CAMİ İMAMLARI'NIN ARKASINDA NAMAZ KILINMAZ MI?.

Kılınmazmı?.

“Onlar (o müminlerdir) ki, eğer kendilerini yeryüzünde iktidar mevkiine getirirsek namazı kılarlar, zekatı verirler, iyiliği emrederler ve fenalığı yasak ederler. Bütün işlerin sonucu Allah'a âittir.(Hacc41)

Hep allah’a dönüp itaat ediniz , Ondan korkunuz ve namazı kılınız da müşriklerden olmayınız.” (Rum 31)

“Onlar cennettedirler, sorup dururlar. Suçluların durumunu."Nedir sizi Sekar'a sokan?" diye. Suçlular der ki: "Biz namaz kılanlardan değildik."

"Yoksula da yedirmezdik." "Boş şeylere dalanlarla dalar giderdik." "Ceza gününü yalanlardık.""Nihayet bize ölüm gelip çattı." Artık onlara şefaatçilerin şefaatı fayda vermez.”(Müddesir 40-48)

“Eğer tevbe ederler, namazı kılarlar, zekatı verirlerse dinde kardeşleriniz olurlar. Biz âyetleri, bilen bir kavme açıklarız.” (Tevbe 11)

Sizin asıl dostunuz Allah'tır, O'nun Resulüdür ve namazlarını kılan zekatlarını veren ve rükû eden müminlerdir.(Maide 55)

Cabir (r.a.) rasulullah (s.a.v.) den şöyle işittiğini söyledi: “Şüphesiz ki kişi ile şirk ve küfr arasındaki şey namazın terkidir. “ buyurdu.(Müslim 82, Ebu Davud 4678, Tirmizi 2619,Nesei 465 , İbn Mace 1078)

Büreyde (r.a.) şöyle dedi: Rasulullah (s.a.v) :”Bizlerle onlar arasındaki ahd (onlarla savaşmamıza engel olan anlaşma) namazdır.Kim namazı terk ederse kafir olur” buyurdu. (Tirmizi 2623 , nesei 231 , ibn Mace 1079 , Müsned 5 /346)

"Allah'ın en çok sevdiği yerler mescidlerdir. Allah'ın en fazla nefret ettiği yerler de çarşı ve pazarlardır." (Müslim, Mesâcid 288, hadis no: 671)

Cenâb-ı Hak, ilk mescidi “evim” (2/Bakara, 125; 22/Hacc, 26) ve “bu beytin Rabbi” (106/Kureyş, 3) ifadeleriyle yüceltmiştir. Bundan dolayı Kâ’be’ye “Beytullah” denilmiştir. Mâbed veya mâbedlerin bulunduğu yerler için “beytullah” ve benzeri ifadelere Ahd-i Atîk’te de rastlanır. Hz. Peygamber, bu ifadeyi diğer mescidler için de kullanmıştır (Ebû Dâvud, Vitir 14; İbn Mâce, Mukaddime 17).

Ancak, Rasûl-i Ekrem Mescid-i Harâm, Mescid-i Nebevî ve Mescid-i Aksâ’ya özel bir değer atfetmiş, buralarda yapılan ibâdetin diğer mescidlerde yapılandan çok daha fazîletli olduğunu söylemiştir (bkz. Müslim, Hac 250).

Bunların dışında Hz. Peygamber’in içinde ibâdet etmeyi en çok sevdiği mescid, İslâm’da ilk mescid olan Mescid-i Kubâ’dır. Kendisi her Cumartesi burayı ziyaret ederdi. Rasûl-i Ekrem, şeytandan Allah'a sığınarak ve rahmet kapılarının açılmasını dileyerek mescidlere sağ ayağı ile girer ve Allah’ın lütfunu temennî ederek çıkardı (İbn Mâce, Mesâcid 13).

Mescide girdiğinde iki rekât “tahiyyetü’l-mescid” namazı kılardı (Buhârî, Salât 60).

