1. Avrupalı devletler arasındaki sömürge elde etme yarışı
2. Fransa’nın 1871’de Almanya’ya yenilmesi ve maden bakımından zengin olan Alsace-Lorraine (Alsas Loren) Bölgesi’ni geri almak istemesi
3. İngiltere’nin Rusya’yı Balkanlarda serbest bırakması ile Avusturya -Macaristan’ın çıkarlarının zedelenmesi
4. Avrupalı devletlerin birbirlerine karşı silahlanması
5. Almanya’nın İngiliz sömürgelerini tehdit etmesi
I. Dünya Savaşı’nın temel nedeni; Fransız ihtilali ortaya çıkan milliyetçilik düşüncesi ve Sanayi İnkılabı ile ortaya çıkan sömürgecilik yarışıdır. İngiltere ile Almanya arasındaki ekonomik rekabet ise savaşın en önemli nedenidir. Avrupa ülkeleri arasındaki çıkar çatışmaları devletlerin kendi aralarında gruplaşmalarına neden oldu. Avrupalı devletler; İtilaf Devletleri (İngiltere, Fransa,
Rusya) ve İttifak Devletleri (Almanya, Avusturya-Macaristan İmparatorluğu, İtalya) olmak üzere iki gruba ayrıldılar.
28 Haziran 1914 tarihinde meydana gelen bir olay Avrupa’da oluşan bu gruplar arasındaki çekişmeyi savaşa dönüştürdü. Sırbistan’ı ziyaret eden Avusturya-Macaristan İmparatorluğu veliahtı suikast sonucu öldürüldü. Bunun üzerine Avusturya-Macaristan İmparatorluğu, Sırbistan’a savaş ilan etti (28 Temmuz 1914). Rusya, Sırbistan’ın yanında yer aldı. Fransa da Rusya’yı destekleyince Almanya, Rusya ve Fransa’ya savaş ilan etti. Daha sonra İngiltere, imzalamış olduğu anlaşma gereğince Fransa ve Rusya’nın yanında savaşa katıldı.
İtalya bir süre tarafsız kaldı. Güney Anadolu kıyılarına yerleşmek ümidiyle taraf değiştirdi ve İtilaf grubuna katıldı. Savaş devam ederken değişik zamanlarda Romanya, Yunanistan, Brezilya, Portekiz ve ABD, İtilaf Devletleri yanında savaşa girdiler. Bulgaristan ile Osmanlı İmparatorluğu da İttifak Devletlerinin yanında yer aldılar.
Osmanlı İmparatorluğu savaş başladığı zaman tarafsızlığını ilan etti. Osmanlı İmparatorluğu’nun savaşa girmemesi İtilaf Devletlerinin işine geliyordu. Çünkü onlar cephelerin genişleyip savaşın yayılmasını istemiyorlardı. Almanya ise Osmanlı İmparatorluğu’nun savaşa kendi yanında girmesini istiyordu. Böylece İtilaf Devletlerine karşı yeni bir cephe açılacak, bu sayede İngiliz ve Rus birliklerinin Osmanlı cephesine kaydırılmasıyla Almanya’nın Avrupa’daki yükü hafişeyecekti. Ayrıca Almanya, Boğazlar İtilaf Devletlerine kapatılacağı için Ortadoğu’da egemenliği İngilizlere kaptırmayaca ğını düşünüyordu.
Osmanlı Devleti ise Harbiye Nazırı Enver Paşa ve diğer bazı yetkililerin savaşı Almanya’nın kazanacağına inanmaları, kaybedilen toprakların geri alınacağının düşünülmesi, İngiltere’nin Balkan Savaşlarında Osmanlı Devleti’nin karşısında yer alması ve Rusya’nın yayılmacılığına göz yumması sebebiyle Almanya’ya yaklaştı. Akdeniz’deki İtilaf Devletleri donanması önünden kaçan Breslau (Breslav) ve Goben (Goben) adlı Alman gemileri Osmanlı himayesine alındı ve bunların satın alındığı açıklandı. Uluslararası hukuka göre Alman gemilerinin silahsızlandırılıp personelinin
de gözaltına alınması gerekiyordu. Ancak bu gemiler Osmanlı donanması ile birlikte Karadeniz’e açılarak Rus limanlarını bombaladı. Rusya’nın bu olay üzerine savaş ilan etmeden Osmanlı Devleti’ne saldırması ile Osmanlı Devleti de savaşı girmiş oldu.
Kafkas Cephesi
Kafkas Cephesi, Rusya’nın Kafkaslar’dan saldırması üzerine Enver Paşa yönetimindeki Osmanlı ordusunun Rusya’ya karşı açtığı taarruz cephesidir. Sarıkamış’ta soğuk hava şartları sebebiyle yaklaşık doksan bin asker şehit verilmiştir. Ruslar Erzurum, Muş, Bitlis, Trabzon ve Erzincan’ı ele geçirmişlerdir. Çanakkale Savaşlarından sonra 16. Kolordu komutanlığına atanan Mustafa Kemal Paşa Rusları yenmiş, Bitlis ve Muş’u kurtarmıştır (1916). 1917’de Bolşevik İhtilali çıkınca Rusya savaştan çekilmiştir. Sovyet Rusya ile imzalanan Brest-Litowsk Antlaşması ile Kafkas Cephesi kapandı (3 Mart 1918). Bu antlaşmaya göre:
Sovyet Rusya daha önce 1878 Berlin Antlaşması ile aldığı Kars, Ardahan ve Batum’u Osmanlı Devleti’ne geri verdi.
