Raşit Tunca's BLOG

Başağaçlı Raşit Tunca – Karoglan Hoca Kimdir? Biyografisi


isim : Raşit Tunca

Göbek ismi : Selim

Soy Lakabı : Haceliler

Nick isimleri : Karoglan veya Kar©glan ve imageman

Baba ismi : Mustafa

Anne ismi : Rabia

Doğumu : 1970 Başağaç


Eğitim:


ilkokul : 1976 -1981 Başağaç

Ortaokul Lise : 1981 -1988 Sandıklı İmam Hatip Lisesi

13.06.1988 de 8.25 Diploma notu iyi derece ile Mezun oldu.

Yüksek Okul Üniversite : 1988 -1989 AÜHF – AYO(Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi – Adalet Yüksek Okulu)

1989 da üniversiteyi 2. dönem sonunda yarım bırakıp terketti, ve 1989 yazında Avusturya ya Seyahati.

Mesleki Eğitim : Elektrik Teknisyenliği EBT ve EIT Sigmundsherberg Austria

Lehrabschlussprüfung 1 :

Elektrobetriebstechniker 25.01.2006 mit bestanden – Landesberufsschule Wiener Neustadt

Lehrabschlussprüfung 2 :

Elektroinstallationstechniker 24.06.2006 mit bestanden – Landesberufsschule Stockerau f Elektrotechnik


HAYAT HiKAYESi


ilkokulu Başağaç köy ilkokulunda tamamladı. ortaokul ve Lise eğitimini “Sandıklı imam Hatip Lisesi” nde tamamladı. Lise eğitimi sırasında, okulunda açılan “parasız devlet yurdu” sınavına girdi ve kazandı, ve son sınıf birinci dönem sonuna kadar yurtta kaldı. ikinci dönemde üniversite imtihanlarına, daha rahat bir ortamda hazırlanabilmek için tekrardan eve çıkdı. 1988/89 ÖSS Sınavından  AÜHF-AYO (Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi – Adalet Yüksek Okulu) nu kazandı ve Üniversite eğitimi için Ankara’ya gitti.


ÖKSÜZ


1988 de Babasının vefatı


ANKARA:


Yüksek Okul Eğitimi için Ankara’ya gitdi. ilk defa bir akrabasının yanında Keçiören gazino durağı ile şose durağı arasında bir apartmen de ~ 3 – 4 hafta kaldı.

Sonra paralı özel yurt ‘RESA’ yurdunda Ulusda kaldı.

Daha Sonra Balgat taki Devlet Paralı Yurdunda kaldı.


AiLE:


1990 senesi sonunda Evlendi. 2 Tane Çocuğu var, biri Oğlan biriside Kız.


HAC ve UMRE :


1997 de Hac ve Umre ziyaretini, Annesiyle beraber (Krems – Hezogenburg Camisi) Avusturya Milli Görüş Teşkılatı Hac Organizasyonu Kafilesi ile birlikte Yaptı.


DiNi ve TASAVVUFi HAYAT:


1991 senesinde Tarikatı Burhamiye ye intisab etti.

1992 de Nakşebend Tarikatına intisab etti.

~ 2003 -2004 arasinda Dusukiye Tarikatına intisab etti.

Tasavvufi hayat Yolculuğunda, Raşidi Tarikatını Kurdu.

Halen Tasavvuf Yolunda Raşidi Tarikatı’nın Kurucusu  ve imamı olaraktan, yoluna devam ediyor.


AVUSTURYA:


1989 da Avusturya da Schrems Taş ocağında (Schrems,Hatberg 1) işci oldu (Wiener Baustof Werke).

Daha Sonra Firmasi iki defa el degiştirdi Poschacher Natursteinwerk oldu.

Daha sonra Taş ocağından Çıkışını aldı.

iki defa, yaklaşık altışar ay Büyük Kasap “Gresinger”(Oberösterreich in Perg) de çalıştı.

Mesleki Eğitim yaptı [Ausbildung Elektrobetriebstechniker (Endüstriyel Elektrikci)], mezun oldu ve Dimlomasını aldı. Ve daha  sonra da [Installationstechniker (Kurulum Teknisyeni)] sınavına girdi ve kazandı, Dimlomasını aldı.

Liesing Firmalarda Elektrik Teknisyeni olarak çalışdı.

Emekli olmadan önce,  En Son “Backwelt Pilz” de Allrounder olarak çalışdı.

Halen “Malulen Emekli” olarak, hayatına Avusturya’da  devam etmektedir.

YAZAR:

Raşit Tunca Tasavvufi Dini Konulardaki Vaazlarını, Kurduğu Raşidi Tarkatına ait Zikirler dualar ve bilgileri, Tasavvuf yolundaki deneyimlerini, Şiirlerini, Makalelerini, grafiklerini,…Kitap Haline dönüştürüp, Normal Kitap ve Elektronik Kitap “EPUB” Versiyonlarını Yayınladı. Parası olmayanlar ve Öğrenciler için de, Bedava PDF Versionlarını ve, HTML Versiyonlarını, Çeşitli internet Sayfalarında Yayınladı. Kitaplarını Alltaki Yayınevinden ve Amozon’dan Google Kitaplıktan,… temin edebilirsiniz.

YAYINEVi

https://www.epubli.de/shop/autor/Ra%C5%9Fit-Tunca/29981



WEBMASTER


Yaklaşık olaraktan 2003 ten bu güne kadar bedava ve paralı Hostinglerde Forum, blog ve internet sayfaları kurup, vaaz ve sohbetlerini ve grafik tasarımlarını sanal ortamda paylaşıma sunmuştur, Deneyimli bir Webmasterdir, Ve Son olarak Deneyimlerinden faydalanmak isteyen amator ve profesyonel web sayfası sahibi olmak isteyenlere yardımcı olmak ve


tabi bal tutan parmağını yalar usulünce tabiki bunun yanında onlara ayırdığı zamanın ücretini almak kaydı ile TUNCAWEB sayfasını kurdu. Yakında sayfanın yapılandırmaları bitince ücretimizi ödeyenlere web sayfası kurmalarında yardımcı olacaktır. Forum sayfası kurmak isteyenler, blog sayfası açmak isteyenler, fotoğraf galerisi açmak isteyenler bizden profesyonel destek alabilirler.

karoglan446@gmail.com

Email adresimize istek ve başvurularınızı yapabilirsiniz


TUNCAWEB sayfası


https://web-tunca.com/ 

MAKALELERiM


"Ayağını Sıcak Tut, Başını Serin" Sünnetmidir Yoksa Atasözümü?


Ayağını sıcak tut başını serin deyimi, ya da Türk atasözü, bazılarınca yanlış, bazılarınca Doğru bir söz olaraktan irdeleniyor.


Bu atalarca test edilmiş, ve bu söze varılmış bir söz ki, o Atalar, yani eski çağda kalmış, atalar değil sadece, Anunaküleri o piramitleri nasıl yaptıklarını, yine mu kıtasını, agartayı düşündüğümüz zaman, onların da, bizim teknolojik seviyemize ulaştıklarını, anlayabiliriz, ve onlar da öyle cahil insanlar değildi, cahil insanların sözü değil bu sözler.


şimdi bu meseleyi biraz açıklığa kavuşturursak


Peygamberimizin Arabistan gibi sıcak bir ülkede, yün takke giydiğini düşündüğümüz zaman, insan garipsiyor, ve yün öyle bir doku ki, yazın serin, kışın sıcak tutuyor, bunu Muhammed O günkü fizik ve Kimya ve biyoloji bilgisi ile nereden biliyordu, Aynen taş binalar da, duvarları taştan olan binalarda, odanın içini bir defa ısıttığın zaman, kışın sıcaklığı dışarı salmadığı için, sıcak kalıyor, Yazın da dışarısının sıcağını içeri almadığı için, serin kalıyor, bugün bunun için, İzocam diye, taşı parçalayıp toz haline getirmişler, veya kumu, yani kum cam demek, camın ana yapısı, Öyle olunca izocam, yani cam tozu, yani kum tozu ya da taş tozu, iki çeşit zaten İzocam var, bir cam parçacıklarından yapılan, bir de taş parçacıklarından yapılan, aslında ikisi de aynı, camın ana yapısıda zaten kumtaş  da aynı görevi yapıyor, bugün çatıyı İzocam la kaplatmak demek, işte ısı kaybına engel oluyor, Aynen taş binaların fonksiyonu gibi.


şimdi biraz geri dönelim konumuza, başı Serin ayağı sıcak tutmak


Bundan önceki haftalarda yaptığımız sohbette demiştik ki, kar yağması için, ya da yağmur yağması için, Aynen Çaydanlıktaki suyun kaynadığı zaman, buharın kapağı atacak derecede yükselmesi, Hatta çaydanlığı ve kapağını Fırlatması atmasına neden oluyor, çünkü suyun içindeki genleşen hava, buharlaşıp, buhar gücüyle, kapağı yukarı kaldırıyor, ve Aynen alkollü termometrelerde de, o kırmızı sıvı, sıcaklık yükselince yukarı çıkıyor, bize dereceyi gösteriyor, Soğuyunca O kırmızı gösterge Aşağı iniyor, bu bize neyi anlatır, bizim vücudumuzdaki kırmızı Sıvı ne, kan, ve tansiyon yükseldi ne demek, yani motor hararet yaptı, sıcaklıktan kanı kaynattı, kan da kaynayınca tepenin attı, sinirlendin, yaz günü sinirlenen çok olur, sıcaktan, Bir de Ramazan'da, neden Tepesi atmıştır adamın Çaydanlığın kapağı atmış, Çaydanlığın kapağı neden atıyor, kaynadığından, Peygamberimiz ne demiş, sinirlenmek şeytandandır, şeytan cehennemin hatibi diyor zaten, Kur'an'da kendisini Allah'ın ateşten yarattığını, ve insanı topraktan yarattığını, O yüzden ateşin topraktan üstün olduğunu söylüyor, o zaman hiddetlenmek şeytandandır demiş peygamberimiz, işte bir hiddetlenince, bir de vücudumuz yani Kalbimiz hararet yapıp, motor su kaynatınca, yani vücudun suyu, esas Suyu, Kan sıvısıdır, işte kalpte hararet yapınca, aynı termometredeki kırmızı sıvının yükselmesi gibi, kan beynine vuruyor, beyine vurunca, işte aklı dumura uğratıyor, işte sinirlenme ve benzeri yine şeytanın ahlakı olan hiddetlenme de, aynı şekilde Kanı tepeye fırlatıyor, ve tansiyon çıkıyor, yükseliyor, O yüzden, Peygamberimiz demiş ki, hiddetlendiğiniz zaman, ayaktaysanız oturun, oturuyorsunuz yatın, veyahut gidin güzelce abdest alın, hiddetiniz geçer demiş, Bunu Peygamberimiz nereden biliyordu ki, Allah bildirmiş olmasa, bunu bir kitapta mı okudu, Hayır, Allah ona ilham etti, ve kalbine doğdu bildi. işte Su, soğuk su, O termometredeki kırmızı sıvının alt tarafını soğuttuğumuz Zaman, birden o göstergedeki yükselen kırmızı sıvı, aşağı inmeye başlayacaktır. işte o yüzden, Peygamberimiz de galiba demiş


“Hamamdan çıkarken ayakları soğuk su ile yıkamak baş ağrısını giderir.”


(Ebu Nuaym; Muhtârü'l-Ehâdîs, s.101)


banyodan çıkmadan önce ayaklara soğuk su dökmek ne yapıyor, Aynen o Termometrenin altındaki, topurcuk kısmındaki, kırmızı sıvıyı alttan soğutunca, yükselmiş tavan yapmış kırmızı sıvı,  senmeye başlıyor, inmeye başlıyor, yani derece düşüyor, Hani kaynayan Çaydanlığın içine soğuk su dökerseniz, kaynaması biterse, buhar azaldığı için, kaynama Olmadığı için, yani kaynama durduğu için, kapak atmaz, yani tansiyon çıkmaz, yaz gününde insanların sinirli olması, sıcaklık sebebiyle, ve tansiyonun yükselmesi sebebiyle, yine açlık sebebiyle tansiyon yükselmesi vardır, yine bir de şeytanın hiddetlendirmesi, sinirlendirmesi sebebiyle tansiyon yükselmesi vardır.


Takke Öyle Bir Şey ki, yazın Serinlemek için kullanırız, başımıza güneşten sıcak geçmesin diye korumak için giyeriz, kışın da soğuktan üşümemek için yine şapka giyeriz, yani Multi fonksiyon.


Yani hem yaz hem kış, Aynen bunu uniseks gibi bir şey, hem erkek hem dişi deniyor ya, Bu da Multi fonksiyon hem yaz hem kış.


işte Muhammed Yaz Günü çölde, neden yün takke giyiyor, Güneşin sıcaklığı, Vücuttaki kanı kaynatıp da, tepem atmasın diye, hemde sinirlenmeyeyim, hem de Tansiyonum çıkıp, Allah korusun beyin kanaması olmasın diye, Hani Çaydanlığın Tepesi Attı mıyd,ı kapağı fırlatıp atıyor, tansiyonun çıktığı zaman, beyin kanaması, çaydanlık kapağı attı demek, işte yazın yün takke giymek, kışın yine yün takke giymek, kışın üşümemek için, Yazın da sıcaktan tansiyonun çıkmaması, ve başının zarar görmemesi için, takke, yün takke.


Gelelim ayakları sıcak tutma meselesine

Ayakların üşüdüğü zaman, ta bu üşüme, bağırsaklarına kadar uzanır, ve Bağırsaklarında gaz meydana getiriyor, abdestini tutamazsın. Ama bu kış günü için geçerli, kış günü Ayaklarını sıcak tutman lazım. yazın ayaklarını yün çorap giyersin, Yani yine aynı şekilde fakat, mayasıl denen bir hastalık meydana gelir, ayak parmakların arası yara olur, yün takke ve yün çorap aynı şekilde yazın ve kışın iyidir. fakat yazın bir yan tesiri olur, mayasır denilen, parmak aralarında yara meydana getirir, hava almadığı için, ama aynı fonksiyon, yazın serin tutmak, kışın sıcak tutmak için, yün iyidir. ve yazın banyodan çıkmadan önce, vücudun  banyo ettiğin zaman,  sıcak suyla  vücudunu, sıcak bir zamanda, daha da ısıttığın için, kanda ısınıp, tepen atma tehlikesi, yani tansiyonunun çıkma tehlikesi meydana gelir, ve banyoda düşüp bayılabilirsin, beyin kanaması geçirebilirsin, tehlikeli, O yüzden yazın sıcak suyla banyo yaptığın zaman, çıkmadan önce dizden aşağılara Soğuk su dökmek, Musluktan Akan soğuk sudan dökünmek, aynı termometredeki, alttaki tomurcuk kısmı soğutup, yükselen göstergedeki, kırmızı sıvının, aşağı sönmesi gibi, tansiyonun tependen biraz aşağı iner, kaynama durur, ayaklar O yüzden bu atasözünde ki gibi serin tutulmalı, ama ne zaman, tansiyonun çıkma tehlikesi olduğu zaman, ben buna yazın yapınca ismine "avustralya'yı soğutmak" deyimi koydum, ben bu usule. hani biz kuzeyde olduğumuz için, Avustralya altta, ve dizden aşağıya su dökmek, avustralyeyi soğutmak, bu ne için geçerli ,Biz Mevsim tarikatıyız, ve mevsim tarikatındaki müntessiplerimiz, raşidii tarikatındaki müntesiplerimiz, yazları, diziden aşağıya, banyoda soğuk su dökünmeli, Bunun sebebi de avustralya'yı soğutmak dedik. gerçekten de Avustralya da, bizde yaz iken oralarda kış olduğu için, soğuması lazım (Vahdeti vücut Meselesi) serin olması lazım, Avustralya veya Brezilya veya Afrika ve alt kısmı, Ama bu Sadece yazları, ve dedik işte kar yağması içinde, Hani bu Avusturya'da Wienachten den önce, vaynak man yani Nicolas çorabı vardır, tek çorabın içine fıstık fındık koyarlar, ve o Nikolasın gününde Nikolas dağıtır, çikolata ve benzeri işte, o yün çorap giyme Mevsiminin geldiğini insanlara anlatmak için bir seramonidir, ama insanlık bunu unutmuş, demin dediğim gibi, biz de Soğuk iken, de aşağıdaki Kutup, yani Avustralya ve Brezilya sıcak olmalı ki, oradaki su kaynayınca, Çaydanlığın kaynayan suyu yukarı çıkacak, ve yukarıda da kapağı birden açınca, soğuyan, birden soğuyan su, yağmura ya da kara dönüşecek, bulutlar öyle Deniyor zaten, birden soğuduğu zaman kar, ve soğuk oluyor, yavaş yavaş soğursa yağmura dönüyor, yani o zaman kışın da işte, O mevsim geldiği zaman, yün çorap giymek, "avustralya'yı ısıtmak" veya " çaydanlığı kaynatmak" deyimini kullanıyorum Ben bu konuda. çaydanlığı kaynatmak lazım ki, kar yağabilsin, yağmur yağabilsin.

Evet o yüzden bu atasözü atalarca deneyimlenmiş ve hakikat olan bir sözdür.

"ayağını sıcak, başını serin tut"

Bu ne zaman için geçerli, kış mevsimi için, yazın Ne yapmamız lazımmış, bizden aşağıyı tansiyon çıkmaması için, üşütmemiz soğutmamız lazımmış, ama üşüyen birisi, veya Tansiyonu düşmüş Birisi bunu yapmasın.

Yine bu deyimi yanlış anlayıp, başımı serin tutacaksın diye, klimanın altında başını tutarsan, menenjit olursun, beynin iltihaplanır, yani başını serin tut vakitsiz değil, vaktine göre. başını buzlukta klimada tut. ya da soğuk hava üfüren bir yerde dur değil. hasta olursun. onda da yanlış anlayanlar, işte aynen "kulak misafiri olmak" deyimini anlamayan birisinin, kulağa misafir mi gidilir, O bir deyim, kinaye ve benzetmedir, burada da başını serin tutmaktan kasıt, yani tansiyonun çıkmasın, ve bu Aynen bilgisayarda fazla işlem yaptığınız zaman, bilgisayarın Cipi yani Prosesörler, o altın iğnecikler ısınınca, "melting Gold" yani altının ergime noktası gibi sıcaklığa ulaşmaya başlayınca, altın eriyince, iletkenliği bozuluyor, Aynen beyninin tansiyonunun çıkması gibi, bilgisayarında beyni ısınınca, aklı dumura vuruyor, ve bilgisayar yavaşlıyor, ve yanma tehlikesi, O yüzden içine ekstra ventilatör koyarlar, bazı bilgisayarlarda, Cip ısındığı zaman Cipi soğutmak için, ventilatör üfürür, o yüzden işte, başı serin tut, Aynen bilgisayarın o altın çipini, yani Prosesörleri soğutmak gibidir, ısındığı zaman soğutmak gibidir, yoksa aklın dumura uğrar, kan beynine hücum ettiği için, aklın çalışmaz, ne demiş peygamberimiz, hiddetlenmek sinir şeytandandır ve aklı sinir örter demiş


"(O takva sahipleri) bollukta ve darlıkta harcayıp yedirenler, öfkelerini tutanlar, insanların kusurlarını bağışlayanlardır. Allah da iyilik edenleri sever" buyurmuştur Rabbimiz.


(Âl-i İmran, 3/ 134)


Peygamberimiz'e gelerek kendisine öğüt vermesini isteyen bir adama Resulullah (s.a.s); "Öfkelenme!" demiş ve bu sözünü birkaç kere tekrarlamıştır


(Riyazü's-Salihîn, I, 80)


Öfke anında Allah'a sığınmak ve öfkenin geçmesini istemek gerekir. Öfkeli birisini gören Hz. Peygamber şöyle buyurmuştur:


"Ben bir kelime biliyorum ki, eğer şu adam o kelimeyi söylese muhakkak öfkesi geçer. O kelime: Eûzü billahi mineş-şeytânirracîm", sözüdür"


(Müslim, Birr ve Sıla, 109)


Kibrinden dolayı öfkelenmek, kötüdür. İsa aleyhisselam öfkenin de kibirden ileri geldiğini bildiriyor. Hadis-i şerifte (Öfkelenmek imanı bozar) buyuruluyor.


(Beyheki)


Kur'an-ı kerimde mealen buyuruluyor ki:

([Eshab-ı kiram] kâfirlere karşı çetin, kendi aralarında merhametlidir.)


[Fetih 29]


Hadis-i şeriflerde de buyuruldu ki:

(Ümmetimin hayırlısı demir gibi sert, dayanıklı olandır.)


[Beyheki]


(Hiddet ümmetimin seçkinlerine [iyilerine] gelen bir haslettir.)


[Taberani]


(Amellerin, ibadetlerin en kıymetlisi, Hubb-i fillah ve Buğd-ı fillahtır.)


[İ.Ahmed]


[Hubb-i fillah Allah için sevmek, buğd-ı fillah, Allah için buğzetmek, dargın durmak demektir.]



Allahü teâlâ, öfkesini yeneni övmekte, fakat hiç öfkelenmeyeni övmemektedir. Hadis-i şerifte buyuruldu ki:

(Yiğitlik, pehlivanlık hasmını yenen değil, öfkesini yenendir.)


[Buhari]


Başka bir hadis-i şerifte de şöyle buyurulmuştur:


"Kuvvetli ve kahraman pehlivan, herkesi yenen kimse değildir. Kuvvetli ve kahraman pehlivan ancak öfke zamanında nefsine mâlik olan ve öfkesini yenen kimsedir"


(Müslim, Birr ve Sıla, 107)


Müslim’deki hadis-i şerifte, (Ben de insanım, diğer insanlar gibi kızarım) buyurdu. Fakat kızması onu haktan ayırmazdı. Öfkesini yener ve affederdi. Allahü teâlâ, iyileri şöyle övüyor:

(Onlar, bollukta ve darlıkta da infak eder, öfkelerini yener, insanları affederler.) [A.İmran 134]


İnsanlar, kızmak, öfkelenmek yönünden farklıdır. Tirmizi’deki hadis-i şerifte, (İnsanlar çeşitli mizaçtadır. Kimi geç kızar, öfkesi tez geçer. Kimi çabuk kızar, çabuk yatışır, bu ise kendisini telafi eder. Kimi de tez kızar geç yatışır. En iyisi, geç kızıp öfkesi çabuk geçendir. En kötüsü de, çabuk kızıp geç yatışandır) buyuruldu. Bir hadis-i şerifte de, (Mümin, tez kızar, tez barışır) buyuruldu. Fakat (Mümin hiç kızmaz) buyurulmadı.


Öfkeyi yenmenin fazileti ile ilgili hadis-i şeriflerden birkaçı şöyle:

(Kim Allah rızası için öfkesini yenerse, Allahü teâlâ da ondan azabını def eder.)


[Taberani]


(Öfkesini yenen Cennete kavuşur.)


[Taberani]


(Öfkesini yeneni, Allahü teâlâ korur ve düşmanını ona boyun eğdirir.)


[Buhari]


(Öfke, şeytandandır. Şeytan, ateşten yaratılmıştır. Ateş, su ile söndürülür. Öfkelenince abdest alın!)


[Ebu Davud]


(Sinirlenen, ayakta ise otursun. Öfkesi geçmezse yan yatsın.)


[Ebu Davud]


evet bu meseleyi de bu şekilde anlatmış olalım.


Bu bir Karoglan Raşit Tunca sağlık makalesi


Raşit Tunca


Avusturya şiremiz ilçesi, 30 Ocak 2023 

Vahiy Bitti mi Kesildi mi? Allah insanlar ile Teması  Kesti mi Artık?


Kur'an tamamlandığı için, vahiy de, peygamberimizle birlikte, Kur'an ile birlikte kesilmiştir, artık vahiy yoktur, ilham Vardır, firaset vardır, bir de Sadık Rüya vardır diye anlatılıyor, iddia ediliyor.


Doğrumudur?


