Diyanet Temkin Hesabı Hakkında

Türkiye Takvimi Web Sitesinden Alınan Temkin Hakkında Açıklama

“Türkiye Takvimi” olarak, Diyanet İşleri Başkanlığının 1982 ve evvelindeki doğru olan Vakitlerini yayınlıyoruz.

Diyanet İşleri Başkanlığı, 1 Ocak 1983’den itibaren, bu doğru olan Vakitleri değiştirmiştir. Diyanet İşleri Başkanlığının, 1 Ocak 1983’den günümüze kadar yayınladığı bütün imsak ve namaz vakitleri yanlıştır.

1983 senesinden evvel, bütün Takvimlerde, nemâz vakitleri hep aynı idi. Nitekim, 1982 ve evvelinde Türkiyedeki takvimlerden hangisine bakılırsa bakılsın, bütün takvimlerde gerçek imsâk ve nemâz vakitleri verilirken, ilk defa 1983 yılından başlamak üzere, doğru vakitlere âid hesâb usûl ve kâideleri, Diyanet İşleri Başkanlığının neşr ettiği bütün takvîmlerde terk edilmiştir.

Halen Diyanet İşleri Başkanlığınca yayınlanan imsak ve namaz vakitlerinin yanlış olduğu, yine Diyanet İşleri Başkanlığına aid olan delilleri ile aşağıda bildirilerek ispat edilmiştir.

YANLIŞ OLAN, 1983 VE SONRASI NAMAZ VAKİTLERİNİN AÇIKLAMASI

Hemen üstte görüldüğü gibi, namaz vakitleri Diyânet İşleri Başkanlığı tarafından 1 Ocak 1983 gününden itibaren değişdirilmişdir. Yer küresi ile güneşde ve hareketlerinde, hiçbir değişiklik olmadığı hâlde, bir günde imsâkde Ankara için 20 dakîka ileri, yatsıda 9 dakîka geri alınmak sureti ile değişdirilmişdir. Bunun ilmî izahı yokdur. Aşırı temkin ile de hiç alakası yokdur. İlmen ve astronomik zarûretine binâen temkin müddetinin kullanılması şartdır. Hiç kullanılmadığı veya azaltıldığı için bütün imsâk ve namaz vakitleri yanlışdır.

Müntezamdır cümle ef’âlin senin,

Aklı ermez, hikmetine kimsenin!

Bütün gök cisimlerinin hareketleri muntazamdır. Bu muntazamlığı hiçbir değişiklik olmadığı halde, bu ilimlerde ihtisası olmayan bir kaç kişinin mesnedden temâmen yoksun; şahsi, indi ve keyfi olarak ortadan kaldırıp, imsâk ve nemâz vakitlerini değiştirmeleri nasıl olabilmektedir?.. Bu doğru olan imsâk ve nemaz vakitlerini değiştirmelerinde hiçbir vesika ve gerekçeleri de yoktur.

1982 ve dahâ önceki yıllarda, takvîmlerde bildirilen imsâk vakitleri için uygulanan ve (-19) derece olan güneşin ufkun altındaki yükseklik açısı, 1983 senesinden itibâren, (-18) derece alınmıştır. Bunun hiçbir şer’î, ilmî ve astronomik mesnedi de yoktur. Böylece 1983 senesinden itibaren bütün takvîmlerde neşr edilen doğru vakitler terk edilerek, İslâm âleminin birlik ve berâberliğinden ayrılınmışdır. Çünkü (-18) derece, islâm âlimleri ve islâm astronomi mütehassıslarının ittifakla bildirdikleri, beyâzlığın doğudaki ufuk hattında bir nokta hâlinde görülmesi şeklinde değil de, Avrupalıların beyâzlığın ufukda yayılması şeklind e bildirdikleri “Astronomik tan”a âid olan irtifâ’dır.

Kedûsî (Rub’-ı Dâire) kitâbında diyor ki, (Fecir, güneşin ön kenarı şer’î üfka -19 derece yaklaşınca başlar. Hesâb ile bulunan fecir vaktinden temkin zemânı çıkarılarak, şer’î imsâk vakti elde edilir). (Kedûsî)nin (İrtifâ’ risâlesi)ni terceme eden, Fâtih medresesi ders-i âmlarından Hezargradlı Hasen Şevkı efendi, dokuzuncu bâbında diyor ki, (Bulduğumuz imsâk vaktleri temkinsizdir. Oruc tutacak kimsenin bundan temkin zemânı evvel, oruca başlaması lâzımdır. Böylece, orucu fâsid olmakdan kurtulur). Görülüyor ki, imsâk vaktini bulmak için, temkin zemânını çıkarmakda, temkin çıkarılmaz ise, orucun fâsid olacağını bildirmekdedir. 1 Ocak 1983’den itibaren İmsâk Vaktinden Diyanet İşleri Başkanlığı “Temkin Zamanı”nı kaldırdığından, bu Temkinsiz İmsâk Vaktine göre tutulan oruclar fâsid olmaktadır.

