Dönüşüm

6. Bölüm

Dönüşüm

6. Bölüm

Yazan: Ömer Faruk Işık
Yayına Hazırlayan: Mehmet Emin Çakmak

Dönüşüm


 İş yerine bu sefer mesaiye yirmi dakika kala gelmişti. Bu onun için bir rekordu ve saatine baktıktan sonra yüzünde uzun zamandır belirmeyen mutluluk çizgileri belirmeye başladı. Normalde iş yerine geldiğinde daha işin başlamasına bir saat olurdu. İş yerine geç kalma korkusu o kadar fazlaydı ki erkenden yola çıkardı ve yolculuk aksilik olmadan geçerse bir saat kadar erken gelirdi. Geç kalmaktan bu kadar korkmasının sebebi patronu değil babasıydı. Babasının ayarladığı bir işti ve bu işi kaybederse babasıyla araları ciddi şekilde açılabilirdi. Kafeteryadan kendisine büyük boy bardakta bir kahve aldı ve masasına oturdu. Çok düzenli bir hayatı vardı. Bazen bu hayatın içinde kendini robot gibi hissederdi. Evden çıkıp işe geliyor, çalışıyor, işten çıkıyor ve eve gidiyordu. İş arkadaşları bazen onu oturmak için çağırırlardı ama arkadaşlarının içtenlikle çağırdıklarını düşünmediğinden gitmek istemezdi. Akşam eve gittiğinde odasında yemeğe kadar otururdu. Yemekten sonra da hemen odasına geçip dinlenmeye devam ederdi ve bu dinlenme sırasında yarım saatlik bir müzik zevki yaşardı. Yan odadan kız kardeşi keman derslerini tekrar ederdi ve o güzel ezgi uykusunu iyice bastırırdı. Garip gelen rüyaları yazdığı bir defteri vardı. Defterin sayfaları dolunca onu yanına alır ve dışarıda uygun bir yerde ateş yakıp defteri yakardı. Kim bilir bugüne kadar kaç defter yakmıştır. Bir gün rüyasında onu tanıyan herkesin bir anda onu unuttukları görmüştü. Uyandığında uzun uzun bunu düşündü. Herkesin seni unutması güzel mi yoksa kötü mü? Bir ceza mı bir ödül mü? Etrafındakiler tarafından bir anda unutulduğunda kısa süreli olarak insan o kadar rahatlar ki sorumluluk ve çabaların bindiği o ağır yük birden kalkar ve gider. Uzun sürede bu durum kötü sonuçlar doğurabilir. Karşılıklı anılar biriktirdiğin ve sevdiğin birinin seni hatırlamaması, seni yok sayması acı vericidir. Seni sevmemesini kabullenebilirsin ama senin varlığından haberdar olmaması insanın bedenini bir haşereye çevirir. Ama insana verilebilecek, ara ara insanlara kendinin unutturup soyut bir hayat yaşama imkânı çok fazla istenecek bir şey olurdu. İnsan bazen fiziki âlemden ayrılmalı. İş telaşından, insani yükümlülüklerden, ailesine karşı ödemesi gereken borçlardan vs. kurtulmalı. Kısa süreliğine de olsa insan gerçekten boşlukta süzülen bir canlı olmalı. Bugün iş yerine gelirken yanında bugün yazdığı rüyasıyla dolan rüya defterini de getirdi. Akşam eve giderken yolun uzun bir kısmını yan masasında çalışan arkadaşıyla gidiyordu. Onun yanında giderken bu defteri ortaya çıkaramazdı bu yüzden onunla yolları ayrıldıktan sonra uygun bir yerde defterini ateşe verecekti. Çalıştığı masanın hemen sağ çaprazında ise hayallerinin başrolü çalışıyordu. Onu ilk gördüğü andan itibaren seviyordu. O, kardeşinin çaldığı keman eşliğinde dans ettiği kadın. Ve tabii ki rüyalarının başkahramanı. Elindeki rüya defterinde en çok bahsi geçen, en çok betimlenen karakter. Duyguları sadece rüyalarında açık. Gerçekte iste tamamen gizli duygulara sahipti. Duyguları açığa çıkmasın diye normal iletişimden bile kaçınıyordu.

