Muamelata Dair Bazı Meseleler
586- Meselelerin Amacı:
Buraya kadar Zahiriye fıkhına Örnek olması açısından nikah, ölüm hastalığındaki kişinin tasarrufları, vasiyet ve mirasa dair bazı meseleler hakkında zahiriye fıkhının görüşlerini vermeye çalıştık. Meselelerin seçiminde, genelde zahiri düşüncenin, özelde ise İbn Hazm'm düşünce sistemini ortaya koyan ve dört imama muhalif olduğu meseleleri seçmeye gayret ettik.
Zahiri düşüncesini ortaya koyan bu meselelere, muamelata dair bazı meseleleri de eklememiz gerekmektedir. İbn Hazm'm muamelata dair görüşleri de zahiri bir mantığa sahiptir. Muamelat hususundaki zahiri görüşünü tasvir etmesi açısından muamelata dair üç meseleyi ele alacağız. Bunlar; alış-verişte şahit göstermek, anlaşmalarda muhayyerlik şartı ve ziraat maksadı ile arazi kiralamak.
Alış-Verişte Şahit Göstermek:
587- İbn Hazm'a Göre Şahit Göstermek:
İbn Hazm'a göre, alış-verişi şahitlendirmek lazımdır ve farzdır. Terke-dilmesi günahtır. Şahitlerin iki erkek veya bir erkek ile iki kadın olması gerekir. Adaletli iki şahid bulunamazsa, bu farziyet kalkar. Şahid tutabilecek kimseler olduğu halde terkedilirse günaha girilmiş olur, fakat satış tamamdır. Satılan malın ücreti, vadeli olarak ödenecek ise hem ^ ^hit tutmak hem de mümkünse yazmak farzdır. Yazacak bir kişi bulunamamasın-dan dolayı, yazmak mümkün olmuyorsa farziyet düşer. Yazılması mümkün iken, yazılmazsa satış tamam olur ancak günaha girilmiş olur. Bu hususta İbn Hazm'm kendi ifadesi şöyledir:
"Satışa konu olan miktar az veya çok olsa da, alıcının ve satıcının alışverişlerine, adaletli iki erkeği veya bir erkek ve iki kadını şahit tutmaları farzdır. Adaletlerine güvenilen iki şahit bulunamazsa, bu farziyet kalkar. Şahit tutulması mümkün olan kişiler bulunduğu halde, şahit tutmazlarsa Allah'ın (cc) emrine itaatsizlik etmiş olurlar, ancak satış geçerlidir. Ücreti ileriki bir tarihte ödenmek üzere, satış yapılmış ise şahitlen-dirmenin yanı sıra satış şartlarını yazmaları da farzdır. Kasten yazmazlarsa Allah'ın emrine itaatsizlik etmiş olurlar, ancak satış geçerlidir. Yaz-" maları mümkün değilse, bu farziyet kalkar."[1][1]
588- İbn Hazm'ın Delili:
İbn Hazm'ın bu husustaki delili, Allah (cc)ın şu âyetidir: "Ey iman edenler! Belirlenmiş bir süre için birbirinize borçlandığınız vakit onu yazın. Bir kâtip onu aranızda adaletle yazsın. Hiçbir kâtip Allah'ın kendisine öğrettiği gibi yazmaktan geri durmasın; (her şeyi olduğu gibi) yazsın. Üzerinde hak olan kimse (borçlu) da yazdırsın. Rabbinden korksun ve borcunu asla eksik yazdırmasın. Şayet borçlu sefih veya aklı zayıf veya kendisi söyleyip yazdıramayacak durumda ise, velisi adaletle yazdırsın. Erkeklerinizden iki de şahit bulundursun. Eğer iki erkek bulunamazsa rıza göstereceğiniz şahitlerden bir erkek ile biri yanılırsa diğerinin ona hatırlatması için - iki kadın (olsun). Çağırdıkları vakit şahitler gelmemezlik etmesin. Büyük veya küçük vadesine kadar hiçbir şeyi yazmaktan sakın üşenmeyin. Böyle yapmanız Allah nezdinde daha adaletli, şehadet için daha sağlam, şüpheye düşmemeniz için daha uygundur. Ancak aranızda yapıp bitirdiğiniz peşin bir ticaret olursa, bu durum farklıdır. Bu durumda onu yazmamanızda sizin için bir sakınca yoktur. (Genellikle) alış-veriş yaptığınızda şahit tutun. Ne yazan, ne de şahit zarara uğratılsın. Eğer bunu yaparsanız (zarar verirseniz) şüphe yok ki bu, sizin yoldan çıkmanız demektir. Allah'tan korkun. Allah, size gerekli olanı öğretiyor. Allah, herşeyi bilmektedir. Yolculukta olur da, yazacak kimse bulamazsanız (borca karşılık) alınmış bir rehin de yeterlidir..." (el-Bakara, 2/282-283)