أَعُوذُ بِاللهِ مِنَ الشَّيْطَانِ الرَّجِيمِ , بِسْمِ ﷲِالرَّحْمَنِ اارَّحِيم


وَاَوْحٰى رَبُّكَ اِلَى النَّحْلِ اَنِ اتَّخِذ۪ي مِنَ الْجِبَالِ بُيُوتًا وَمِنَ الشَّجَرِ وَمِمَّا يَعْرِشُونَۙ



Ve evhâ rabbuke ilen nahli enittehızî minel cibâli buyûten ve mineş şeceri ve mimmâ ya’rişûn


MEALi


Ve Rabbin, bal arısına, dağlarda, ağaçlarda ve çardak kurulan yerlerde kovan yapın diye vahyetti.


Veya


Rabbin, bal arısına şöyle ilham etti: “Dağlardan, ağaçlardan ve insanların yaptıkları çardaklardan (kovanlardan) kendine evler edin.”


(Nahl Suresi 68 )


Nahl suresi 68. ayette, Rabbin Bal arısına vahyetti,çayırlarda, çimenliklerde, ağaçlık olan yerlerde, yuva yap, rızkını ara, gibicesine vahyettiğini bildiriyor.


Bu ayet gösteriyor ki,


Vahiy : Vahiy Sadece, Kur'an gibi dini hükümleri içeren, namazdır, abdesttir, insan haklarıdır, ve benzeri kuralları içeren, din bilgilerini kapsayan, ve sadece Cebrail ile gelen, bir bilgi değildir. Allah arıya vahyederken, bir din indirmedi, arıların bir dini yok, onlara sadece rızkını ve yuvasını nerede yapıp, rızkını nerede arayacağını bildirdiğini belirterekten, O'nlara da vahyettim diyor. Yani vahiy : seni yönlendiren bilgi, Bu bir buluş için, icat için olabilir, yahut başın dardadır, seni kurtuluşa erdirecek bir çıkış kapısıdır, yahut bir bilgidir ki, mesela insanlar bu konuda ihtilafa düşmüştür, Allah seni, o konuda halife kılmıştır, ve senin ile o ihtilafı düzeltmek istemektedir, ve sana ilham edip(vahyedip) bu ihtilafı bu sayede çözer. ilham ile vahiyin farkı: ilham zaten meleklerden gelen ses veya frekans, vahiy direkt Allah'tan gelen, arada vasıtasız, Allah'tan gelen ses veya Frekans veya bilgiye verilen isim ki, Haşa kella, Allah öldü mü ki, vahiy kesilsin, Allah insanlara bilgi vermekten bıktı mı, usandı mı ki, insanları doğru yola iletmek için, vahiy yöntemini kullanmasın? birilerini yönlendirmesin! Allahü Teala Kuranda


أَعُوذُ بِاللهِ مِنَ الشَّيْطَانِ الرَّجِيمِ , بِسْمِ ﷲِالرَّحْمَنِ اارَّحِيم


وَلَقَدْ أَرْسَلْنَا مِن قَبْلِكَ رُسُلًا إِلَىٰ قَوْمِهِمْ فَجَآءُوهُم بِٱلْبَيِّنَٰتِ فَٱنتَقَمْنَا مِنَ ٱلَّذِينَ أَجْرَمُوا۟ ۖ وَكَانَ حَقًّا عَلَيْنَا نَصْرُ ٱلْمُؤْمِنِينَ


Ve lekad erselnâ min kablike rusulen ilâ kavmihim fe câûhum bil beyyinâti fentekamnâ minellezîne ecramû, ve kâne hakkan aleynâ nasrul mu’minîn.


Andolsun, senden önce biz nice peygamberleri kendi kavimlerine gönderdik. Peygamberler onlara apaçık mucizeler getirdiler. Biz de suç işleyenlerden intikam aldık. Mü’minlere yardım etmek ise üzerimizde bir haktır.


(Rûm Suresi 47. Ayet)



Dostlarıma yardım etmek üzerime vacip oldu diyor, müminlere yardım etmek, yani iman eden dostlarına yardım etmek, üzerime vacip oldu diyor, bu yardım etmek sadece, Sence Mesela, adamın arabası yok, Araba almasına, ya da, savaş yapıyor, Savaş'ı yenmesine yardım etmesi mi, zannediyorsunuz. müminlerin başına Her çeşit belalar geliyor, Belki bu bela : Bir tartışmada birisinin(Mümin Birsinin) başı belada, adamı yalancı çıkarıyorlar, Allah O'nun doğru olduğunu ispat etmek için, O'na doğru bilgileri vahiy eder ilham eder, çünkü Allah'ın dostudur, Mümindir, Çünkü Müminler  Allah'ın dostudur,


أَعُوذُ بِاللهِ مِنَ الشَّيْطَانِ الرَّجِيمِ , بِسْمِ ﷲِالرَّحْمَنِ اارَّحِيم


اَللّٰهُ وَلِيُّ الَّذٖينَ اٰمَنُواۙ يُخْرِجُهُمْ مِنَ الظُّلُمَاتِ اِلَى النُّورِؕ وَالَّذٖينَ كَفَرُٓوا اَوْلِيَٓاؤُ۬هُمُ الطَّاغُوتُۙ يُخْرِجُونَهُمْ مِنَ النُّورِ اِلَى الظُّلُمَاتِؕ اُو۬لٰٓئِكَ اَصْحَابُ النَّارِۚ هُمْ فٖيهَا خَالِدُونَࣖ


Allâhu velîyyullezîne âmenû, yuhricuhum minez zulumâti ilen nûr, vellezîne keferû evliyâuhumut tâgûtu yuhricûnehum minen nûri ilâz zulumât, ulâike ashâbun nâr, hum fîhâ hâlidûn.


Allah, iman edenlerin dostudur. Onları karanlıklardan aydınlığa çıkarır. Kâfirlerin velileri ise tâğûttur. (O da) onları aydınlıktan karanlıklara (sürükleyip) çıkarır. Onlar cehennemliklerdir. Orada ebedî kalırlar.


(Bakara Suresi - 257)


O hani, Peygamberimiz Miraç ettiğinde, Yahudiler geldiler, Peygamberimizi yalancı çıkarmak için, sen Allah'la görüşmeye gittin, bir de Mescidi Aksa'yı gördüm diyorsun, Hadi bakalım bize mescide Aksa'nın camları kaç tane söyle dediler. Peygamberimiz : O an gözümüzün önüne mescid-i Aksa getirildi, Ben de camlarının sayısını sayıp , onlara söyledim. diye rivayet ediyor.


Yani işte böyle bir şey, Allah bir çıkmazdan, bir kulunu, sevdiği bir kulunu, dostunu, O çıkmazdan kurtarmak, çıkarmak için, bir bilgi, bir görüntü, bir ses, Bir Hayal gösterebilir. Bunların hepsi Allah'tan direkt geldiği için, hepsi vahiy niteliğindedir, yani vahiy sadece peygamberlere de inmiyormuş.


Ben, bundan seneler önce, bir vaaz yapmıştım, vaaz da dedim ki : Ben Evimin penceresinin önüne, ekmek parçaları koyuyorum, ve yakınlardaki Kuşlar, gelip benim penceremdeki ekmekleri yiyorlar. Peki bunlar, Koskoca şehirde, benim penceremin önünde ekmek olduğunu, nereden biliyorlar. Tabii ki, Allah, onlara git, raşit'in evinin penceresini önünde, Sizin rızkınız var, diye vahyediyor. buna benzer minvalde vaaz etmiştim. Ve bunu dinleyenlerden yada okuyanlardan birisi de, Radyo dj si  "Ceyhun Yılmaz" bu sohbeti dinlemiş yada okumuş herhalde, ondan sonra, penceresinin önüne, Ekmek parçaları koymuş, ve bunu ben Facebook'ta ya da Twitter'da gördüm, Facebook'taydı herhalde, ve oradaki martılardan bir tanesi gelmiş, ve ekmekleri yemiş, Ondan sonra, o Martı ile Bu ikisi arkadaş olmuşlar,Martının ismini "Enayi" koymuş, ve "enayi geldi, yine ekmekleri aldı gitti" diyerekten video kısa videolar resimler eklemeye başladı. Yani biz ona öğrettik bu ilmi. O da Hakkal yakin tatbik etti, yaşadı bildi ve öğrendi. yani vahiy Kapanmış bitmiş değil, Allah yine o martıya da vahyetti, yani vahiy sadece arıya da değil, vahiy Martı ya, diğer hayvanlara, insanlara, evliyalara, Allah dostlarına, haala vahiy devam ediyor. vahiy sadece dini bilgiler demek değildir, bir mucit amcanın, o icadı yapabilmesi için gereken bilgiyi de, Allah yine o mucit amcaya, vahiy yoluyla bildiren, ilham yoluyla bildirendir. Hani bir nevi ilham, meleklerden gelen sese verilen isimdir, arada vasıta, yani melekler o bilgiyi Allah'tan alıp, insana verince, ilham denilir. Ama Allah'tan gelene vahiy denilir, Allah vahiy de de, yine çeşitli gönderme sistemleri kullanmış, arada vasıta olaraktan Melekleri kullanırsa, işte Cebrail ile gelmesi gibi, yahut da çan çınlama sesi gibi şeklinde diye tarif etmiş Peygamber Efendimiz.(Misal Kulak Çınlaması), yani yine, gönlüne düşen bir bilgi de, Allah'tan gelen bir vahiy olabilir, bu vahiy yani, illaki seni peygamber yapmak için gelecek bilgi değildir, peygamberlik bittiği için, seni onu bunu peygamber edecek bir bilgi değildir, yani peygamber olmak için değildir, ya da peygamberlere mahsus bir billgi de değildir her  vahiy. Evet bunu kısaca anlatmak istedim, Biraz uzun oldu ama, inşallah anlaşılmıştır.


Bir Karoglan Raşit Tunca Makalesi


Raşit Tunca


Schrems, 29 Ocak 2023 

Negatif Büyüme Nedir? Pozitif Büyüme Nedir? dediğimiz zaman


Negatif Büyüme nedir? Pozitif büyüme nedir? dediğimiz zaman


Ekonomideki negatif büyüme borçlanma demektir,

sayılardaki negatif büyüme eksi sayılara Doğru Gitmek demektir,

insanlıkta negatif büyüme, kadın ve dişil enerjinin çoğalması ve kadınların çoğalması erkeklerin azalması,

fıkıhtaki negatif büyüme, sevapların azalıp, günahların çoğalması,

düşüncedeki negatif büyüme, nakıs düşünme, noksan düşünme, akıl zayıflığı, Bilgisizlik ve cahilliğin çoğalması,

bilimdeki negatif büyüme, yalan bilginin çoğalması, sahte bilgilerin çoğalması,

uzaydaki negatif büyüme, güneşlerin sönüp, karadeliklerin çoğalması, yıldızların dökülüp azalıp, karanlığın koyulaşması,

mevsimlerdeki negatif büyüme, kış mevsimi ve sonbahar mevsiminin uzun sürmesi, yaz ve ilkbaharın kısa sürmesi,

sözlerdeki negatif büyüme, küfür ve argonun çoğalması, düzgün konuşan insanların azalması, anlaşılır konuşan insanların azalması,

Tıpta ve sağlıkta ki negatif büyüme, hastalıkların çoğalıp, hastalık çeşidinin çoğalıp, mikropların çoğalıp, çaresinin bulunamaması,

yazıdaki negatif büyüme, yazılanların okunduğu zaman anlaşılmaz olması,

renklerdeki ve resimlerdeki negatif büyüme, Gölgelerin çoğalması,

dillerdeki yani language teki negatif büyüme, Bir dili tam manası ile bilenlerin azalması,



geldik asıl konumuza


Tasavvuftaki negatif Büyüme nedir?


insanın, derinliğine, içsel yolculuğunda, geriye doğru yolculuğun çoğalması, yani insanların anneci olması, babacı olmaktan daha çok, anneci olması.


"لقد جاءكم رسول من أنفسكم عزيز عليه ما عنتم حريص عليكم بالمؤمنين رؤوف رحيم"


Andolsun size içinizden öyle bir peygamber geldi ki, gayet izzetli ve şereflidir. Sıkıntıya düşmeniz ona çok ağır gelir üstünüze titrer, müminlere gayet merhametli ve şefkatlidir.


Tevbe  Suresi 128. Ayet


رؤوف رحيم


Yüce Bir Ana


Manası vardır bu ayette "Hz Fatma" kastediliyor olamaz mı bu ayette? Peygamberin "müminlere gayet merhametli ve şefkatli"olmasının meyvası olaraktan, Hz Muhammed yoluna Reankarne Fatma (Yüce Bir Ana) olaraktan devam etmiş olmaz mı


Yani kur'an-ı Kerim'in yolculuğunda Fatiha'dan aşağı doğru olan yolculuk, Nas suresine doğru olan yolculuk, fakat hazreti mehdi insanlara, işte sondan başa doğru yolculuğu öğretmek istemektedir ki, o da, 3 Kulhü den sonra, Fatiha okunması diye tarif etmiştir.

Bunun da derinine inersek, Kur'an-ı Kerim'i 3 defa hatim ettikten sonra, fatiha'ya dönmek, başa dönmek. işte, 3 Kulhü, Kuranı 3 defa hatm ettiğin zaman, 3 kulhu okumuş olursun, hatimde Her sure 1 defa okunur, Öyle olunca 3 kulhü demek, Kur'an-ı Kerim'i 3 defa hatmedeceksin, sonra da başa döneceksin. 3 tur atacaksın


“Benim ümmetimin ömrü 1.500 seneyi pek geçmeyecek.” 


[bk. el-Havi li'l-Fetavi, Suyuti, 2/248; Ruhul Beyan, Bursevi, (Arapça) 4/262, Ahmed bin Hanbel, İlel, s, 89]


“Âdem'den kıyamete kadar insanlığın ömrü yedi bin senedir.”


(Kenzu’l-Ummal, h.no: 16459; Munavî, Feyzu’l-Kadir, III/547; h.no: 4278)


1500:3=500 sene eder

Bir tur 500 Sene eder


7000:500:14 Tur eder

571+500+500+500=2071

2071:500=4,142


14-4,142=9,858 Peygamberimiz doğduğunda 9,85 tur atılmış yani galaksideki yıldızların ve onlara tabi olan gezegenlerin ana yıldızın etrafındaki bir turu 500 sene eder 3 kulhü fatiha  9,85 nuh ümmeti arasinda 1000 den elli eksik 950 ve 9,85 turdan 2 turdan 50 eksik alirsak 1,9 tur ~ 8 Tur önce Hz Nuh vaktiymiş  ve geldik yine aynı döngüye galaksiyi de döndüren nebula daki tur 8 tur 8X500=4000 senede bir Tur ~ milattan 2000 sene önce  yani o kadar uzak degil yani .....



islamın sona ereceği vakit 2071

onddan sonra Allahu alem kıyamet süreci başlıyor



Bunun başka manası da başlangıç Hazreti Adem, son ise, Hitam ise Hz Muhammed, ve biz  salavatı Kebir de,  bize isimleri bildirilen Bütün peygamberlere salavat okuruz, selamet dileriz, yani baştan sona Hz Adem'den Hz Muhammed'e kadar saymak, sona yolculuk, onu da Tevhidi Kebir zikrimiz ile yaparız, yani peygamberlerin hatıratını hatırlarız..

Bunları saymanın bize katkısı nedir? en son vaazımızda anlattığımız meseleden biraz bahsedersek, zamanda Geçmişe Yolculuk edeceğimiz zaman, kainatın neden bu kadar açıldığını anlatmıştık, misal olaraktan, kısaca değinirsek, ben Ben olmadan önce, Annem de bir hücre idim, annemden önce, babamdan anneme geçtim, ondan önce Babam ve Anenemin, Ana babası ve dedesi ninesi var, babamdan tarafa babamın da annesi babası, ve dedesi ninesi var, iç içe kainatlar, ve o yüzden geçmişe gittiğimiz zaman parçacık küçülerekten ve genişleyerekten çoğalaraktan devam ediyor. işte bizim sistemimiz olan Güneş sistemimizde geriye doğru gidişe baktığımız zaman, sistemimiz bildiğimiz gibi bilinen 9 gezegenden oluşmakta, ondan sonrası başka galaksiler, başka yıldızlar şeklinde, işte 8 veya 9  da zaten 9 hatta ya da 8  değerli ata, anne baba, kaynana kayınpeder, Bir de sen ve kendi karın eşin, iki tane de çocuğun olursa bir oğlan bir kız etti 8 veya 3 lü , yani 8 gezegen ya da 9 lu sistem ana yapı, ana kaldıran, ondan sonra, yukarı çıktığımızda, Daha üstü, Daha üstü, şeklinde açılımı anlatıyor. dedik ya. dedemizin Dayısının amcasının oğlu. misal yeni atılan teleskop ile gökyüzü daha büyük başka şekilde görüntülenmekte. işte geçmişe doğru bir yolculuk. bütün yıldızları görebilecek bir sisteme Sahip değiliz, çünkü dedim ya Hazreti Adem'e gittiğiniz zaman, vahdedi vücut Hazreti Adem'in vücudunun büyüklüğünü, ihata ettiği kâinattaki yeri, ihata ettiği yeri görebilmemiz, şu anki mevcut Alet edevat ve teleskoplarımızla mümkün değil, açıldıkça açılmış, açılmış, açılmış, ve açıldıkça küçülen bir sistem zannediyoruz, aslında Orada büyük büyük yıldızlar var, deniyor ki güneşimizin elli katı büyük Yıldızlardan bahsediliyor.

yani Öyle olunca ilk anayapı Hazreti Adem, ve onun içindeki organlar, İbrahim Musa İsa, yani altyapılar, işte o yüzden çakralar diye tarif edilir, tasavvufta letaifler olaraktan anlatılır. Mesela İbrahim Aleyhisselam'ın rengi kırmızıdır. Hz İsa mavi ile temsil edilir, Muhammed yeşildir, ve bunlar vücuttaki organların yaydığı çakra ışıkları, auramız. Öyle olunca teleskopla baktığımızda da, Yıldızların verdiği ışık ile, içinde hangi maden olduğunu biliyoruz  mesela kırmızı ışık veriyorsa falan maden var, mavi veriyorsa falan filan şeklinde, hangi madenden oluştuğunu biliyoruz. işte yani İbrahim Aleyhisselam'ın Nuru'nun kırmızı olması demek, onun gezegeninin hangi elementten oluştuğunu anlatıyor, ve bu da vücut sisteminde, bir organı temsil ediyor, ana vücut Hazreti Adem, ondan sonrakiler de, aynı şekilde bir vücut, Yani iç içe kainatlar dedik. ya o yüzden, işte şu anda gözlemleyebildiğimiz için bazı şeyleri, yani uzaya bakmamız işte negatif büyümeyi meydana getirdi. ve bu negatif büyümede dişil enerjiyi meydana getiriyor, dişil enerji, yani hayvanlara karşı merhametli oluyoruz biraz, bitkilere karşı, doğaya karşı saygılı olalım, yani kibarlaşma nazik leşme gibi bir durum, yani kadın tabiatı. Erkek serttir, kırıcıdır, yıkıcıdır, savaşçıdır, kavgacıdır. Kadın ise nazik, kibar, korunması gereken, İşte şu andaki Merhamet duyguları ve bu nezaketli merhametli bakıştan dolayı, negatif büyüme, yani dişil enerjinin büyümesi meydana gelmekte, ve insanları borçlandıraraktan yine negatif ve dişil enerji meydana gelmekte, insanları korkutaraktan yine negatif yani karanlık enerjinin büyümesi, yani negatif enerjinin büyümesi sağlanmakta, ve bu şekilde bir nevi kainatı ve insanları ihata eden, yok edici  yutucu kara bir delik yahutta kara ve negatif bir enerjinin büyümesi. işte Kıyamet de belki bu negatif büyüme sebebiyle olacak, Büyük bir patlama, veya büyük bir yangın, veya büyük bir sel felaketi gibi bir şey olabilir. yani negatif büyüme, felaketleri kötülüğü zararlı şeyleri  de meydana getiren bir şey. iyi şeyler pozitif düşünce iyi düşünce erkeklik, erillik, yani yapıcı şeyler, erkeklik, yükselmek, zenginlik, Altınçağ. Altınçağ ve zenginliği bitireceğiz diye uğraşıyorlar. Herkesi pısırık korkak ediyorlar, yani negatif böyüme, herkesi korkutuyorlar, bugünkü baştaki Rejimlerin hepsi halkı eziyor, korkutuyor, ben ne dersem o olur  diyor. Herkes sinmiş korkmuş vaziyette, yani erkekliğini kaybetmiş, yani yırtıcılığını kaybetmiş, toplumdaki daha korkak hayvanlar halini almış hepsi, kimse sesini çıkaramıyor. ekonomiyi bitirmişler,  elementleri bozmuşlar, hayvanları  bozmuşlar, gıdaları bitkilari  bozmuşlar, kimsenin sesi çıkamaz halde. kimse bir şey yapamıyor, istediklerini yapıyorlar, halk susturulmuş vaziyetteler, bitirmiş vaziyetteler. Ne oldu, böyle olursa, işte peygamberimizin dediği, 40 kadına bir erkek, çünkü dişil enerji çoğalmış erkeklik bitmiş vaziyette oluyor, yıkıcı yapıcı ondan sonra, yırtıcı tuttuğunu Koparan  erkeklik yok oldu, yine eşini ve kadınını koruyan kollayan yok ki. Erkekler pustular. Evet negatif büyüme...


işter tasavvuftaki negatif büyümeden, içsel düşünmeler ince fikirlilik, nezaket, kibar olma merhmet duyguları, kılı kırk yarmak Sofuluk kılı kırk yarmaktır.


Ben ilkokula giderken bir tane hikaye kitabı aldım, hikaye kitabının içinde ne olduğunu tabii ki bilmiyorum, okudum, bir tane Kralın oğlu varmış, Evlenecek, bir tane talipli bulmuş, kız bulmuş, kıza Sarayı gezdirirken, merdivenden aşağı iniyorlarmış, merdivenin üstünde Ozamanın gösterisi olaraktan, Balta aslıymış, gelin adayı bunu görünce, başlamış ağlamaya, Prens sormuş, Neden ağlıyorsun,kız demiş işte bizim çocuğumuz olursa çocuğun üstüne  balta burdan düşerse ölürse,.... negatif düşünme yani,....


Bugünün insanları, mesela fabrikaacılar, politikacılar, kaybetmemek için, negatif düşüncenin 50 çeşidini düşünüyorlar, Ha şöyle olursa, şöyle olur, ve bugün bundan dolayı tatbikat yapılıyor, bilmem nerde patlama olay çıkarsa ne yaparız, işte Hepsi bunlar diyorlar komple teorileri, adam oturtmuş komple teorisi yazdırmış, şöyle bir şey olursa ne olur, böyle bir şey olursa ne olur, yani negatif düşüncenin pozitif yani fiziksel hale getirilmesinin sebeplerinden birisi de, negatif düşünce, önce düşünce olaraktan var olmuş ve  herkese yayılınca, herkes düşündümü, işter Sonra da bunun işte işleme geçmesi, fiziksel hale gelmesi oluyor. Peygamberimizin dediği boşuna değil ki, "rüyada ters bir şey gördüğünüz zaman, onu anlatmayın, başkasına anlatmayın" demesi, o negatif enerji ve düşüncenin, ya da fikrin, sana kadar gelmiş olan enerjinin, fiziksel hale gelmesine engel olmak için, Peygamberimiz böyle demiş. öyle bir rüyayı anlatma. Bunlar negatif düşünceyi, milleti toplamışlar, komple teaorileri yazdırmışlar ve herkese düşündüğü işler olunca olablcek çareler yazdırmışlar, ve bunun olabilecek olasılıklarını yazmışlar, ve şu anda da başımıza gelen, bu olan bitenler, o  olasılıklar, hepsi fiziksel olarak, Herkesin başına gelen pandemi ve benzeri olaylar ile gelmiş oldu. Onun dışındaki şeyleri de. aynı şekilde planladılar, projeler ürettiler, Dünyayı bu hale, bitiş tükeniş haline getirdiler. Bu negatif büyüme, insanlarda da, yani Haşa kella, Allah'ın takdirine karşı gelme, Kader yazısına karşı gelme, şöyle olursa, şöyle yaparız, böyle olursa, böyle yaparız, bu işten çıkarız, paçayı yırtarız hikayesi, 


Peki Kıyamet kopunca Buna da bir çaren var mı?