Hem Güneşin imsâk vakti için ufkun altındaki açısını, (-18) derece almakla ve hem de bütün islâm astronomi âlimlerinin doğru imsâk ve yatsı vakitlerini bulmak için, hesâblarda astronomi ilminin îcâbı zarûrî olarak kullandıkları temkin müddetini de kaldırmakla, “bu iki değişikliğin neticesinde”, imsâk vaktinde yaklaşık (Türkiye gibi arz derecesi 36-42 derece arasında kalan yerlerde) 15-20 dakîkaya varan ve yatsı vaktinde de

temkin müddetini kaldırarak 10 dakîkaya varan farklar ortaya çıkmışdır. Yani, oruca Türkiyede gerçek imsâk vaktinden, takrîben 15-20 dakîka sonra başlanmakta,15-20 dakîka dahâ yeme ve içmeye devâm edilmekte ve tutulan oruclar da fâsid olmaktadır. Böyle yanlış imsâk vakitlerine uyularak tutulan oruclar fâsid olduğundan, kazâ edilmeleri lâzımdır. Yatsı vaktinde de 10 dakîkaya varan farklarla yatsı namazının farzına da vakit girmeden başlandığı için, bu namazın da kazâ edilmesi îcâb eder.

Temkin müddeti lâlettayin bir müddet değildir. Her birinin ayrı ayrı formülleri veya hesâbla bulunarak hazırlanan cedvelleri olan, birbirlerinden farklı 4 unsurun bulunup, aralarındaki işlemleri de yapılarak elde edilen müddettir. Temkin müddeti, astronomik formüller kullanılarak hesâbla bulunan vakti, nemâz kılınacak, doğru vakit olan şer’î vakte getiren zarûrî müddettir. Bu temkin müddeti, astronomik formülle hesaplanan öğleden evvelki vakitlerden çıkarılarak, öğleden sonraki vakitlere ilâve edilerek takvîmlere yazılan doğ ru namaz vakitleri bulunur. Kısacası Temkin müddeti, astronomik formüllerle bulunan vakitleri, İslâm âlimlerinin eserlerinde nemâz vakitleri için buyurdukları semâ küresindeki alâmetlerin olduğu, doğru vakit olan şer’î vakitlere getiren müddetdir. “Temkin Cedveli” Linki aşağıdadır.

http://www.turktakvim.com/index.php?link=html/temkin_cedveli.html

“Temkin Cedveli”nde de görüleceği üzere mermere yazılmış yazı gibi ittifakla asırlar boyu tatbik edilegelen temkin zemânı değiştirilmiştir. Diyanet İşleri Başkanlığının site ve takvimlerinde 2014 ve daha evvelki senelerde “ZARÛRİ BİR AÇIKLAMA” başlığı altında, “Güneşin doğuş ve batışında eski takvimlere göre hiçbir değişiklik yapılmamış, yani ZARURİ olan temkin süreleri olduğu gibi korunmuştur.” denilmektedir. Yani, temkinin zarûrî olduğu kabul edilmektedir. Çünkü, güneşin doğuşu ve batışı esnasında bu zarûrî müddet hesâba katılmazsa, güneş doğduğu halde, doğmadı diye bildirilecek ve güneş batmadığı halde, battı diye bildirilecektir. Yani, güneş doğduktan temkin müddeti kadar sonra doğdu, batmadan da temkin müddeti kadar evvel battı demek zorunda kalınacakdı. Bu yapılan yanlışlık herkes tarafından güneşe bakılarak açıkça görülecekti. Açıkça gökyüzüne bakılarak görülemeyecek olan vakitleri değiştirerek yapılan yanlışlıklar gizlenmektedir.

