Sivil yönetişim, devlet, özel sektör ve sivil toplum aktörleri arasında kurulan işbirliği ve etkileşim ağlarını ifade eden bir kavramdır. Geleneksel yönetim anlayışından farklı olarak yönetişim, yalnızca kamu otoritelerinin karar alma süreçlerini değil, aynı zamanda kararların uygulanması ve denetlenmesinde farklı toplumsal aktörlerin de rol almasını öngörür. Bu bağlamda sivil yönetişim, özellikle sivil toplum kuruluşlarının (STK’lar), akademik çevrelerin, meslek birliklerinin ve yurttaş inisiyatiflerinin demokratik süreçlere aktif katılımını vurgular.
Sivil yönetişimin temelinde katılımcılık, şeffaflık, hesap verebilirlik ve ortak sorumluluk ilkeleri yer alır. Devletin tek taraflı karar aldığı bir yapının yerine; farklı paydaşların birlikte çözüm ürettiği, denge ve denetim mekanizmalarının güçlendiği bir model söz konusudur. Bu yaklaşım, hem kamu politikalarının daha kapsayıcı olmasına hem de toplumsal taleplerin daha etkin biçimde karşılanmasına katkı sağlar.
Küreselleşmenin etkisiyle birlikte günümüzde birçok alanda karar süreçleri yalnızca devlet kurumlarının yetkisiyle sınırlı kalmamaktadır. Çevre politikaları, eğitim, insan hakları, kalkınma projeleri ve dijital dönüşüm gibi çok boyutlu meselelerde sivil aktörlerin katkısı belirleyici bir rol oynamaktadır. Bu nedenle sivil yönetişim, demokratikleşme sürecinin derinleşmesi ve toplumsal barışın güçlenmesi açısından önemli bir araç olarak değerlendirilmektedir.
Sonuç olarak, sivil yönetişim; bireylerin ve kurumların yalnızca yönetilen değil, aynı zamanda karar süreçlerine yön veren aktörler olarak konumlandığı bir çerçeve sunar. Bu yönüyle hem yerel hem de küresel ölçekte demokratik katılımın niteliğini artıran, toplum-devlet ilişkisini daha dengeli ve sürdürülebilir hale getiren bir anlayış olarak öne çıkmaktadır.
21/09/2025