Ama burada Allah'ın  muradı ilahisi nedir, Onu da bilemiyoruz, mesela Allah, geceye bir ton (kesret tarifi) Yıldızlar koymuş, Allah bize de gece aydınlatan  lambalar icat ettirdi, geceyi gündüz ettik. Yoksa lamba bulmasamıydık, Allah'ın Muradı bu mudur, Karanlıkta mı oturalım.


Kadere karşı geldik, ve Yazın sıcakta oturmaktansa, serin klimalar, bozdolaplar keşfettik. Kışın soğukta oturup hasta olmayalım diye sobalar kaloriferler keşfedip bulmuştuk. Allah'ta zaten, bizim için, yerin altına kömürler gazlar depo etmiş, çıkardık, kömür yaktık odun yaktık, kışımızı sıcak sıcak geçiriyorduk. Şimdi ne oldu, Herkesi aynı şekilde yine, cehenneme attılar, sistemi bozdular, bu seferde Allah'ın yerin altına koyduğu sakladığı ve depo ettiği, bizim için hazırladığı şeyleri yok etme işine girdiler.


Dünyamızdaki gazları depo eden kim? Kim diyebilir ki, bu benim dağıımda ülkemde çıktı, Benim varımdır benim malımdır? Büyük Allah'ım hepimiz için saklamış, Hepimizin milli hazinesi, onu herkes kullanabilir, yine ormanlar hepimizin  milli hazinesi, onların Birine zarar gelmedi hepimize zarar gelmesi, kuşlar, kurtlar, canlılar, doğa, dağ, deniz de hepimizin milli hazinesi,

O yüzden milli servetimize zarar verenlerin önüne geçilmesi lazım. Bugün insanlığı Bu kış günlerinde soğukta bırakan, gazı kesen, gaz benim diyen, yok yere ortalıkta satmayıp yakanlar, durdurulmalı. Yok olup gidiyor milli hazinemiz, gidip öldürelim onları demiyorum ama, bunlar durdurulmalı.  Yine durduk yerde Dünyada Savaş çıkaranlar durdurulmalı. Yine, iki millete, devlete, horoz dövüşü yaptırıp,  ara kızıştırıcılar durdurulmalı, bunların hepsinin önüne geçilmesi lazım ki, Bu Dünyada cennet kurulabilsin. Yani onlar, bu sistemi böyle yapanlar birde " Haydi  Mehdi gelsin jesus geldinde  Cennet kurulsun" istiyorum diyorsa, yalan yahut yanlış. Sen bunları yaparaktan cennetin burada kurulacağınımı zannediyorsun! hem savaş olsun, hem burada cennet olsun, bu ne ikilem. Hem insanları hastalıktan öldür, hem Burası cennet olsun! Hem insanları aç bırak! hem Burası cennet olsun iste! Cennet mi! cehennem mi! Burası? senin istediğin gibi cennet nerede olsun, nerde cehennem olsun, dünyayı kurutmuş bitirmiş cennet gibi dünyamızı, cehenneme çevirmiş haldeyken, Bir de Burası cennet olsun diye yapıyorsun bunları, hastasın hasta... iki zıt bir arada, bu ne ikilem yahu! "kaosdan düzen doğar" hikayesi...


Bir defa, insanları fakirliğe sürüklemek, negatif büyüme, borçlandırmak negatif büyüme, yani cehenneme sürüklemek, sen insanları cehennem'e sürükleyerekten burada Cennet olacağınımı zannediyorsun, birilerini Cehennem attığın zaman, burada bikrde senin cennetin mi kurulur zannediyorsun?


Benim kanaatimce Cennet, ancak pozitif büyüme ile meydana gelir, ve bunun yine belli oranda eşitlenmesi ile olur, aynen Baharda ve sonbaharda Gece ve gündüz eşittir, kışlarda gece uzundur, yazlarda da gündüz uzun olunur. Öyle olunca, işte negatif büyümenin sınırı belli, Kış geldi mi haddesi belli 21 Aralık, Yaz geldi mi iyiliğin haddesi belli 21 Haziran, gece ve gündüzün eşit olduğu vakitlerde belli, 21 Mart ve 23 Eylül, Öyle olunca, Allah'ın koyduğu bu mizanı düzeni bozan, birde bu dünyada cennet kurulacak diye beklerse, hiç boşuna beklemesin. Bu düzen ve mizan bu şekilde devam ettiği zaman, ancak Burası cennet diyarı olacaktır. Bu da, yani, ne iyilik tamamen bitirilecek, yok edilcek, ne de kötülük bitirilecek, ne gece, ne gündüz, ne kış, ne yaz, ne Bahar, Ne Sonbahar, yani her şeyin vaktinde, her şey, en güzel haddesinde dir zaten, bunu oynayan, bozan, düzene çomak sokan, Ben cenneti kurulmasını istiyorum diyorsa, yalan söylüyordur, ve yaptığı amellerde, cenneti kurmak değildir, kurulmuş cenneti, yok etmek bozmaktır. negatif büyüme işte, tasavvufta da, ince düşünce yani işte, derin düşünce,


بِسْمِ ٱللَّهِ ٱلرَّحْمَٰنِ ٱلرَّحِيمِ

يَٰٓأَيُّهَا ٱلْمُزَّمِّلُ قُمِ ٱلَّيْلَ إِلَّا قَلِيلًا نِّصْفَهُۥٓ أَوِ ٱنقُصْ مِنْهُ قَلِيلًا أَوْ زِدْ عَلَيْهِ وَرَتِّلِ ٱلْقُرْءَانَ تَرْتِيلًا إِنَّا سَنُلْقِى عَلَيْكَ قَوْلًا ثَقِيلًا


Yâ eyyuhel muzzemmil Kumil leyle illâ kalîlâ Nısfehû evinkus minhu kalîlâ Ev zid aleyhi ve rettilil kur’âne tertîlâ. İnnâ se nulkî aleyke kavlen sekîlâ


Bismillahirrahmanirrahim

Ey örtünüp bürünen (Peygamber)! Kalk, birazı hariç olmak üzere geceyi; yarısını ibadetle geçir. Yahut bundan biraz eksilt. Yahut buna biraz ekle. Kur’an’ı ağır ağır, tane tane oku. Şüphesiz biz sana (sorumluluğu) ağır bir söz vahyedeceğiz.


(Müzemmil Suresi 1 ile 5. Ayetler)


Kur'an-ı Kerim'de aşağı doğru yolculuk dedik, dibe doğru yolculuk, içsel yolculuk, Buna da seyri sülük diyoruz. Bu da, tasavvufta, seyri sülükte, senin sen olmadan önceki halin. ben az önce yumurta yedim. O zaman ben, şimdi ki Ben olmadan önce, Tavuk da ki bir parça idim, tavuk tavuk olmadan önce, On daki parça olmadan, o da bir buğday idi. o yedi yumurta oldu, ben yedim, buradayım, o tavuk yem yedi, o taraftan yumurta oldu, yumurtadan sonra, o bana geçti, ve ben oldum, içsel yolculukta tavuğun deneyimleri o yumurtada var ve ben yedim bana geçti,.. seyri sülük geriye doğru yolculuk,..


şimdi ne yapıyor lar CERN Reaktörün de, atomun içine içine iniyorlar, içeri doğru yolculuk, negatif büyüme, atomlarde ve elementlerde yapılan negatif büyüme, içsel yolculuk, atomun içine inmek, ne olmuş oluyor, semadaki yıldızlar Hz. Adem'in içindeki küçük parçacık halinde dedik ya. şimdi Hazreti Adem'e varasıya, parça küçülmüş de küçülmüş, Adem'in içindeki "Sen" yada "Ben" nasıl küçük parçasıyız bilen varmı?


Biz Adem Atamızdan kaç bin sene sonra gelmişiz, Adem'in içindeki en küçük parçalardan birisi, ilk şu anda ki bizleriz, çünkü en son dayız, biz en sondaki, en küçük parça, Sen bu atomu kaç defa daha bölmek istiyorsun? sence kaç defa daha böyle bölünce içine inince  artık biz kendimize varız, ya da  tam tersine Hazreti Adem'i buluruz, Adem'den de önce Allah'ı buluruz, indiğin zaman küçük parçayı bulduğun zaman, o sen sin o bu, Küçük parça biziz, büyük olan, büyük beden Kainat, Hz Adem, dünyaya gelmen önce biz onun içindeydik,O' nun İçine girmeden önce de, elma mıydık, armut muyduk, kalsiyum muyduk, magnezyum muyduk, Neydik biliyormuyuz.


Atomu milyon kere daha bölsen, kendini bilemezsin, nefsine ulaşamazsın, dedim ya, iki tarafa da, geleceğe doğru da, geçmişe doğru da yolculukta, parçacık küçülerek ten, genişleyerekten büyüyor, Dalbudak veriyor...


Mesela Vicdanın sesi parçacık, o sesin büyüklüğü Sence ne kadardır? vicdanın sesini, o ince sesi duyabilecek kulağın algısı nasıldır? Bugün bir  kediye ve köpeğe,  merhamete gelip, acıyorsan, vicdanın sesini duymaktır bu. Yani işte küçülmüş parçacık, ince bir ses, ince bir frekans, Benim sesim yüksek bir frekans, senin Kulağının duyduğu ölçeblidiğimiz bir frekans. Ama vicdanın sesi, meseala o nu Ben duyarken, Şuradaki adam, o sesi, benim o vicdanımın sesini duymuyor, ince bir ses, küçük parça, acaba bu küçük parça kim Dediğimiz zaman? işte o geçmişe doğru yolculuktaki, küçülen parçaları var ya işte onlardan birisi olabilir değil mi?


Meleklik, Melekler Sana bir şey fısıldadı,  fısıltı.. Melek gözle göremediğimiz latif bir canlı. insandan daha Latif (ince, saf, fine) olan meleğin fısıltısı. Bugün bizim fısıtımız bile anlaşılmazken, melek gibi Latif bir varlığın ve, ondan daha Latif olan, ince olan, küçük olan, bir fısıltısı, ondan bahsediyoruz, ve bunu vicdanı çalışan insan  Tasavvufda seyri sülükte, mülhime makamda, meleklerin Sesini duymaya başlıyor diye anlatmıştık. tasavvufta yani içsel yolculuk. Velhasıl kelam, bu negatif mi pozitif mi? işte meleklerin sesine doğru gidildiği zaman, pozitif büyüme, şeytanlar nevisinin seslerine ve ve desiselerine, günahlara, yanlışlara, kötüye doğru giden büyüme de, negatif büyüme. Neydi bu? nefis makamlarında, altta cehennem, Yani  nefsi emmare, insan günahtan, yasaklardan, haramlardan ve kötülükten zevk almaya başladığı zaman, insan emmare bissui makamına düşer, şeytanların sesini duymaya başlar.


Pozitif yükselme ve büyüme, iyilikten, güzellikten, sevaptan, temizlikten, zevk almaya başladığın zaman ki pozitif büyüme, tasavvuftaki pozitif büyüme.


Yani yukarı doğru makam katetme, ve bunun en yüksek haddesi sınırı, meleklik makamına kadar yükselme, ilham alırken vahyeden ilham veren meleklik, Cebrail Makamına kadar yükselmek.Cebrail Vahyullah veya Mikail Makamı rüzgar, kar, yağmur, güneş,...  veya israfil Makamı, Azaril Makamı,... yüksek makamlar. Bu dört makam da, o meleklik makamının ara geçiş formu. sadece insanlarla irtibat Kur'an melekler Bunlar.  insanlarla irtibat kurmayan, Allah'ın nice Melekleri yaratıkları var  daha,


Bunun misali de, insanlıktan melekliğe terakki : Sanki Avrupa'dan arabayla (Auto) Anadolu'ya geçmek isteyen, İstanbul'dan köprüden geçmek zorunda ya,  o gibi, Yukarıdaki meleklik makamına geçmek için, Cebrail Mikail israfil gibi makamlardan geçmek zorundasın ki yukarıdakiler ile irtibat kurabilesin. Sanki Avrupa'dan Anadolu'ya geçmek gibi ara form ve köprü gibi velhasılı kelam.....


Bu bir Karoglan  Raşit Tunca Makalesidir


Raşit Tunca

Schrems, 8 Aralık 2022 

Hz Mehdinin açacağı siyah livaül hamd sancağı nerede kimde topkapıda mı gerçekten? 

Neden Viyana seferi yapılır?  Kara mustafa paşa? neden kara mustafa? neden avusturya viyana seferi? sebeb ne? bunlar ne biliyor du gizli sır avusturya, Avusturya ÖVP partisi neden siyah lar ve siyah bayraklıdır? yani siyah sancak, en son kime verildi? emenet nerede? kim de? karoglan nerede? neden karoglan? neden black ve blackler partisi? ÖVP  ve t a yy ip neden siyahdan turkuaza döndü neyi saklıyorlar?Avusturya da neden yeşiller kırmızılar ve siylar vardır? neden karoglanın bulunduğu yer mavi ve sarıdır? yani yeşili oluşturan iki renk ve viyana seferi ve  yani ik kutsal kanın karıştığı yeri mi temsil ediyor? ha ha haaaaaaaa? hz isa kanıyla sarı kanın birleştiği yer ve  seyyid e  kutsal kana döndüğü yer livaül hamda döndüğü yer ve SPÖ neen Kırmızılar ve türk ve bayrakda birlik kırmızı beyaz avusturya bazrak ve trk bazrak sorular sorular sorular kaooooos? çift başlı kartal ve çift başlı kurdun hikayesi


3 pelerin yada sancak


3 betlehem ve yeşil siyah ve kırmızı Hz Mehdinin kanı soyunu temsil eden


Bunlar ve daha fazlası konuyu açıklayan vazımızda ve videomuzda saklı


Tesbih Tahmid Tehlil Tekbir Temcid Takdis Tazim Ne Demektir? 

Tesbih Tahmid Tehlil Tekbir Temcid Takdis Tazim Ne Demektir?


Tesbih : Sübhanallah, demektir.

Tahmid : Elhamdülillah, demektir.

Tehlil : La ilahe illallah, demektir.

Tekbir : Allahü ekber, demektir.

Temcid : Tâzim ve senâ etmek, demektir.

Takdis : Kutsal Saymak, demektir. Misal "Ruhul Kudüs" yani  "Kutsal Ruh" demek, Ev Kabe, olunca Allah'a atfedilince "Beytül Haram" yahut "Kutsal Kabe" oluyor, Yine kelam söz Allah'a atfedilince "Kuran" ve "Kudsi Hadis" yani "Kutsal Hadis" oluyor vb.... IRZ NAMUS VATAN BAYRAK SANCAK ANA BABA ATA ERK kutsallar

Tazim : Hem En Büyük, Hem En Geniş, Hem En Yüksek , Vb. niceliklerin tamamını kapsayan tek kelime Tazim ertmek bu özellikleri Allah'a atfetmek demektir. Mesela "Allahü Aziym" demek veya "Allahuekber" Demek veya "Allahu Vesiun"  demek gibi isimleri ve sıfatları ile Allah demek, Zikretmek,...



Temcîd Nedir, Ne Anlama Gelir?


Sözlükte “tâzim ve senâ etmek” anlamındaki temcîd minarelerde ezandan ayrı olarak Allah’a yapılan dua, tazarru ve münâcâtlar hakkında kullanılır


Üç aylarda recebin ilk gecesiyle başlayıp ramazanın teravih kılınan ilk gecesine kadar yatsı namazının ardından, ramazanda ise sahurdan sonra müezzinler tarafından halkın iştirakiyle minarede okunurdu. Temcîd sahur vaktinde okunduğundan halk arasında "sahur" mânasına da gelir. Cami ve tekkelerde temcîde çıkmak ve temcîd okuyacak topluluğu yönetmek müezzinlerin ve zâkirlerin önemli görevlerindendi. Mehmed Zihni Efendi, Ni'met-i İslâm'da temcîdin Sultan Nâsırüddin'in emriyle başladığını ve gecenin son üçte birinde okunduğunu yazar. Nâsırüddin, Memlük Hükümdarı I. Baybars'ın oğlu el-Melikü's-Saîd Berke Han'dır (1277-1279). Kandil ve Kadir gecelerinde temcîde çıkanların sayısı artar, temcîd okunurken minarenin altında toplanan insanlar okunan temcîd hakkında yorumlar yaparak âdeta bir mûsiki meclisi oluştururlardı. Üç aylarda düzenli biçimde sürdürülen temcîdin üç aylar dışında özel gecelerde okunduğu yerler de vardır.


Temcîd şu şekilde icra edilir: Bir kişinin, "Yâ hazreti mevlâm" şeklindeki girişinden sonra üç defa kelime-i tevhid çekilir. Ardından peygamberlerden bazılarının ismi zikredilir ve Hz. Muhammed'e salâtüselâm getirilir. Daha sonra Allah'ın isimlerini ihtiva eden Kur'an âyetlerinden biri okunur; bunu bir beyitten ibaret münâcât veya na'tın okunması takip eder. Hep birlikte "ve'l-hamdü li'llâhi rabbi'l-âlemîn" denilip ardından bir kişi tarafından fâtiha çekildikten sonra yine bir kişinin, "Mâ kâne Muhammedün ebâ ehadin ..."


مَا كَانَ مُحَمَّدٌ أَبَا أَحَدٍ مِنْ رِجَالِكُمْ وَلَٰكِنْ رَسُولَ اللَّهِ وَخَاتَمَ النَّبِيِّينَ ۗ وَكَانَ اللَّهُ بِكُلِّ شَيْءٍ عَلِيمًا


Mâ kâne muhammedun ebâ ehadin min ricâlikum, ve lâkin resûlallâhi ve hâtemen nebiyyine, ve kânallâhu bi kulli şey’in alîmâ(alîmen).

Muhammed (A.S), sizin erkeklerinizden hiçbirinin babası olmamıştır (değildir). Fakat Allah’ın Resûl’ü ve Nebîler’in (Peygamberler’in) Hatemi’dir (Sonuncusudur). Allah, herşeyi en iyi bilendir.

(Ahzab suresi 40)


veya


"Sübhâne rabbike rabbi'l-izzeti ammâ yasifûn ..."


سُبْحَانَ رَبِّكَ رَبِّ الْعِزَّةِ عَمَّا يَصِفُونَۚ  وَسَلَامٌ عَلَى الْمُرْسَل۪ينَۚ  وَالْحَمْدُ لِلّٰهِ رَبِّ الْعَالَم۪ينَ


Subhane rabbike rabbil izzeti amma yesifun, veselamun alel murselin, vel hamdülil lahi rabbil alemin, el Fatiha


Yücedir, münezzehtir Rabbin ve yücelik, üstünlük ıssı Rab, onların vasfettiklerinden.


İzzet sahibi Rabbin, onların (uygunsuz) vasıflamalarından münezzehdir. Selam, gönderilen tüm peygamberlere olsun. Ve hamd, alemlerin Rabbi Allah'a.

(Sâffât Suresi 180-181-182. Ayet)


diye başlayan âyeti okumasıyla temcîd sona erer. Ramazan ilâhilerinde olduğu gibi temcîdlerin güftelerinde de ramazanın ilk on beş gecesinde "merhabâ yâ şehr-i ramazan merhabâ!", son on beş gecesinde "elvedâ dost elvedâ!" ifadeleri kullanılır.


Takdis etmek Ne Demek, Ne Anlama Gelir?


Dilimize Arapçadan geçen takdis kelimesi, ''kuds'' kökünden türetilmiştir. Kuds, çirkin ve kötü şeylerden uzak olmak anlamına gelirken, takdis kelimesinin sözlük anlamı saygı göstermek ve yüceltmektir. Takdis etmek, Allah'ı tüm kusurlardan ve eksikliklerden münezzeh kılmak anlamında da kullanılır. Kelimenin isim hali ''mukaddes'', sıfat hali ise ''kutsi'' şeklinde yazılır. Takdis etmek ne demek, ne anlama gelir? Takdis etmek bitişik mi yazılır ayrı mı tüm detayları ile derledik.


Takdis etmek kelimesi ile eş ve yakın anlamlı sözcükler şu şekilde sıralanabilir:


 1- Hürmet etmek 2- Tekrim etmek 3- Mehabet 4- İhtimam 5- Münezzeh Kılmak


 6- Tebcil Etmek 7- Ululama 8- Tevkir Etmek 9- İclal 10- Tazim Etmek


 Takdis etmek Ne Demek, Ne Anlama Gelir?


8.yüzyıldan bu yana kullanılan takdis etmek kelimesi, birini yüceltme, saygıyla anma, büyük kabul etme ve yüce sayma anlamlarına gelir. Hristiyanlık terminolojisinde ise bu kelime terim anlamında kullanılır. Rahiplerin ekmek ve su ile kiliseye gelenleri kutsamasına takdis etmek denir.


 Takdis etmek Bitişik mi, Ayrı mı Yazılır?


 Takdis etmek kelimesi bir tamlama olduğu için bitişik değil ayrı yazılması gerekir.


 Takdis etmek - Doğru Kullanım


 Takdisetmek - Yanlış Kullanım


 Takdis etmek Kelimesinin Cümle İçinde Kullanımı


 1- Mümin kullar yalnızca Allah'ı takdis eder ve yalnız Ondan mağfiret dilerler.


 2- Papa, takdis töreninde verdiği vaazda, sevginin ve paylaşmanın öneminden bahsetti.




Bir Karoglan Raşit Tunca Makalesi


NOT : internetten bazı alıntılar var bu makalede


Raşit Tunca


Schrems, 08.12.2022 

imamdan önce davranan, yada imamın önüne geçmeye kalkan, Eşekoğlu Eşektir

imamdan önce davranan, yada imamın önüne geçmeye kalkan, Eşekoğlu Eşektir


Bunun minvalleri çoktur

Kocasının önüne geçen, kadın yani Kocası varken, sözde amelde Kocasının önüne geçip, Reis gibi davranan, veya Kocasını beyenmeyen,

Ustasından öğrendıkleri ile ustasına hava atan,

Fakirken zengın gibi davranan,


"ayranı yok içmeye, tahtırevanla gider sıçmaya"


Camiye gidip imam varken müeezin varken imamlık taslayan,


Bilmediği halde bilgiçlik taslayan,


"Koyunun bulunmadığı yerde keçiye Abdurrahman Çelebi derler"




.....


Ebû Hüreyre’den (r.a.) rivayet edilen hadis-i şeriflerinde Nebî sallallahu aleyhi ve sellem buyurmuşlardır ki:


“Sizden biriniz, imamdan önce başını (rükû veya secdeden) kaldırdığı zaman, başını Allah Teâlâ’nın merkep başına veya suretini merkep suretine çevirmesinden korkmuyor mu?”


(Buhârî, Sahih, Ezân, 53; Müslim, Sahih, Salât, 114-116. Ayrıca bkz. Tirmizî, Sünen, Cum’a, 56; Ebû Dâvûd, Sünen, Salât, 75; Nesâî, Sünen, İmâmet, 38; İbni Mâce, Sünen, İkâme, 41)


Hz. İsa ile Hz. Mehdi’nin aynı zamanda yaşayacaklarına dair sahih hadis rivayetleri vardır. Hz. İsa samimi Hristiyanları, Hz. Mehdi ise Müslümanları temsil eder. Örneğin, “Namazda Hz. İsa’nın Müslümanların emirine (Hz. Mehdi’ye) tabi olması” Hristiyanların Müslümanlarla Kur’an’ın hakikatlerinde ittifak edeceklerine ve Hristiyanların Müslümanlara tabi olacaklarına işaret eder.


Hz. İsa’nın gökten ineceği ve Hz. Mehdi'nin arkasında namaz kılacağı hususu, İslam ümmeti arasında mütevatir bir hakikattir.