Temkin müddetini kaldırmak, doğru namaz vakitlerini ortadan kaldırmak demektir. Güneşin doğuşu ve akşam nemâzlarında kullanılan Temkin zemânının müddeti, aynen diğer imsâk, öğle, ikindi ve yatsı vakitlerinde de mevcûddur. Her nemâz vakti için ayrı, ayrı Temkin zemânı yoktur. Temkin zemânının müddetini değiştirmek, İmsâk ve nemâz vakitlerini de değiştirmek, yani bozmaktır. Temkin müddeti bir ihtiyat zemânı değildir. Temkin mikdârını bir ihtiyât zemânı zan ederek, imsâk vaktini 3 -4 dakîka gecikdirenin orucu ve gurûbu (akşamı) 3-4 dakîka öne alanın orucu ve akşam nemâzının fâsid olacağı (Dürr-i yektâ)da da yazılıdır. “Temkin Müddeti” Linki aşağıdadır.

http://www.turktakvim.com/index.php?link=html/temkin_muddeti.html

DOĞRU OLAN, 1982 VE EVVELİ NAMAZ VAKİTLERİNİN AÇIKLAMASI

Osmânlı âlimlerinin en yüksek makâmı olan (Meşîhat-i islâmiyye)nin hâzırladığı 1334 [m. 1916] senesinin (İlmiyye sâlnâmesi) ismindeki takvîmde ve İstanbul üniversitesi Kandilli rasadhânesinin 1958 târîh ve 14 sayılı (Türkiyeye mahsûs Evkât-ı şer’ıyye) kitâbında, nemâzların şer’î vaktlerini ta’yîn ederken, Temkin mikdârının hesâba katıldığını görüyoruz. Hakîkî din adamlarından ve hey’et ilmi mütehassıslarından meydâna gelen hey’etimizin en modern âletlerle yapdığı rasad ve hesâblarla bulunan nemâzların şer’î vaktlerinin, islâm âlimlerinin asrlardan beri hesâb ile ve (Rub’-ı dâire) âleti ile buldukları vaktlerin aynı olduğunu gördük. Bunun için, temkin zemânlarını ve dolayısı ile nemâz vaktlerini değişdirmek câiz değildir.

Aynı vakitler için, 1926 senesindeki Takvîm-i Ziyâ cep takvîminin ilk ve son sahîfelerinde, (İşbu takvîm, Diyânet İşleri Riyâseti Heyet-i Müşâveresi tarafından tedkîk edilip, riyâset -i celîlenin tasdîki ile tab’ edilmişdir.) yazılıdır. Din işlerinde islâm âlimlerinin ve astronomi mütehassısının tasdîk etdiği namaz vakitlerini değişdirmemelidir. Elmalılı Hamdi Yazır, (Sebîl-ürreşâd) Mecmuası’nın 22. Cildinde, bu husûsda tafsilâtlı malûmat vermişdir. (Mevdû’ât-ul-ulûm)da diyor ki, (Nemâz vaktlerini hesâb etmek, farz-ı kifâyedir. Müslimânların, nemâz vaktinin başını ve sonunu güneşin hareketinden veyâ âlimlerin tasdîk etdiği takvîmlerden anlamaları farzdır).

1982 senesine kadar, Türkiye’de temkin zemânını ve imsâkde güneşin ufuktan yükseklik açısını kimse değiştirmemiş, bütün âlimler, velîler, şeyhülislâmlar, müftüler, bütün Müslü manlar, asırlar boyunca namazlarını bu şer’î vakitlerinde kılmışlar ve oruclarına bu vakitlerde başlamışlardır. Takvîmimizde temkin zemânı ve güneşin imsâkde ufkun altındaki yükseklik açısı hiç değişdirilmemiş, namaz ve oruc vakitleri, doğru olarak bildirilmişdir.

İmsâk vakti: Dört mezhebte de şer’î gecenin sonunda, fecr-i sâdık denilen beyâzlığın ufuk hattının bir noktasında görülmesi ile, yani, Güneş ufuk hattına -19 derece yaklaşınca başlar. Oruc da, bu vakitde başlar.

İslâm âlimleri ve İslâm astronomi mütehassısları, 1982 senesi ve evvelinde, imsâk vaktinde güneşin ufkun altında (-19) derece olduğunda ittifak, yani söz birliği etmişlerdir. Hatta bu ittifak, Diyânet İşleri Başkanlığı tarafından, hem Diyânet İşleri Başkanlığı’nın kuruluşundan, 1982 senesine kadar “Muhtelif Yazılarında” ve hem de Diyânet İşleri Başkanlığının, “17.07.2013 târîhindeki “Basın Açıklaması”nda”, 1982 senesi ve evvelindeki imsâk ve namaz vakitlerinin doğru olduğu açıkça bildirilmekdedir.