"Namaz için ezan okunduğu zaman, şeytan oradan sesli sesli yellenerek uzaklaşır, ezanı duyamayacağı yere kadar kaçar. Ezan bitince geri gelir. İkamete başlanınca yine uzaklaşır, ikamet bitince geri dönüp kişi ile kalbinin arasına girer ve "şunu hatırla" , "bunu düşün" diye insanın aklında daha önce hiç olmayan şeylerle vesvese verir. Öyle ki (buna kapılan) kişi kaç rekât kıldığını bilemeyecek hale gelir." (Buhârî, Ezan 4, Amel fi's-Salât 18, Sehv 6; Müslim, Salât 19, Mesâcid 89; Ebû Dâvud, Salât 31; Nesâî, Ezan 30; Muvattâ, Nidâ 6; Kütüb-i SitteTercümesi, 8/ 320)

DİYANET:

Bazı kimseler için (miras Müslümanları) tuhaf ve gereksiz bir meseledir bu. Diyanet teşkilatı ,yaşadığımız ülkedeki insanlara İslam’ı hakiki manada anlatmayı amaçlayan bir teşkilat olsaydı , elbette böyle bir konu olmazdı bizim için.

Şurası muhakkak ki , diyanet teşkilatının kuruluş amacı ,İslam dininin apaçık bir şekilde anlatmak değil, bu ilahi dini resmi ideolojinin küfür nizamlarına göre ifade etmek , barıştırmak için vardır.

Nitekim diyanet çizgisinde faaliyet gösteren pek çok cami, resmi ideolojinin kontolünde olup ,İslam’ın değil, boynundan bağlı olduğu firavuni tağutların ağızlarının içerisine bakmaktadır.

Böylece küfür sistemi içerisinde dünyevi ihtiraslarından dolayı “imamet”gibi kutsal bir vazifeyi “bel’am”lık gibi kepazeliğe çevirmişlerdir.

İslam dini, Allah’ın hükümlerini reddeden beşeri ideolojiler ile pek çok konuda açık bir çatışma içerisindedir.Allah’ın haram dediğine helal , helal dediğine haram diyebilen resmi ideoloji ve yetkilileri , siyasi manevra gereği İslam ile barışık olduklarını ileri sürseler de , İslam böylesi müstekbirlerle ve kurumlarla barışık değildir.

Toplumun dini inançlarını kontrolleri altında tutabilmek ve izin verdiği ve istediği şekilde dinin uygulanmasına ve öğretilmesine çalışılmak için kurulmuştur.İslam adına resmi ideolojinin maslahatını gözeten , İslam’ın değil , resmi ideoloji ile çelişmekten sakınan bu misyon , bu anlayışı ve uygulamasıyla hiç kuşkusuz ki bu çizgisiyle İslam’a ihanet eden bir misyondur.

Diyanet ya da işlevi itibariyle hıyanet teşkilatı , laikliği temel ilke olarak benimsedikten sonra, iftarı üzümle mi, yoksa hurma ile mi açılmasının daha eftal olduğunu tartışabilecek kadar lüzumsuz konuları tatışabilirken (!) , ancak İslam’ın toplum ve yönetimle ilgili pek çok hükmünü kesinlikle gündeme getirmeyen bu teşkilat , bazı toplumsal hükümleri resmi ideolojinin çıkarlarına uygun bir yorumla gündeme getirmektedir.

Mesela yıllardır Türkiye’de bir başörütüsü sorunu vardır. Bu sebepten dolayı pek çok başörtülü hanımefendi okullarından ve görevlerinden atılmış ya da ayrılmak zorunda kalmıştır.

Bu sorun dönemin Hıyanet işleri başkanı Mehmet Nuri Yılmaz ‘a sorulduğunda ise ,başörtüsü sorunu bizi ilgilendiren bir mesele değil, resmi ideolojinin meselesidir, bizi siyasete çekmeyiniz gibi ne dediğini bilmez , tutarsız, alakasız, saçma sapan harf yığını ağzından klozete dökülmüştür! Yine aynı başkan , ramazanda sahurda içki içip oruç tutmaya cevaz vererek ; hadis-i şerif’lerde iğreti saç (peruk) takmanın haram olmasına rağmen tesettürlü hanımlara :”başınızı açın , peruk takın okuyun ,”Y.Ö.K.” ile sorun çıkartmayın” diyecek kadar soysuzlaşmıştır.

Şimdi gel bu bel’amların arkasında ya da ondan icazet alan imamların arkasında “uydum bu kıldırgaça“ diyerek namaz kıl, sonra da bana ne ondan, ben namaz kıldım çıktım , imam kötüyse , yanlışsa beni ilgilendirmez benim namazım sahihtir de.

Bu aynen abdestsiz bir imamın arkasında namaz kılan abdestli kimsenin haline benzer. Benim abdestim vardı. Benim namazım geçerlidir. Bu iddialarında ne kadar isabetli iseler o kadar dine yakındırlar.

