. Öte yandan Amerikan emperyalizmi de Irak'a yönelik saldırı sebebiyle yıpranan prestijini, Filistin konusunda "barış" ve "anlaşma" yanlısı gibi görünerek düzeltmeye çalışıyor.

Ebu Mazin Hükümeti İşbaşında

Dediğimiz gibi Amerika ve İsrail, Irak'a yönelik savaşta "ihanet" mekanizmasını işlettikleri gibi Filistin konusunda "barış" kisvesine büründürerek dünya kamuoyuna takdim ettikleri entrikalarında da aynı mekanizmadan sonuna kadar yararlanmak istiyorlar. Bu amaçla işin alt yapısını hazırlamaya çalıştılar. Dolayısıyla "Filistin tarafı" sıfatıyla masa başına oturacak kişileri de kendileri belirlemek istediler. Arafat'ı devre dışı bırakarak Ebu Mazin diye bilinen Mahmud Abbas'ın başbakan tayin edilmesi için onca dayatma yapmaları işte bu yüzdendi. Bu merhalede dikkat çeken bir dayatma da Muhammed Dahlan adlı şahsın özerk yönetimin İç İşleri veya İç İşleri'nden sorumlu Devlet bakanı yapılması için dayatma yapmalarıydı. Ne yazık ki yapılan pazarlıklar sonucunda dayatma güçlerini kullanarak her iki isteklerini de kabul ettirdiler. Dahlan için o kadar baskı yapmalarının tek sebebi bu adamın, Filistin direnişine baskı yapmakta hiç tereddüt etmeyeceğini ve bu konuda İsrail'in taleplerini aynen yerine getireceğini bilmeleriydi. Nitekim daha önce Dahlan'ın sorumluluğuna verilen emniyet teşkilatı mensupları tarafından Filistinli direnişçilere uygulanan işkenceler yüzünden birçok kişinin hayatını kaybettiği biliniyor.

"Yol Haritası" Neyin Nesi?

ABD ve İsrail'in Ebu Mazin'i başbakan yaptırmaktaki birinci amaçları, bundan sonraki sözde "barış" görüşmelerinde "Filistin tarafı" sıfatıyla karşılarına oturacak kişileri bizzat kendilerinin tayin etmeleriydi. Ne kadar ilginçtir ki Filistin halkının gasp edilen haklarının tartışılacağı görüşmeler için bile bu halkın seçeceği değil de Amerika ve İsrail'in tayin edeceği kişilerin masaya oturması şart koşuluyor. Ayrıca bu merhalede "barış" elbisesine büründürülen planın asıl amacı İsrail işgal devletini zorlayan Filistin direnişine darbe vurmak olduğundan bu konuda kendilerine daha çok güvenilecek birilerinin iş başına getirilmesi istendi.

Ebu Mazin'in iş başına getirilmesiyle birlikte, aylardır sözü edilen "Yol Haritası" planı da netleşmeye ve daha yoğun bir şekilde konuşulmaya başlandı.

Bu planı incelediğimizde gerçekte bir barış değil savaş planı olduğunu görürüz. Çünkü planın amacı Filistin toprakları üzerinde gerçek anlamda bir barışın sağlanması değil, İsrail işgal devletinin gayri meşru işgalini reddeden tüm Filistinli gruplara karşı savaş verilmesidir. Ancak bu savaşın artık Filistin özerk yönetimine devredilmesi amaçlanıyor. Çünkü İsrail işgal devleti Aksa İntifadası karşısında şimdiye kadar verdiği savaşta şiddeti son raddesine kadar kullandığı, pek çok katliam gerçekleştirdiği halde istediği sonucu elde edemedi. Üstelik bu savaşta askerlerinin, ordusunun sürekli yıprandığını; güvenlik ve istikrar probleminden dolayı Filistin'deki yahudi nüfusun tersine göç ettiğini, yine aynı problemlerden dolayı ekonomik alanda ciddi bir çöküş yaşandığını, bu çöküşün olumsuz etkilerinin azaltılması için Amerika'dan sürekli ek yardımlara ihtiyaç duyulduğunu gördü. İşte bundan dolayı siyonist işgal devleti Filistin halkının direnişiyle savaşma işini Filistin özerk yönetimine devretmek istiyor. Özerk yönetimin istenen başarıyı göstermesi durumunda da ona sembolik bir devlet vaad ediyor. Özerk yönetim daha doğrusu kukla Ebu Mazin hükümeti bu savaşta başarılı olamazsa sembolik de olsa herhangi bir devlet mükafatını elde etme hakkı olmayacak.