İbn Hazm, bu âyeti, alış-verişin şahitlendirilmesinin farziyetine delil olarak almıştır. Aynı zamanda bu âyet, ödemenin vadeli olduğu durumlarda yazılmasının farziyetine de delil teşkil etmektedir. Ancak bu farziyetler alışverişin sıhhatine tesir etmemektedir. Çünkü o, dini bir vecibedir. Terke-den günaha girmiş olur. Fakat alış-verişin sıhhatine bir zarar gelmez. İbn Hazm'a göre, bu âyet farziyet ifade etmektedir. Çünkü o, kuvvetle te'kid edilmiş bir âyettir diyor ve bu hususu şöyle açıklıyor: "Bu âyetteki emir kuvvetle te'kid edilmiş emirlerdendir, te'vil edilemez. Allah (cc), vadeli ahş-verişlerde yazmayı, peşin alış-verişlerde şahitlendirmeyi ve şahitlere de bu işten kaçmamalarını emretmiştir. Daha sonra Allah cc) bunu te'kid ederek, yazmak hususunda üşengeç davranmaktan bizi men etmektedir. Ayrıca bu miktarın çok veya az olmasının önemli olmadığını ifade etmiştir. Allah (cc) böyle yapmamızın Allah nezdinde daha adaletli, şehadet için daha sağlam, şüpheye düşmememiz için daha uygun olduğunu bize haber vermektedir. Peşin ticaretlerde yazmamamızda bir sakınca olmadığını, ancak şahit tutmamız gerektiğini buyurmaktadır. Fakat vadeli alış-verişlerde kesinlikle yazılması gerektiğini emretmektedir."[2][2]
Daha sonra İbn Hazm, bu görüşünü hadiselerle delillendirip sahabelerin fetvaları ile kuvvetlendirmektedir.
589- Cumhur Fukahanın Delilleri:
Cumhur fukaha, alış-verişi şahitlendirmenin ve yazmanın farz olmadığı görüşündedirler. Çünkü onlara göre, bu âyet, Allah'ın (cc) insanlara doğru yolu göstermesi kabilindendir, farz manasında bir hüküm değildir. Âyetteki emir irşad içindir, farziyet için değildir. Bunun delili Nebi'nin (sav), uygulamalarıdır. Nebi (sav) birçok ahş-verişte bulunmuştur ve şahit tutmamıştır. Şahit göstermek farz ve bunu terketmek de günah olsaydı, Nebi (sav) terketmezdi. Rasulullah (sav) bir bedeviden at satın almıştır ve şahit göstermemiştir. Daha sonra bu bedevi başkaları daha fazla verdiği için anlaşmayı bozmuştur. Yine Nebi (sav), Ömer'den (ra) bir deve satın almıştır ve şahit göstermemiştir.
İbn Hazm, bedevi hakkındaki hadisin senedinin kuvvetli olmadığı görüşündedir; doğru olsa bile, belki de bu hadise bu âyetin nüzulünden önce meydana gelmiştir. Ayrıca hadis şahit göstermenin zaruretini ortaya koymaktadır. Çünkü şahit gösterilseydi, bedevi anlaşmayı bozamazdı. Nebi'nin (sav) diğer alışverişlerine gelince; alış-verişin şahit tutulmadan yapıldığına delalet eden hiçbir delil yoktur. Söylenmemiş olması şahit gösterilmediğine delil teşkil etmez. Ücret miktarıda belirtilmemiştir. Ancak ücretin belirtilmemiş olması* alış-verişin karşılıksız olduğuna delil teşkil etmez.
Görüldüğü üzere, İbn Hazm, bu meselede de lafızların zahirine göre hükmetmiştir. Bu sebeble küçük büyük bütün alışverişlerde şahit göstermeyi gerekli görmüştür. Ancak şahit göstermemek alış-verişin sıhhatine bir zarar vermez. Çünkü âyette alış-verişin sıhhati hususunda bir delil yoktur. Âyet sadece alış-verişi şahitlendirmenin lüzumu hususundadır.