Çanakkale Cephesi
Çanakkale Cephesi, İtilaf Devletlerince ekonomik durumu bozuk olan Rusya’ya yardım etmek ve Boğazları ve İstanbul’u alarak Osmanlı Devleti’ni saf dışı bırakmak amaçlarıyla açılan bir cephedir. Çanakkale Boğazı’na yapılan saldırı 18 Mart 1915’te püskürtüldü. Daha sonra 25 Nisan 1915’te başlayan kara savaşlarında Mustafa Kemal komutasındaki Türk ordusu Anafartalar, Conkbayırı ve Arıburnu savaşlarını kazandı. Böylece Gelibolu Yarımadası’nın düşman eline geçmesi önlendi.
Sonuçları:
1- Mustafa Kemal’in Çanakkale Zaferi’ndeki komutanlığı onun askerî dehasını ispatlamıştır.
2- Birinci Dünya Savaşı uzamıştır.
3- Rusya’da çarlık rejimi yıkılmış ve yerine sosyalist bir sistem kurulmuştur. Başa gelen yeni yönetim ise savaştan çekilmiştir.
Kanal, Suriye-Filistin ve Irak Cepheleri
Kanal Cephesi, İngiltere’ye sömürgelerinden gelecek yardımları önlemek ve Süveyş Kanalı’nı ele geçirerek İngiltere’yi Mısır’dan çıkarmak amacıyla Almanların yönlendirmesi ile açılmıştır. Osmanlı ordusu bu cephede istediği sonuçları alamamıştır. Kanal Cephesi savaşlarının kaybedilmesi ile geri çekilen Osmanlı ordusu Filistin-Suriye bölgesinde yeni bir cephe oluşturmuş, buradaki çekiliş ise Mustafa Kemal tarafından İngilizlerin Suriye’nin kuzeyinde durdurulması ile son bulmuştur. Irak Cephesi ise İngilizlerin kara yoluyla hem Ruslara yardım etmek hem de bölge petrollerine sahip olmak istemeleri nedeniyle İngilizler tarafından açılmıştır. Osmanlı ordusu Basra’dan çıkarma yapan İngilizlere karşı bazı başarılar elde ettiyse de cephedeki çekiliş 11 Mart 1917’de Bağdat’ın İngilizlerce işgal edilmesiyle son bulmuştur.
Ayrıca Osmanlı birlikleri Galiçya, Romanya ve Makedonya’da İttifak Devletlerine yardım amacıyla savaşmışlardır.
İttifak Devletleri I. Dünya Savaşı’nda yenildi. Savaş sonrasında Avrupa’nın sınırları değişti. Çok uluslu imparatorluklar yıkıldı. Avusturya-Macaristan İmparatorluğu parçalandı. Avusturya, Macaristan, Polonya, Yugoslavya, Çekoslovakya devletleri kuruldu. Osmanlı Devleti’nden ayrılan Ürdün, Arabistan, Irak, Suriye bağımsız devlet oldu. Avrupa’da monarşi yönetimleri yıkılarak cumhuriyet rejimleri kuruldu. I.Dünya Savaş’ından sonra Osmanlı toprakları İtilaf Devletleri tarafından işgal edildi.Türk milleti bu işgalleri kabul etmeyerek Kurtuluş Savaşı’nı başlattı. Bu savaştan zaferle ayrılan Türk milleti yeni bir devlet kurdu. I. Dünya Savaşı’nın getirdiği maddi ve manevi zararlar devletleri barış arayışına yöneltti. Dünya barışını sağlamak amacıyla “MilletlerCemiyeti” kuruldu. Sömürgecilik nitelik değiştirip mandacılık yayıldı.
MONDROS ATEŞKES ANLAŞMASI
(30 EKİM 1918)
Mondros ateşkes anlaşmasının maddeleri
1. Çanakkale ve Karadeniz boğazları açılacak ve boğazlardaki istihkâmlar İtilaf devletleri tarafından işgal edilecektir.
2. Sınırların korunması ve iç düzenin sağlanması için lüzum görülecek askerî kuvvetlerden fazlası derhal terhis edilecektir.
3. Osmanlı karasularında emniyet için kullanılacak küçük gemiler hariç olmak üzere Osmanlı sularında veya Osmanlı Devleti tarafından işgal edilen sularda bulunan bütün savaş gemileri teslim olunup İtilaf Devletlerince gösterilecek limanlarda bulundurulacaktır.
4. İtilaf Devletleri emniyetlerini tehdit edecek bir durumun ortaya çıkması durumunda herhangi stratejik noktayı işgal hakkına sahip olacaklardır. 7. madde ile İtilaf Devletleri karışıklık çıkararak istedikleri bölgeleri işgal edebileceklerdi).
5. İtilaf Devletleri, Osmanlı tersane ve limanlarındaki bütün gemi tamir vasıtalarını kullanacaklardır.
6. Toros tünelleri İtilaf Devletleri tarafından işgal edilecektir.
7. Hükûmet yazışmaları dışında telsiz, telgraf ve kabloları İtilaf memurları tarafından denetlenecektir.
8. Memleketin ihtiyacı karşılandıktan sonra geriye kalan kömür, akaryakıt ve deniz levazımının, Türkiye kaynaklarından satın alınması için kolaylık gösterilmesi sağlanacaktır.
9. Hicaz’da, Asir’de, Yemen’de, Suriye’de ve Irak’ta bulunan muhafız kıtaları en yakın İtilaf kumandanına teslim olunacaklardır.
10. Trablus’ta ve Bingazi’de bulunan Osmanlı subayları en yakın İtalyan garnizonuna teslim olacaktır.
11. Osmanlı hükûmeti, İttifak Devletleriyle bütün ilişkilerini kesecektir.
12. Vilayat-ı sittede (Erzurum, Van, Bitlis, Diyarbakır, Elazığ ve Sivas) karışıklık çıkması hâlinde adı geçen vilayetlerin herhangi bir kısmının işgali hakkını İtilaf Devletleri saklı tutacaklardır. (24. Madde).