(İbn Hacer, Fethu’l-Bari,6/493-494)


Bir hadis-i şerifte Peygamberimiz:


“Meryem oğlu İsa’nın Müslümanların yanına ineceği ve namazda müminlerin imamına Hz. Mehdi’ye uyup namaz kılacağı” nı ifade edilmiştir.


(Buhari, Enbiya, 49; Müslim, İman, 244,  245, 246)


Mehdinin zamanında imam (Yönetici ve Başkan) Mehdi'dir onun önüne geçmeye kalkanlar, veya ondan önce davrananlar, işte yukardaki hadisde bildirildiği üzre isa Ruhullah gibi peygamber bile olsan, O'na (Hz. Mehdi'ye) tabi olcaksın. Yani O'na uymayan, O'na tabi olmayan, O varken, haala ben bilmişlik taslayan, Eşekoğlu Eşektir. sebeb:


Hadisde buyruldu ki


“Sizden biriniz, imamdan önce başını (rükû veya secdeden) kaldırdığı zaman, başını Allah Teâlâ’nın merkep başına veya suretini merkep suretine çevirmesinden korkmuyor mu?”


(Buhârî, Sahih, Ezân, 53; Müslim, Sahih, Salât, 114-116. Ayrıca bkz. Tirmizî, Sünen, Cum’a, 56; Ebû Dâvûd, Sünen, Salât, 75; Nesâî, Sünen, İmâmet, 38; İbni Mâce, Sünen, İkâme, 41)


Nebi (s.a.v.) şunu buyurmak istemiş olur: Ben artık yaşlandım. Yani hızlı eğilip kalkmam veya artık şişmanladım. Hızlı eğilip kalkmam. Namaz kıldırdığımda acele etmeyiniz. Benden önce rüku' etmeyiniz. Ben rüku' edince siz o zaman rüku' ediniz. Ben rüku'dan başımı kaldırmadıkça siz başınızı kaldırmayın. Keza ben secde edince siz de secde ediniz. Sakın benden önce rüku' edene veya benden evvel secde edene rastlamıyayım.


Hadis namazdaki eğiliş ve kalkışlarda cemaatın imamdan önce davranmasının yasaklığına ve cemaatın hareketlerinin imam'ın hareketinden sonra olmasının emredildiğine delalet eder.


Muaviye (r.a.)'ın hadisini Ebu Davud ve İbn-i Hibban da rivayet etmişlerdir. Bu hadiste Nebi (s.a.v.) şunu buyurmak istemiştir:


"Benden önce rüku'a gitmeyiniz. Keza benden önce secdeye gitmeyiniz. Bilakis ben rüku'ya gidince, siz de beni takib ediniz. Yani biraz sonra rüku'a varınız. Ve benden sonra rüku'dan kalkınız. Secdede de böyle davranınız. Hareketinizin benim hareketimden biraz sonra oluşundan dolayı; rüku' ve secdedeki kalışlarınızın, benim kalışımdan süre bakımından eksik olmasından endişe etmeyiniz. Çünkü rüku' ve secdeye varışınız, benim varışıından sonra olduğu gibi, kalkışınız da benim kalkışımdan sonradır. Durum böyle olunca sizden biraz önce rüku' ve secdeye varmakla henüz siz varmadan önce kaldığım az miktara karşılık, rüku' ve secdeden kalktığım zaman biraz durmakla o farkı kapatmış olursunuz ve böylece sizin rüku' ve secde miktarı benimki kadar olur.''


Bu babta geçen hadisler imam'dan önce rüku veye. secdeye varmanın veya onlardan önce kalkmanın yasak olduğuna ve imam'a uyan kimsenin iimam'dan biraz sonra davranmasının gerekliliğine delalet eder.


iftitah tekbirleri ve teharüm tekbirlerinde


Gerek ruku ve gerek secdede gerekse namaz'a başlarken ve namazdan çıkarken imama uymak hususundaki 4 mezhebin görüşleri hakkında el-Menhel yazarı "imam oturarak namaz kıldırır'' babında şöyle der:


İmam'a uyanın imamdan sonra taharrum tekribini alması Maliki, Şafii, Hanbeli alimlerine ve Hanefiler'den Ebu Yusuf ile Muhammed'e göre mecburidir. Bunlara göre imamla beraber veya imam'dan önce iftitah ve taharrum tekbirini alan kimsenin namazı bozulur. İmam iftitah veya taharrum tekbirini alarak namaza başladıktan sonra cemaatın taharrum tekbirini alması gerekir.


Ebu Hanife'ye göre cemaat imamla beraber taharrum tekbirini almalıdır. İmam'dan önce tekbir alamaz. İmam'dan geç alması da fazileti azaltır.


iftitah Tekbiri : Namaza Başlangıç Tekbiri

Teharrum (Hücum) Tekbiri : Ruku ve secdelerden önce alınan tekbirlerdir


Dünyanın Güneş etrafında dönmesi ile, mevsimler meydana gelir, Kendi etrafında dönmesi ile de, gece ve gündüz meydana gelir.

Bu dönmeleri Sağdan soladır, ve bu sayede biz güneşi, doğudan doğarken, batıdan da batarken görürüz. Yaz Mevsiminde Gündüzler uzun, geceler kısa olma sebebi, Dünya Güneşe yakın olduğu için, dünyamıza vuran güneş ışığı açısı, yani gündüz açısı çok geniştir, kış mevsmnde ise, geceler uzun, gündüzler  ise kısa olma sebebi, dünyamız güneşmizden uzaklaştığı için, aydınlanan kısımın açısı, karanlıkta kalan kısmın açısından dah küçüktür, o yüzden gece dah uzundur.

işte bu dönme hızı, güneşe yaklaşaması ve uzaklaşması ile de alakalıdır. ve  öyle olunca dünyamız döndükçe, dönme hızına göre, her iki saniyede bir, bir yerde güneş batmakta, bir yerde de doğmakta. Bu sebeble ilk vakitte okunan ezanlar ile her iki saniyede bir Ezan başalngıç kelmesi olan tekbir  "Allahüekber"  Lafzı paradoks halini almaktadır.  ve yine teharrum tekbrleride aynı şekilde ve öyle olunca sanki hiç kesilmiden uzaya  allahukber sinyali frekans yayılmakta devamlı olraktan " Allahüekber"  denlmekte ve paradoks.  amma bu iftitah tekbirleri, İmam iftitah veya taharrum tekbirini alarak namaza başladıktan sonra cemaatın taharrum tekbirini alması gerekir. eğer ondan önce veya sonra olursa bu frekans işte sadece bir gürültü olur "abcşldlkzflksdflsdlgds.." gibi bir  şekil alır. halbuk o hurmahurma ve mahurmahur dediğimiz paradoks makalemizdek gibi düzgün şekilde tekbir halindedir, o yüzden, Allah'ın bu kanunu çiğneyen edebsizler eşşek suretine çarpılır ve ahretteki hali Eşekoğlu Eşektir.


Turşuyu Kim Satacak


Geçim derdi bu ya ! Hoca da sıkıntıya düşmüş. Turşu satıp geçimini temin etmek istemiş. Hanımının hazırladığı lahana turşusunu eşeğine yükleyip düşmüş yola... Mahalle aralarına girmiş. Sokak sokak dolaşıp satmaya başlamış. Onca gün geçmiş. Fakat bir gün olsun Hoca şöyle gönlünce "Turşu.." diye bağıramamış. Ağzını açtığı anda eşeği de ağzını açmış. Hoca´dan baskın çıkıp başlamış "aiii, aiiii..." diye anırmaya!.. Hoca bir türlü fırsat bulup da ağzını istediği gibi açamamış. Günlerden bir gün , Hoca yine turşu satmaya çıkmış. Bir sokağın başına gelip, "Turşu.." diye bağıracak olmuş. Ama eşek her zaman olduğu gibi yine ağzını açıp baslamış anırmaya. Hoca´nın sinirleri iyice gerilmiş. Bir "Lahavle!" çekip eşeğin kulağına eğilmiş.


"Hey uzun kulak !" demiş. "Turşuyu sen mi satacaksın, yoksa ben mi?"


Paradoks Nedir?


Bu konuyu deneyimledigim başımdan geçen fiziksel bir olay şu şekildedir :

Doğduğum memleket Afyon’un, Sandıklı ilçesinde, İmam Hatip Lisesi'nde okuyordum, 4. sınıf olabilirim Allahu alem.  Sandıklı da Pazartesi günleri halk pazarı kurulur, ve ben okulun öğlen tatilinde, halk Pazarı'na gittim. pazarda hurma satan bir adama rastladım. Normal her pazarcı gibi, o günlerde sattığı malı yüksek sesle bağırarak tanıtmak, pazarcıların adetiydi.

Hurma satan adam, Hurma kelimesini çokça tekrar ettiği zaman Aynen şu şekilde


hurmahurmahurmahurmahurmahurmahurma…


Kelimenin başlangıcı, sonu ile birleşerek ten,  yani ters  tarafından  ucu  ile  birleşerek


Mahurmahurmahurmahur…


şeklini alıyordu. ve işte böyle bir devinimin paradoks olduğunu çok sonra anladım.


Yani  Fiziksel bir olayın  veya, cümlenin,  kelimenin  ucu, veya Bir frekansın, başlangıcı ile sonunun birleşmesi sonucu, sonsuz bir devinim meydana geliyor, benim anladığım kadarıyla İşte buna Paradoks diyoruz.


ikinci örnekte : Aynanın karşısına geçip, elimizde de bir ayna tutaraktan, karşımızda ki aynaya baktığımızda, aynanın içindeki Ayna, ve Aynadaki Ben fonksiyonu, yine sanki bir sonsuz devinim meydana getiriyor, ve paradoks oluyor, içinden çıkılmaz bir Paradoks, sonu nerede, başlangıcı nerede bilmediğimiz bir Paradoks halini alıyor.

Evet benim anlatımımla Paradoks tanımı şu şekilde : Başlangıcını veya sonunu bilemediğimiz,  bir işlemin, başlangıcı ile sonunun birleşmesi sonucu meydana gelen, sonsuz devinime Paradoks denir.


Allah "Evveldir" Allah "Ahirdir" demek te, aynı devinimi anlatmak demektir, yani sonsuz bir devinim meydana gelir. Ve bunu tarif etmek için de, Allah "Ezelidir ve Ebedidir" diye tarif edilmiş arapça da...



Bu bir Karoglan Raşit Tunca Makalesidir


Raşit Tunca


Schrems, 04.12.2022 

Hz Muhammed'i Dünya da bir kere gören, gökteki Yıldızlık derecesine ulaşır "Ashab" tan olur 

Hz Muhammed'i Dünya da bir kere gören, gökteki Yıldızlık derecesine ulaşır "Ashab" tan olur


islam bir gün sona erip bitecektir


Hz Muhammed'i Dünya da, dünya gözü ile bir kere gören (ölmeden önce, yani baki aleme geçmeden önce, o şimdi baki alemde malesef)  gökteki Yıldızlık derecesine ulaşır ve, "Ashab" tan olur.

Ya Hz. Mehdi yi Gören, mehdi ile birlikte olan, mehdi'nin yannda yöresinde olan?


Hz muhammed, insanların seyri süklükünü, onlarca senede kat edebilceği seyri sülükünü, bir defa onu görmek ile kat ettiriyordu.

Aynı tabiat mehdi de de var, mehdi bir insanı, cibilliyatı olan nefs makamına, bir bakışda  erdiriverir.

Sen seni bil..

nefsini bil, nefsini bilen...

Nefsinin cibillyatı olan bir hayvanda, senin sifatların var, onu bul bil, ne iyi ne kötü, ne sana fayda verir .., marifetin ne, hepsini bilir bulursun, hayat ondan sonra sana kolay olur,...

Ahirzamanda Mehdiye gitmekte de böyle bir bereket var...

onlarca sene zikir ve evrad ile, tasauvvuf yolunda, yol katetmen gerekirken, hz mehdi seni uçurur, o makama erdirir, ve sen de mehdi'nin vaktinin yıldızı oluverirsin.


Peygamber Efendimiz  buyuruyor:

“Benim ashabım gökteki yıldızlar gibidir, hangisini izlerseniz hidayet bulursunuz.”


“İslam garip olarak başladı, yine garip olarak bitecektir.” 

yani islam bitecek

o yüzden


"ölmeden nefsini rabbinden satın al kızım fatma"


dedi hz muhammed.


ölmeden önce, ve islam bitmeden önce, o makama eriniz, yoksa sonda kalan olma! gücün varsa, mehdiyi ara, bil bul, ve hemen mehdiye git.. vesselam..


Rasit Tunca

Schrems, 02.12.2022 

Müslümanlardan kırk kişi bir araya geldiyse, onlardan birisi illaki evliyadır 

Müslümanlardan kırk kişi bir araya geldiyse, onlardan birisi illaki evliyadır


Şafi mezhebine göre Cuma namazının sıhhat şartlarından birisi


Cuma namazını kılan cemaatin, en azından kırk kişi olması


Buna Sebeb olan Hadisi aradım bulamadim


Hadis şu minvaldeydi


müslümanlardan kırk kişi bir araya geldiyse onlardan birisi illaki evliyadir (yada allah dostudur)

yada onlarin toplam ruhu bir bütün eder (voltrani kurmak gibi) yani simurg (KIRKLAR) demek onlarin ruhu, tamaminin duasi kabul olur, namazi kabul olur, istekleri verilir, onlar hatrina yagmur yagar günes dogar hadisi kayip?


sorular ile islamaiyet sayfasinda buldugum hadisi ben biraz tamamladim


Peygamberimiz buyurdular:


“Ümmetin Ebdalleri kırk kişi olup Onlar sayesinde yağmur yağar, güneş açar, onlar sayesinde düşmana karşı zafer kazanılır ve onlar sayesinde azap uzaklaştırılır.”


(Ahmed b. Hanbel, I/112)


Bu konudaa internet aramlarimda bulabildigim diger hadisler :



Hadiste Peygamberimiz,


“Bu ümmetin Ebdalleri otuzdur. Hepsi de Halilu’r-Rahman gibidir (yani Allah’a olan sevgi ve dostluğunda çok samimidirler). Her ne zaman onlardan biri ölse, Allah onun yerine bir başkasını getirir.”


(Mecmau’z-zevaid, X/62) buyurmuştur.


Diğer bir rivayet de şöyledir.


Hz. Ali (ra) Irak’ta iken, bir gün yanında Şam halkından bahsedildi. Bazıları, onları lanetlemesini istediler.

Bunun üzerine Hz. Ali (ra) Resulüllah (sas)’tan şunları işittiğini söyledi:


“Ebdaller kırk kişi olup Şam’da ikamet ederler. Onlar sayesinde yağmur yağar, onlar sayesinde düşmana karşı zafer kazanılır ve onlar sayesinde Şam halkından azap uzaklaştırılır.”


(Ahmed b. Hanbel, I/112)


“Bu ümmetin içinde İbrahim tabiatı üzere kırk, Musa tabiatı üzere yedi, İsa tabiatı üzere üç, Muhammed (sas) fıtratı üzere bir kişi bulunur. Bunlar derecelerine göre halkın efendisi sayılırlar.”


(bk. Keşfü’l-hafa, l, 24 (35); ayrıca krş. İbn Hanbel, l, 112, V, 322; VI, 316) bir başka örnek hadistir.


Bir başka hadiste Peygamberimiz,


“Allah’ın mahlukları arasında üç yüz Ebdal denilen has veli kulları vardır. Allah onların vesilesiyle hayat verir, öldürür. Onların yüzü suyu hürmetine yağmur yağdırır, belaları def eder.”


(bk. Aclunî, Keşful-Hafa,1/33) buyurmaktadır.



ZÜMRÜDÜ ANKA KUŞU’NUN HİKAYESİ


Efsaneye göre kuşların hükümdarı olan ve Kaf Dağı’nda yaşayan Zümrüdü Anka, Bilgi Ağacı’nın dallarında yaşar ve her şeyi bilirmiş. Kuşlar Simurg’a inanır ve onun kendilerini kurtaracağını düşünürlermiş. Ama içlerinden onu gören olmamış. Simurg ortada görünmedikçe kuşkulanır olmuşlar ve sonunda umudu kesmişler. Simurg’un yuvası, etekleri bulutların üzerinde olan Kaf Dağı’nın tepesindeymiş. Bir gün uzak bir ülkede bir kuş sürüsü Simurg’un kanadından bir tüy bulmuş. Onun var olduğunu anlayan dünyadaki tüm kuşlar toplanmışlar ve hep birlikte Simurg’un huzuruna gidip, yolunda gitmeyen şeyler için yardım istemeye karar vermişler.


Kuşlar, hep birlikte göğe doğru uçmaya başlamışlar. İsteği ve sebatı az olanlar, dünyevi şeylere takılanlar yolda birer birer dökülmüşler. Yorulanlar ve düşenler olmuş. Önce ‘Aşk Denizi’nden geçmişler sonra ‘Ayrılık Vadisi’nden’ uçmuşlar. ‘Hırs Ovası’nı aşıp, ‘Kıskançlık Gölü’ne’ sapmışlar. Kuşların kimisi ‘Aşk Denizi’ne’ dalmış, kimisi ‘Ayrılık Vadisi’nde’ kopmuş sürüden. Kimi hırslanıp düşmüş ovaya, kimi kıskanıp batmış göle.


Önce Bülbül geri dönmüş, güle olan aşkını hatırlayıp; Papağan o güzelim tüylerini bahane etmiş (oysa tüyleri yüzünden kafese kapatılırmış); Kartal yükseklerdeki krallığını bırakamamış; Baykuş yıkıntılarını; Balıkçıl kuşu bataklığını özlemiş…


Ve nihayet beş vadiden geçtikten sonra gelen Altıncı Vadi ‘Şaşkınlık’ ve sonuncusu Yedinci Vadi olan ‘Yokoluş Vadisi’nde’ bütün kuşlar umutlarını yitirmiş. Kaf Dağı’na vardıklarında geriye sadece otuz kuş kalmış. Simurg’un yuvasını bulunca ögrenmişler ki ‘Simurg – otuz kuş’ demekmiş. Onların her biri birer Simurg’muş. 30 kuş anlar ki aradıkları kendileridir ve gerçek yolculuk, kendine yapılan yolculuktur.


NEANDARTEL iNSAN YADA iLK iNSANLARIN AĞZINDA 40 DiŞ Mi VARDI


Hz ADEMiN 40 ÇOCUĞU?


NEANDARTEL iNSAN YADA


iLK iNSANLARIN


AĞZINDA 40 DiŞ Mi VARDI


KAFATASI ONDAN MI


ARKAYA DOĞRU UZUN


SiMURG YANi KIRKLAR


ONLAR MI


PS: Almanlar Phonix yada Phönix diye bu horuza diyorlarmış, yani kırk uçan horuz, veya tavukları ile birlikte, bir horuz yani 39 tavuk, birisi evliya (Müslümanlardan kırk kişi bir araya geldiyse, onlardan birisi illaki evliyadır) yani horuz eril erkek, diğerleri dişi tavuk, demek ki daha önceleri, horuzlar da tavuklar da uçabiliyordu...


Derleme Makale


Raşit Tunca


Schrems, 28.10.2022



Kaynaklar


3 ler 5 ler 7 ler 

Tarih Tekerrürden mi İbarettir 

Tarih Tekerrürden mi İbarettir


4 Mevsim her sene yeniden yeniden tekrar ediyor.

Her günün sonunda gece, gecenin sonunda da, sabah tekrar ediyor. Her saatin sonunda, dakika yine bir den başlıyor.

Her çocuk önce apılıyor, sonra ayağa kalkıyor, sonra yürüyor, sonra konuşuyor, sonra yiyor, sonra tuvalet adabını öğreniyor, sonra okumayı öğrenyor,....  her yeni doğan çocuk da yine aynı şeyleri tekrar ediyor...


--oOo--


Her gün bir yerden göçmek ne iyi,

Her gün bir yere konmak ne güzel,

Bulanmadan, donmadan akmak ne hoş.

Dünle beraber gitti cancağızım,

Ne kadar söz varsa düne ait…

Şimdi yeni şeyler söylemek lazım…


"Dün dünde kaldı cancağızım. Bugün yeni şeyler söylemek lazım!"


(Mevlâna Celâleddin Rumi)


--oOo--


Peygamber Efendimiz Buyurdular


''İki günü eşit olan zarardadır.''


(Beyheki)


Peygamber Efendimiz Buyurdular


İki günü eşit olan aldanmış; bugünü dününden kötü olan ise lanetlenmiştir.


(Beyheki)


Peygamber Efendimiz Buyurdular


Akıllı ve olgun Mü'min aynı delikten iki defa sokulmaz, ısırılmaz.


(Buhârî, Edeb, 83; Müslim, Zühd, 63)



a+b=abc

b+c=abc

c+a=abc

a=c

b=a

a-c=0


Ne saçmalık bu problem, sıfırı bulmaya çalışıyoruz, sonucu sıfır olacak bir işlemin sonucunu bulmaya çalışmak kadar saçmalık olamaz. Eğer sonuç Sıfır, ya da Yok, ya da hiçbrşey ise , sonuçta elde edeceğin hiçbirşey için kendini bu kadar yormanın anlamı ne? ne saçmalıyorsunuz siz yahuuuu, daha dün helak olup batan ümmetler mesela "mu, agarta, ve lemurlar, atlantis,..."

toprağı kazdıkça alttan batmış ümmetlerin kalıntılarını çıkarıyoruz da bunlar nasıl yere batmış demiyoruz

Ve döngü aynı yine ayni döngüye geldik güneş batıdan doğacak ve dünya ters düz olcak ve karalar sular ile dolacak

neresi yukarda kalır Allahu alem, tarih tekerrürden ibaret gibi gözüküyor, bunca yüzyıllar boyu bu böyle olmuş, sonunda helak olan ümmetler, bu helak olan ümmetler Kuran da defalarca anlatılıyorlar da ders alan yok, durum aynı sonuç, alametler bizim de sona geldiğimizi gösteriyor, ve eğer başaramazsak, dünyamız ve insanlık ve doğa ve kainat için, kalıcı salih ameller yapamazsak, peygamberin dediği gibi, 'müslüman aynı delikten iki defa.. ya da iki günü eş ve aynı olan.... yani tekarrür etmeyen bir sonuç var müslüman'a diyor ya da demek istiyor, öyle olunca, ümmeti necat, hep bir kurtulanlar olmasaydı, batan ümmetler ile, insanlık yok olurdu, hep bir kurtulanlar ümmeti, yani ümmeti necat olmuş. Bu devirde de, mehdi ve sevenleri, peygamberin sözü ile, inşallah o kurtulanlar ümmeti olur, ümmeti necat olur, bizlerde inşallah o ümmettenizdir, bizler helak olmayıp kaldığımız yerden devam edenler olabilirz umarım...


Peygamber Efendimiz Buyurdular


Güneş batıdan doğmadıkça, Kıyamet kopmaz. O zaman herkes iman ederse de fayda vermez.


(Buhari, Müslim)



Ebu Zer (r.a) tarafından rivayet edilen hadiste, Hz. Peygamber (asm) şöyle buyurmuştur:


    “Güneş battığı bir sırada mescide girdim. Rasülullah (asm.) oturuyordu. Bana:


    'Ey Ebu Zer, şu güneş nereye gidiyor, biliyor musun? dedi. Ben,


    ‘Allah ve Rasülü bilir.’ dedim. Şöyle buyurdu:


    ‘Secde yapmak için müsaade almaya gidiyor ve kendisine müsaade ediliyor. Sanki bir gün ona ‘Buradan Doğ!’ denilecek, o da battığı yerden doğacaktır.’ Rasülullah (asm.) daha sonra,


    ‘Güneş, kendisine tayin edilmiş bir yere doğru akıp gider.’


(Yasin, 36/38) ayetini okudu.”