Bu ifadelerimiz karşısında bazı kimseler “efendim, bu kimseler kelime-i şehadeti söylüyorlar! Bunu inanarak mı yoksa inanmadan mı söylediklerini araştırmak bizim görevimiz değildir.

Çünkü kalplerde olanı ancak Allah bilir.Biz kalplerde olanı araştırmakla görevli değiliz” derler. Doğrudur, kalplerde olanı araştırmak sizin göreviniz değildir. Sizin göreviniz meselenin kalbi yönünü değil, ilmi yönünü dikkate almanızdır.

Sizin göreviniz inanarak mı ,yoksa inanmadan mı söylediklerini dikkate almak değil , bu kutsal ifadenin gerçek manasını bilerek mi yoksa bilmeden mi söylediklerini dikkate almaktır.

Camilerde imamlık yapma meselesi hiç kuşkusuz sadece diyanet ile bağlantılı inceleyeceğimiz bir mesele değildir.

Çünkü yaşadığımız ülkenin pek çok bölgesindeki cami ve mescidlerde ,diyanet teşkilatına bağlı olmadan bu görevi yapan kimseler vardır.

Bu kimselere göre düşündüğümüz zaman , bu imamların arasında tevhidi düşünen ve insanları apaçık bir İslam’a davet eden müslümanlar bulunmaktadır. Bu imamlar özel günlerde (Cuma ve bayram gibi ) hutbeleri İslam’a göre hazırlayıp müminlere hakkı anlatırlar. Elbette ki bu imamların arkasında namaz kılabiliriz.

Diyanet teşkilatına bağlı olarak imamlık yapan kimseler ise iki ayrı statüde ele almamız gerekmektedir.

Çünkü bunlardan bazıları, hem diyanet teşkilatına bağlı olan ve hem de diyanetin resmi misyonunu benimseyen kimselerdir.İslam dinini resmi laik ideolojiye göre algılayan ve yorumlayan ve bu şekilde cemaate vaaz veren,Cuma’larda laik devletin bayramlarını kutlatıp ,Allah’ın ahkamını yürürlükten kaldırıp kafir batının kanunlarını uygulatarak helali haram, haramı helal yapan tağutlara ve onun yılmaz bekçilerine dualar ederek hutbe okuyan, inancında , din erozyonuna uğramış gönüllü bel’amların arkasında namaz kılmamız tabiki söz konusu olamaz.

Çünkü rabbe kullukla ilgili en önemli amelimiz olan namaz, İslami şuurdan yoksun, tevhid fukarası, rızık budalası ,makam soytarısı , şarlatan kimselere emanet edebileceğimiz bir amel değildir.

Müminleri ilgilendiren çok önemli olaylar ertesinde hiç alakası olmayan konuları hutbede okuyarak insanların beyinlerini büzme görevini ifa ederler.Hutbelerin konusu ise şöyledir: “Ormanı sev yeşili koru, vergi mukaddestir, milliyetçilik ve önemi, kurtuluş savaşımız ve M. Kemal Atatürk, fitre-zekât ve kurban derilerini Diyanet vakfına veriniz, devlete karşı vatandaşlık görevlerimiz, 23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı vs.“ dikkat edecek olursanız bu hutbelerin birçoğunun başlığı mü’minleri küfre düşürecek kavramlardır!

Son Hilâfet Devleti’nin yıkılışını, Halife’sinin sürgüne gönderilmesini, Allah’ın hükümlerinin yürürlükten kaldırılıp, beşerî kanunların yürürlüğe girdiği tarihi ulusal egemenlik bayramı adı altında (cumhuriyet bayr.), sanki bir dinî vecibeymiş gibi tüm camilerde onun adına hutbe okunur.

İşte bu zihniyette sahip imamların (kişilerin) arkasında namaz kılınamaz.Tıpkı abdestsiz imamın arkasında ,abdestli cemaatin namazının geçerli olamayacağı gibi! Özellikle farz olan beş vakit namaza önem vermeyerek ,sadece Cuma ,Bayram ve teravih namazlarında bir araya gelmeye çalışan yığınlar için burada cemaat konusunda iki satır yer işgali bile israftır!

Herhangi bir İslâm toprağı, kafirlerin veya mürtedlerin istilâsı altına düşerse, cihad her mü'min üzerine farz-ı ayn olur.