Yukarıda bazı maddeleri verilen Mondros Ateşkes Anlaşması 30 Ekim 1918’de Osmanlı Devleti ile İtilaf Devletleri arasında imzalanmıştır. Ateşkes anlaşması olmasına rağmen içerik olarak Türk Devleti’nin yok edilerek topraklarının paylaşılmasını amaçlamaktadır.Anlaşma imzalanır imzalanmaz İtilaf Devletleri Türk topraklarını işgal etmeye başladılar.
Mondros’tan Sonra Gerçekleşen İşgaller
İngiltere: Musul, Urfa, Antep, Maraş
Fransa: Adana ve çevresi
İtalya: Antalya, Konya
Yunanistan: Paris Barış Konferansı’ndan sonra İzmir’i işgal etti.
13 Kasım 1918’de İtilaf Devletleri donanmaları İstanbul Limanı’na demirleyerek İstanbul’u denetim altına aldılar.
İngilizler ayrıca İzmit, Eskişehir, Afyon, Samsun, Merzifon ve Batum’a asker çıkardılar. İngilizler yaptıkları yeni bir anlaşma ile Urfa. Antep ve Maraş’ı Fransızlara devrettiler.
İtilaf Devletleri, I. Dünya Savaşı devam ederken Türk topraklarını paylaşmak için birçok anlaşma yapmışlarıdır. Bunların en önemlileri Sykes-Picot (Sayk-Piko), St. Jean De Maurienne (Sen Jan dö Möriyen) ve Mc Mahon (Mak Mahon) anlaşmalarıdır.
Mondros Ateşkes Anlaşması’ndan sonra gerçekleşen işgallerin hiçbiri tesadüf olmayıp daha I. Dünya Savaşı devam ederken imzalanan bu gizli antlaşmalara dayanmaktadır.
Paris Barış Konferansı (18 Ocak 1919)
Amerika Birleşik Devletleri Başkanı Wilson I. Dünya Savaşı’na girmeden önce 8 Ocak 1918’de kendi adıyla bilinen ilkelerini açıklamıştı. Wilson İlkeleri’ne göre;
a. Barış antlaşmaları açık olacak. Yenenler yenilenlerden toprak almayacak,
b. Osmanlı İmparatorluğu’nda, Türklerin oturdukları bölgelerin bağımsızlığı sağlanacak, Türk egemenliği altında bulunan diğer uluslara da özerk bir gelişme için tam ve engelsiz bir fırsat sağlanacak,
c. Boğazların uluslararası garanti altında bütün devletlerin ticaret gemilerine açılması sağlanacak,
ç. Büyük ve küçük ulusların, siyasal bağımsızlıklarının ve toprak bütünlüklerinin karşılıklı güvenliğinin garanti altına alınması amacı ile bir millet teşkilatı kurulacaktı. Savaş sonrasında bu ilkeler galip devletler tarafından kendi çıkarları doğrultusunda yorumlanmış ve savaş sonunda yapılan antlaşmalarda dikkate alınmamıştır.
I. Dünya Savaşı sonrası imzalanacak barış antlaşmalarının esaslarını belirlemek üzere Paris’te bir konferans toplanmıştır. Konferansta İtilaf Devletleri Osmanlı Devleti ile ilgili esasları belirlememişler ancak Batı Anadolu’nun (İzmir ve çevresi) Yunanlılarca işgal edilmesini kararlaştırmışlardır. İtilaf Devletlerinin savaş sırasında kendi aralarında yaptıkları gizli anlaşmalarda bu bölge İtalyanlara verilmişti. Bu durum nedeniyle konferansta İtilaf Devletleri arasında ilk anlaşmazlık ortaya çıkmıştır. İngiltere kendi çıkarları gereği bölgede güçlü bir İtalya yerine kontrol edebileceği Yunanistan’ın varlığını istemektedir.TC. İNKILAP TARİHATÜRKÇÜLÜK
Yunanlılar Paris Barış Konferansı kararlarına dayanarak 15 Mayıs 1919’da İzmir’i işgal etmiş, kısa sürede işgal alanlarını genişletmişlerdir. Yunanlıların amacı Megalo İdea’yı gerçekleştirmek yani büyük Bizans’ı yeniden kurmaktır. İzmir’in işgali İstanbul Hükûmeti ve padişah tarafından olağan karşılanmıştır. Hatta İzmir valisi aracılığı ile işgale karşı konulmaması istenmiştir. Bunun üzerine Türk halkı müdafaa-i hukuk cemiyetleri kurmuş, protesto mitingleri düzenleyerek işgallere karşı çıkmıştır.
Uzun yüzyıllar Türk toplumu içinde hür ve rahat yaşamış olan azınlıklar, yer yer gizli cemiyetler kurmuşlardı. Bunların gayesi asayişi bozarak, Mondros Ateşkes Anlaşması’nın 7. maddesinin uygulanması için bahaneler yaratıp hak kazanmak ve Avrupa devletlerinin müdahalelerini sağlayarak yurdumuzun çeşitli bölgelerinin işgalini kolaylaştırmaktı. Bu cemiyetlerden bazıları şunlardı:
a. Mavri Mira Cemiyeti: Doğrudan Yunanistan hükûmetine bağlı olan bu cemiyet İstanbul Rum Patrikhanesinde kurulmuştur. Cemiyet Bizans İmparatorluğu’nu yeniden diriltmeyi amaçlamıştır.
b. Pontus Cemiyeti: İnebolu’dan Batum’a kadar olan bölgede bir Pontus devleti kurmayı amaçlamıştır.
c. Hınçak Komitası: Mavri Mira Cemiyeti ile de işbirliği hâlinde olan bu cemiyet Doğu Anadolu Bölgesi’nde bir Ermeni devleti kurulmasını amaçlamıştır.
