SunumPlanı
*Motivasyon
*Son Taktikler ve Öneriler
*Hatırlatmalar
(devamı için aşağıdaki linke tıklayınız)
Sunum Planı
*Stres ve Kaygı Yönetimi
*Motivasyon
*LGS Öncesi Son Taktikler ve Öneriler
(devamı için aşağıdaki linki tıklayınız)
İnternet teknolojisi; bilgiye ulaşma, iletişimi geliştirme, güncelliği yakalama, araştırma yapma, çeşitli sosyal medya uygulamalarından yararlanma gibi temel yarar amaçlarıyla geliştirilmiş olup günümüzde farklı amaç ve beklentilerden daha da farklı biçimlerde kullanılmaktadır. 2021 yılı istatistikleri incelendiğinde; dünya çapında yaklaşık 4 milyar 660 milyon internet kullanıcısı (nüfusun %59’u), 4 milyar 200 milyon sosyal medya kullanıcısı (nüfusun %53’ü) ve 5 milyar 220 milyon mobil kullanıcı (nüfusun %66’sı) bulunduğu rapor edilmektedir (We are social, 2021). TÜİK tarafından yapılan "Hanehalkı Bilişim Teknolojileri Kullanım Araştırması" sonuçlarına göre ise; internet kullanım oranının 16-74 yaş grubundakilerde 2019 yılında %75.3 iken 2020 yılında %79’a yükseldiği belirlenmiştir. Türkiye genelinde internet erişim olanağına sahip hanelerin oranının 2019 yılında %88.3 iken 2020’de ise %90.7 olduğu görülmüştür.
(devamı için aşağıdaki linki tıklayınız)
Stres günümüzde, günlük hayatın önemli bir parçası haline gelmiştir. İnsan hayatının tüm yönlerini, kişinin normal işlevlerini ve yaşam kalitesini etkileyebilmektedir. “Hatta strese uzun süre maruz kalmak, bireyde çeşitli sağlık sorunlarının ortaya çıkmasına yol açabilmektedir” (Eskin, Harlak, Demirkıran ve Dereboy, 2013). Araştırmalar, uzun süreli stresin insan sağlığı üzerinde negatif etkilerinin olduğunu ortaya koymaktadır (Baltaş ve Baltaş, 2008; Schneiderman, Ironson ve Siegel, 2005). Yaşamın her alanında karşılaşılan stres, bireylerin bir zorluk ya da tehdit olarak algıladıkları durumlara karşı göstermiş oldukları içedönük bir tepki olarak ya da çevresiyle etkileşim sonucu bazen zaman baskısı, bazen beklenmedik bir olay veya tepki sonucunda maruz kalınan bir durum olarak tanımlanabilir (Durna, 2006; Kara, 2009). Araştırmalar süreğen stresin günümüzde, başlıca ölüm nedenleri arasında yer alan kalp, damar ve dolaşım sistemi (kardiyovasküler) hastalıklarının oluşmasında önemli bir etkisinin olduğunu ortaya koymaktadır.
(devamı için aşağıdaki linki tıklayınız)
Psikoloji biliminde 19. yüzyılın son yarısına kadar, depresyon ve kaygı gibi olumsuz kavramlar üzerine yoğunlaşıldığı için olumlu duygular üzerinde durulmamıştır. Son 50 yıldır ise pozitif psikoloji anlayışının gelişmesi ile olumlu duygular ön plana çıkartılmış ve kişinin psikolojik iyi-oluşuna yönelik farklı kavramlar üzerinde durulmuştur (Kaba ve ark. 2018). Pozitif psikolojinin önemli kavramlarından birisi olan öznel iyi-oluş (subjective well-being); yaşam doyumu, olumlu ve olumsuz duygu bileşenlerinden meydana gelmekte olup esas olarak bireyin hayatına dair bilişsel ve duygusal yorumlaması olarak kabul edilmektedir (Diener 1984). Öznel iyi-oluş, bilişsel ve duygusal olarak iki bileşene ayrılır. Öznel iyi-oluş kavramının duygusal bileşeni olumsuz ve olumlu duygulardan; bilişsel bileşeni de yaşam doyumundan oluşmaktadır (Diener 1994, Erol ve Kaba 2018, Pavot ve ark. 1991).