(Tirmizi, Fiten, 22)



Peygamber Efendimiz Buyurdular


Huzeyfe b. Üseyd (r.a.)’den rivâyete göre, şöyle demiştir: Biz aramızda kıyameti müzakere ederken Rasûlullah (s.a.v.) üst kattan bize baktı ve şöyle buyurdu: On alamet görülmeden kıyamet kopmayacaktır;


1- Deccal ve fitneleri

2- Güneşin batıdan doğması,

3- Ye’cûc ve Me’cûc’ün çıkması,

4- Neml sûresinin 82. ayetinde belirtilen Dabbe’nin çıkması,

5- Biri doğuda biri batıda bir diğeri de Arap yarımadasında meydana gelecek yere batma hadisesi, çöküntüler,

6- Aden’den çıkacak bir ateş ki daima insanlarla beraber olacak, onlarla beraber gelip gidecek ve onlarla beraber istirahat edecektir. (İbn Mâce, Fiten: 29)

7 - Duhan veya Duman Çöl İklimi ve Gece ve gündüz arasındaki sıcaklık farkından doğan sis

8- Hz Mehdi

9- Hz isa

10- Kuraklık  ve  “Fırat nehrinin suyu çekilip, aktığı yatakta bulunan bir altın dağı meydana çıkmadıkça ve kurtulup kazanan ben olayım diye birbiriyle çarpışan her yüz kişiden doksan dokuzu ölmedikçe kıyamet kopmaz.” (Buhârî, Fiten 24; Müslim, Fiten 29. Ayrıca bk. İbni Mâce, Fiten 25)


Dünya herc-ü merc* içinde kaldığında, fitneler zuhur ettiğinde, yollar kesildiğinde, bazıları bazısına hücum ettiğinde, büyük küçüğe merhamet etmediği, büyüğe vakarlı davranmadığında Allah, bu sırada onlardan adavetin (düşmanlığın) kökünü kazıyarak dalalet kalelerini fethedecek ve evvelce benim ayakta tuttuğum gibi, ahir zamanında dini ayakta tutacak, önceden zulümle dolu olan dünyayı adaletle dolduracak birini (Mehdi) gönderecektir.


Herc-ü merc nedir ya Rasulallah? dediler


Herc-ü merc : Biri doğuda biri batıda bir diğeri de Arap yarımadasında meydana gelecek yere batma hadisesi dir.


(Huzeyfe b. Üseyd (r.a.) ve Kitab-ül Burhan Fi Alameti-il Mehdiyy-il Ahir Zaman)


dikatinizi çekerim "Arap yarımadası" yani kurtulcak olan mezepotamya hikayesi fasa fiso, yere batcak yerlerden biriside israil  mescidi aksa tarafları ve mekke  medine  bütün mezepotamya bunun yanına fırat dicle hadisinide katınca Türkiye de bunlara dahil oluyor vesselam


Kabe ve mekke viran olur


“Simsiyah ve sıska bacaklının, Kabe’nin taşlarını bir bir söktüğünü görür gibi oluyorum.”


(Sahih-i Buhari’de s. 261-262)


    “Kâbe'yi bacakları sıska, cılız bir habeşli yıkacaktır.”


(Buhari; Tefsiru sureti’l-Maide, 97)



Hz İbrahim’in Allah’ın emri ile Kâbe’nin bulunduğu yere gittiği ve Kâbe’nin temellerini bularak o temeller üzerine bugünkü mevcut Kâbe’yi inşa ettiği kabul edilmiştir.


Tarih boyunca değişik zamanlarda çeşitli restorasyon ve inşa muamelesine tabi, tutulan Kâbe’nin en meşhur bir inşası da Hz. Muhammed (asm) 35 yaşında iken yapılmıştır.


“İbrahim, İsmail ile birlikte Beytullah'ın (Kâbe’nin) temellerini yükseltiyor.” (Bakara, 2/ 127)


yani bir zamanlar Kabe de yere batmış vaziyetteymiş, Hz ibrahim, yere batmış vaziyette ki, Kâbe’nin ilk, ya da, önceki temellerini bularak, o temeller üzerine, bugünkü mevcut Kâbe’yi inşa etmiş vesselam.



"Benden sonra halifeler bulunacaktır. Halifelikten sonra emirler, emirlerden sonra krallar, krallardan sonra da zâlim idareciler olacaktır.


Daha sonra Ehl-i Beyt'imden bir adam çıkacak, yeryüzü zulümle dolduğu gibi onu adaletle dolduracaktır."


(Câmiu's-Sağîr: 4768)


"Kıyametin kopmasına bir gün bile kalsa, Allah-u Teâlâ o günü uzatarak benim soyumdan bir kişi gönderecektir. Adı adımın, babasının adı babamın adının aynısı olacak, zulüm ve zorbalık altında inleyen yeryüzünü huzur ve adaletle dolduracaktır."


(Ebu Dâvud, Tirmizî)


"Mehdi Bizden, Ehl-i Beyt'imizdendir. Allah Onu Bir Gecede Islah Eder."


(İbn-i Mâce: 4085)


"İnsanların üzerine belâ üzerine belâ yağdığı ve onun çıkışından ümit kesildiği bir sırada Mehdi zuhur eder."


(İmam-ı Suyuti)


"Hepsi de Allah'ın peygamberi olduğunu iddiâ eden otuza yakın yalancı deccaller türemedikçe kıyamet kopmaz."


(Tirmizî)


"Siz beşeriyet için meydana çıkarılmış en hayırlı bir ümmetsiniz. İyiliği emreder, kötülüğü vazgeçirmeye çalışırsınız ve Allah'a inanırsınız."


(Âl-i imrân: 110)


"Ümmetim yetmiş üç fırkaya ayrılacak, bunların içinden bir fırkası ehl-i necat (Kurtulanalar) olacaktır."


    buyurmuş. Ashab sormuşlar:


    "Yâ Resûlâllah, o kurtulan fırka hangi fırka olacaktır?"


    Şöyle cevap vermiş:


    "Benim sünnetimden şaşmayanlar kurtulanlardan olacaktır! Yâni Ehl-i sünnet ve cemaat mensuplarıdır."


(Tirmizi, İman, 18; İbnu Mace, Fiten, 17)



işte Ahirmzamanda Hz Mehdiyi arayıp bulup O'na katılan O'na ve emrilerine itat edip Allahu Tealan'ın O'na Gösterdiği rota ve istikamatte hareket edereketen, bu devre sonu kapanışından, kurtulacak olanlara, kurtulanlar Ümmeti, veya Kurtulan millet, yada "Ümmeti Necat" denilir.


Resulullah -sallallahu aleyhi ve sellem- Efendimiz bir Hadis-i şerif'lerinde:


"Belâ ve fitneden başka dünyanın hiçbir şeyi kalmadı!" buyurmuşlardır.


(İbn-i Mâce: 4035)


"O'nun ilmi dışında bir yaprak dahi düşmez." buyuruyor.


(En'âm: 59)



İbn-i Mes'ud -radiyallahu anh- anlatıyor: "Biz, Resulullah Aleyhisselâm'ın yanında iken Benî Hâşim'den bir grup genç geldi. Resulullah -sallallahu aleyhi ve sellem- onları görünce, gözü doldu ve rengi değişti. Ben: Ey Allah'ın Resul'ü! Şimdiye kadar, mübarek yüzünüzde hoşumuza gitmeyen bir manzara hiç görmemiştik, (şimdi ne oldu da bizi üzen bir ifade ile karşılaşıyoruz?)" dedim. Şu cevabı verdiler:


"Biz öyle bir Ehl-i Beyt'iz ki, Allah bizim için dünyaya mukabil ahireti tercih etmiştir. Benim Ehl-i Beyt'im benden sonra belâ, kaçırılma ve sürgüne maruz kalacak. Nihayet, doğu tarafından beraberlerinde Siyah Bayraklar olan bir kavim gelecek. Bunlar hayır (saltanat) isteyecekler, fakat istekleri yerine getirilmeyecek. Bunun üzerine onlar savaşacak. Allah onlara yardım edecek. Bundan sonra istedikleri (hükümdarlık) kendilerine verilecek. Ne var ki, onlar bunu kabul etmeyip emirliği Ehl-i Beyt'imden bir adama tevdi edecekler. Bu (Emîr) de, insanlar yeryüzünü daha önce zulüm ile doldurdukları gibi, yeryüzünü adaletle dolduracaktır. Artık sizden kim o güne yetişirse kar üstünde emeklemek suretiyle de olsa onlara varsın (katılsın)"


(İbn-i Mâce: 4082)


"De ki: Ey mülkün sahibi Allah! Sen mülkü kime dilersen ona verirsin. Kimden dilersen ondan alırsın. Kime dilersen ona izzet verirsin, yükseltirsin. Kime dilersen ona zillet verirsin, alçaltırsın. Hayır senin elindedir, sen her şeye kadirsin." (Âl-i imrân: 26)


Bir gün 24 saat ve, saat 24 olunca yani iki tur atınca saat tekrardan sıfırdan başlıyor yani bir gün didinip devinmek bile saçmalık aslında, sonuç başa dönmek ise, ama o sona vardığın günden, birşeyler kazandınsa, sonu sıfır değilidr, saat sıfırdan başlasa da, sen başa dönsen de, sonuç sıfır değildir, eğer o gün elli lira, ya da elli sevap kazandınsa, sonuç sıfır değildir, sonuç plus elli dir, yani +50. Bu kazanç senin kazanım yaptığın bilgi ve tecrübe de de böyledir, eğer geçmişteki hatalarından ders alıp, o hataya br daha düşmeden yol alabilirsen yani peygaberin sözü ile aynı delikden ikinci defa sokulmadıysan sen kazanmışsındır.


Bu bir Karoglan Başağaçlı Raşit Tunca Makalesidir


Raşit Tunca


Schrems, 25.10.2022 

Müslümanlardan kırk kişi bir araya geldiyse, onlardan birisi illaki evliyadır 

Müslümanlardan kırk kişi bir araya geldiyse, onlardan birisi illaki evliyadır


Şafi mezhebine göre Cuma namazının sıhhat şartlarından birisi


Cuma namazını kılan cemaatin, en azından kırk kişi olması


Buna Sebeb olan Hadisi aradım bulamadim


Hadis şu minvaldeydi


müslümanlardan kırk kişi bir araya geldiyse onlardan birisi illaki evliyadir (yada allah dostudur)

yada onlarin toplam ruhu bir bütün eder (voltrani kurmak gibi) yani simurg (KIRKLAR) demek onlarin ruhu, tamaminin duasi kabul olur, namazi kabul olur, istekleri verilir, onlar hatrina yagmur yagar günes dogar hadisi kayip?


sorular ile islamaiyet sayfasinda buldugum hadisi ben biraz tamamladim


Peygamberimiz buyurdular:


“Ümmetin Ebdalleri kırk kişi olup Onlar sayesinde yağmur yağar, güneş açar, onlar sayesinde düşmana karşı zafer kazanılır ve onlar sayesinde azap uzaklaştırılır.”


(Ahmed b. Hanbel, I/112)


Bu konudaa internet aramlarimda bulabildigim diger hadisler :



Hadiste Peygamberimiz,


“Bu ümmetin Ebdalleri otuzdur. Hepsi de Halilu’r-Rahman gibidir (yani Allah’a olan sevgi ve dostluğunda çok samimidirler). Her ne zaman onlardan biri ölse, Allah onun yerine bir başkasını getirir.”


(Mecmau’z-zevaid, X/62) buyurmuştur.


Diğer bir rivayet de şöyledir.


Hz. Ali (ra) Irak’ta iken, bir gün yanında Şam halkından bahsedildi. Bazıları, onları lanetlemesini istediler.

Bunun üzerine Hz. Ali (ra) Resulüllah (sas)’tan şunları işittiğini söyledi:


“Ebdaller kırk kişi olup Şam’da ikamet ederler. Onlar sayesinde yağmur yağar, onlar sayesinde düşmana karşı zafer kazanılır ve onlar sayesinde Şam halkından azap uzaklaştırılır.”


(Ahmed b. Hanbel, I/112)


“Bu ümmetin içinde İbrahim tabiatı üzere kırk, Musa tabiatı üzere yedi, İsa tabiatı üzere üç, Muhammed (sas) fıtratı üzere bir kişi bulunur. Bunlar derecelerine göre halkın efendisi sayılırlar.”


(bk. Keşfü’l-hafa, l, 24 (35); ayrıca krş. İbn Hanbel, l, 112, V, 322; VI, 316) bir başka örnek hadistir.


Bir başka hadiste Peygamberimiz,


“Allah’ın mahlukları arasında üç yüz Ebdal denilen has veli kulları vardır. Allah onların vesilesiyle hayat verir, öldürür. Onların yüzü suyu hürmetine yağmur yağdırır, belaları def eder.”


(bk. Aclunî, Keşful-Hafa,1/33) buyurmaktadır.



ZÜMRÜDÜ ANKA KUŞU’NUN HİKAYESİ


Efsaneye göre kuşların hükümdarı olan ve Kaf Dağı’nda yaşayan Zümrüdü Anka, Bilgi Ağacı’nın dallarında yaşar ve her şeyi bilirmiş. Kuşlar Simurg’a inanır ve onun kendilerini kurtaracağını düşünürlermiş. Ama içlerinden onu gören olmamış. Simurg ortada görünmedikçe kuşkulanır olmuşlar ve sonunda umudu kesmişler. Simurg’un yuvası, etekleri bulutların üzerinde olan Kaf Dağı’nın tepesindeymiş. Bir gün uzak bir ülkede bir kuş sürüsü Simurg’un kanadından bir tüy bulmuş. Onun var olduğunu anlayan dünyadaki tüm kuşlar toplanmışlar ve hep birlikte Simurg’un huzuruna gidip, yolunda gitmeyen şeyler için yardım istemeye karar vermişler.


Kuşlar, hep birlikte göğe doğru uçmaya başlamışlar. İsteği ve sebatı az olanlar, dünyevi şeylere takılanlar yolda birer birer dökülmüşler. Yorulanlar ve düşenler olmuş. Önce ‘Aşk Denizi’nden geçmişler sonra ‘Ayrılık Vadisi’nden’ uçmuşlar. ‘Hırs Ovası’nı aşıp, ‘Kıskançlık Gölü’ne’ sapmışlar. Kuşların kimisi ‘Aşk Denizi’ne’ dalmış, kimisi ‘Ayrılık Vadisi’nde’ kopmuş sürüden. Kimi hırslanıp düşmüş ovaya, kimi kıskanıp batmış göle.


Önce Bülbül geri dönmüş, güle olan aşkını hatırlayıp; Papağan o güzelim tüylerini bahane etmiş (oysa tüyleri yüzünden kafese kapatılırmış); Kartal yükseklerdeki krallığını bırakamamış; Baykuş yıkıntılarını; Balıkçıl kuşu bataklığını özlemiş…


Ve nihayet beş vadiden geçtikten sonra gelen Altıncı Vadi ‘Şaşkınlık’ ve sonuncusu Yedinci Vadi olan ‘Yokoluş Vadisi’nde’ bütün kuşlar umutlarını yitirmiş. Kaf Dağı’na vardıklarında geriye sadece otuz kuş kalmış. Simurg’un yuvasını bulunca ögrenmişler ki ‘Simurg – otuz kuş’ demekmiş. Onların her biri birer Simurg’muş. 30 kuş anlar ki aradıkları kendileridir ve gerçek yolculuk, kendine yapılan yolculuktur.


NEANDARTEL iNSAN YADA iLK iNSANLARIN AĞZINDA 40 DiŞ Mi VARDI


Hz ADEMiN 40 ÇOCUĞU?


NEANDARTEL iNSAN YADA


iLK iNSANLARIN


AĞZINDA 40 DiŞ Mi VARDI


KAFATASI ONDAN MI


ARKAYA DOĞRU UZUN


SiMURG YANi KIRKLAR


ONLAR MI


PS: Almanlar Phonix yada Phönix diye bu horuza diyorlarmış, yani kırk uçan horuz, veya tavukları ile birlikte, bir horuz yani 39 tavuk, birisi evliya (Müslümanlardan kırk kişi bir araya geldiyse, onlardan birisi illaki evliyadır) yani horuz eril erkek, diğerleri dişi tavuk, demek ki daha önceleri, horuzlar da tavuklar da uçabiliyordu...


Derleme Makale


Raşit Tunca


Schrems, 28.10.2022



Kaynaklar


3 ler 5 ler 7 ler 

Chemtrails mi Chemiespry mi? 

Chemtrails mi Chemiespry mi?


Chemtrails Komplo Teorisi” Nedir?


Chemtrail Ne Demek?


Chemtrails komplo teorisi inanan kişiler, iddia edilen kimyevî püskürtmenin nedeninin Güneş radyasyonunu kontrol etme çabası olarak, nüfus kontrolü, psikolojik manipülasyon, biyolojik ya da kimyavi savaş ortaya çıkabileceği, hava durumunu değiştirme ve bu izlerin teneffüs hastalıkları başta olmak üzere başka sağlık problemlerine de neden olabileceğini gösterirler.


Chemtrails Etkileri Nelerdir?


Duman izleri, çok yüksekliklerde 8–16 kilometre derinlikte meydana gelir. Bu yüksekliklerde püskürtülen hangi kimyevî madde olursa olsun bir zarar vermeden havada dağılarak yüzlerce kilometre uzağa düşer ya da yere inmeden yapısı bozulur iddiası ortaya atılıyor. Buna karşın, içerdiği nano partiküller canlılara ve Doğa'ya büyük zararlar verdiği iddia edilir.


Chemtrail Komplo Teorisi Nedir?


Chemtrail komplo teorisi, Sadece normal su tabanlı yoğunlaşma izleri rutin bir şekilde yüksekten uçan uçaklarca belli atmosferik şartlar altında bırakılması gerekir. Savunucularınca kimyevi püskürtmenin yapılmakta olduğunu ispatlamasına rağmen yaptıkları çeşitli incelemeler kusurlu bulunmuş ya da yanlış anlaşılmalarla açıklanmıştır. Ama bu yanlış anlaşılmalar da gerektiğinde kurgulandırma projesine dahil edilebilir. Bu teori bazı bilim insanları tarafından reddedilmiş olsa da araştırmalar hala devam diyor.


Olayın aslı Biyolojik çip yada Genetik çip fışkırtılması püskürtme

asıl isimi Chemtrails değil ki Chemispray yada chemspry


Olay zamanında, onu fışkırtan uçak izlerini gördüğünüzde, birkaç, yada bir saat sonra, o merkezde dolaştığınızda, o genetik, yada biyolojik çiplerin, vücüdünüza yapıştığını, ve vücudunuzda ki kıl deliğinden girip, yağ hücresini ele geçirip, beslendiğini, ve aynı bir telefondan, ve internetli telefondan daha iyi, merkeze, sizin hakkınızda, bilgi gönderebildiği, ve sizede,  aynı kanaldan, bilgi gelip, herhangi bir bölgenizde, ağrı ve hastlalık oluşturabildiğidir. Rüya yolu veya, yada düşnce de aktarabildiği ve sizi manuple edebileceğidir. Dışarı çıktıkdan sonra,  vücudunuzda çıplak bölgelerde yada yada kafa derinizde,  yeni şişmiş, kaşınan, kara noktalardan, yani ölmüş yağ hücrelerine rastlarsanız, bilin ki, o çip üzerinize düşmüş, ve size dahil olmuş, ve aynen Matrix filimindeki, Neo'nun göbeğinden giren kurtcuk, ve hem biyolojik hem metalik, bir iğne kadar sert bir çip,  ve bunu aynen ayrık otunun toprağı taşı itmesi ve yüze çıkması gibi, yumuşacık ayrık otu toprağı taşı nasıl deliyorsa bu çipte aynı, hem biyolojik bir hücre halinde hemde bir metal halini alabliyor, ve ayrık otunu taklit etmişler vesselam 

Derleme Makale


Raşit Tunca


29.10.2022 


Ağız Kuruluğu Sebebleri ve Tedavisi 

Ağız Kuruluğu Sebebleri ve Tedavisi


Modemlerden ve Baz istasyonlarından Yayılan Radyasyonun Yol Açtığı Tükürük Bezlerindeki Problemler ve Ağız Kuruluğu Tedavisi


Bugün kü modern dünyamızda, telefon şirketlerinin kurmuş olduğu baz istasyonlarından, cepten cebe, ve dıştaki uydulardan, ve bir de sabit internet hattındaki modemlerden yayılan radyasyon dalgası, insanlardaki tükürük bezlerini, ve daha diğer nice organlara bilhassa sindirim sistemine,  barsaklara  ve beyne, bir nevi hücre kurutucu bir dalga olup, hücrelerde ve organlarda sorunlara yol açmakta. Bunlardan birisi de tükrük bezlerine verdiği zarar yüzünden. insanda ağız kuruluğu meydana gelmesi. tükürük bezlerinin bozulması sebebiyle. insanda ağız kuruluğu meydana gelmesi. Bunun diğer sebeplerinden birisi de, Çernobil patlamasında yayılan radyasyon gazından etkilenmiş olan Çayların, hala atılmamış olup, onların piyasada, şu anda sürümde olması sebebiyle, çay içenlerde gözüken ağız kuruluğu, yine aynı radyasyon dalgası sebebiyle, radyasyona maruz kalmış gıda sebebiyle olmakta.


Bunun Karoglan Raşit Tunca usulü ile Tedavi yöntemi:



Özellikle Kurutulmuş portakal kabuğundan, (Mevsimindeyseniz ve pazarda varsa Tazeside olabilir) baş parmağınızın tırnağının büyüklüğünde, ağızda, çiğneyerek ten yemek, tükürük bezlerinin tekrar faaliyete geçmesini sağlar. deneyin tükürük bezlerinin tekrar faaliyet haline geçtiğini göreceksiniz, ve tükürüğünüzün yeniden çoğaldığını ağız kuruluğunun gittiğini fark edeceksiniz. Fazla tüketmeyin, içindeki asit, bu sefer de mide ve bağırsak sisteminde sorunlara yol açabilir,


Dozaj : Birkaç günde 1 defa, veya haftada bir defa, gerekli olduğunda günde 1 defa da alınabilir.


Bu bir Karoglan Başağaçlı Raşit Tunca Makalesidir


Raşit Tunca


Schrems Şehri, Kasım ayının on altısı iki bin yirmi iki


internet aramamda bulduğum, bu konudaki bir makalede altta yer alıyor


Ağız Kuruluğu Nedir?


Ağzı ıslak tutmak, dişlerde çürük oluşumunu engellemek, ağız içi enfeksiyonları önlemek, sindirim, konuşma ve yutma işlemlerini kolaylaştırmak gibi görevleri bulunan tükürüğün az salgılanması durumunda ağız kuruluğu görülebilir. Tıp dilinde “kserostomi” olarak adlandırılan ağız kuruluğuna yüzlerce ilaç, radyasyon, psikolojik faktörler ve bazı sistemik rahatsızlıklar neden olabilir. Sağlıklı bir bireyde 24 saat içerisinde 500 ml üretilen tükürüğün azalması, konuşma ve yutma güçlüğüne neden olarak kişiyi olumsuz etkileyebileceği gibi, bazı hastalıkların habercisi de olabilir. Ağız kuruluğu, tek başına bir hastalık olarak tanımlanmasa da neden olabileceği hastalıkların önüne geçmek için tedavi edilmesi ve göz ardı edilmemesi gereken bir durumdur.


Ağız Kuruluğu Nedenleri

İlaçlar


500’den fazla ilacın yan etkisi olarak ağız kuruluğu görülebilir. Salgılanan tükürük miktarını azaltarak ağız kuruluğuna neden olan bazı ilaçlar şu şekilde sıralanabilir:


        Anti-anksiyete ilaçları

        Antikolinerjikler

        Antikonvülsanlar

        Antidepresanlar

        Antiemetikler

        Antihipertansifler

        Antiepileptikler

        Antiparkinson ilaçlar

        Diüretikler

        Bronkodilatörler

        Kemoterapi ilaçları

        Kas gevşetici ilaçlar

        Sedatif ilaçlar


Radyasyon


Baş ve boyun bölgesine alınan radyasyon, tükürük bezlerini etkileyerek ağız kuruluğuna yol açabilir. Radyasyona karşı oldukça hassas olan tükürük bezlerinin maruz kalma derecesine bağlı olarak kuruluğun şiddeti değişiklik gösterebilir.