Azınlıkların kurduğu cemiyetlerin yanında, millî çıkarlarımızla bağdaşmayan, millî birlik ve beraberliğimizi bozucu, işgalci devletlerin destek ve yardımlarıyla ürkler tarafından kurulan cemiyetler de vardı. Bu cemiyetlerin en bilinenleri şunlardır:
a. Kürt Teali Cemiyeti: Merkezi İstanbul’da olan bu cemiyet yabancı devletlerin yardımı ile bazı doğu illerimizde ayrılıkçı bir yapılanmayı amaçlamıştır.
b. Teali İslam Cemiyeti: İngilizlerin yardımları ile İstanbul medreselerinin müderrisleri tarafından kurulmuştur. Hilafet ve saltanatı korumayı amaç edinmişler, halkın dinî duygularını istismar etmişlerdir.
c. İngiliz Muhipleri Cemiyeti: İngiliz mandasını savunan bu cemiyet İstanbul’da kurulmuştur. Millî harekete karşı eylemlerde de bulunmuştur.
İstanbul Hükûmeti, Türk davasını ele alıp yürütecek durumda değildi. Bütün bu felaketlere karşı kayıtsız ve seyirci kalmıştı. Bu koşullar altında örgütsüz ve başsız kalan Türk milleti, kurtuluş görevinin kendisine düştüğünü anladı, bizzat çalışmaya karar verdi. Vatansever Türk evlatları, yurdun dört bir yanında millî duygulara dayanan cemiyetler kurdular.
a. Trakya-Paşaeli Cemiyeti: Edirne’de kurulan bu cemiyet Trakya’nın Yunanistan’a katılmasını önlemeyi amaçlamıştır.
b. Doğu Anadolu Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti: İstanbul’da kurulmuştur. Erzurum ve Elâzığ’da şubeleri vardır. Doğu illerimizin Ermenilere verilmesini engellemek için çalışmalar yapmıştır.
c. Trabzon Muhafaza-i Hukuk-ı Milliye Cemiyeti: Karadeniz Bölgesi’ndeki Pontusçu faaliyetlere engel olmak için çalışmalarda bulunmuştur.
ç. İzmir Reddi İlhak Cemiyeti: İzmir’in Yunanlılar tarafından işgal edileceği duyulunca İzmirli vatanseverler bu cemiyeti kurarak İzmir’in işgaline engel olmak istemişlerdir.
d. Millî Kongre Cemiyeti: Türk milletinin haklı davasını dünya kamuoyuna basın-yayın yoluyla duyurmak amacını gütmüştür.
Dağınık hâlde birbirinden bağımsız hareket eden millî cemiyetler, Mustafa Kemal’in önderliğinde, onun birleştirici ve bütünleştirici gücü sayesinde Sivas Kongresi’nde “Anadolu ve Rumeli Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti” adı altında birleştirilmiştir.
Amasya Genelgesi (22 Haziran 1919)
Havza’dan Amasya’ya giden Mustafa Kemal, yanına gelen arkadaşları Rauf Bey ve Ali Fuat Paşa ile birlikte Amasya Genelgesi’ni hazırlayıp yayımladılar. Bu genelge için Erzurum’da bulunan Kazım Karabekir Paşa’nın da telgraşa onayını aldılar.
Amasya Genelgesi’nde aşağıdaki hususlar yer alıyordu:
1. Vatanın bütünlüğü, milletin istiklali tehlikededir.
2. Merkezî hükûmet, üzerine aldığı sorumluluğun gereğini yerine getirememektedir. Bu durum milletimizin yok olduğu izlenimini vermektedir.
3. Milletin istiklalini, yine milletin azim ve kararı kurtaracaktır.
4. Duruma çare bulmak, milletin hak isteyen sesini dünyaya duyurmak için her türlü etki ve denetimden uzak bir millî heyetin kurulması çok gereklidir.
5. Anadolu’nun her suretle en emin yeri olan Sivas’ta millî bir kongrenin toplanması kararlaştırılmıştır.
6. Her ilden milletin güvenini kazanmış üç delegenin hemen yola çıkarılması gerekmektedir.
7. Her ihtimale karşı durumun millî bir sır hâlinde tutulması gereklidir.
Amasya Genelgesi, Kurtuluş Savaşı’na bir başlangıç ve millî egemenlik yolunda atılmış ilk adımdır. Bu genelge ile Kurtuluş Savaşı’nın gerekçesi, yöntemi ve programı ortaya konulmuştur. Mustafa Kemal bütün komutan ve valilere gönderdiği diğer bir genelge ile de, milletin içinde bulunduğu feci durumu anlatarak, halkın mitingler yapmaya ve işgalleri protesto etmeye devam etmelerini istedi.
Erzurum Kongresi (23 Temmuz-7 Ağustos 1919)
Amasya Genelgesi’nin yayımlanmasından sonra İstanbul Hükûmeti Mustafa Kemal’i ısrarla İstanbul’a geri çağırmıştır. Vatanın kurtuluşu konusunda kesin kararlı olan Mustafa Kemal bu çağrılara uymamış, 8/9 Temmuz 1919 gecesi hem müfettişlik görevinden hem de çok sevdiği askerlik mesleğinden istifa etmiştir. Mustafa Kemal müfettişlik görevinden ayrılmasına rağmen Anadolu’daki askerî ve sivil yöneticiler onun emrinde çalışacaklarını açıkladılar. Mondros Ateşkes Anlaşması’nın bir maddesi ile Doğu Anadolu’da bir Ermeni devleti kurulması amaçlanmıştı. Doğu
Anadolu Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti bu duruma engel olmak için Erzurumda bir kongre topladı. Mustafa Kemal, sivil olarak katıldığı kongrede kongre başkanlığına seçildi. Bu kongrede yurdun kurtuluşu ile ilgili önemli kararlar alındı.