(devamı için aşağıdaki linki tıklayınız)
“Bizi öldürmeyen şey güçlendirir.” Nietzche “Güçlükler karşısında yılmadan sabırla mücadele edebiliyor muyum?” veya “Yeni yaşantılara kolaylıkla uyum sağlayabiliyor muyum?” ya da “Psikolojik olarak sağlıklı mıyım?” gibi sorular insanların kendilerine zaman zaman sordukları ve aslında birbirleri ile ilişkili olan sorulardır. Bu sorular; “psikolojik sağlamlık”, “uyum” ve “ruh sağlığı” kavramlarına işaret etmektedir (Kaba, 2016). Psikolojik sağlamlık, zor yaşam deneyimleri karşısında bireyin kendini toparlayabilme, uyum gösterebilme ya da kişinin değişime veya felaketlere karşı etkili biçimde üstesinden gelebilme yeteneği olarak tanımlanmaktadır (Masten ve O’Connor, 1989). Psikolojik sağlamlık, kendini toparlama gücünde gizli olan ve bireyin yaşadığı stresli olaydan önce zaten kendisinde var olan yetenekler ve davranış şekillerine dönebilme yetisi olarak tanımlanmaktadır.
(devamı için aşağıdaki linki tıklayınız)
Pozitif psikoloji kapsamında psikoloji bilimi ile uğraşanlar son yarım asırdır “İnsan nasıl mutlu olur?”, “Mutluluk sürekli midir?”, “Mutlu olmanın ruh sağlığına etkileri nelerdir?” gibi sorulara cevap aramışlardır. Bu sorulara aranan cevaplar bireyin ruhsal iyi oluşuna yönelik çeşitli kavramları ortaya çıkarmıştır. Bunlardan biri de yaşam doyumu kavramıdır. Yapılan araştırmalar, yaşamdan doyum almanın ruh sağlığında önemli bir faktör olduğunu göstermiştir (Diener, 1995; Diener, Horwitz ve Emmons, 1985; Diener ve Suh, 1997; Gündoğar, Gül, Uskun, Demirci ve Keçeci, 2007; Güngör, 2011; Myers ve Deiner, 1995; Neugarten, Havighurst ve Tobin, 1961; Özgür, Babacan-Gümüş ve Durdu, 2010; Wan, Jaccard ve Ramey, 1996; Wardle ve diğerleri, 2004). Yaşam doyumu kavramı ilk defa Neugarten ve diğerleri (1961) tarafından ele alınmıştır. Neugarten ve diğerleri (1961) yaşam doyumunu, bireyin beklentileri (ne istediği) ile elinde olanların (neye sahip olduğu) karşılaştırılması sonucu elde edilen durum ya da sonuç olarak tanımlamıştır.
(devamı için aşağıdaki linki tıklayınız)
Duygu; belli bir nesnenin, olay veya bireylerin insanın iç dünyasında uyandırdığı izlenim şeklinde tanımlanabilir (TDK, 2017). İç ya da dış uyarıcıların zihinsel işlevlerden ayrı olarak kişide yarattığı değişme ve etkiler bütünüdür. Bir başka deyişle duygu, uyarımların hoşa gitmesi ya da gitmemesi sonucu insanda haz ya da elem doğrultusunda uyanan izlenimlerdir. Günlük yaşamda sevgi, umut, sevinç, neşe, kaygı, nefret ve hayret gibi kelimelerle dile getirilen durumlar zihinsel işlevlerin dışında duygu alanını oluştururlar (Köknel, 1997). Genel çizgileriyle duygular, sempatik sinir sisteminin çalışmasıyla ortaya çıkan iç yaşantılara verilen ad olarak tanımlanabilir (Dökmen, 2000). Bu iç yaşantılar, kişi tarafından belirtilebilen, dışarıdan gözlenebilen davranışlara dönüştüğünde tanımlanabilir ve ölçeklenebilir veya fiziksel olarak ölçülebilir. Diğer bir ifade ile duygular, davranışsal, bilişsel ve fizyolojik boyutları bulunan, yoğun gerginlikten derin uykuya kadar değişebilen genel uyarılmışlık hallerine verilen addır (Yalçın, 2010). Kişinin duygularını ifade edebilmesi, kendisi olma şansını sağlamaktadır. Etkileşimde sağlıklı iletişim kurabilmenin en önemli yönlerinden birisi de duyguları ifade edebilmektir. Koçak (2003), duyguların altında yarınlara kalma ve rahat yaşama isteklerinin olduğunu ifade etmektedir. İçinde bulunulan zaman diliminde yaşanılan duyguları ve isteklerin farkında olmak ve ifade etmek sağlıklı ve dengeli ilişkiler kurmak için önemli olduğunu ifade etmiştir.
(devamı için aşağıdaki linki tıklayınız)