İbn-i Hazm

Hayatı

(384 h. / 994 m. - 456 h. / 1064 m.)

Önsöz

Bütün alemlerin Rabbi olan Allah'a hamd ve senalar olsun. Tüm insan lara rahmet olarak gönderilen Hz. Muhammed'e salât ve selâm ederiz. O, doğru yolu göstermiştir. O'na indirilen Kur'an-ı Kerim en mükemmel dini getirmiş, en doğru olanı bildirmiştir. Kur'an'ı, O'na Ruhu'1-Emin Cibril ge tirdi ve hakîm olan Rasul beyan etti. O'na, O'nun âline ve ashabına salât ve selâm olsun.

İlmi herşeyi kapsayan hakîm Mevlâ'nın inayetiyle ben, müslümanlarca mezheb imamı oldukları ittifaken kabul edilen dört imam (Ebu Hanife, Mâlik, Şafiî, Ahmed b. Hanbel) hakkında birer eser yazdım. Bunların ictihaddaki usûl ve yollarına, müslümanlar tâbi olmuşlardır, içtihad merte besine erişemeyenler onların delillerini bilerek onlara uymuşlar, diğerle ri de delile bakmaksızın onları taklid etmişlerdir.

Bundan sonra ben, Allah'ın lütfuyla, içtihad mertebesine erişen içtihad ve ihtiyar sahibi olarak fıkha ilk devirlerde olduğu gibi geniş meydan Açan bir imama dair eserimi yazdım. Ancak bu, her ne kadar içtihad etmiş ve hüküm çıkarmada bulunmuş ise de, fıkıh mes'elelerinin, pek azı dışın da, dört imamın vâsıl oldukları neticenin dışına çıkmamıştır, kendine ait görüşler fazla şey tutmaz. Onu dört imamdan ayrılıp tek kaldıklarından ba zısı Imamiye gibi diğer mezheblerce de kabul edilmiş bulunmaktadır. Bu zat da, Takiyeddin Ahmed İbn Teymiye'dir.

Zaman önceliğine itibar edersek, İbn Hazm'ı daha evvel yazmam gere kirdi, zira o, İbn Teymiye'den üç yüz yıl kadar önce yaşadı. Fakat biz, İbn Hazm'ı geriye bıraktık, ancak bu onun rütbesi ondan geri demek değildir. Onu daha sonraya almamızın sebebi, onun başka nev'iden bir fakîh olma sıdır. Onun fıkhı her ne kadar asılda birse de, dört imamın getirdikleri nev'inden değildir; her ne kadar maden birse de renk başkadır. Evet, hep si de bu iki temiz kaynaktan, Kitap ve Sünnetten kana kana İçip ümmeti sulamışlardır. Bu mü'minler için şifa ve rahmet olmuştur.

İbn Hazm, Zahiriye Mezhebi fakihidir. Zahiriye Mezhebi İmamı Dâvud Asfahani'nin fıkhını ihya etti. Onun mesleğini tuttu, onun rengine boyandı, delillerle onun fer'i meselelerini te'yid edip genişletti, kesin sözlerle onun muhaliflerini susturdu, ilzam edici, susturucu delillerle münakaşa etti, ateş li saldırılarla hücum meydanlarında dolaştı. Kendisine yardımcı olacak bir şey bulursa, bazı imamların sözleriyle Zahiriye Mezhebi görüşlerini takvi ye etti. Sahabe ve Tabiîn fıkhını güzelce açıklayıp böylece ortaya faydalı bir hazine çıkardı. Suyu kurumayan bir kaynak buldu. Selefin eserlerinin bu gür ve berrak kaynaklarından nice nefis inciler derdi ve bu konuda yega ne kaldı.

Bu bakımdan dört imamın fıkhını anlattıktan ve onlara yakın olan İbn Teymiye hakkında konuştuktan sonra, İbn Hazm'a yönelip onun neler yaptığını bilmemiz gereklidir. Tâ ki, İslâm fıkıh kaynaklarına neler kattı ğını, nelerle beslediğini ve cumhur fukaha arasında onun rengini tanımış olalım.

İbn Hazm, fıkıhta dört imamın içtihad ve istinbat usulünden biraz ay rılmış, fukaha arasında kendine mahsus bir nev'i renk taşımış olmaktan başka, ayrıca o büyük bir araştırıcı, şanlı bir hadis âlimidir.

O, milletler tarihini, dinleri, fırkaları çok iyi bilir ve bunları tartışır. O, nesir ve nazımda kudretli bir şairdir, şiirleriyle büyük şairlere yaklaşır. Ede bî nesirleri, mâna üstünlüğü, hayal güzelliği, kelime ustalığı, parlak üslûp akıcılığı ile seçkindir. Yazdığı nesir yazılarında, edebî eserleri, üstün ifa de, parlak tâbir, güzel tasvir, sağlam ve doğru mâna ve derin fikirlerle do ludur. Ruhların coşkunluğunu, yüreklerin atışını, gönüllerin heyecanını, duygu fışkıran ibarelerle, parlak ve kıvrak ifadelerle tasvir eder. Bu bakım dan o, nesir ustaları arasında birinci sırada sayılır. Onun nesiri, bir söz ka labalığı, kelime gürültülerinden ibaret değildir. Parlak ve düzgün şık ke limelerle bürünmüş, güzel ve derin mânalar yüklü bir ifadedir.

îbn Hazm, sadece fıkhı yeni bir renk almış, fukaha arasında yetişmiş bir edip olmakla kalmaz. O, zamanında İslâm diyarının cenneti sayılan bir ül­kede yetişmiş kişidir ki şimdi orası yalnız anılarımızda yaşamaktadır. O, anısı kalblerde hâlâ kanatan, gönülleri hasretle yakan, gözleri yaşartan, imanlı yürekleri türlü üzüntülerle dolduran Endülüs'dür. Orası gerçekten İslâm tarihinin en acıklı bir trajedisi olmuştur.

Biz, İbn Hazm'ı yazarken, İslâm fakihiyle doğudan batıya beraber git tik. Bu, bereketli Endülüs diyarını, kaybolan bu dilber sevgiliyi bir hatır layış ve anıştır. "Sen hemen hatırlat, zira hatırlamak mü'minlere fayda ve rir." (ez-Zariyat, 51/55)

Yüce Mevlâ'dan dileğimiz ve niyazımız o dur ki, bu büyük fakihi, bu ün lü hadis âlimini, geniş görüşlü, derin düşünceli, ileri görüşlü bilgini türlü yönleriyle tanıtmakta bizi başarılı kılsın. Anlatmaya çalıştığımız kişi, ay nı zamanda bir şair olup, nazım ve nesir edebî yazılarıyla kalbleri coştur makta, gönülleri okşamakta, kulakları ve ruhları doyurmaktadır. Allah'ın lütfü ve tevfiki olmazsa, hakikata ulaşamayız, doğru düşünceyi bulamayız. Gerçekten doğru yola hidâyet buyuran O'dur.

26 Rebiül'ahır 1373 2 Ocak 1954

Muhammed Ebu Zehra