Havanın soğukluğundan ötürü elini cebinden çıkartmıyordu. Eli celindeki defteri sıkı sıkıya tutuyordu. İçinde öyle garip bir his vardı ki bu his defteri bırakmasına izin vermiyordu. Sanki defteri elinden bıraktığı an defter herkes tarafından okunacakmış gibi geliyor, bu düşünce onu fazlasıyla korkutuyordu. Eve hızlı bir şekilde gitmek ve dinlenmek istiyordu. Kendisini, suç işledikten sonra şaşkın bir şekilde eve giden ve her an sara krizine hazır Raskolnikov gibi hissediyordu. Yolun ortasında düşüp bayılmaktan korkuyordu. Yol ayrımından sonra yalnız kaldığında elini belinden çıkartıp hemen bir ateş yakmaya yöneldi. Daha önce ateş yaktığı bir yerin boş olduğunu görünce hemen oraya bir ateş yaktı. Cebindeki defteri çıkartıp ilk sayfalarından teker teker yırtmaya başladı. Önce defterden yırttığı sayfayı okuyor sonra da ateşe atıyordu. Çoğu rüyası ona komik geliyor ve eğleniyordu. Komik rüyaların arasında hayatının kadınını betimlediği rüyaları okuyunca yüzü düşüyor ve hayallere dalıyordu. Rüya defterinin her sayfasını yırtıp ateşe attığında defterin içinde birkaç sayfanın daha kaldığı gördü. Defterin sayfasından farklı bir sayfaya yazılmış birkaç sayfalık yazı vardı.  Sayfalardan birini alıp ateşin ışığıyla okudu ve donmuş bir şekilde ateşin başında kalakaldı. Rüyalarının hepsi hakkında kısa kısa yorumlar yazıyordu kâğıtta. Bu kâğıdı yazan kişinin en çok ilgilendiği rüya çevresindeki insanları birden onu unuttuğu rüyaydı. O rüya hakkında uzun uzun yazmıştı ve her satırını okurken sanki içinde bir şeyler teker teker parçalanıyordu. Yazılanları okuyup bitirdiğinde gerçekten kendinin insanlar tarafından unutulduğunu fark etti. Her gün iş yerindeki çaycı onun kaç şekerli içtiğini yeniden soruyordu. Her masaya oturduğundan etrafından birileri sanki o işe ilk defa gelmiş gibi şaşırıyorlardı. Hatta patron bile ne iş yaptığını unutup ona ara ara işini soruyordu. Yol ayrımına kadar yürüdüğü iş arkadaşı ona veda etmeden yolunu değiştiriyordu. Kendisi ile yürüdüğünü fark etmediğini, yolu birlikte yürüdüklerini unuttuğunu düşünmeye başladı. Her gün kemanını dinlemeyi sevdiği kardeşi her gün onun odasına girip onunla hiç konuşmadan çıkardı ve annesi kahvaltıda her gün onun için bir bardak ve çatal koymayı unuturdu. Babası zaten onu duymazdı. Kendisinin unutulduğunu şu an fark etmişti. Yazıların sonunda Gaita yazıyordu.

“Unutulduğunu fark edip yeniden tanınman dileğiyle Gregor Samsa.”

                                                                                          -Gaita 

Copyright © 2023 Tüm Hakları Saklıdır. Tanıtım için kısa alıntılar dışında yayıncının yazılı izni olmaksızın hiçbir yolla çoğaltılamaz. 

© 2023, Sanrı Yapım

Yorumlar

Yorum Ekleyebilirsiniz!

Ömer Faruk Işık

Gaita'nın ve Ne İse Ne'nin yazarı.