Kongrede alınan kararlar şunlardır:
1. Millî sınırlar içinde vatan bir bütündür; vatanın çeşitli parçaları birbirinden ayrılamaz.
2. Yabancı işgal ve müdahalesine karşı ve Osmanlı Hükûmetinin dağılması hâlinde, millet hep birlikte kendini savunacak ve direnecektir.
3. Vatanın istiklâlini korumaya Merkezî Hükûmetin gücü yetmediği takdirde, amaca ulaşmak için bir geçici hükûmet kurulacaktır. Bu hükûmet üyeleri, millî kongre tarafından seçilecektir. Kongre toplantı hâlinde değilse, seçimi Temsil Heyeti yapacaktır.
4. Kuvayımilliye’yi etken ve millî iradeyi egemen kılmak esastır.
5. Hristiyan ahaliye siyasi egemenlik ve sosyal dengeyi bozucu ayrıcalıklar verilemez.
6. Manda ve himaye kabul olunamaz.
7. Millî Meclisin derhal toplanması ve hükûmet işlerinin meclisin denetimine konulmasını sağlamak için çalışılacaktır.
Kongre bir Temsil Heyeti seçerek dağıldı. Bu heyetin görevi, kongrede alınan kararları uygulamaktı. Temsil Heyeti başkanlığına Mustafa Kemal seçildi. Kongre sonunda Mustafa Kemal şu sözleri söylemiştir: “Tarih kongremizi, ender ve büyük bir eser olarak kabul edecektir.”
Sivas Kongresi (4-11 Eylül 1919)
Çağrısı Amasya Genelgesi ile yapılmış olan Sivas Kongresi, yurdun dört bir yanından gelen delegelerin katılımı ile toplandı. Sivas Kongresi’nde Anadolu’da ve Rumeli’de kurulmuş olan bütün müdafaa-i hukuk cemiyetleri, Anadolu ve Rumeli Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti adı altında birleştirildi. Memleketi içinde bulunduğu durumdan kurtarmak için derhal Millî Meclisin toplanması gereği bildirildi. Milletin kaderinin bu meclisin denetimine bırakılması kararlaştırıldı.
Kongre sırasında bazı delegeler, içinde bulunduğumuz durumdan yalnız kendi gücümüzle kurtulacağımızdan şüphe ederek, Amerikan mandasının kabulünü istediler. Uzun tartışmalardan sonra manda fikri reddedildi. Sivas Kongresi, Erzurum Kongresi kararlarını genişleterek, bu kararlara bütün ülkeyi kapsayan bir nitelik kazandırması bakımından tarihimizde büyük öneme sahiptir. Üyelerinin, yurdun hemen hemen her bölgesinden olması sebebiyle de bütün milletin tek vücut hâlinde birlik olduğunu dünyaya ilan eden millî bir kongredir. Erzurum Kongresi sonunda oluşturulan Temsil Heyetinin üye sayısı artırıldı. Mustafa Kemal bu heyetin de başkanlığına seçildi. Mustafa Kemal, bu ve benzeri olaylar karşısında ümidini hiçbir zaman
yitirmedi. Sabırlı ve kararlı hareket ederek ikna gücüyle herkesi bağımsızlık düşüncesi etrafında birleştirdi.Mustafa Kemal, yapılması gerekenleri kongre kararları hâline getirmekle Millî Mücadele’yi Türk milletine mal etmiş, milletiyle bütünleşmiştir. Kurtuluş düşüncesi tüm yurda yayılarak topyekûn bir mücadeleye dönüşmüştür. Sivas Kongresi’nden sonra Mustafa Kemal Paşa’nın amacı en kısa zamanda Anadolu’da millet temsilcilerinden oluşan bir meclis toplamaktı. Bu meclisin kuracağı hükûmet ile Millî Mücadele’yi bir merkezden idare edebilecekti. Bu sıralarda İstanbul Hükûmeti Mustafa Kemal ve Temsil Heyeti ile anlaşma zemini arayordu. İstanbul Hükûmeti temsilcisi Salih Paşa’yı Mustafa Kemal ile görüşmek üzere Amasya’ya gönderdi. Tarihimizde “Amasya Görüşmeleri” olarak bilinen bu görüşmelerde İstanbul Hükûmeti bir Millet Meclisi toplanmasını kabul etti. Mustafa Kemal, Meclisin Anadolu’da toplanmasını istemesine rağmen, Meclis 12 Ocak 1920’de İstanbul’da toplandı. Fakat İngilizlerin ve İstanbul Hükûmetinin baskısı sebebiyle olumlu bir çalışma gerçekleştiremedi. Sadece Erzurum ve Sivas kongrelerinin esaslarını “Misakımillî” hâlinde kabul ve ilan etti. Mustafa Kemal Paşa, 27 Aralık 1919’da Temsil Heyeti üyeleri ile beraber Ankara’ya gelmişti. Artık Millî Mücadele Ankara’dan yönetiliyor, İstanbul’daki asker ve sivil birçok vatansever, Bağımsızlık Savaşı’nda görev almak üzere Ankara’ya geliyordu.
1. 30 Ekim 1918’de ateşkes imzalandığı vakit Osmanlı Devleti’nin, düşman ordularının istilası altında bulunan ve Arapların çoğunluk teşkil ettikleri toprakların mukadderatı halkın özgürce verecekleri oya göre tespit edilecektir. Osmanlı-İslam çoğunluğu ile meskun bulunan kısımların genel topluluğu hiçbir nedenle ayrılık kabul etmez bir bütündür.