DİYÂNETİN, 3 MART 1924’DE KURULUŞUNDAN, 1 OCAK 1983 TÂRÎHİNE KADAR NEŞR ETDİĞİ VAKİTLERİN, DOĞRU OLDUĞUNU İSBÂT EDEN, YİNE DİYÂNET İŞLERİ BAŞKANLIĞINA ÂİD OLAN DELÎLLER

İslâm astronomi mütehassısı Ahmed Ziyâ Bey (Rub’-ı dâire) kitâbında diyor ki, (Avrupalılar fecr-i sâdıkın başlaması olarak, ufuk üzerinde beyâzlığın tamâmen yayıldığı vakti hesâb ediyorlar. Bunun için, fecr hesâblarında, güneşin irtifâ’ını (-18) derece “Astronomik tan” alıyorlar. Biz ise, ufuk üzerinde beyazlığın ilk görüldüğü vakti hesâb ediyoruz. Bunun için de şemsin (Güneşin) irtifâ’ının, (-19) derece olduğu vakti buluyoruz. Çünkü islâm âlimleri, imsâk vaktinin, beyazlığın ufk-ı zâhirî üzerinde yayıldığı vakit değil, BEYAZLIĞIN UFUK ÜZERİNDE İLK GÖRÜLDÜĞÜ VAKİT olduğunu bildirdiler.)

İslâm âlimleri asrlardan beri, fecr irtifâ’ın ın -19 derece olduğunu anlamışlar, diğer rakamların doğru olmadığını bildirmişlerdir. Avrupalılar, doğu ufkunda beyâzlığın yayılmasına (fecr) “Astronomik tan” diyor. Bu fecrin “Astronomik tanın” irtifâ’ı -18 derecedir diyorlar. Müslimânların, din işlerinde, hıristiyanlara ve mezhebsizlere değil, islâm âlimlerine uyması lâzımdır.

Elbette doğru olan vakitlere uyularak oruclarımızı tutmamız ve nemâzlarımızı kılmamız lâzımdır. Çünkü, doğru olduğunda hiç tereddüde yer olmayan vakitlerden evvel kılınan nemâz sahîh olmaz, hem de büyük günah olur. Nitekim, İbni Nüceym Zeyn-ül-Âbidîn, (Kebâir ve segâir) kitâbında buyuruyor ki, (Farz nemâzları [yanlış vakitleri veren takvîmlere uyarak] vakti girmeden önce kılmak ve vakti çıkdıkdan sonra kılmak büyük günâhdır.)

Nemâzın sahîh olması için, hem vaktinde kılmak ve hem de vaktinde kıldığını bilmek, şübhe etmemek lâzımdır ve farzdır. İbni Âbidîn'in (Redd-ül-muhtâr)ının, Matbaa-yı âmire hicrî 1307 baskısının, 342. sayfasında ve bunun Ahmed Davudoğlu tercümesinin 2. cildinin 4 0. sayfasında ve (Feth-ul-kadîr)de bir fıkh kâidesi yazılıdır: (Nemâzın sahîh olması için, vakti girdikten sonra kılınması ve vaktinde kılındığını bilmek şarttır. Vaktin girdiğinden şübhe ederek kılıp, sonra vaktinde kılmış olduğunu anlarsa, bu nemâzı sahî h olmaz). İbni Âbidîn bunu zikrederken, (Nûr-ul-îzâh ve diğer kitâblarda da böyle denilmiştir. El-Eşbâh'ın niyet bahsinde de böyle denilmektedir.) diye yazmıştır. Ayrıca Şâfi’î (El-Envâr) ve Mâlikî (El-Mukaddemetül-izziyye) şerhinde ve (Mîzân-ül-kübrâ)da da böyle yazılıdır.

İslâm astronomi mütehassısı olan Ahmed Ziyâ beyin, Mîlâdî 1926, Kamerî 1344 ve Şemsî 1305 târîhli (Takvîm-i Ziyâ) cep takvîminin ilk ve son sahîfelerinde, (Diyânet işleri riyâseti heyet-i müşâveresi tarafından tedkîk edilip ve riyâset-i celîlenin tasdîki ile tab’ edilmişdir.) yazılıdır. Din işlerinde islâm âlimlerinin ve astronomi mütehassısının tasdîk etdiği nemâz vakitlerini değişdirmemelidir.

Ya’nî güneş ufk-ı zâhirî (görünen ufuk) hattına 19 derece yaklaşınca, imsâk vakti başlar. Fetvâ böyledir. Müctehid olmıyanların, bu fetvâyı değişdirmeye hakları yoktur. Fetvâya uymıyan ibâdetler, sahîh olmaz.