Kronik ve Sistemik Hastalıklar


Bazı hastalıkların belirtileri arasında ağız kuruluğu bulunur. Tükürük üretimine bağlı olarak da gelişebilen ağız kuruluğunun görüldüğü hastalıklar ise şu şekildedir:


        Sjögren sendromu

        Diyabet

        HIV ve AIDS

        Bulimia gibi yeme bozuklukları

        Anemi

        Tiroid hastalıkları

        Kistik fibrozis

        Tüberküloz (verem)

        Parkinson hastalığı

        Sistemik lupus eritamatozus

        İnme

        Kabakulak hastalığı

        Eklem iltihabı

        Graft-versus-Host hastalığı

        Bell paralizisi

        Amiloidoz

        Kronik böbrek yetmezliği sendromu

        Kronik sıvı kaybı (dehidratasyon)

        Siyalolitiazis


Diğer Nedenler


Ağız kuruluğuna neden olabilecek diğer faktörler ise şu şekildedir:


        Tükürük bezlerinin ameliyatla alınması

        Kafa ve boyun bölgesinde meydana gelen sinir hasarı

        Burun Tıkanıklığı Yapan Hastalıklar

        Anatomik sorunlar (burun kemik eğriliği, konka büyümesi)

        Sigara içmek

        Ağızdan nefes alma

        Horlama

        Kuru hava

        Fazla kahve ya da alkol tüketimi

        Hamilelik

        Stres

        Baharatlı yiyecekler


Ağız Kuruluğu Belirtileri


Uzun süre devam eden ağız kuruluğuna bazı belirtiler eşlik edebilir. Yaygın olarak görülen belirtiler şu şekildedir:


        Sık sık susama

        Kuru ve kırmızı dil

        Dudak çatlakları

        Aft şeklinde ağız yaraları

        Ağızda yapışkanlık hissi

        Boğaz kuruluğu ve ağrısı

        Dilde karıncalanma hissi

        Çiğneme, tat alma ve yutmada güçlük

        Konuşma problemleri

        Ses kısıklığı

        Ağız kokusu

        Tükürük bezlerinde büyüme

        Diş çürüklerinde artış

        Diş eti iltihabı

        Ağızda mantar oluşumu

        Takma dişleri kullanmada zorluk


Ağız Kuruluğu Tanısı


Pek çok farklı nedene bağlı olarak ağız kuruluğu ortaya çıkabileceği için doğru tanı konulması ve buna uygun bir tedavi planının oluşturulması oldukça önemlidir. Kullanılan ilaçlar, tıbbi geçmiş ve varsa diğer hastalıklar muayene sırasında doktor tarafından sorgulanır ve ağızdan muayene yapılır. Ağızda görülen kuruluk, tanı koymak için yeterli olmayabilir. Ağız kuruluğuna neden olan rahatsızlığı ya da durumu tespit etmek için kan testleri, tükürük üretimi testleri ve sialografi, ultrasonografi, MR ve BT gibi yöntemlerle tükürük bezlerinin görüntülenmesi gerekebilir. Tükürük bezlerinden alınacak biyopsi ise Sjögren sendromu gibi rahatsızlıkların görüldüğü durumlarda kullanılan bir yöntemdir.


Ağız Kuruluğu Tedavisi


Ağız kuruluğu tedavisinde kullanılan yöntemler kuruluğun şiddeti ve varsa altta yatan diğer faktörlere göre değişiklik gösterebilir. Ağız kuruluğu yaşayan kişilerin dikkat etmesi gerekenler ve tedavi yöntemleri aşağıda sıralanmıştır:


        İlaçtan kaynaklı ağız kuruluğu durumunda doktora başvurulmalı ve ilacın dozu ya da ilaç değiştirilmelidir.

        Yutmayı kolaylaştırma amacıyla sık sık su içilmelidir.

        Ağız gargarası, jel ve spreyler ile ağızdaki nem miktarı artırılabilir.

        Yapay tükürük ürünleri ile ağız kuruluğunun önüne geçilebilir.

        Aromalı diş macunu ve gargara kullanımından uzak durulmalıdır.

        Şekersiz sakız ya da pastiller çiğnenebilir.

        E vitamini yönünden zengin kremler, dudak kuruluğu için kullanılabilir.

        Baharatlı yiyeceklerden kaçınılmalı ve yemekler çok sıcak tüketilmemelidir.

        Ev ve iş yerindeki nem dengesine dikkat edilmeli, kuru havadan kaçınılmalıdır.

        Alkol, sigara ve kafein tüketilmemelidir.

        Ağız yerine burundan nefes alınmalıdır.

        Sjögren sendromuna bağlı ağız kuruluğu durumunda pilokarpin kullanılabilir.


Ağız Kuruluğu Hakkında Sık Sorulan Sorular



Ağız kuruluğuna neden olan rahatsızlığı ya da durumu tespit etmek için kan testleri, tükürük üretimi testleri ve sialografi, ultrasonografi, MR ve BT gibi yöntemlerle tükürük bezlerinin görüntülenmesi gerekebilir.


Kaynak


Alıntı makale medicana dan 

Yanık Tedavisi 

Yanık Tedavisi


Bilindiği gibi metallerin iletkenlik özellikleri vardır. iletkenlikleri Sadece elektriği iletmek değil, birden ısıyı kolay iletmeleri sayesinde, işte mutfakta ki, tenceredeki yemeğimizin pişmesi, alüminyum tencerelerin daha çabuk ısınması, yahut paslanmaz Çeliklerin, alt tabanlarının, ısıyı daha ileten, alt tabanlar ile kaplanması gibi,.. Her metal elementin, veya elementin ısıyı iletmesi aynı değildir. En iyi iletken madde altın elementidir, Ondan sonra alüminyum, ve benzeri, bakır gibi, diğer elementlerde ısıyı çabuk iletirler. Bu sayede elektriği iletmeleri yanında, ısıyı da çabuk iletirler. Metallerin  bu özelliği sayesinde, Yanık tedavisinde de bunların bu iletkenlik özelliğini kullanmamız tedavide etkili olacaktır.


Karaoğlan Raşit Tunca usulü  ile yanık tedavisi şu şekildedir:


Kendi deneyim ve tespitlerine göre, küçük çaplı yanıklar da, yanan bölgenin Üzerine, soğuk, iletkenliği yüksek olan (demir "paslanmaz çelik" alu,..) metal parçalar dokundurulduğunda, yahut alüminyum folyo ile kaplandığında, ve soğutulup soğutulup tekrar onun üzerine dokundurulduğunda, veya üzeri kaplandığın da, iletkenliği yüksek olan metalin, iletkenliği sebebiyle, vücudun o yanan bölgesindeki, yanma derecesine varan, içsel yanma derecesine varan sıcaklığın, iletkenliği yüksek olan metal tarafından, o sıcaklik  emilerekten, sıcaklığın metal parçaya geçmesi sayesinde, vücuttaki içsel yanma bir nevi soğumak ta. Bu metal  tekrar soğutularaktan, aynı işlem tekrarlanarak, metal, soğuk metal, tekrar tekrar yanık bölgeye dokundurulduğunda veya  üzeri kaplandığında, yanmanın durma noktasına kadar gelmesi  ve gerilemesi sağlanmakta, ve  içsel yanma durduğu zaman, oradaki yanma etkisi sona ermekte, belki az bir miktar etkisi kalabilir, fakat Yanma acısı durmakta.


Bu bir Karoglan Başağaçlı Raşit Tunca Makalesidir


Raşit Tunca


Fiziksel sebeplerden olan kabızlığın tedavisi 

Fiziksel sebeplerden olan kabızlığın tedavisi


Kabızlığın Fiziksel sebeblerinden birisi de, şişmanliğin getirisi olan, tuvalette  tuvalete oturduğumuz zaman, karnımızın bükülmesi sebebiyle, bağırsakların, yan taraflardan ikiye katlanması sebebiyle, Aynen bahçe sularken, bahçe hortumunun, herhangi bir sebepten, bükülüp katlandığında, hortumun ucundan fışkıran suyun kesilmesi gibi, bağırsak sistemimizde, karnımızda üst üste katlı vaziyettedir, fakat aykta iken almanca knick olmamıştır. Tuvallete çökünce veya oturunca, işte bu katlanma, tuvalette çökdüğümüzde, ya da oturduğumuzda, tamamen sıkışma (knick) halinde, Aynen o hortumdaki gibi, katlanma halini aldığı için, ıkınma ile, ancak  barsakların, alttaki, ucundaki defi hacet çıkmakta, katlamış yerden yukarıdakiler boşaltılamamakta. O yüzden Almanlar "Bauch voll gefühl"  diye tarif ediyorlar,  Yani doluluk hissi, Çünkü tamamen boşaltılmamış.

Tedavisi :


Bu sorunu gidermek için, bu tuvalette çökdüğünüz veya oturduğunuz zaman, bir miktar hacetinizi yaptıktan sonra, hafif kurulanın ve ayağa kalkın, bir miktar durun, bağırsaklarınızdaki o katlanan yerler tekrar düzelsin açılsın, sonra tekrar oturun, tuvalet yapmaya yeniden başlarmışçasına, tekrar hacet etmeye çalışın, ve bu sayede bir üst bölümdeki def'i hacetin de boşaltılmasına yardımcı olmuş olursunuz, bu tekrarlanaraktan, tamamen boşaltma gerçekleşebilir.


Bu bir Karoglan Başağaçlı Raşit Tunca Makalesidir


Raşit Tunca


Schrems, 16.11.2022


Damar Sertliği ve tıkanıklığının sebebi ve tedavisi 

Damar Sertliği ve tıkanıklığının sebebi ve tedavisi


Temsili misal Su tesisatında, yeni plastik borular ve bakır borular çıkmadan önceki, galvanizli borular içinden su akarken, herhangi bir paslanma olmuyor, küflenme olmuyordu, eğer belli süre su ana vanadan kapatılıp ta akmayınca, galvanizli boruların içindeki su tükenince, ya da su hattı kapatılınca ve, borulardaki su da boşaltılınca, Demir borunun iç kısmı oksijene maruz kalınca, boyalı'da olmadığı için, sadece  galvanizli olduğu için, belli süreden sonra galvaniz etkisi de yok olmakta, ve bilindiği gibi oksijene maruz kalan demir oksitlenir yani küflenir, demir borunun iç kısmı oksitlenmek te ya da pas tutmak ta ve küflenmek te. işte o küf ve paslar  demir borunun iç kısmında, sarkaçlar  halinde borunun içini tıkayıp kaplamakta.


işte  böyle damar Sertliğinin ve tıkanıklığının sebebi de, damarlardaki oksitlenme veya yağlanma sebebiyle olmakta.


Atalar demiş ki:  "Ye yağlıyı, iç suyu, donarsa  donsun. Ye tatlıyı, içme suyu (su içme) , yanarsa yansın."


Yani yağ  eriten tek şey  "Su" molekülü veya elementidir. O oyüzden,  et tamamen yağ demektir, ve et ve yağlı yedikten  sonra,  vücut zaten kendisi sıvı isteyecektir, yani canı  su isteyecektir, ve yeterince suyu  aldıginiz zaman, midenin eti yağı sindirmesine yardımcı  olmuş  olursunuz. Eğer et ve  yag  sindirilirse, damarlarda sorun olmaz. Tereyağı ve sıvı yağlar, zaten sıvı haldedir, tereyağ da vücut sıcaklığında eriyebilen yağdır, diğer margarinler bu şekilde değil, işte diğer margarinleri  ve etli gıdaları eritebilmek için, sindirebilmek için, su alımına dikkat etmek lazımdır. Nefes yolu ile alınan oksıjen değil de radyasyona maruz kalan suyun elemetnlerine ayrılması sonucu, Su da ki hidrojeni ve oksijenin ayrılması sonucunda, damarlarda oksitlenme meydana gelebilir. işte oksitlenme, yukarıda anlattığımız gibi, galvenizli boruları tıkadığı gibi, damarları da yağ ile tıkar, dikkat etmelidir. Tedavisi de, su alımına(Tüketimine) dikkat etmektir. Bir de damar basıncına, yani tansiyona dikkat etmek lazımdır, tansiyon düşerse, basınç azalır, ve aynen su hattı  kapatılınca, galvanizli borunun boş olan bölümünün oksijene maruz kalması gibi,  basıncı düşük damarda  da, boş olan bölümde oksitlenme görülür, o yüzden kan basıncını da,  yani tansiyonu  da düzenlemek  lazımdmdır.


Bu bir Karoglan Başağaçlı Raşit Tunca Makalesidir


Raşit Tunca


Schrems, 16.11.2022



internet aramamda bulduğum, bu konudaki bir makalede altta yer alıyor


Korozyon Oksitlenme Pas


Korozyon, metal veya metal alaşımlarının oksitlenme veya diğer kimyasal etkilerle aşınma durumu. Demirin paslanması, alüminyumun oksitlenmesi korozyona örnek olarak verilebilir. Türkçeye yabancı dillerden giren korozyon sözcüğü; yenme, kemirilme gibi anlamlarla alakalıdır. Aşınma, çürüme, paslanma, bozulma ve yenim gibi sözcüklerle karşılanabilir.


Yüzeyleri uygun şekilde korunmayan metal ve metal alaşımlarının bozunmaları önemli bir teknolojik sorundur.


Korozyonun Oluşumu


Metal ve alaşımların kararlı halleri olan bileşik haline dönme eğilimleri yüksektir. Bunun sonucu olarak metaller içinde bulundukları ortamın elemanları ile tepkimeye girerek, önce iyonik hale ve oradan da ortamdaki başka elementlerle birleşerek bileşik haline dönmeye çalışırlar; yani kimyasal değişime uğrarlar ve bozulurlar. Sonuçta metal veya alaşımın fiziksel, kimyasal, mekanik veya elektriksel özelliği istenmeyen değişikliklere (zarara) uğrar.


Korozyon, metalik malzemelerin içinde bulundukları ortamla reaksiyona girmeleri sonucu, dışarıdan enerji vermeye gerek olmadan, doğal olarak meydana gelen olaydır.


Korozyonun Sebepleri


Korozyon olayları, her ortama ve her farklı tesir mekanizmalarına göre cereyan eder. Buna göre elektro-kimyasal veya kimyasal korozyon farklı olur. Makinalar üzerindeki mutad korozyon tertibatı genel olarak elektro-kimyasal olaylardan ileri gelmektedir.


Galvanik korozyon


Galvanik korozyon, iki farklı metalin birbirleriyle fiziksel veya elektriksel teması olduğunda ve ortak bir elektrolitin içine batırıldığında veya aynı metal farklı konsantrasyonlarda elektrolit ile karşılaşıldığında ortaya çıkar. Galvanik bir çiftte, daha aktif metal (anot) hızlandırılmış bir hızda aşındırır ve daha asil metal (katot) daha yavaş bir şekilde korozyona uğrar. Ayrı ayrı batırıldığında, her metal kendi hızıyla paslanır. Hangi tür metal (ler) galvanik seriyi izleyerek kolayca belirlenebilir. Örneğin, çinko genellikle çelik yapılar için kurban bir anot olarak kullanılır. Galvanik korozyon, denizcilik endüstrisinde ve suyun (tuz içeren) temas borularının veya metal yapıların büyük ilgi alanındadır.


Anodun nispi boyutu, metal türleri ve çalışma koşulları (sıcaklık, nem, tuzluluk, vb.) Faktörleri galvanik korozyonu etkiler. Anot ve katotun yüzey alanı oranı malzemelerin korozyon hızlarını doğrudan etkiler. Galvanik korozyon genellikle kurban anotların kullanımı ile engellenir.


Galvanik Seri


Herhangi bir ortamda (bir standart ortam havalandırılmış, oda sıcaklığında deniz suyu), bir metal, iyonlarının yüzeye ne kadar güçlü bağlı olduğuna bağlı olarak, diğerlerinden daha soylu veya daha aktif olacaktır. Elektrikle temasta bulunan iki metal aynı elektronları paylaşır, böylece her yüzeydeki "mücadele", iki malzeme arasındaki serbest elektronlara karşı rekabet eder. Elektronları, aynı yöndeki iyon akışı için bir ev sahibi olarak kullanarak, asal metal aktiften elektron alacaktır. Ortaya çıkan kütle akışı veya elektrik akımı, ilgi alanı içindeki bir materyal hiyerarşisi oluşturmak için ölçülebilir. Bu hiyerarşiye bir galvanik serisi denir ve korozyonu öngörmede ve anlamada faydalıdır.


Elektro-Kimyasal Korozyon Olayları


Elektro-kimyasal korozyon esasen anot rolündeki maddenin çözünmesidir. Elektrokimyasal korozyon ister mikro ölçekte ister makro ölçekte oluşsun korozyon hücresi ile modellenebilir. Korozyon hücresi; anot (1), katod (2), iletken ortam (elektrolit)(3) ve anot-katot arasındaki iletken bağlantıdan (4) oluşur. Bu dört bileşenden biri dahi olmasa korozyon oluşmaz. Korozyon oluşumu anot rolünü üstlenen maddede meydana gelir. Maddelerin korozyon hücresindeki rollerini belirleyen çeşitli faktörler vardır. Örneğin çözünme potansiyeli yüksek bir metal(mesela Sn), çözünme potansiyeli düşük bir metalle (Mesela Fe) temas halinde çözeltiye konacak olursa anot rolünü üstlenecek ve çözünecektir. Elektrolit olarak bir çatlak içindeki buğu kalınlığında bir rutubet, film tabakası veya su artığı hatta el teri bile yeterlidir.


Rutubetli Çelik Yüzeylerinin Elektro-Kimyasal Oksijen Korozyonu Metal parçalarının üst yüzeyleri rutubetli ortamlarda ve açık havada, bir oksit tabakası ile kaplanır. Alaşımsız ve düşük alaşımlı çeliklerden yapılmış olan parlak yapı parçaları, bu şartlar altında bir süre sonra pas benekleri ile kaplanır.


Korozyona dayanan olaylar, havadaki oksijenin demir malzemesinin üstündeki su ile bağlantılı halde tesir etmesinden ileri gelmektedir. Bir su damlasının altındaki bir malzeme bölgesinde, bu münasebetle meydana gelen olaylar izah edilebilir.Damlaların ortasında, demir Fe2+ - iyonları çözünmeye başlar. Bu çözünme sahası lokal bir anot gibi tesir eder (Lokal Anodu).Damlaların kenar bölgesinde, çözünen havanın oksijeninden oluşan OH- iyonları çözünen demir Fe2+ ile reaksiyona girer ve ilk önce demir hidroksit Fe (OH)3 ve buradan pas FeO(OH) oluştururlar. Pas, damlanın kenarında ring şeklinde ayrılır. Benek şeklinde başlayan pas oluşumu çelik yüzeylerde gözlenebilir. Korozyonun sürekli olarak devam etmesi halinde bütün çelik yüzeyleri bu yerlerinden itibaren paslanır.


Korozyon Elemanlarında Elektro-Kimyasal Korozyon Bu korozyon, bir galvanik eleman içinde cereyan eden aynı olaylardan ileri gelmektedir. Galvanik bir eleman, bir elektrik iletim kabiliyeti olan akışkan, elektrolit, içine daldırılan, farklı metallerden yapılmış olan iki elektrottan meydana gelir. Bu düzende, her iki metalden daha asal olanı çözünür. Çözünen metal paslanır yani korozyona uğrar. Çinko, bakır, galvanik elemanında bakır-elektrotta (katot) suyun parçalanması nedeniyle hidrojen açığa çıkarken çinko-elektrodu (anot) Zn2+ - iyonları çözünmeye başlar. Her iki elektrot arasında büyüklüğü elektrot malzemelerine bağlı olan küçük bir elektrik gerilimi oluşur.


Normal bir hidrojen elektrodu ile yapılan ölçümler vasıtasıyla, Normal Potansiyel olarak isimlendirilen münferit elektrot malzemelerinin gerilimleri tayin edilmiş ve metallerin gerilim sırası tablosuna aktarılmışlardır.


Hidrojen sıfır potansiyelinden itibaren sola doğru asal olmayan metaller, sağa doğru asal metaller yer alırlar.Bir galvanik elemanda daha solda kalan metal çözünür, örneğin Zn/Cu elemanında çinko çözünür.Galvanik elemandaki gerilimin büyüklüğü normal potansiyel farkından hesap edilebilir.Örnek: Zn/Cu galvanik elemanı bakırın normal potansiyeli +0.34 V, çinkonunki -0.76 V.Böylece galvanik elemanda +0.34 V - (-0.76 V) =1.1 V'luk bir gerilim oluşur.


Bir galvanik elemanın şartları makina elemanlarında ve yapı parçalarında birçok yerlerde meydana gelir.Bu sahalar, korozyon elemanları çinko adını alır. Bu hususta, iki farklı metal (elektrotlar) ve bir miktar su (elektrolit) gereklidir. Tipik korozyon elemanları örneğin çelik yapı parçaları üstündeki metal kaplamalar üzerindeki hasarlı yerler veya farklı malzemeden meydana gelen iki yapı elemanının temas etmesi ve ayrıca alaşımların içindeki asal olmayan metal bu yerlerde çözünmek suretiyle tahribata uğrar.


Pas


Pas, su ve hava varlığında oluşan demir ve oksijen bileşiklerine (genellikle kırmızı oksitler) verilen genel addır. Pasın değişik formları görsel olarak veya spektroskopi ile saptanabilir ve değişik koşullar altında oluşabilirler. Pas, hidratlı demir(III)oksit Fe2O3.H2O ve demir(III) oksit-hidroksit FeO(OH), Fe(OH)3 içermektedir. Paslanma demir ve onun çelik gibi alaşımlarının korozyonu için kullanılan ortak bir terimdir. Diğer metallerin uğradıkları korozyonda oksitlenme olsa da pas olarak isimlendirilmemektedir. Yeterli zaman içerisinde su, oksijen herhangi bir miktardaki demir tamamen pas oluşturur ve demir parçalanır. Buna karşılık alüminyumun korozyonu son derece yavaştır çünkü alüminyumoksit bir tabaka oluşturarak daha fazla alüminyumun oksitlenmesini engeller.



Kaynak ve Dipnotlar :


Wikipedia 

Hz Muhammed'i Dünya da bir kere gören, gökteki Yıldızlık derecesine ulaşır "Ashab" tan olur 

Hz Muhammed'i Dünya da bir kere gören, gökteki Yıldızlık derecesine ulaşır "Ashab" tan olur


islam bir gün sona erip bitecektir


Hz Muhammed'i Dünya da, dünya gözü ile bir kere gören (ölmeden önce, yani baki aleme geçmeden önce, o şimdi baki alemde malesef)  gökteki Yıldızlık derecesine ulaşır ve, "Ashab" tan olur.

Ya Hz. Mehdi yi Gören, mehdi ile birlikte olan, mehdi'nin yannda yöresinde olan?


Hz muhammed, insanların seyri süklükünü, onlarca senede kat edebilceği seyri sülükünü, bir defa onu görmek ile kat ettiriyordu.

Aynı tabiat mehdi de de var, mehdi bir insanı, cibilliyatı olan nefs makamına, bir bakışda  erdiriverir.

Sen seni bil..

nefsini bil, nefsini bilen...

Nefsinin cibillyatı olan bir hayvanda, senin sifatların var, onu bul bil, ne iyi ne kötü, ne sana fayda verir .., marifetin ne, hepsini bilir bulursun, hayat ondan sonra sana kolay olur,...

Ahirzamanda Mehdiye gitmekte de böyle bir bereket var...

onlarca sene zikir ve evrad ile, tasauvvuf yolunda, yol katetmen gerekirken, hz mehdi seni uçurur, o makama erdirir, ve sen de mehdi'nin vaktinin yıldızı oluverirsin.


Peygamber Efendimiz  buyuruyor:

“Benim ashabım gökteki yıldızlar gibidir, hangisini izlerseniz hidayet bulursunuz.”


“İslam garip olarak başladı, yine garip olarak bitecektir.” 

yani islam bitecek

o yüzden


"ölmeden nefsini rabbinden satın al kızım fatma"


dedi hz muhammed.


ölmeden önce, ve islam bitmeden önce, o makama eriniz, yoksa sonda kalan olma! gücün varsa, mehdiyi ara, bil bul, ve hemen mehdiye git.. vesselam..