İşte son zamanlarda "Yol Haritası" diye sıkça gündeme getirilen planın özü ve özeti budur. Ne var ki dünya kamuoyunun yanıltılması amacıyla plan çok farklı bir veçheyle lanse ediliyor. Sürekli planın 2005 yılına kadar bir Filistin devleti kurulmasını hedeflediği vurgulanıyor. Oysa devlet işinin oldukça ağır bir şarta bağlandığı hiç gündeme getirilmiyor.

Siyonist Şiddet Durmuyor

Bir yandan göstermelik olarak "barış" planlarından, güya Filistin devleti hedefinden söz edilirken diğer yandan siyonist şiddet hız kesmeden devam ediyor. Geçtiğimiz ay içinde de siyonist saldırganların Filistinlilerden birkaç kişiyi öldürmedikleri gün geçmedi. Buna ek olarak her gün onlarca Filistinli yaralandı, birkaç ev yıkıldı ve geniş araziler tahrip edildi. Hal böyleyken, dünya kamuoyuna bir "barış" planı olarak lanse edilen "Yol Haritası" planı ilk adımı yine Filistinlilerin atmasını istiyor. Planın birkaç merhalede uygulanması ve ilk merhalede Filistinlilerin İsrail'e yönelik eylemlerini durdurmaları, eylemcilerin elindeki tüm silahların toplanması isteniyor. Sürekli siyonist işgalin saldırılarına ve şiddet uygulamalarına maruz kalan bir halkın neye güvenerek direnişini durduracağı, silahlarını teslim edeceği hiç konuşulmuyor. Üstelik işgal devletinin "anlaşmalar" karşısındaki tutumunun daha yakın geçmişte tecrübe edildiği ve hiçbir anlaşmaya bağlı kalmadığı, buna karşılık anlaşmaların garantörü gibi gösterilen devletlerin ya da uluslararası kuruluşların İsrail karşısında hiçbir şekilde harekete geçmedikleri bilindiği halde.

Hedef Filistin Direnişi

Bu planın hedefi Filistin topraklarında bir barış sağlamak değil Filistin direnişini ortadan kaldırmak ya da Filistinlilerin arasına fitne sokmaktır. İsrail işgal devletini zorlayan en önemli unsur Filistin direnişidir. Bu direniş siyonistlerin yayılmacı politikalarının önünde de en önemli engeldir. İşgal devleti ve onun arkasında duran Amerikan emperyalizmi bu direnişe ağır darbe vurabilmek için böyle bir planı gündeme getirmiştir. Dediğimiz gibi planın bir diğer amacı da Filistinlilerin arasına fitne sokmaktır. İsrail Filistinlilerin arasına fitne sokabilmek için şimdiye kadar muhtelif yollara başvurdu ama başarılı olamadı. Şimdi tayin yoluyla iş başına getirdiği bir hükümetin şiddet kullanarak Filistin direnişini dağıtmaya ve direnişçilerin ellerindeki silahları zorla toplamaya kalkışması durumunda bu fitnenin çıkabileceğini umuyor. Yani plan hangi taraftan bakılırsa bakılsın bir barışı değil, savaşı, kargaşayı ve Filistinlileri yıpratmayı hedeflemektedir.

İşgal Devletinin Önünü Açma Çabaları

Bilindiği üzere Amerika'nın bir "Ortadoğu'yu yeniden yapılandırma" planı bulunmaktadır. Bu planın amacı Ortadoğu'da İsrail merkezli bir yapılanma gerçekleştirmektir. Ayrıca siyonist işgalciler yayılmacı politikalarından vazgeçmemişlerdir. Irak'ın işgalinden de büyük çıkarlar umuyorlar. Ama bütün bu konulardaki hesaplarını ve planlarını devreye sokmalarını, Filistin direnişi zorlaştırıyor. Bu yüzden "Yol Haritası" planının bölgeyle ilgili temel amacı İsrail işgal devletinin önünün açılmasıdır.