1982 VE EVVELİNDEKİ VAKİTLERİN DOĞRU OLDUĞUNA ÂİD, DİYÂNETİN, “DİYANET İŞLERİ TAKVİMLERİ HATÂSIZDIR” BAŞLIKLI CEVÂBÎ YAZISI:

1958 senesinde, Diyânet İşleri Başkanlığınca neşr edilen namaz vakitlerinin yanlış olduğunu yazan bir gazetenin köşe yazarına verilen cevâbda aynen;

(... İmsâk vaktine gelince; Yazınızda, ‘gerek İngilizler, gerek Amerikalılar, gerek Fransızlar bu vakti güneşin 18 derece ufkun altında bulunduğu zaman “Astronomik tan” olarak kabul etmişlerdir’ diyorsunuz. Acaba Hıristiyan olan bu üç milletin imsâk vaktinde hangi ibâdetleri var ki imsâk vakti için böyle bir dereceyi esas olarak kabul etsinler. Böyle yapmış olsalar dahi, islâm hey’etşinâsları “İslâm astronomi mütehassısları” tarafından mezkûr vakit “imsâk vakti” islâmî kâidelere göre takdir edilmişken, bu hususta yabancılara uymak mecburiyeti nereden çıkıyor?

İmsâk vakti mebde-i fecrin tulû ânıdır “yani doğu ufkunda beyâzlığın bir nokta hâlinde görüldüğü zamandır”. Hey’etşinâsân-ı sâbıkamız “evvelce gelen bütün İslâm astronomi mütehassıslarımız” bu ânın 19 derece inhitât-ı şemse tevâfuk eylediğini (ufkun altında 19 derece olduğunu) kabul etmişlerdir.

Demek ki islâm hey'etşinâslarının (İslâm astronomi mütehassıslarının) imsâk vakti için kabul ettikleri derece 18 derece değil, 19 dur. Namaz vakitlerinin bu dereceye göre hesâblanması lâzımdır ve takvîmimizdeki hesâblar buna göredir.) diye bildirdikden sonra, (İmsâk vaktinin formülünü bildiriyoruz. Hesâbı buna göre yapınız veya yaptırınız. Neticede takvîmde yazılı vakit doğru olarak çıktığı görülecek ve boş yere zihinlerin bulandırıldığı anlaşılacaktır.) denildikden sonra, misâl olarak imsâk vakti hesâbı logaritmik ve trigonometrik formüllerle yapılarak, temkin müddeti kadar evvele alındıktan sonra bulun an imsâk vakti, bu mezkûr yazı ile gazete yazarına gönderilmişdir. Türkiye takvîminde ve internetteki sitelerimizde neşr olunan imsâk vakitleri, aynen burada bildirildiği gibi, ufkun altında 19 derece kullanılarak ve temkin müddeti kadar evvele alınarak hesâblanmak suretiyle doğru imsâk vakitleri bildirilmek dedir.

1983 senesinden önceki takvîmlerdeki vakitlerin yanlış olmadığını herkes kabul etmekdedir. Bu husûsta hiçbir ihtilâf da yoktur. Nitekim, Diyânet İşleri Başkanlığı’nın 30 Mart 1988 târîh ve 234-497 sayılı bütün müftülüklere gönderdiği tamimde, (1983 öncesi takvîm ile yeni uygulama arasında sadece temkin farkı bulunmaktadır. Buna göre 1983 öncesindeki uygulama yanlış değildir.) şeklinde bildirilmiştir. Ayrıca Diyânet İşleri Başkanlığı Din İşleri Yüksek Kurulunun 21.1.1982 gün ve 143 sayılı Karara atfen yazılan yazıda aynen, (İslamiyetin ilk çağlarından itibaren islam bilginleri, Namaz vakitlerine esas olan güneş yükseklik açılarını ve hesap sistemini en mükemmel şekilde belirlemiş olup, Namaz Vakitlerinin hesaplanmasında bugün dahi aynı kriterler kullanılmaktadır.) denilerek, hakîkat açıkça bildirilmektedir. Fakat iş vakitlerin hesâb edilmesine geldiğinde, hesâb esâs, usûl ve kâideleri ise, tatbik edilmemekdedir.

Diyânet İşleri Başkanlığı’nın 13.08.2010 târihinde bir okuyucusunun süâline verdiği cevâb yazısında; (İbâdet vakitleri; özellikle yatsı namazı tespitinde güneşin ufuk alçalma açısının, imsâk vakti için de güneşin ufka yaklaşma açısının bilinmesi astronomların ana konusu olmuştur. Halîfe Me’mûn [198 (m. 813) târîhinden itibâren] zamanından beri yatsı ve imsâk vakitleri bu (yatsı i çin 17°, imsâk için 19°) değerlere göre tespit edilmişdir.) şeklinde bildirilmekdedir.