2. Halkın oyu ile ana vatana katılmış olan Elviye-i Selase (Kars, Ardahan, Batum) için gerekirse tekrar halkın serbest olarak oyuna müracaat edilmesini kabul ederiz.
3. Türkiye barışına bırakılan Batı Trakya’nın hukuki durumunun saptanması da yerli halkın tam bağımsızlık içinde özgürce verecekleri oya uyularak yapılmalıdır.
4. Osmanlı Hükûmeti’nin merkezi olan İstanbul şehri ile Marmara Denizi’nin güvenliği her türlü tehlikeden korunmalıdır.
5. İtilaf Devletleri ile kararlaştırılan esaslar içinde azınlıkların hakları gibi, Müslüman ahalinin de aynı haklardan faydalanmaları sağlanmalıdır.
6. Millî ve ekonomik gelişmemiz için siyasi, adli, mali gelişmelerimize engel olacak kısıtlamalar (kapitülasyonlar) kaldırılmalıdır.
Misakımillî kararlarının kabulünden sonra 16 Mart 1920 tarihinde İstanbul İtilaf Devletleri tarafından resmen işgal edildi. Bu şartlar altında Meclis de faaliyet gösteremeyeceğini anlayarak dağıldı; zaten bu sıralarda milletvekillerinin bir kısmı da İngilizler tarafından tutuklanmış bulunuyordu.
Mustafa Kemal, İstanbul’un işgali üzerine valiliklere ve kolordu komutanlıklarına talimat vererek Ankara’da toplanacak olağanüstü yetkilere sahip bir meclise yeni temsilciler seçmelerini bildirdi (19 Mart 1920). Seçimler hızla sonuçlandı. Nihayet 23 Nisan 1920’de yurdun her bölgesinden gelen millet temsilcileriyle Ankara’da Türkiye Büyük Millet Meclisi açıldı. Mustafa Kemal, millet iradesini ve egemenliğini temsil eden bu Meclise ve onun hükûmetine de başkan seçilerek artık Türk Bağımsızlık Mücadelesi’nin her bakımdan lideri oldu. Ancak memleketin içinde bulunduğu şartlar, kendisinin omuzlarına yüklenen görev gerçekten çok ağırdı. Tarihten silinmek istenen
bir milletin ölüm kalım savaşının, istiklal mücadelesinin liderliğini yapıyordu.
23 Nisan 1920 Cuma günü, Meclisin en yaşlı üyesi olan Sinop Mebusu Şerif Bey Meclis Başkanlığına getirilmiş, böylece Türkiye Büyük Millet Meclisi açılarak görevine başlamıştı. Mustafa Kemal, Meclise Ankara milletvekili olarak katıldı. Mecliste ilk sözü alarak Mondros Ateşkesi’nden o güne kadar, Türk milletinin geçirdiği mücadele safhalarını anlatarak “Hayat demek mücadele, müsademe demektir. Hayatta başarı, mutlaka mücadelede başarıyla mümkündür. Bu da manen ve maddeten kuvvete, güce dayanan bir durumdur.” demiştir.
Türkiye Büyük Millet Meclisi, başkanlığına Mustafa Kemal’i seçti (24 Nisan 1920). Mustafa Kemal’in başkanlığında ilk Bakanlar Kurulu oluşturuldu (3 Mayıs 1920). Bu hükûmete, Türkiye Büyük Millet Meclisi Hükûmeti denildi.
Meclisin açılmasıyla Millî Mücadele hukuki bir temele ve millî egemenlik temeline dayandırılmıştır. Mustafa Kemal millî egemenlik ilkesini hem işgalci güçleri yurt dışına atmak, hem de işbirlikçi İstanbul hükûmetlerini meşruiyet temelinden mahrum etmek için çok başarılı bir şekilde kullanmıştır. TBMM, dört bir yandan saldırıya uğrayan vatan topraklarını savunmak ve tam bağımsızlığa ulaşmak için Mustafa Kemal’e sağlam ve yasal bir dayanak oluşturmuştur.
Meclisin açılması ile tüm sorunlar çözümlenememişti. Bu defada çeşitli nedenlerle çıkmış olan ayaklanmalarla uğraşılmak zorunda kalınmıştır.
a. Uzun süren savaşların halkı yorgun düşürmesi,
b. İtilaf Devletlerinin ve İstanbul Hükûmetinin halkı TBMM’ye karşı kışkırtmaları (İstanbul Hükûmetinin Anadolu üzerinde otorite kurmak için din elden gidiyor propagandasını yapması, İtilaf Devletlerinin Millî Mücadele’nin padişah ve halifeye karşı yapıldığı şeklindeki propagandaları),
c. İngilizlerin Boğazların iki tarafında da tampon bölge oluşturmak istemeleri,
d. Kuvayımilliye’nin disiplinsiz davranışları, halktan zorla para ve mal toplaması,
e. Bazı Kuvayımilliye liderlerinin TBMM’nin otoritesine ve düzenli orduya karşı çıkması ve orduya katılmak istememesi,
f. Asker kaçaklarının otorite boşluğundan yararlanmak istemesi,
g. Bazı kişilerin manda ve himaye istemesi,
h. Azınlıkların işgallerden yararlanarak bağımsız devlet kurma çabaları.
1. Kuvayı İnzibatiye Ordusu (Halife Ordusu): Kuvayımilliye’ye karşı İstanbul Hükûmetince İngilizlerin yardımları ile kurulmuştur. İzmit ve Geyve çevresinde etkili olmuştur. Ayaklanma Ali Fuat Paşa tarafından bastırılmıştır. Kuvayı İnzibatiye birliklerinin bir kısmı Kuvayımilliye’ye katılmıştır.