Muhayyerlik Şartı:
590- Dört Mezheb İmamlarının Görüşleri:
Anlaşmalarda belli bir süre için taraflardan her birinin anlaşmayı bozma hakkına sahip olmasına; muhayyerlik şartı denir. Bu şart ahş-veriş, kiralama ve benzeri anlaşmanın bozulması mümkün olan bütün durumlar için geçerlidir. Müddetinde ihtilaf olsa da, dört mezheb imamı, muhayyerlik şartının caiz olduğu hususunda ittifak etmişlerdir. İmam MJalik bu şartın müddetini iki gün olarak belirlemiştir. Ebu Hanife ve Şafii'ye göre bunun müddeti üç gündür. Ebu Hanife'nin arkadaşlarından Yusuf Ve Muhammed ise, müddette bir sınır olmadığı görüşündedirler. Ancak müddetin belirlenmiş olması gerekmektedir.
Muhayyerlik şartının aslı şu hadiseye dayanmaktadır:Peygamber (sav) Habban b. Munkaz ile yapılan alış-verişler için üç gün muhayyerlik müddeti vermiştir. Çünkü o, ahş-veriş yaptığı insanları aldatıyordu. Bu sebeble Nebi (sav) Habban'a bir şey sattığı zaman şöyle demesini emretti: "Hile yoktur, muhayyerlik üç gündür."
591- İbn Hazm'm Görüşü ve Muhalefeti:
Yukarıdaki hadis muhayyerlik şartının caiz olduğu hususunda icma eden dört imamın sözlerinin aslını teşkil etmektedir. Ancak İbn Hazm, bu görüşe muhaliftir. İbn Hazm'a göre, ne kadar müddet verilirse verilsin alış-ve-rişte muhayyerlik şart koşulursa alış-veriş iptal olur. İbn Hazm şöyle diyor: "Satıcıya, müşteriye, her ikisine veya ikisinin haricindeki bir kişiye; bir saat, bir gün veya daha fazla bir müddet muhayyerlik şartı konulan her alışveriş batıldır."[3][3]
İbn Hazm, dört imamın görüşü hususunda da şöyle diyor: "Bu söyledikleri Allah'ın izin verdiği bir şey değildir. Muhayyerlik şartının caiziyetine dair ne bir Sünnet, ne bir rivayet, ne de bir kıyas mevcuttur."[4][4]
İbn Hazm, Habban b. Munkaz hakkındaki hadisin Habban'a has bir durum olduğu görüşündedir. Muhayyerlik şartının batıl olmasını ise Kitap ve Sünnette bu hususta bir delil olmamasına bağlamaktadır. Çünkü Rasulul-lah (sav) şöyle buyuruyorlar: "Allah'ın (cc) Kitabında olmayan her şart, yüz tane dahi olsa batıldır."
İbn Hazm muhayyerlik şartı hususunda zahiri bir görüş ortaya koymamıştır. Çünkü o, Habban hakkındaki hadisi tevil edip, delil teşkil etmediğini iddia etti. Bu hususta dört imamın görüşü sünnete daha yakındır.
Ziraat Arazisinin Kiralanması:
592- İbn Hazm'a Göre Kira:
Bu husus, İbn Hazm'm İslâm fıkhına soktuğu ve yalnız kaldığı bir husustur. Ona göre, ziraat arazisi hiçbir suretle kiraya verilemez, verilirse bu kira anlaşması batıldır, İbn Hazm bu hususu şöyle açıklıyor: "Araziyi ekmek, biçmek, ağaç dikmek, bina yapmak veya başka bir şey için kiralamak caiz değildir. Kira müddeti uzun da olsa kısa da olsa durum aynıdır. Böyle bir akit zuhur ettiğinde bu akit bozulur. Arazi, ancak mahsulün belirli bir miktarım Vermek sureti ile ortak olarak ekilir veya biçilir. Eğer arazide bina varsa,i binanın kiralanması caizdir. Arazi kiraya dahil olmamakla beraber, binaya bağlı olarak arazi de kiralanmış olur."[5][5]
İbn Hazm, jbu görüşünü başka bir konuda da tekrar ediyor ve şöyle diyor: "Arazinin! para, eşya, yiyecek veya herhangi bir şey karşılığında kiraya verilmesi ekiz değildir."[6][6]
Görüldüğü üzere îbn Hazm'a göre, arazinin kiralanması caiz değildir. Ancak binalar kiralanabilir.