DİYÂNET İŞLERİ BAŞKANLIĞI’NIN, 17.07.2013 TÂRÎHİNDEKİ “BASIN AÇIKLAMASI”

(Diyânet İşleri Başkanlığı’nın, http://diyanet.gov.tr/tr/icerik/basin-aciklamasi/8204?getEnglish=8204 sitesinden alınmışdır.)(1949 yılında Diyânet İşleri Başkanı Ahmet Hamdi Akseki’nin talimâtıyla Kandilli Rasadhânesinin kurucusu Prof. Fatin Gökmen Başkanlığı’nda Kâmil Mîrâs, İstanbul Müftüsü Ömer Nasuhi Bilmen, Eyyüp Müftüsü İsmail Habib Erzen ve Muvakkıt Yusuf Ziya Gökçe’den oluşan komisyon da imsâkin belirlenmesi için 19° yi esas almıştır.) denilmekdedir. Hâlen yayında olan sitelerinde de, bu doğru olan ifâdeler açıkça bildirilmekdedir.

Meselâ; (Diyânet İşleri Başkanlığı’nın, https://www.diyanet.gov.tr/tr/icerik/imsak-vakitlerinin-belirlenmesi-usulu-ile-ilgili-aciklama/6275?getEnglish= sitesinden alınmışdır.)

(Diğer taraftan bu alanın en önemli uzmanlarından biri olan Prof. Fatin Gökmen bu hususta şöyle söylemektedir: ‘…muhtelif yerlerde uzun müddet yapılan rasadlar neticesinde her yerde ve her zamanda şafak-ı ahmerin gaybûbeti güneşin tahtel-ufuk 17 derece inhitâtında ve şafak-ı abyazın gaybûbetiyle imsâk vakti olan fecrin tulûu dahi 19 derece inhitâtında vukû bulduğunu tespit eylemişler, sonra gelen râsıtlar dahi bu tespiti tasdik ve teyit ederek, 17 ve 19 dereceler üzerinde müttefik kalmışlardır.’ [Prof. Fatin Gökmen, Sebilürreşad, Cilt. III, sayı. 61]) şeklinde bildirilmekdedir.

(Diyânet İşleri Başkanlığı’nın, https://www.diyanet.gov.tr/tr/icerik/imsak-vakitlerinin-belirlenmesi-usulu-ile-ilgili-aciklama/6275?getEnglish= sitesinden alınmışdır.)

Yine, (…bazı İslâm ülkeleri ve müslümân topluluklar daha ihtiyatlı hareket etmek için güneşin 19° ufka yaklaşmasını esas alarak imsâk vaktini daha erkene almaktadırlar. Nitekim Mescid-i Haram ve Mescid-i Nebevi gibi Müslümânlar açısından çok önemli iki merkezde de uygulama buna göredir.) diye bildirilmekdedir.

DOĞRU VAKİTLERE ÂİD, DİYÂNET’İN İLGİLİ YETKİLİLERİ İLE TAKVÎM TEMSİLCİLERİ ARASINDA İMZÂLANAN MUTABAKAT ZABTI:

Diyânet’in ilgili yetkilileri ile takvîm temsîlcilerinin de katıldığı, Diyânet İşleri Başkanlığında yapılan 26.05.1992 târîhli toplantıda, Diyânet İşleri Başkanlığı uzman yetkilisi Arif Çöklü’nün, uzun yıllar yapmış olduğu rasadlardan elde ettiği sonuçlar da göz önünde bulundurularak, imsâk vakti hesâbında 19 derecenin esâs alınması ve Türkiyede temkin müddetinin 10 dakîka olarak kullanılmasının uygun olduğu husûsunda sağlanan mutabakat neticesinde, toplantıya katılan uzman yetkilisi Arif Çöklü ile Diyânet İşleri Başkanlığının Astronomu ve Vakit Hesâblama Şube Müdürü de dâhil, hey’etteki takvîm temsilcilerinin imzâları ile tanzîm edilen “Zabıt”la da, 1982 ve evvelindeki namaz vakitlerinin doğru olduğu sâbitdir.

Zabıtla yazılı olarak tesbit olunan bu husus, sonra kendileri tarafından yapılan imsak hesabında -18 derece esas alınarak değiştirilmiştir.

Her durumda imsak vakti için -19 derecenin doğruluğunu beyan eden Diyanet, 1983 senesinden sonra niçin -18 dereceyi kabul etmiştir?