2. Anzavur Ayaklanması: Jandarma emeklisi Ahmet Anzavur ve İtilaf Devletleri tarafından Çanakkale Boğazı’nın kontrolünü sağlamak için çıkarılan ayaklanmadır. Ayaklanma Balıkesir, Biga, Gönen, Manyas ve Susurluk çevresinde yayılmıştır. Ayaklanmayı Çerkez Ethem bastırmıştır.
3. Bolu-Düzce ve Adapazarı Ayaklanması: Boğazların kontrolünü sağlamak için İngilizlerin desteği ile çıkarılmıştır. Ayaklanma, Çerkez Ethem’in yardımları ile Ali Fuat Paşa ve Refet Bey tarafından bastırılmıştır.
4. Yozgat Ayaklanması: Osmanlı hanedanına bağlı ayanlardan olan Çapanoğulları Yozgat’ta, Aynacıoğulları ise Zile’de ayaklanmışlardır. Ayaklanma millî güçler tarafından bastırılmıştır
5. Konya Ayaklanması (Bozkır Ayaklanması): Delibaş Mehmet, hükûmet binasını basmış ve binaya el koymuştur. Millî güçler tarafından ayaklanma bastırılmıştır (22 Kasım 1920).
6. Afyon Ayaklanması: Yunanların kışkırtması sonucu Çopur Musa Afyon’da “Din elden gidiyor.” diyerek ayaklanmıştır. Kuvayımilliye güçleri ayaklanmayı bastırmıştır.
Fransızların desteği ile Ermeni İntikam Alayı Adana ve çevresinde ayaklanmış, halka saldırılar düzenlemiştir. Ayaklanma Güneydoğu Anadolu’ya da yayılmıştır. Millî Mücadele’nin kazanılması ile ayaklanmalar bastırılmıştır. Karadeniz Bölgesi’ndeki Pontusçu Rumlar, Trabzon’da Pontus devleti kurma düşüncesiyle ayaklanmışlardır. İngilizler tarafından desteklenmişlerdir. Kurtuluş Savaşı
boyunca en uzun süren ayaklanma, Pontus ayaklanmasıdır. Ayaklanma Şubat 1923’te bastırılabilmiştir
1. Demirci Mehmet Efe Ayaklanması: Denizli, Burdur, Dinar ve Çal çevresinde çıkmıştır. Ayaklanmayı I. İnönü Savaşı’ndan önce Refet Bey bastırmıştır (30 Aralık 1920).
2. Çerkez Ethem Ayaklanması: Kütahya, Gediz ve Demirci çevresinde çıkmıştır. Düzenli orduya katılmak istemeyen Çerkez Ethem, I. İnönü Savaşı sırasında düzenli orduya saldırmıştır. I. İnönü Savaşı’ndan sonra ayaklanma tamamen bastırılmıştır (1921). Çerkez Ethem ve arkadaşları Yunanlılara sığınmıştır.
1. İstanbul Hükûmeti ile haberleşmeyi kesmiştir.
2. İstanbul Hükûmetinin yapacağı tüm işleri geçersiz sayacağını açıklamıştır.
3. Meclis, Hıyanet-i Vataniye Kanunu çıkarmıştır. Bu kanunu uygulamak için İstiklal Mahkemelerini kurmuştur (11 Eylül 1920). Buna göre Büyük Millet Meclisinin meşruluğuna karşı ayaklanmaya yönelik sözle yazıyla karşı çıkan veya fesat hareketlerine girişenler vatan haini sayılacaklar, idam dâhil ağır şekilde cezalandırılacaklardı. Bu İstiklal Mahkemeleri iç isyanları çıkartanları, asker
kaçaklarını, bölücülük yapanları, savaş sonrası cumhuriyet rejimine karşı olanları, Sevr Antlaşması’nı imzalayanları yargılamıştır.
4. İstanbul Hükûmeti ve İtilaf Devletlerinin etkisiyle fieyhülislam Anadolu hareketine karşı bir fetva yayımlamıştır. Bu fetva ile Mustafa Kemal ve arkadaşları asi olarak nitelendirilmiştir. Buna karşılık Ankara Müftüsü Rifat (Börekçi) Bey ile yüzlerce din adamı karşı fetva yayımlayarak Millî Mücadele’nin haklılığını dile getirmişlerdir.
Ayaklanmaların Sonuçları:
Ayaklanmalar Kurtuluş Savaşı’nın başarıya ulaşmasını geciktirmiş ve zorlaştırmıştır. Cephelerde doğan boşluklardan dolayı düşman ilerlemiştir. Ayaklanmalar can ve mal kaybına sebep olmuştur. Ulusal birliğin oluşmasını geciktirmiştir. Ayaklanmaların çıkması TBMM’nin otoritesini zayışatmış; ama bastırılması otoritesini güçlendirmiştir.
SEVR ANTLAfiMASI (10 AĞUSTOS 1920)
Birinci Dünya Savaşı sonunda İtilaf Devletleri, Osmanlı Devleti’nin topraklarını paylaşma konusunda kendi aralarında uzlaşamamışlardı. Bu nedenle Osmanlı Devleti ile barış antlaşması imzalamamışlardı. Uzun süren görüşmelerden sonra 1920 yılında barış antlaşmasını hazırladılar.
Türkiye Büyük Millet Meclisinin tüm itirazlarına rağmen İstanbul Hükûmeti Sevr Antlaşması’nı imzaladı. Bu antlaşmaya göre;
1. Osmanlı toprakları İstanbul ve Anadolu’nun küçük bir bölümü olarak sınırlanıyordu.
2. Boğazlar her türlü geçişe serbest olacak ve Boğazları uluslararası bir komisyon yönetecekti.
3. İzmir ve Doğu Trakya Yunanlılara verilecekti.