Rasit Tunca

Schrems, 02.12.2022 

imamdan önce davranan, yada imamın önüne geçmeye kalkan, Eşekoğlu Eşektir 

imamdan önce davranan, yada imamın önüne geçmeye kalkan, Eşekoğlu Eşektir


Bunun minvalleri çoktur

Kocasının önüne geçen, kadın yani Kocası varken, sözde amelde Kocasının önüne geçip, Reis gibi davranan, veya Kocasını beyenmeyen,

Ustasından öğrendıkleri ile ustasına hava atan,

Fakirken zengın gibi davranan,


"ayranı yok içmeye, tahtırevanla gider sıçmaya"


Camiye gidip imam varken müeezin varken imamlık taslayan,


Bilmediği halde bilgiçlik taslayan,


"Koyunun bulunmadığı yerde keçiye Abdurrahman Çelebi derler"




.....


Ebû Hüreyre’den (r.a.) rivayet edilen hadis-i şeriflerinde Nebî sallallahu aleyhi ve sellem buyurmuşlardır ki:


“Sizden biriniz, imamdan önce başını (rükû veya secdeden) kaldırdığı zaman, başını Allah Teâlâ’nın merkep başına veya suretini merkep suretine çevirmesinden korkmuyor mu?”


(Buhârî, Sahih, Ezân, 53; Müslim, Sahih, Salât, 114-116. Ayrıca bkz. Tirmizî, Sünen, Cum’a, 56; Ebû Dâvûd, Sünen, Salât, 75; Nesâî, Sünen, İmâmet, 38; İbni Mâce, Sünen, İkâme, 41)


Hz. İsa ile Hz. Mehdi’nin aynı zamanda yaşayacaklarına dair sahih hadis rivayetleri vardır. Hz. İsa samimi Hristiyanları, Hz. Mehdi ise Müslümanları temsil eder. Örneğin, “Namazda Hz. İsa’nın Müslümanların emirine (Hz. Mehdi’ye) tabi olması” Hristiyanların Müslümanlarla Kur’an’ın hakikatlerinde ittifak edeceklerine ve Hristiyanların Müslümanlara tabi olacaklarına işaret eder.


Hz. İsa’nın gökten ineceği ve Hz. Mehdi'nin arkasında namaz kılacağı hususu, İslam ümmeti arasında mütevatir bir hakikattir.


(İbn Hacer, Fethu’l-Bari,6/493-494)


Bir hadis-i şerifte Peygamberimiz:


“Meryem oğlu İsa’nın Müslümanların yanına ineceği ve namazda müminlerin imamına Hz. Mehdi’ye uyup namaz kılacağı” nı ifade edilmiştir.


(Buhari, Enbiya, 49; Müslim, İman, 244,  245, 246)


Mehdinin zamanında imam (Yönetici ve Başkan) Mehdi'dir onun önüne geçmeye kalkanlar, veya ondan önce davrananlar, işte yukardaki hadisde bildirildiği üzre isa Ruhullah gibi peygamber bile olsan, O'na (Hz. Mehdi'ye) tabi olcaksın. Yani O'na uymayan, O'na tabi olmayan, O varken, haala ben bilmişlik taslayan, Eşekoğlu Eşektir. sebeb:


Hadisde buyruldu ki


“Sizden biriniz, imamdan önce başını (rükû veya secdeden) kaldırdığı zaman, başını Allah Teâlâ’nın merkep başına veya suretini merkep suretine çevirmesinden korkmuyor mu?”


(Buhârî, Sahih, Ezân, 53; Müslim, Sahih, Salât, 114-116. Ayrıca bkz. Tirmizî, Sünen, Cum’a, 56; Ebû Dâvûd, Sünen, Salât, 75; Nesâî, Sünen, İmâmet, 38; İbni Mâce, Sünen, İkâme, 41)


Nebi (s.a.v.) şunu buyurmak istemiş olur: Ben artık yaşlandım. Yani hızlı eğilip kalkmam veya artık şişmanladım. Hızlı eğilip kalkmam. Namaz kıldırdığımda acele etmeyiniz. Benden önce rüku' etmeyiniz. Ben rüku' edince siz o zaman rüku' ediniz. Ben rüku'dan başımı kaldırmadıkça siz başınızı kaldırmayın. Keza ben secde edince siz de secde ediniz. Sakın benden önce rüku' edene veya benden evvel secde edene rastlamıyayım.


Hadis namazdaki eğiliş ve kalkışlarda cemaatın imamdan önce davranmasının yasaklığına ve cemaatın hareketlerinin imam'ın hareketinden sonra olmasının emredildiğine delalet eder.


Muaviye (r.a.)'ın hadisini Ebu Davud ve İbn-i Hibban da rivayet etmişlerdir. Bu hadiste Nebi (s.a.v.) şunu buyurmak istemiştir:


"Benden önce rüku'a gitmeyiniz. Keza benden önce secdeye gitmeyiniz. Bilakis ben rüku'ya gidince, siz de beni takib ediniz. Yani biraz sonra rüku'a varınız. Ve benden sonra rüku'dan kalkınız. Secdede de böyle davranınız. Hareketinizin benim hareketimden biraz sonra oluşundan dolayı; rüku' ve secdedeki kalışlarınızın, benim kalışımdan süre bakımından eksik olmasından endişe etmeyiniz. Çünkü rüku' ve secdeye varışınız, benim varışıından sonra olduğu gibi, kalkışınız da benim kalkışımdan sonradır. Durum böyle olunca sizden biraz önce rüku' ve secdeye varmakla henüz siz varmadan önce kaldığım az miktara karşılık, rüku' ve secdeden kalktığım zaman biraz durmakla o farkı kapatmış olursunuz ve böylece sizin rüku' ve secde miktarı benimki kadar olur.''


Bu babta geçen hadisler imam'dan önce rüku veye. secdeye varmanın veya onlardan önce kalkmanın yasak olduğuna ve imam'a uyan kimsenin iimam'dan biraz sonra davranmasının gerekliliğine delalet eder.


iftitah tekbirleri ve teharüm tekbirlerinde


Gerek ruku ve gerek secdede gerekse namaz'a başlarken ve namazdan çıkarken imama uymak hususundaki 4 mezhebin görüşleri hakkında el-Menhel yazarı "imam oturarak namaz kıldırır'' babında şöyle der:


İmam'a uyanın imamdan sonra taharrum tekribini alması Maliki, Şafii, Hanbeli alimlerine ve Hanefiler'den Ebu Yusuf ile Muhammed'e göre mecburidir. Bunlara göre imamla beraber veya imam'dan önce iftitah ve taharrum tekbirini alan kimsenin namazı bozulur. İmam iftitah veya taharrum tekbirini alarak namaza başladıktan sonra cemaatın taharrum tekbirini alması gerekir.


Ebu Hanife'ye göre cemaat imamla beraber taharrum tekbirini almalıdır. İmam'dan önce tekbir alamaz. İmam'dan geç alması da fazileti azaltır.


iftitah Tekbiri : Namaza Başlangıç Tekbiri

Teharrum (Hücum) Tekbiri : Ruku ve secdelerden önce alınan tekbirlerdir


Dünyanın Güneş etrafında dönmesi ile, mevsimler meydana gelir, Kendi etrafında dönmesi ile de, gece ve gündüz meydana gelir.

Bu dönmeleri Sağdan soladır, ve bu sayede biz güneşi, doğudan doğarken, batıdan da batarken görürüz. Yaz Mevsiminde Gündüzler uzun, geceler kısa olma sebebi, Dünya Güneşe yakın olduğu için, dünyamıza vuran güneş ışığı açısı, yani gündüz açısı çok geniştir, kış mevsmnde ise, geceler uzun, gündüzler  ise kısa olma sebebi, dünyamız güneşmizden uzaklaştığı için, aydınlanan kısımın açısı, karanlıkta kalan kısmın açısından dah küçüktür, o yüzden gece dah uzundur.

işte bu dönme hızı, güneşe yaklaşaması ve uzaklaşması ile de alakalıdır. ve  öyle olunca dünyamız döndükçe, dönme hızına göre, her iki saniyede bir, bir yerde güneş batmakta, bir yerde de doğmakta. Bu sebeble ilk vakitte okunan ezanlar ile her iki saniyede bir Ezan başalngıç kelmesi olan tekbir  "Allahüekber"  Lafzı paradoks halini almaktadır.  ve yine teharrum tekbrleride aynı şekilde ve öyle olunca sanki hiç kesilmiden uzaya  allahukber sinyali frekans yayılmakta devamlı olraktan " Allahüekber"  denlmekte ve paradoks.  amma bu iftitah tekbirleri, İmam iftitah veya taharrum tekbirini alarak namaza başladıktan sonra cemaatın taharrum tekbirini alması gerekir. eğer ondan önce veya sonra olursa bu frekans işte sadece bir gürültü olur "abcşldlkzflksdflsdlgds.." gibi bir  şekil alır. halbuk o hurmahurma ve mahurmahur dediğimiz paradoks makalemizdek gibi düzgün şekilde tekbir halindedir, o yüzden, Allah'ın bu kanunu çiğneyen edebsizler eşşek suretine çarpılır ve ahretteki hali Eşekoğlu Eşektir.


Turşuyu Kim Satacak


Geçim derdi bu ya ! Hoca da sıkıntıya düşmüş. Turşu satıp geçimini temin etmek istemiş. Hanımının hazırladığı lahana turşusunu eşeğine yükleyip düşmüş yola... Mahalle aralarına girmiş. Sokak sokak dolaşıp satmaya başlamış. Onca gün geçmiş. Fakat bir gün olsun Hoca şöyle gönlünce "Turşu.." diye bağıramamış. Ağzını açtığı anda eşeği de ağzını açmış. Hoca´dan baskın çıkıp başlamış "aiii, aiiii..." diye anırmaya!.. Hoca bir türlü fırsat bulup da ağzını istediği gibi açamamış. Günlerden bir gün , Hoca yine turşu satmaya çıkmış. Bir sokağın başına gelip, "Turşu.." diye bağıracak olmuş. Ama eşek her zaman olduğu gibi yine ağzını açıp baslamış anırmaya. Hoca´nın sinirleri iyice gerilmiş. Bir "Lahavle!" çekip eşeğin kulağına eğilmiş.


"Hey uzun kulak !" demiş. "Turşuyu sen mi satacaksın, yoksa ben mi?"


Paradoks Nedir?


Bu konuyu deneyimledigim başımdan geçen fiziksel bir olay şu şekildedir :

Doğduğum memleket Afyon’un, Sandıklı ilçesinde, İmam Hatip Lisesi'nde okuyordum, 4. sınıf olabilirim Allahu alem.  Sandıklı da Pazartesi günleri halk pazarı kurulur, ve ben okulun öğlen tatilinde, halk Pazarı'na gittim. pazarda hurma satan bir adama rastladım. Normal her pazarcı gibi, o günlerde sattığı malı yüksek sesle bağırarak tanıtmak, pazarcıların adetiydi.

Hurma satan adam, Hurma kelimesini çokça tekrar ettiği zaman Aynen şu şekilde


hurmahurmahurmahurmahurmahurmahurma…


Kelimenin başlangıcı, sonu ile birleşerek ten,  yani ters  tarafından  ucu  ile  birleşerek


Mahurmahurmahurmahur…


şeklini alıyordu. ve işte böyle bir devinimin paradoks olduğunu çok sonra anladım.


Yani  Fiziksel bir olayın  veya, cümlenin,  kelimenin  ucu, veya Bir frekansın, başlangıcı ile sonunun birleşmesi sonucu, sonsuz bir devinim meydana geliyor, benim anladığım kadarıyla İşte buna Paradoks diyoruz.


ikinci örnekte : Aynanın karşısına geçip, elimizde de bir ayna tutaraktan, karşımızda ki aynaya baktığımızda, aynanın içindeki Ayna, ve Aynadaki Ben fonksiyonu, yine sanki bir sonsuz devinim meydana getiriyor, ve paradoks oluyor, içinden çıkılmaz bir Paradoks, sonu nerede, başlangıcı nerede bilmediğimiz bir Paradoks halini alıyor.

Evet benim anlatımımla Paradoks tanımı şu şekilde : Başlangıcını veya sonunu bilemediğimiz,  bir işlemin, başlangıcı ile sonunun birleşmesi sonucu meydana gelen, sonsuz devinime Paradoks denir.


Allah "Evveldir" Allah "Ahirdir" demek te, aynı devinimi anlatmak demektir, yani sonsuz bir devinim meydana gelir. Ve bunu tarif etmek için de, Allah "Ezelidir ve Ebedidir" diye tarif edilmiş arapça da...



Bu bir Karoglan Raşit Tunca Makalesidir


Raşit Tunca


Schrems, 04.12.2022 

Tesbih Tahmid Tehlil Tekbir Temcid Takdis Tazim Ne Demektir? 

Tesbih Tahmid Tehlil Tekbir Temcid Takdis Tazim Ne Demektir?


Tesbih : Sübhanallah, demektir.

Tahmid : Elhamdülillah, demektir.

Tehlil : La ilahe illallah, demektir.

Tekbir : Allahü ekber, demektir.

Temcid : Tâzim ve senâ etmek, demektir.

Takdis : Kutsal Saymak, demektir. Misal "Ruhul Kudüs" yani  "Kutsal Ruh" demek, Ev Kabe, olunca Allah'a atfedilince "Beytül Haram" yahut "Kutsal Kabe" oluyor, Yine kelam söz Allah'a atfedilince "Kuran" ve "Kudsi Hadis" yani "Kutsal Hadis" oluyor vb.... IRZ NAMUS VATAN BAYRAK SANCAK ANA BABA ATA ERK kutsallar

Tazim : Hem En Büyük, Hem En Geniş, Hem En Yüksek , Vb. niceliklerin tamamını kapsayan tek kelime Tazim ertmek bu özellikleri Allah'a atfetmek demektir. Mesela "Allahü Aziym" demek veya "Allahuekber" Demek veya "Allahu Vesiun"  demek gibi isimleri ve sıfatları ile Allah demek, Zikretmek,...



Temcîd Nedir, Ne Anlama Gelir?


Sözlükte “tâzim ve senâ etmek” anlamındaki temcîd minarelerde ezandan ayrı olarak Allah’a yapılan dua, tazarru ve münâcâtlar hakkında kullanılır


Üç aylarda recebin ilk gecesiyle başlayıp ramazanın teravih kılınan ilk gecesine kadar yatsı namazının ardından, ramazanda ise sahurdan sonra müezzinler tarafından halkın iştirakiyle minarede okunurdu. Temcîd sahur vaktinde okunduğundan halk arasında "sahur" mânasına da gelir. Cami ve tekkelerde temcîde çıkmak ve temcîd okuyacak topluluğu yönetmek müezzinlerin ve zâkirlerin önemli görevlerindendi. Mehmed Zihni Efendi, Ni'met-i İslâm'da temcîdin Sultan Nâsırüddin'in emriyle başladığını ve gecenin son üçte birinde okunduğunu yazar. Nâsırüddin, Memlük Hükümdarı I. Baybars'ın oğlu el-Melikü's-Saîd Berke Han'dır (1277-1279). Kandil ve Kadir gecelerinde temcîde çıkanların sayısı artar, temcîd okunurken minarenin altında toplanan insanlar okunan temcîd hakkında yorumlar yaparak âdeta bir mûsiki meclisi oluştururlardı. Üç aylarda düzenli biçimde sürdürülen temcîdin üç aylar dışında özel gecelerde okunduğu yerler de vardır.


Temcîd şu şekilde icra edilir: Bir kişinin, "Yâ hazreti mevlâm" şeklindeki girişinden sonra üç defa kelime-i tevhid çekilir. Ardından peygamberlerden bazılarının ismi zikredilir ve Hz. Muhammed'e salâtüselâm getirilir. Daha sonra Allah'ın isimlerini ihtiva eden Kur'an âyetlerinden biri okunur; bunu bir beyitten ibaret münâcât veya na'tın okunması takip eder. Hep birlikte "ve'l-hamdü li'llâhi rabbi'l-âlemîn" denilip ardından bir kişi tarafından fâtiha çekildikten sonra yine bir kişinin, "Mâ kâne Muhammedün ebâ ehadin ..."


مَا كَانَ مُحَمَّدٌ أَبَا أَحَدٍ مِنْ رِجَالِكُمْ وَلَٰكِنْ رَسُولَ اللَّهِ وَخَاتَمَ النَّبِيِّينَ ۗ وَكَانَ اللَّهُ بِكُلِّ شَيْءٍ عَلِيمًا


Mâ kâne muhammedun ebâ ehadin min ricâlikum, ve lâkin resûlallâhi ve hâtemen nebiyyine, ve kânallâhu bi kulli şey’in alîmâ(alîmen).

Muhammed (A.S), sizin erkeklerinizden hiçbirinin babası olmamıştır (değildir). Fakat Allah’ın Resûl’ü ve Nebîler’in (Peygamberler’in) Hatemi’dir (Sonuncusudur). Allah, herşeyi en iyi bilendir.

(Ahzab suresi 40)


veya


"Sübhâne rabbike rabbi'l-izzeti ammâ yasifûn ..."


سُبْحَانَ رَبِّكَ رَبِّ الْعِزَّةِ عَمَّا يَصِفُونَۚ  وَسَلَامٌ عَلَى الْمُرْسَل۪ينَۚ  وَالْحَمْدُ لِلّٰهِ رَبِّ الْعَالَم۪ينَ


Subhane rabbike rabbil izzeti amma yesifun, veselamun alel murselin, vel hamdülil lahi rabbil alemin, el Fatiha


Yücedir, münezzehtir Rabbin ve yücelik, üstünlük ıssı Rab, onların vasfettiklerinden.


İzzet sahibi Rabbin, onların (uygunsuz) vasıflamalarından münezzehdir. Selam, gönderilen tüm peygamberlere olsun. Ve hamd, alemlerin Rabbi Allah'a.

(Sâffât Suresi 180-181-182. Ayet)


diye başlayan âyeti okumasıyla temcîd sona erer. Ramazan ilâhilerinde olduğu gibi temcîdlerin güftelerinde de ramazanın ilk on beş gecesinde "merhabâ yâ şehr-i ramazan merhabâ!", son on beş gecesinde "elvedâ dost elvedâ!" ifadeleri kullanılır.


Takdis etmek Ne Demek, Ne Anlama Gelir?


Dilimize Arapçadan geçen takdis kelimesi, ''kuds'' kökünden türetilmiştir. Kuds, çirkin ve kötü şeylerden uzak olmak anlamına gelirken, takdis kelimesinin sözlük anlamı saygı göstermek ve yüceltmektir. Takdis etmek, Allah'ı tüm kusurlardan ve eksikliklerden münezzeh kılmak anlamında da kullanılır. Kelimenin isim hali ''mukaddes'', sıfat hali ise ''kutsi'' şeklinde yazılır. Takdis etmek ne demek, ne anlama gelir? Takdis etmek bitişik mi yazılır ayrı mı tüm detayları ile derledik.


Takdis etmek kelimesi ile eş ve yakın anlamlı sözcükler şu şekilde sıralanabilir:


 1- Hürmet etmek 2- Tekrim etmek 3- Mehabet 4- İhtimam 5- Münezzeh Kılmak


 6- Tebcil Etmek 7- Ululama 8- Tevkir Etmek 9- İclal 10- Tazim Etmek


 Takdis etmek Ne Demek, Ne Anlama Gelir?


8.yüzyıldan bu yana kullanılan takdis etmek kelimesi, birini yüceltme, saygıyla anma, büyük kabul etme ve yüce sayma anlamlarına gelir. Hristiyanlık terminolojisinde ise bu kelime terim anlamında kullanılır. Rahiplerin ekmek ve su ile kiliseye gelenleri kutsamasına takdis etmek denir.


 Takdis etmek Bitişik mi, Ayrı mı Yazılır?


 Takdis etmek kelimesi bir tamlama olduğu için bitişik değil ayrı yazılması gerekir.


 Takdis etmek - Doğru Kullanım


 Takdisetmek - Yanlış Kullanım


 Takdis etmek Kelimesinin Cümle İçinde Kullanımı


 1- Mümin kullar yalnızca Allah'ı takdis eder ve yalnız Ondan mağfiret dilerler.


 2- Papa, takdis töreninde verdiği vaazda, sevginin ve paylaşmanın öneminden bahsetti.




Bir Karoglan Raşit Tunca Makalesi


NOT : internetten bazı alıntılar var bu makalede


Raşit Tunca


Schrems, 08.12.2022 

Negatif Büyüme Nedir? Pozitif Büyüme Nedir? dediğimiz zaman 

Negatif Büyüme Nedir? Pozitif Büyüme Nedir? dediğimiz zaman


Negatif Büyüme nedir? Pozitif büyüme nedir? dediğimiz zaman


Ekonomideki negatif büyüme borçlanma demektir,

sayılardaki negatif büyüme eksi sayılara Doğru Gitmek demektir,

insanlıkta negatif büyüme, kadın ve dişil enerjinin çoğalması ve kadınların çoğalması erkeklerin azalması,

fıkıhtaki negatif büyüme, sevapların azalıp, günahların çoğalması,

düşüncedeki negatif büyüme, nakıs düşünme, noksan düşünme, akıl zayıflığı, Bilgisizlik ve cahilliğin çoğalması,

bilimdeki negatif büyüme, yalan bilginin çoğalması, sahte bilgilerin çoğalması,

uzaydaki negatif büyüme, güneşlerin sönüp, karadeliklerin çoğalması, yıldızların dökülüp azalıp, karanlığın koyulaşması,

mevsimlerdeki negatif büyüme, kış mevsimi ve sonbahar mevsiminin uzun sürmesi, yaz ve ilkbaharın kısa sürmesi,

sözlerdeki negatif büyüme, küfür ve argonun çoğalması, düzgün konuşan insanların azalması, anlaşılır konuşan insanların azalması,

Tıpta ve sağlıkta ki negatif büyüme, hastalıkların çoğalıp, hastalık çeşidinin çoğalıp, mikropların çoğalıp, çaresinin bulunamaması,

yazıdaki negatif büyüme, yazılanların okunduğu zaman anlaşılmaz olması,

renklerdeki ve resimlerdeki negatif büyüme, Gölgelerin çoğalması,

dillerdeki yani language teki negatif büyüme, Bir dili tam manası ile bilenlerin azalması,



geldik asıl konumuza


Tasavvuftaki negatif Büyüme nedir?


insanın, derinliğine, içsel yolculuğunda, geriye doğru yolculuğun çoğalması, yani insanların anneci olması, babacı olmaktan daha çok, anneci olması.


"لقد جاءكم رسول من أنفسكم عزيز عليه ما عنتم حريص عليكم بالمؤمنين رؤوف رحيم"


Andolsun size içinizden öyle bir peygamber geldi ki, gayet izzetli ve şereflidir. Sıkıntıya düşmeniz ona çok ağır gelir üstünüze titrer, müminlere gayet merhametli ve şefkatlidir.


Tevbe  Suresi 128. Ayet


رؤوف رحيم


Yüce Bir Ana


Manası vardır bu ayette "Hz Fatma" kastediliyor olamaz mı bu ayette? Peygamberin "müminlere gayet merhametli ve şefkatli"olmasının meyvası olaraktan, Hz Muhammed yoluna Reankarne Fatma (Yüce Bir Ana) olaraktan devam etmiş olmaz mı


Yani kur'an-ı Kerim'in yolculuğunda Fatiha'dan aşağı doğru olan yolculuk, Nas suresine doğru olan yolculuk, fakat hazreti mehdi insanlara, işte sondan başa doğru yolculuğu öğretmek istemektedir ki, o da, 3 Kulhü den sonra, Fatiha okunması diye tarif etmiştir.

Bunun da derinine inersek, Kur'an-ı Kerim'i 3 defa hatim ettikten sonra, fatiha'ya dönmek, başa dönmek. işte, 3 Kulhü, Kuranı 3 defa hatm ettiğin zaman, 3 kulhu okumuş olursun, hatimde Her sure 1 defa okunur, Öyle olunca 3 kulhü demek, Kur'an-ı Kerim'i 3 defa hatmedeceksin, sonra da başa döneceksin. 3 tur atacaksın


“Benim ümmetimin ömrü 1.500 seneyi pek geçmeyecek.” 