YETKİLİ ÜNİVERSİTE KURULUŞU OLAN, “KANDİLLİ RASADHÂNESİNİN”, DOĞRU VAKİTLER HAKKINDA HÂZIRLADIĞI KİTÂB VE 08.07.1992 TÂRÎH VE 1354 SAYILI YAZISI

  • Kandilli Rasadhânesi, 1958 senesi için hâzırlatdığı “Türkiye'ye Mahsûs Evkât-ı Şer'iyye Cedvelleri” isimli kitâbta, 10 dakîka temkini bütün vakitlerde kullanmış, formülünü vermiş ve hesâbını da yapmıştır. 5. sahîfesinde de, imsâk için -19, yatsı için -17 dereceleri almıştır.

  • Ayrıca, 1992 senesinde de, T.C. Boğaziçi Üniversitesi Kandilli Rasadhânesinin 08.07.1992 târîhli, Yatsı ve İmsâk vakitlerinin, ufkun altında hangi derecelerde olduğu husûsuna dair ilmî yazısında, Şafak (Yatsı) için ( -17) derece, Fecr (İmsâk) için ise, (-19) derece olduğu bildirilmişdir.

  • Kezâ T.C. Boğaziçi Üniversitesi Kandilli Rasadhânesi, yine aynı yazısında;

  • (Temkin olarak adlandırılan müddet:

  • Güneşin zahiri yarıçapı,

  • Rasat yerinin yüksekliğinden meydana gelen ufuk açısı,

  • Ufuktaki kırılma miktarı

  • Güneşin yatay paralaksından ileri gelen zaman miktarlarının toplamıdır.

Yapılan hesâblara göre bu miktar (temkin) belli bir rasad yeri için muhtelif târîhlerde 8-10 dakîka arasında olmakdadır. Bu bakımdan genel olarak temkin miktarının 10 dakîka alınması ve bunun öğleden evvelki vakitlerden çıkartılması, öğleden sonraki vakitlere ise eklenmesi gelenek halini almıştır. ) denilerek, Türkiye için temkin müddetinin 10 dakîka olduğu, temkin müddetinin unsurları tek tek sayılmak suretiyle bildirildikten sonra, hesâblarda nasıl kullanılacağı ile kullanılmasının zarûreti, bu konuda yetkili üniversite kuruluşu tarafından da, bu resmî yazısında açık ve seçik olarak bildirilmişdir.

Temkinsiz ve güneşin ufkun altındaki yükseklik açısı (-18) derece alınarak hesâb edilen imsâk vakitleri ile yine temkinsiz hesâb edilen yatsı vakitleri yanlıştır. Diyânet İşleri Başkanlığı takvîm ve sitesinde yer alan, “1982 yılında imsâk vaktinden temkinin kaldırıldığı sırada, islâmın kolaylaştırma ilkesi doğrultusunda 19 derece yerine bilimsel bir kriter olan 18° belirlenmişdir.” şeklindeki ifâdeleri, islâm âlimlerinin buyurduklarını değiştirmek, doğru olan namaz vakitlerini “YOK” etmekdir. Çünkü;

Re’sen ve keyfî olarak, “kolaylaştırma ilkesi doğrultusunda” ifâdesi ile imsâk vakti hesâbında, hem ufkun altındaki 19 derece irtifâ’ı 18 dereceye getirilmekle ve hem de aynı ânda temkin müddeti kaldırılmakla, gerçek imsâk vakitleri yok edilmiş, ve yine yatsı vaktinde de temkin kulanılmıyarak, yanlış yatsı vakitleri bildirilmişdir.

“Kolaylaştırma İlkesi” ile alâkalı husûslarda da, dinde kolaylık vardır hükmünün, “Nefsine hoş geleni”, “Kolayına geleni yap!” demek olmayıp, dinde bildirilen kolaylıkları yapmak îcâb ettiği manâsına geldiği, İslâm âlimlerinin kitâblarında nakl edilmekdedir.

İmsâk ve namaz vakitlerinin semâ küresindeki alâmetleri, Nass (Kur’ân-ı kerîm ve Hadîs-i şerîfler) ile sâbittir. İslâm âlimleri bunları açıklamışlar ve İslâm astronomları da, bu açıklamalara uygun bir şekilde, vakitlerin hesâblarını yapmışlardır. Bütün bunlar mermere yazılmış yazı gibi, asrlar boyunc a tatbik edilmiş ve 1983 senesine kadar hiç değişdirilmemişdir.

“Dürer-ül-hükkâm” şerhinde diyor ki: (Zemânın değişmesi ile, örf ve âdete dayanan ahkâm değişebilir. Nassa (Kur’ân-ı kerîm ve Hadîs-i şerîflere), delîle dayanan ahkâm, zemânla değişmez.)