593- Araziden Faydalanmanın Yolları:
Araziyi kiraya vermek caiz olmayınca, arazi sahibi bu araziden nasıl faydalanacak? İbn Hazm'a göre, bu araziden iki şekilde faydalanılır: Ya kendisi ekip biçer, ya da ortaklık yolu ile işletir. İbn Hazm şöyle diyor: "Arazinin ekilmesi ancak üç şekilde olur:
a. Arazi sahibi kendi tohumunu, aletlerini kullanarak kendisi ekip biçer.
b. Karşılıksız olarak bir kişiye ekmesi için müsaade verilir.
c. Ekip biçmesi için araziyi başkasına verir. Ekip biçme hizmet ve masrafları işletene aittir. Elde edilen mahsulün yarısı, üçte biri veya dörtte biri gibi belirli bir kısım arazi sahibine verilir. Arta kalan ise işletene aittir.
Bu üç şeklin biri İle araziyi işletmek caizdir. Eğer arazi sahibi bunlardan birini yapmaktan imtina ederse, arazisini elinde tutsun."[7][7]
594- İbn Hazm'm Delilleri:
İbn Hazm'ın bu husustaki delilleri, Nebi'nin (sav) hadisleri ve fiilleridir.
- Evzâi'nin rivayet ettiği hadiste Rasulullah (sav) şöyle buyuruyor: "Kimin arazisi varsa, bunu eksin ve din kardeşine karşılıksız ektirsin. Eğer kardeşine karşılıksız ektirmekten imtina ederse, arazisini elinde tutsun." Hadis, araziden bu iki durumdan biri ile faydalanılabileceğini ortaya koymaktadır. Ya araziyi kendisi eker, ya da ekmesi için başkasına verir.
- Râfi b. Hadic şöyle dedi: "Rasulullah (sav) araziyi ekilmek üzere kiraya vermeyi yasakladı." Bu hadis, Rasulullah'm (sav) kiraya vermeyi yasakladığını belirten açık bir nasdır. Ayrıca Müslim de Cabir b. Abdullah'tan şöyle rivayet etmiştir: "Rasulullah (sav) araziden kira alınmasını yasakladı."
- Müslim, Ebu Hureyre (ra)den Rasulullah'm (sav) şöyle dediğini rivayet ediyor: "Kimin arazisi varsa bunu eksin veya din kardeşine karşılıksız ektirsin. Eğer bundan imtina ederse arazisini elinde tutsun."
- Abdullah bin Ömer'in şöyle dediği rivayet edilir: "Rasulullah (sav) arazileri kiraya vermeyi yasakladı."
İbn Hazin, araziden faydalanma şekillerini açıklayan ve araziyi kirav vermeyi men eden Rasıılullah'a (sav) ait hadisleri naklettikten sonra söv le diyor: "Bu hadisler, doğruluğunda şüphe olmayan mütevatir hadislerdir "
595- Peygamberimiz (sav)in Uygulaması:
İbn Hazm, bu nakillerle de yetinmeyerek, Nebi'nin (sav) bu husustaki fiillerinden örnekler nakletmektedir:
- Buhari'de geçen bir hadiste Abdullah b. Ömer şöyle diyor: "Nebi (sav) ekip biçmeleri için mahsulün yarısı karşılığında Hayber yahudilerine, Hayber arazisini verdi "
- Yine Abdullah b, Ömer şöyle diyor: "Rasulullah (sav), Hayber hurmalarını ve arazilerini mühsulün yarısı karşılığında Hayber yahudilerine verdi."
- Müslim'in rivayet ettiği hadiste İbn Ömer şöyle diyor: Rasulullah (sav), Hayber'i fethettiğinde arazisi; Allah'ın, Rasulünün ve bütün müslü-manlarm olmuştu. Bunun için yahudileri oradan çıkarmak istemişti. Yahudiler, Rasulullah'tan hurmaların gerekli bakımını yapmak ve mahsulün yarısı kendilerine ait olmak üzere Hayber'de kalmalarına müsaade etmesini istediler. Rasulullah onlara: "Bu, söylediğiniz şartlar üzerinde dilediğiniz kadar sizi orada bırakıyoruz, buyurdu." Hz. Ömer (ra) onları oradan sürünceye kadar bu şartla Hayber'de kaldılar. Hz. Ebu Bekir, Hz. Ömer ve bütün sahabenin bu husustaki uygulamaları da böyledir.
Bu hadislerde mahsulün bir kısmını almaya icazet verilmiş olmakla beraber, bazı hadislerde hiçbir şekilde araziyi işletenden karşılık olarak bir şey alınamayacağı ifade edilmektedir. İbn Hazm, buna cevap olarak; mahsulün bir kısmına karşılık arazinin işletmeye verilmesinin nehyedilmesi daha sonra neshedilmiştir, demektedir. Ayrıca Nebi (sav), Hayber yahudile-rinden araziye karşılık hiçbir şey almasaydı biz de bu fiili nehyederdik diyerek bunun caiz olduğunu ifade etmektedir.