Suriye ve İran'a Baskı, Lübnan'ı Kafa Kola Ama Oyunu

"Yol Haritası" planı sadece bir Filistin-İsrail Anlaşması planı olarak değil bir bölgesel plan olarak düşünülüyor. Planla Filistin direnişinin sadece Filistin toprakları içinde değil tüm bölgede yıpratılması, bir daha toparlanamayacak şekilde dağıtılması hedefleniyor. Bu yüzden bu direnişin dünyaya açılan tüm kapılarının da kapatılması ve Filistin dışındaki organlarının dağıtılması için çalışılıyor. Irak'tan sonra Suriye ve İran'a yönelik siyasi baskıya başvurulmasının sebebi de budur. Suriye, Filistin'e komşu Arap ülkeleri içinde Filistin direniş gruplarına lojistik destek veren tek devlettir. İşte bu desteğin tamamen sona erdirilmesi ve Suriye'deki tüm büroların kapatılması isteniyor. Ancak işin Suriye'yle bitirilmemesi, İran ve Lübnan'daki lojistik yapılanmaların da ortadan kaldırılması hedefleniyor. Bu arada Lübnan'da İsrail işgal devletini rahatsız eden Hizbullah hareketinin askeri kanadının da tamamen dağıtılması ve silahlarının toplatılması amaçlanıyor. Kısacası İsrail işgal devleti kendisini rahatsız eden tüm hareketlerin dağıtılmasını, silahların toplanmasını ama kendisinin bir tehlike ve tehdit olarak kalmasına fırsat verilmesini istiyor. Bu amaçla Suriye ve İran'a baskı yapılırken, Lübnan'ın da kafa kola alınmasına çalışılıyor.

Colin Powell'in Ortadoğu Çıkartması

Colin Powell'in geçtiğimiz ay içinde gerçekleştirdiği Ortadoğu çıkartmasının amacı "Yol Haritası" planına Arap dünyasının destek vermesini sağlamak ve İsrail işgal devletinin önünde duran tüm engellerin kaldırılmasını amaçlayan politikaları bu ülkelere de kabul ettirmekti. Ziyaretin öncelikli amacı da bu konuda Suriye'ye yönelik baskıyı biraz daha etkin hale getirmekti. Ziyaretin bir amacı da Arap ülkelerinden Filistin halkına gerek resmi kanalla ve gerekse sivil kuruluşlar vasıtasıyla yardım yapılmasının önlenmesi için bu ülkelere talimat vermekti. Böylece Filistin halkının iyice mağdur hale getirilmesi ve İsrail işgal devletiyle onun kuklası durumundaki Ebu Mazin hükümetine mahkum edilmesi hedeflenmektedir.

Arap Ülkelerindeki Yönetimlerin Telaşı

Ne yazık ki Irak'taki sonuç Arap ülkelerindeki yönetimlerin gözlerini korkuttu. Bu yüzden kendilerinde Amerika'nın dayatmalarına karşı duracak bir güç göremiyorlar. Bu durum Amerikan emperyalizminin ve onun himayesindeki İsrail işgal devletinin işini kolaylaştırıyor.

Dediğimiz gibi Amerika ve İsrail, Irak'a yönelik savaşta "ihanet" mekanizmasını işlettikleri gibi Filistin konusunda "barış" kisvesine büründürerek dünya kamuoyuna takdim ettikleri entrikalarında da aynı mekanizmadan sonuna kadar yararlanmak istiyorlar. Bu amaçla işin alt yapısını hazırlamaya çalıştılar.

Bir yandan göstermelik olarak "barış" planlarından, güya Filistin devleti hedefinden söz edilirken diğer yandan siyonist şiddet hız kesmeden devam ediyor. Siyonist şiddetin hedef aldıklarından biri de HAMAS'ın liderlerinden Prof. Abdülaziz Rantisi'ydi.

Amerika ve İsrail, Irak'a yönelik savaşta "ihanet" mekanizmasını işlettikleri gibi Filistin konusunda "barış" kisvesine büründürerek dünya kamuoyuna takdim ettikleri entrikalarında da aynı mekanizmadan sonuna kadar yararlanmak istiyorlar. Bu amaçla işin alt yapısını hazırlamaya çalıştılar. Dolayısıyla "Filistin tarafı" sıfatıyla masa başına oturacak kişileri de kendileri belirlemek istediler. Arafat'ı devre dışı bırakarak Ebu Mazin diye bilinen Mahmud Abbas'ın başbakan tayin edilmesi için onca dayatma yapmaları işte bu yüzdendi.

Irak'ta savaşla, saldırıyla ve askeri gücünü kullanarak; tabii bu arada asıl "ihanet" mekanizmasını devreye sokarak işini yürüten Amerika'nın Filistin konusunda "barış" kavramını öne çıkardığını görüyoruz. Ama burada da "ihanet" mekanizmasının son raddesine kadar işletilmesine, bunun için şartların oluşturulmasına çalışıldığını görüyoruz.