Kezâ, (Mecelle)nin otuzdokuzuncu maddesinde ve şerhinde diyor ki: (Ahkâm zemânla değişir. Örf ve âdete tâbi’ olan ahkâm değişir. Nass (Kur’ân-ı kerîm ve Hadîs-i şerîfler) ile anlaşılan ahkâm zemânla değişmez.)

Dolayısıyla, kolaylaştırma ilkesi ifâdesi kullanılarak, 1983 senesinden itibâren, Nass ile bildirilen imsâk ve namaz vakitlerinde yapılan değişikliklerle doğru olan vakitler ortadan kaldırıldığı için, bu yanlış vakitlere uyularak kılınan namazlar ve tutulan oruclar fâsid olduğundan, kazâ edilmeleri lâzımdır.

Zemânımızda nemâz ile oruc vakitlerini değiştirmek ve müslümanların ibâdetlerini bozmak için uğraşanlar vardır. Bu teşebbüslerinin netîcesiz kalması için, işin doğrusu vesîkalarıyla ve en ince detaylarına kadar hesâbları ve formülleri de dâhil olmak üzere, birçok misâlleri ile de açıkça ortaya konulmuş olup, www.turktakvim.com ana sayfasının üst kısmında bulunan “NEMÂZ VAKİTLERİ” ile “İSTİKBÂL-İ KIBLE” linklerine tıklanarak açılacak olan sayfada, ayrı ayrı “NEMÂZ VAKİTLERİ” ve “İSTİKBÂL-İ KIBLE” bahsleri, Türkçe, Arabî, Fârisî, İngilizce, Fransızca, Almanca olarak bulunmaktadır. Arzû edilen lisândakinin üzerine tıklandığında, bu husûslar hakkında teferruatlı bildirilen bütün bilgiler elde edilir.

Doğru İmsâk ve Namaz Vakitleri ile ilgili geniş ve mühim olan açıklamalarımız ise, www.turktakvim.com adresine girildiğinde, açılan ana sahîfenin sağ üst kısmında, “Önemli Linkler” başlığı altındaki, “Mühim Tenbîh” ile “Temkin Müddeti” linklerine tıklanarak veyâ bu ana sayfanın üst kısmındaki, “BİLGİLER” linkine tıklanarak, açılan yeni sayfadaki, sol sütunda üstten 2. ve 4.cü satırlarda bulunan “Mühim Tenbîh” ile “Temkin Müddeti” linklerine girilerek, bu linklerdeki açıklamalar okunabilir.

İbâdetlerin vakitlerini tayin ve tesbit etmek, yani anlayıp anlatmak, din bilgisi ile olur. Fıkıh âlimleri, müctehidlerin bildirdiklerini (Fıkıh) kitâblarında yazmışlardır. Müslimânların ibâdetlerini doğru takvimlerdeki vakitlere uyarak yapmaları farzdır. Bildirilmiş olan vakitleri, hesâb etmek câizdir. Hesâb ile bulunanların, din âlimleri tarafından tasdik edilmesi şarttır. Nemâz vaktlerini ve kıbleyi hesâb ile anlamanın câiz olduğu (İbni Âbidîn)de (Nemâzda kıbleye dönmek) bahsinde ve (Fetâvâ-i Şem-süddîn Remlî)de yazılıdır. (Mevdû’ât-ul-ulûm)da diyor ki, (Nemâz vaktlerini hesâb etmek, farz-ı kifâyedir. Müslimânların, nemâz vaktinin başını ve sonunu güneşin hareketinden veyâ âlimlerin tasdîk etdiği takvîmlerden anlamaları farzdır).

Buraya kadar arz edilenlerden açıkça görüleceği üzere, “Türkiye Takvimi” tarafından bildirilen bütün nemâz vakitleri, ehl-i sünnet âlimleri ile islâm astronomi mütehassıslarının bildirdikleri usûl ve kaidelere göre hesâblanmakta ve neşr olunmaktadır. İslâm âlimlerine ve islâm astronomi mütehassıslarına dayanmaksızın mesnetsiz alınan kararlarla, nemâz vakitleri değiştirilemez. Nemâz vakitlerinin alâmetleri ile güneşin ufuktan yükseklikleri, ehl-i sünnet âlimlerinin ve islâm astronomi mütehassıslarının kitâblarında bildirilmişdir.

TÜRKİYE TAKVİMİ

VAKİT HESÂBLAMA HEY’ETİ BAŞKANLIĞI

E-posta adresimiz: bilgi@turktakvim.com