4. Doğu Anadolu’da iki yeni devlet kurulacaktı.
5. Konya, Antalya ve çevresi İtalyanlara, Çukurova Fransızlara verilecekti.
6. Arap ülkeleri İngiliz ve Fransızlarca bölüşülecekti.
7. Kapitülasyonlardan bütün İtilaf Devletleri yararlanacaktı.
8. Osmanlı ordusu 50.700 kişi ile sınırlandırılacaktı.
Sevr Antlaşması’nın bu ağır koşullarına göre Osmanlı Devleti fiilen sona eriyordu. Sevr Antlaşması’na Tepkiler İstanbul Hükûmeti antlaşma taslağındaki bazı şartların kabul edilemez olduğunu bildirdi. Bu arada Yunanlılar, Balıkesir, Bursa ve Edirne’ye; İngilizler de Bandırma ve
Mudanya’ya asker çıkardılar. İstanbul Hükûmeti, “ Tamamen yok olmaktansa İstanbul ve Anadolu’da küçük fakat yine de bir devlet olmak daha iyidir.” düşüncesindeydi. İstanbul’da toplanan Saltanat Şûrasında Topçu Feriki (Korgeneral) Rıza Paşa dışında herkes antlaşma şartlarının kabul edilmesini destekledi. Bu karar üzerine de bir Osmanlı heyeti Sevres
(Sevr)’de barış antlaşmasını imzaladı. ( 10 Ağustos 1920 ) Sevr Antlaşması, Türk milletine yaşama hakkı tanımıyordu. Ancak antlaşma Türk milleti üzerinde olumsuz bir etki yaratmadı, aksine vatanın işgaline karşı mücadele azmini kamçıladı.
Sevr Antlaşması’na göre; İtilaf Devletleri Osmanlı İmparatorluğunu parçalamışlar, ülke topraklarını ve zenginliklerini kendi adralarında paylaşmışlardı.
Türkiye Büyük Millet Meclisi Hükûmeti, İstanbul Hükûmeti ile yapılacak bir barışın Türkiye Büyük Millet Meclisince kabul edilemeyeceğini; Türklerce kabul edilebilecek olan barışın, onun tek temsilcisi olan Türkiye Büyük Millet Meclisi ile yapılması gerektiğini ilan eden bir beyanname yayımlamıştı. Türkiye Büyük Meclisinde 19 Ağustos 1920 tarihinde yapılan toplantıda, “Sevr Barış Antlaşması’nı imzalayanların ve onaylayanların vatan haini ilan edilmeleri” kararı alındı. Sevr Antlaşması Mebusan Meclisi tarafından onaylanmadığı için hukuken geçersiz sayıldı.
Avrupalı devletler arasında 19. yüzyıldan itibaren başlayan ekonomik ve siyasi çekişmeler onların İtilaf (İngiltere, Rusya, Fransa) ve İttifak (Almanya, İtalya, Avusturya - Macaristan İmparatorluğu) olmak üzere iki gruba ayrılmalarına neden olmuştu. Bu gruplaşma 1914 yılında Birinci Dünya Savaşı’nın çıkmasına yol açmıştı. Osmanlı Devleti’nde yönetimi elinde bulunduran İttihat ve Terakki Partisi yöneticileri Almanya’nın yanında savaşa girilmesi gerektiğini ileri sürüyorlardı. Bu sayede son dönemlerde kaybedilen toprakların geri alınacağını belirtiyorlardı. Ancak Osmanlı Devleti Almanya ve bağlaşıklarının yanında girdiği savaşı kaybetti. 30 Ekim 1918 tarihinde imzalanan Mondros Ateşkes Anlaşması ile Osmanlı Devleti kendini kayıtsız şartsız düşmana teslim etti. Avrupalı devletler daha önce gizlice belirledikleri paylaşım planlarını ortaya koydular. Özellikle anlaşmanın 7. maddesi ile yurdumuz işgale açık hâle getirildi. Yurdumuzun işgale uğramasını Mustafa Kemal ve Türk milleti kabul etmedi. Kuvayı milliye ruhu ile hareke eden Türk halkı millî cemiyetler kurarak işgallere karşı direniş başlattı. Mustafa Kemal’in Samsun’a çıkmasından sonra Amasya Genelgesi, Erzurum ve Sivas kongreleriyle Anadolu’da millî bilinç uyandırıldı ve sistemli hareket edilmeye başlandı. Türk halkı cemiyetler aracılığı ile kendini savunmaya çalışırken gerek azınlıklar gerekse Millî Mücadele karşıtları kurdukları çeşitli cemiyetlerle işgalleri desteklediler. Misakımillî’nin kabulü ve Büyük Millet Meclisinin açılması Türk milletinin bağımsızlık umutlarını iyice artırdı. Olayları çok iyi kontrol eden ve yönlendiren Mustafa Kemal, bağımsızlık ateşini her geçen gün daha da kuvvetlendirdi. Meclisin açılmasından sonra çıkan ayaklanmaları bastırmak ve asker kaçaklarını cezalandırmak için Hıyanet-i Vataniye Kanunu kabul edildi. Bu kanunun uygulana bilmesi için de İstiklal mahkemeleri kuruldu. İstanbul yönetimince imzalanan ve Türk milletinin ölüm fermanı olan Sevr Antlaşması TBMM ve Türk milleti tarafından kabul edilmedi. Bu antlaşmayı imzalayan ve onaylayanlar vatan haini sayıldı. Millî Mücadele’nin örgütlenme süreci Mustafa Kemal’in dâhice yönetimi ve yönlendirmesi ile başarıyla sonuçlandı. Artık hedef Türk yurdunun işgalden tamamen kurtarılmasıydı.