Müstevli kafirlerin tayinleri (Velev ki tayin ettikleri kimse müslüman bile olsa) meşrû sayılmaz.

Hele hele mescid imamı ve kadı tayinleri hileli birer tuzaktır. Dolayısıyla istilaya muhatab olan (Allahû Teâla (cc) muhafaza buyursun) mü'minler; kendi içlerinden imam ve kadı seçmek zorundadırlar.

Şimdi bir misal verelim: 1979 yılında Sovyet-Rusya Afganistan İslâm topraklarını istila etti. İstilayı gizleyebilmek için de, kendi adamlarından birisini işbaşına getirdi. Şimdi bu komünistin tayin ettiği Mescid imamları'nın arkasında kılınan namaz, cemaatle kılınan namaz hükmünde değildir. Bu gibi hallerde mü'minler; kendi aralarından imam seçerek cemaat haline gelebilirler. Esasen bu onların üzerine vacibtir.

Bu durum hırıstiyan olan Rus yapınca oluyorsa,dinden bihaberim diyen laik yapınca da aynı hüküm geçerlidir.

Çünkü küfür tek millettir. Diyanet teşkilatına bağlı olarak görev yapmalarına rağmen karşılaştıkları tevhidi gerçekleri kabul ederek diyaneti ve diyanet misyonunu meşru görmeyen , İslam’ı Kur’an-ı Kerim’e göre algılayan ve yorumlayan ve geçim kaygısından, sürülme endişesinden uzak olan , insanlara Allah’ın dinini tevhid esaslı tebliğ edebilme amacıyla görevi sürdüren, Allah’(c.c).un esma-ül hüsna’sındaki isimlerini ve manalarını; kişilere , kurumlara , tağutlara vermeyen ,sadece Allah’a halis kılan , er Rezzak , el Hakim gibi isimleri ve manalarını ; laik ve tağuti devlete ve parlementoya vermeyen imamların arkasında namaz kılınabilir.

Bu gerçekleri insanlara anlattığımızda hemen şu tepkiyi verebilirler: “Biz cemaate katılmanın çok önemli olduğunu biliyoruz, bizi cemaatten uzaklaştırmak mı istiyorsun? Ben günahı hocaya yüklüyorum, vebali hocaya ait , bana ne “ gibi seviyesiz mesnedsiz hezeyanlar ile durumlarını kurtarmaya çalışırlar.

Fakat bu savunmaların ilmi bir geçerliliği yoktur.Çünkü cemaat ayrı cema’dat (cansız varlıklar) ayrı şeylerdir. Birbirine zıt partici görüşü olan yığınların ,şeriatçıyım diyemeyen imam ve cemaatın ,İslam’ın istediği cemaat olmadığı , aksine küfür devletlerinin istediği ve teşvik ettiği cemaatler olduğu aşikardır.

Tevhidi şuura vakıf bireylerin , kendileri gibi tevhidi kavramış muvahhidlerle ,bütün bulundukları ortamlarda, bir arada namaz kılarak cemaat sevabından istifade etmelidirler.

Çünkü Allah (c.c.) yeryüzünü müslümana mescid kılmıştır."Benim için yeryüzü temiz ve mescid kılındı. Kime namaz vakti gelirse, bulunduğu yerde namazını kılar." (Müslim, Mesâcid 3, hadis no: 521; Buhârî, Salât 56, hadis no: 84) Mescidlerde, evde, işyerinde, ormanda, deniz kenarında, piknikte vs. temiz olan her yerde tek ya da cemaatle namaz kılınabilir.

Sonuç olarak :

1-Diyanete bağlı olup, devletin misyonunu benimseyen, her türlü küfür hutbelerini ve tamimlerini cemaate bildiren , sevdiren, kafirlere , zalimlere dini günlerde dua eden ve ettiren , sisteme bağlatan imamlar (KILINMAZ).

2-Diyanete bağlı fakat devletin misyonunu beğenmeyen , eleştiren , gönderilen tamim ve hutbelere rağmen gerçekleri anlatabilen , küfrü , tağutu açıkça anlatabilen.Böyle imamlar az fakat var ! (KILINIR).

3-Diyanete bağlı olmadan görev yapan imamlar (vakıf gibi), bunlar hakikati anlattıkları müddetçe , Aynı zamanda tağutların İslam'a olan tutumlarını sergiledikleri müddetçe bu imamların arkasında da namaz caizdir (KILINIR).