596- İbn Hazm'ın Cumhura ve Ebu Süleyman'a Muhalefeti:
İbn Hazm, bu husustaki görüşünde tek kalmıştır. Fukaha'nın büyük bir çoğunluğuna muhalif olduğu gibi, Zahiriye mezhebinin imamı Ebu Süleyman Davud'a da muhaliftir. İbn Hazm, şöyle diyor: "Ebu Hanife, Malik, Şafii, Ebu Yusuf, Muhammed, Züfer ve Ebu Süleyman arazilerin kiraya verilmesinin caiz olduğu hususunda ittifak etmişlerdir." Daha sonra araziyi kiraya vermeyi caiz görenlerin delillerini ele alarak inceliyor. Muhalıflerin görüşlerine delil olan Sabit b. Dahhak'ın "Nebi (sav), muzaraayı neh-yetti, kiraya vermeyi emretti" hadisini naklederek şöyle diyor: "Bunda bir beis yoktur." Cumhurun delil getirdikleri hadisler, muayyen hadislerdir. Belirli bir mahsul karşılığı arazisini işletmeye veren ile işleten iki kişi, bu hususta anlaşmazlığa düşmüşlerdir ve Rasulullah (sav)de şöyle buyurmuştur: "Bu, aranızda nizaya sebeb oluyorsa muzaraa yapmayın." Buradaki nehiy aralarındaki anlaşmazlık sebebiyledir. Genel olarak kiraya vermenin yasaklanması anlamına gelmez. Ayrıca muzaraa kiraya vermekten daha fazla nizaya sebeb olur. İbn Hazm'a göre, bu hadislerin sened-leri zayıftır.
597- İbn Hazm'ın Görüşü Sosyalizme Yakındır.
İbn Hazm'ın bu görüşü, sosyalizme yakın bir görüştür. Bu görüşe göre, toprağın mahsulü ya toprağı işleyenin ya da kâr ve zararda ortak olan arazi sahibi ve işletmecinindir. Arazi sahibi, arazisini kiraya vermesi durumunda ise toprak ister mahsul versin isterse vermesin ücretini alır. İbn Hazm, kiraya vermeye karşı olmasına rağmen mahsulden pay almayı uygun bulmuştur. Toprak, mahsul vermezse arazi sahibi hiçbir hak iddia edemez. Çünkü İbn Hazm, araziden ancak iki şekilde faydalanılabileceği görüşündedir. Ya toprağı kendisi eker, kârı ve zararı kendisinedir. Ya da toprağı başkası eker mahsulün yarısını alır. Toprağın mahsulü ister bol olsun, isterse az olsun aralarında bölüşürler. Şayet toprak mahsul vermez ise, zararı ikisi birlikte karşılarlar Toprak sahibinin arazisi atıl kalmış olur. İşletmecinin de tohumu ve çalışması boşa gitmiş olur.
İbn Teymiye de İbn Hazm'ın bu görüşünün etkisinde kalmıştır. İbn Teymiye de İmam Ahmed gibi arazinin kiraya verilmesini caiz görmekle beraber, mahsul bir afete uğrarsa bunu dikkate alır ve kiradan düşer. Şüphesiz İbn Teymiyye'nin bu görüşü, İbn Hazm'ın görüşünün etkisinde kalmıştır.
598- Bu Meselelerin Seçimindeki Amacımız:
Genelde Zahiriye mezhebinin, özelde ise İbn Hazm'ın görüşleri böyledir, ibn Hazm'ın kendi usulüne ne kadar uyduğunu okuyucunun görmesi ve anlaması için onun görüşlerinden bazı örnekler verdik. Ayrıca sadece nasla-ra bağlı kalmak sureti ile delil almadaki metodunun darlığına rağmen, bazen bu mezhebin ne kadar geniş görüşlü olduğunun ortaya çıkmasını istedik. İncelediğimiz bu meselelerin seçiminde, zahiriye mezhebinin fıkhi görüşlerinin iyice anlaşılması için, ameliyeye ait meseleleri ve İbn Hazm'ın dört mezhebe muhalif olduğu meseleleri seçmeye Özen gösterdik. Yardım ancak Allah'tandır, doğrusunu bilen de O'dur.
[1][1] A.g.e., c. V7II, s. 344
[2][2] A.g.e. c. VIII, s. 345
[3][3] A.g.e., c. VIII, s. 370
[4][4] A.g.e.,c.vİU, s. 371
[5][5] A.g.e.,c. VIII, s. 190
[6][6] A.g.e.,c. VIII, s. 211
[7][7] A.g.e., c. VIII, s. 211