[bk. el-Havi li'l-Fetavi, Suyuti, 2/248; Ruhul Beyan, Bursevi, (Arapça) 4/262, Ahmed bin Hanbel, İlel, s, 89]


“Âdem'den kıyamete kadar insanlığın ömrü yedi bin senedir.”


(Kenzu’l-Ummal, h.no: 16459; Munavî, Feyzu’l-Kadir, III/547; h.no: 4278)


1500:3=500 sene eder

Bir tur 500 Sene eder


7000:500:14 Tur eder

571+500+500+500=2071

2071:500=4,142


14-4,142=9,858 Peygamberimiz doğduğunda 9,85 tur atılmış yani galaksideki yıldızların ve onlara tabi olan gezegenlerin ana yıldızın etrafındaki bir turu 500 sene eder 3 kulhü fatiha  9,85 nuh ümmeti arasinda 1000 den elli eksik 950 ve 9,85 turdan 2 turdan 50 eksik alirsak 1,9 tur ~ 8 Tur önce Hz Nuh vaktiymiş  ve geldik yine aynı döngüye galaksiyi de döndüren nebula daki tur 8 tur 8X500=4000 senede bir Tur ~ milattan 2000 sene önce  yani o kadar uzak degil yani .....



islamın sona ereceği vakit 2071

onddan sonra Allahu alem kıyamet süreci başlıyor



Bunun başka manası da başlangıç Hazreti Adem, son ise, Hitam ise Hz Muhammed, ve biz  salavatı Kebir de,  bize isimleri bildirilen Bütün peygamberlere salavat okuruz, selamet dileriz, yani baştan sona Hz Adem'den Hz Muhammed'e kadar saymak, sona yolculuk, onu da Tevhidi Kebir zikrimiz ile yaparız, yani peygamberlerin hatıratını hatırlarız..

Bunları saymanın bize katkısı nedir? en son vaazımızda anlattığımız meseleden biraz bahsedersek, zamanda Geçmişe Yolculuk edeceğimiz zaman, kainatın neden bu kadar açıldığını anlatmıştık, misal olaraktan, kısaca değinirsek, ben Ben olmadan önce, Annem de bir hücre idim, annemden önce, babamdan anneme geçtim, ondan önce Babam ve Anenemin, Ana babası ve dedesi ninesi var, babamdan tarafa babamın da annesi babası, ve dedesi ninesi var, iç içe kainatlar, ve o yüzden geçmişe gittiğimiz zaman parçacık küçülerekten ve genişleyerekten çoğalaraktan devam ediyor. işte bizim sistemimiz olan Güneş sistemimizde geriye doğru gidişe baktığımız zaman, sistemimiz bildiğimiz gibi bilinen 9 gezegenden oluşmakta, ondan sonrası başka galaksiler, başka yıldızlar şeklinde, işte 8 veya 9  da zaten 9 hatta ya da 8  değerli ata, anne baba, kaynana kayınpeder, Bir de sen ve kendi karın eşin, iki tane de çocuğun olursa bir oğlan bir kız etti 8 veya 3 lü , yani 8 gezegen ya da 9 lu sistem ana yapı, ana kaldıran, ondan sonra, yukarı çıktığımızda, Daha üstü, Daha üstü, şeklinde açılımı anlatıyor. dedik ya. dedemizin Dayısının amcasının oğlu. misal yeni atılan teleskop ile gökyüzü daha büyük başka şekilde görüntülenmekte. işte geçmişe doğru bir yolculuk. bütün yıldızları görebilecek bir sisteme Sahip değiliz, çünkü dedim ya Hazreti Adem'e gittiğiniz zaman, vahdedi vücut Hazreti Adem'in vücudunun büyüklüğünü, ihata ettiği kâinattaki yeri, ihata ettiği yeri görebilmemiz, şu anki mevcut Alet edevat ve teleskoplarımızla mümkün değil, açıldıkça açılmış, açılmış, açılmış, ve açıldıkça küçülen bir sistem zannediyoruz, aslında Orada büyük büyük yıldızlar var, deniyor ki güneşimizin elli katı büyük Yıldızlardan bahsediliyor.

yani Öyle olunca ilk anayapı Hazreti Adem, ve onun içindeki organlar, İbrahim Musa İsa, yani altyapılar, işte o yüzden çakralar diye tarif edilir, tasavvufta letaifler olaraktan anlatılır. Mesela İbrahim Aleyhisselam'ın rengi kırmızıdır. Hz İsa mavi ile temsil edilir, Muhammed yeşildir, ve bunlar vücuttaki organların yaydığı çakra ışıkları, auramız. Öyle olunca teleskopla baktığımızda da, Yıldızların verdiği ışık ile, içinde hangi maden olduğunu biliyoruz  mesela kırmızı ışık veriyorsa falan maden var, mavi veriyorsa falan filan şeklinde, hangi madenden oluştuğunu biliyoruz. işte yani İbrahim Aleyhisselam'ın Nuru'nun kırmızı olması demek, onun gezegeninin hangi elementten oluştuğunu anlatıyor, ve bu da vücut sisteminde, bir organı temsil ediyor, ana vücut Hazreti Adem, ondan sonrakiler de, aynı şekilde bir vücut, Yani iç içe kainatlar dedik. ya o yüzden, işte şu anda gözlemleyebildiğimiz için bazı şeyleri, yani uzaya bakmamız işte negatif büyümeyi meydana getirdi. ve bu negatif büyümede dişil enerjiyi meydana getiriyor, dişil enerji, yani hayvanlara karşı merhametli oluyoruz biraz, bitkilere karşı, doğaya karşı saygılı olalım, yani kibarlaşma nazik leşme gibi bir durum, yani kadın tabiatı. Erkek serttir, kırıcıdır, yıkıcıdır, savaşçıdır, kavgacıdır. Kadın ise nazik, kibar, korunması gereken, İşte şu andaki Merhamet duyguları ve bu nezaketli merhametli bakıştan dolayı, negatif büyüme, yani dişil enerjinin büyümesi meydana gelmekte, ve insanları borçlandıraraktan yine negatif ve dişil enerji meydana gelmekte, insanları korkutaraktan yine negatif yani karanlık enerjinin büyümesi, yani negatif enerjinin büyümesi sağlanmakta, ve bu şekilde bir nevi kainatı ve insanları ihata eden, yok edici  yutucu kara bir delik yahutta kara ve negatif bir enerjinin büyümesi. işte Kıyamet de belki bu negatif büyüme sebebiyle olacak, Büyük bir patlama, veya büyük bir yangın, veya büyük bir sel felaketi gibi bir şey olabilir. yani negatif büyüme, felaketleri kötülüğü zararlı şeyleri  de meydana getiren bir şey. iyi şeyler pozitif düşünce iyi düşünce erkeklik, erillik, yani yapıcı şeyler, erkeklik, yükselmek, zenginlik, Altınçağ. Altınçağ ve zenginliği bitireceğiz diye uğraşıyorlar. Herkesi pısırık korkak ediyorlar, yani negatif böyüme, herkesi korkutuyorlar, bugünkü baştaki Rejimlerin hepsi halkı eziyor, korkutuyor, ben ne dersem o olur  diyor. Herkes sinmiş korkmuş vaziyette, yani erkekliğini kaybetmiş, yani yırtıcılığını kaybetmiş, toplumdaki daha korkak hayvanlar halini almış hepsi, kimse sesini çıkaramıyor. ekonomiyi bitirmişler,  elementleri bozmuşlar, hayvanları  bozmuşlar, gıdaları bitkilari  bozmuşlar, kimsenin sesi çıkamaz halde. kimse bir şey yapamıyor, istediklerini yapıyorlar, halk susturulmuş vaziyetteler, bitirmiş vaziyetteler. Ne oldu, böyle olursa, işte peygamberimizin dediği, 40 kadına bir erkek, çünkü dişil enerji çoğalmış erkeklik bitmiş vaziyette oluyor, yıkıcı yapıcı ondan sonra, yırtıcı tuttuğunu Koparan  erkeklik yok oldu, yine eşini ve kadınını koruyan kollayan yok ki. Erkekler pustular. Evet negatif büyüme...


işter tasavvuftaki negatif büyümeden, içsel düşünmeler ince fikirlilik, nezaket, kibar olma merhmet duyguları, kılı kırk yarmak Sofuluk kılı kırk yarmaktır.


Ben ilkokula giderken bir tane hikaye kitabı aldım, hikaye kitabının içinde ne olduğunu tabii ki bilmiyorum, okudum, bir tane Kralın oğlu varmış, Evlenecek, bir tane talipli bulmuş, kız bulmuş, kıza Sarayı gezdirirken, merdivenden aşağı iniyorlarmış, merdivenin üstünde Ozamanın gösterisi olaraktan, Balta aslıymış, gelin adayı bunu görünce, başlamış ağlamaya, Prens sormuş, Neden ağlıyorsun,kız demiş işte bizim çocuğumuz olursa çocuğun üstüne  balta burdan düşerse ölürse,.... negatif düşünme yani,....


Bugünün insanları, mesela fabrikaacılar, politikacılar, kaybetmemek için, negatif düşüncenin 50 çeşidini düşünüyorlar, Ha şöyle olursa, şöyle olur, ve bugün bundan dolayı tatbikat yapılıyor, bilmem nerde patlama olay çıkarsa ne yaparız, işte Hepsi bunlar diyorlar komple teorileri, adam oturtmuş komple teorisi yazdırmış, şöyle bir şey olursa ne olur, böyle bir şey olursa ne olur, yani negatif düşüncenin pozitif yani fiziksel hale getirilmesinin sebeplerinden birisi de, negatif düşünce, önce düşünce olaraktan var olmuş ve  herkese yayılınca, herkes düşündümü, işter Sonra da bunun işte işleme geçmesi, fiziksel hale gelmesi oluyor. Peygamberimizin dediği boşuna değil ki, "rüyada ters bir şey gördüğünüz zaman, onu anlatmayın, başkasına anlatmayın" demesi, o negatif enerji ve düşüncenin, ya da fikrin, sana kadar gelmiş olan enerjinin, fiziksel hale gelmesine engel olmak için, Peygamberimiz böyle demiş. öyle bir rüyayı anlatma. Bunlar negatif düşünceyi, milleti toplamışlar, komple teaorileri yazdırmışlar ve herkese düşündüğü işler olunca olablcek çareler yazdırmışlar, ve bunun olabilecek olasılıklarını yazmışlar, ve şu anda da başımıza gelen, bu olan bitenler, o  olasılıklar, hepsi fiziksel olarak, Herkesin başına gelen pandemi ve benzeri olaylar ile gelmiş oldu. Onun dışındaki şeyleri de. aynı şekilde planladılar, projeler ürettiler, Dünyayı bu hale, bitiş tükeniş haline getirdiler. Bu negatif büyüme, insanlarda da, yani Haşa kella, Allah'ın takdirine karşı gelme, Kader yazısına karşı gelme, şöyle olursa, şöyle yaparız, böyle olursa, böyle yaparız, bu işten çıkarız, paçayı yırtarız hikayesi, 


Peki Kıyamet kopunca Buna da bir çaren var mı?


Ama burada Allah'ın  muradı ilahisi nedir, Onu da bilemiyoruz, mesela Allah, geceye bir ton (kesret tarifi) Yıldızlar koymuş, Allah bize de gece aydınlatan  lambalar icat ettirdi, geceyi gündüz ettik. Yoksa lamba bulmasamıydık, Allah'ın Muradı bu mudur, Karanlıkta mı oturalım.


Kadere karşı geldik, ve Yazın sıcakta oturmaktansa, serin klimalar, bozdolaplar keşfettik. Kışın soğukta oturup hasta olmayalım diye sobalar kaloriferler keşfedip bulmuştuk. Allah'ta zaten, bizim için, yerin altına kömürler gazlar depo etmiş, çıkardık, kömür yaktık odun yaktık, kışımızı sıcak sıcak geçiriyorduk. Şimdi ne oldu, Herkesi aynı şekilde yine, cehenneme attılar, sistemi bozdular, bu seferde Allah'ın yerin altına koyduğu sakladığı ve depo ettiği, bizim için hazırladığı şeyleri yok etme işine girdiler.


Dünyamızdaki gazları depo eden kim? Kim diyebilir ki, bu benim dağıımda ülkemde çıktı, Benim varımdır benim malımdır? Büyük Allah'ım hepimiz için saklamış, Hepimizin milli hazinesi, onu herkes kullanabilir, yine ormanlar hepimizin  milli hazinesi, onların Birine zarar gelmedi hepimize zarar gelmesi, kuşlar, kurtlar, canlılar, doğa, dağ, deniz de hepimizin milli hazinesi,

O yüzden milli servetimize zarar verenlerin önüne geçilmesi lazım. Bugün insanlığı Bu kış günlerinde soğukta bırakan, gazı kesen, gaz benim diyen, yok yere ortalıkta satmayıp yakanlar, durdurulmalı. Yok olup gidiyor milli hazinemiz, gidip öldürelim onları demiyorum ama, bunlar durdurulmalı.  Yine durduk yerde Dünyada Savaş çıkaranlar durdurulmalı. Yine, iki millete, devlete, horoz dövüşü yaptırıp,  ara kızıştırıcılar durdurulmalı, bunların hepsinin önüne geçilmesi lazım ki, Bu Dünyada cennet kurulabilsin. Yani onlar, bu sistemi böyle yapanlar birde " Haydi  Mehdi gelsin jesus geldinde  Cennet kurulsun" istiyorum diyorsa, yalan yahut yanlış. Sen bunları yaparaktan cennetin burada kurulacağınımı zannediyorsun! hem savaş olsun, hem burada cennet olsun, bu ne ikilem. Hem insanları hastalıktan öldür, hem Burası cennet olsun! Hem insanları aç bırak! hem Burası cennet olsun iste! Cennet mi! cehennem mi! Burası? senin istediğin gibi cennet nerede olsun, nerde cehennem olsun, dünyayı kurutmuş bitirmiş cennet gibi dünyamızı, cehenneme çevirmiş haldeyken, Bir de Burası cennet olsun diye yapıyorsun bunları, hastasın hasta... iki zıt bir arada, bu ne ikilem yahu! "kaosdan düzen doğar" hikayesi...


Bir defa, insanları fakirliğe sürüklemek, negatif büyüme, borçlandırmak negatif büyüme, yani cehenneme sürüklemek, sen insanları cehennem'e sürükleyerekten burada Cennet olacağınımı zannediyorsun, birilerini Cehennem attığın zaman, burada bikrde senin cennetin mi kurulur zannediyorsun?


Benim kanaatimce Cennet, ancak pozitif büyüme ile meydana gelir, ve bunun yine belli oranda eşitlenmesi ile olur, aynen Baharda ve sonbaharda Gece ve gündüz eşittir, kışlarda gece uzundur, yazlarda da gündüz uzun olunur. Öyle olunca, işte negatif büyümenin sınırı belli, Kış geldi mi haddesi belli 21 Aralık, Yaz geldi mi iyiliğin haddesi belli 21 Haziran, gece ve gündüzün eşit olduğu vakitlerde belli, 21 Mart ve 23 Eylül, Öyle olunca, Allah'ın koyduğu bu mizanı düzeni bozan, birde bu dünyada cennet kurulacak diye beklerse, hiç boşuna beklemesin. Bu düzen ve mizan bu şekilde devam ettiği zaman, ancak Burası cennet diyarı olacaktır. Bu da, yani, ne iyilik tamamen bitirilecek, yok edilcek, ne de kötülük bitirilecek, ne gece, ne gündüz, ne kış, ne yaz, ne Bahar, Ne Sonbahar, yani her şeyin vaktinde, her şey, en güzel haddesinde dir zaten, bunu oynayan, bozan, düzene çomak sokan, Ben cenneti kurulmasını istiyorum diyorsa, yalan söylüyordur, ve yaptığı amellerde, cenneti kurmak değildir, kurulmuş cenneti, yok etmek bozmaktır. negatif büyüme işte, tasavvufta da, ince düşünce yani işte, derin düşünce,


بِسْمِ ٱللَّهِ ٱلرَّحْمَٰنِ ٱلرَّحِيمِ

يَٰٓأَيُّهَا ٱلْمُزَّمِّلُ قُمِ ٱلَّيْلَ إِلَّا قَلِيلًا نِّصْفَهُۥٓ أَوِ ٱنقُصْ مِنْهُ قَلِيلًا أَوْ زِدْ عَلَيْهِ وَرَتِّلِ ٱلْقُرْءَانَ تَرْتِيلًا إِنَّا سَنُلْقِى عَلَيْكَ قَوْلًا ثَقِيلًا


Yâ eyyuhel muzzemmil Kumil leyle illâ kalîlâ Nısfehû evinkus minhu kalîlâ Ev zid aleyhi ve rettilil kur’âne tertîlâ. İnnâ se nulkî aleyke kavlen sekîlâ


Bismillahirrahmanirrahim

Ey örtünüp bürünen (Peygamber)! Kalk, birazı hariç olmak üzere geceyi; yarısını ibadetle geçir. Yahut bundan biraz eksilt. Yahut buna biraz ekle. Kur’an’ı ağır ağır, tane tane oku. Şüphesiz biz sana (sorumluluğu) ağır bir söz vahyedeceğiz.


(Müzemmil Suresi 1 ile 5. Ayetler)


Kur'an-ı Kerim'de aşağı doğru yolculuk dedik, dibe doğru yolculuk, içsel yolculuk, Buna da seyri sülük diyoruz. Bu da, tasavvufta, seyri sülükte, senin sen olmadan önceki halin. ben az önce yumurta yedim. O zaman ben, şimdi ki Ben olmadan önce, Tavuk da ki bir parça idim, tavuk tavuk olmadan önce, On daki parça olmadan, o da bir buğday idi. o yedi yumurta oldu, ben yedim, buradayım, o tavuk yem yedi, o taraftan yumurta oldu, yumurtadan sonra, o bana geçti, ve ben oldum, içsel yolculukta tavuğun deneyimleri o yumurtada var ve ben yedim bana geçti,.. seyri sülük geriye doğru yolculuk,..


şimdi ne yapıyor lar CERN Reaktörün de, atomun içine içine iniyorlar, içeri doğru yolculuk, negatif büyüme, atomlarde ve elementlerde yapılan negatif büyüme, içsel yolculuk, atomun içine inmek, ne olmuş oluyor, semadaki yıldızlar Hz. Adem'in içindeki küçük parçacık halinde dedik ya. şimdi Hazreti Adem'e varasıya, parça küçülmüş de küçülmüş, Adem'in içindeki "Sen" yada "Ben" nasıl küçük parçasıyız bilen varmı?


Biz Adem Atamızdan kaç bin sene sonra gelmişiz, Adem'in içindeki en küçük parçalardan birisi, ilk şu anda ki bizleriz, çünkü en son dayız, biz en sondaki, en küçük parça, Sen bu atomu kaç defa daha bölmek istiyorsun? sence kaç defa daha böyle bölünce içine inince  artık biz kendimize varız, ya da  tam tersine Hazreti Adem'i buluruz, Adem'den de önce Allah'ı buluruz, indiğin zaman küçük parçayı bulduğun zaman, o sen sin o bu, Küçük parça biziz, büyük olan, büyük beden Kainat, Hz Adem, dünyaya gelmen önce biz onun içindeydik,O' nun İçine girmeden önce de, elma mıydık, armut muyduk, kalsiyum muyduk, magnezyum muyduk, Neydik biliyormuyuz.


Atomu milyon kere daha bölsen, kendini bilemezsin, nefsine ulaşamazsın, dedim ya, iki tarafa da, geleceğe doğru da, geçmişe doğru da yolculukta, parçacık küçülerek ten, genişleyerekten büyüyor, Dalbudak veriyor...


Mesela Vicdanın sesi parçacık, o sesin büyüklüğü Sence ne kadardır? vicdanın sesini, o ince sesi duyabilecek kulağın algısı nasıldır? Bugün bir  kediye ve köpeğe,  merhamete gelip, acıyorsan, vicdanın sesini duymaktır bu. Yani işte küçülmüş parçacık, ince bir ses, ince bir frekans, Benim sesim yüksek bir frekans, senin Kulağının duyduğu ölçeblidiğimiz bir frekans. Ama vicdanın sesi, meseala o nu Ben duyarken, Şuradaki adam, o sesi, benim o vicdanımın sesini duymuyor, ince bir ses, küçük parça, acaba bu küçük parça kim Dediğimiz zaman? işte o geçmişe doğru yolculuktaki, küçülen parçaları var ya işte onlardan birisi olabilir değil mi?


Meleklik, Melekler Sana bir şey fısıldadı,  fısıltı.. Melek gözle göremediğimiz latif bir canlı. insandan daha Latif (ince, saf, fine) olan meleğin fısıltısı. Bugün bizim fısıtımız bile anlaşılmazken, melek gibi Latif bir varlığın ve, ondan daha Latif olan, ince olan, küçük olan, bir fısıltısı, ondan bahsediyoruz, ve bunu vicdanı çalışan insan  Tasavvufda seyri sülükte, mülhime makamda, meleklerin Sesini duymaya başlıyor diye anlatmıştık. tasavvufta yani içsel yolculuk. Velhasıl kelam, bu negatif mi pozitif mi? işte meleklerin sesine doğru gidildiği zaman, pozitif büyüme, şeytanlar nevisinin seslerine ve ve desiselerine, günahlara, yanlışlara, kötüye doğru giden büyüme de, negatif büyüme. Neydi bu? nefis makamlarında, altta cehennem, Yani  nefsi emmare, insan günahtan, yasaklardan, haramlardan ve kötülükten zevk almaya başladığı zaman, insan emmare bissui makamına düşer, şeytanların sesini duymaya başlar.


Pozitif yükselme ve büyüme, iyilikten, güzellikten, sevaptan, temizlikten, zevk almaya başladığın zaman ki pozitif büyüme, tasavvuftaki pozitif büyüme.


Yani yukarı doğru makam katetme, ve bunun en yüksek haddesi sınırı, meleklik makamına kadar yükselme, ilham alırken vahyeden ilham veren meleklik, Cebrail Makamına kadar yükselmek.Cebrail Vahyullah veya Mikail Makamı rüzgar, kar, yağmur, güneş,...  veya israfil Makamı, Azaril Makamı,... yüksek makamlar. Bu dört makam da, o meleklik makamının ara geçiş formu. sadece insanlarla irtibat Kur'an melekler Bunlar.  insanlarla irtibat kurmayan, Allah'ın nice Melekleri yaratıkları var  daha,


Bunun misali de, insanlıktan melekliğe terakki : Sanki Avrupa'dan arabayla (Auto) Anadolu'ya geçmek isteyen, İstanbul'dan köprüden geçmek zorunda ya,  o gibi, Yukarıdaki meleklik makamına geçmek için, Cebrail Mikail israfil gibi makamlardan geçmek zorundasın ki yukarıdakiler ile irtibat kurabilesin. Sanki Avrupa'dan Anadolu'ya geçmek gibi ara form ve köprü gibi velhasılı kelam.....


Bu bir Karoglan  Raşit Tunca Makalesidir


Raşit Tunca

Schrems, 8 Aralık 2022 

Ögel  yada Öcal Ana  Sünneti Nedir? Bu Sünnete ittiba Neden Gerekli? 

Ögel  yada Öcal Ana  Sünneti Nedir? Bu Sünnete ittiba Neden Gerekli?


Ögel  yada Öcal Ana  Sünneti

Merhaba dostlar bir makalede daha beraberiz


Dünyamız Güneşle birlikte galaksimizin ana Yıldızı etrafında bir tur atmasına "asır" ya da "Yüzyıl" diyoruz  zaman birimi olaraktan. işte aynen bizim yengeç dönencesi ve oğlak dönencesi gibi, birisi horizontal, birisi de vertikal hareketimizin olması sebebiyle, işte güneşimiz de dünyamız ve diğer gezegenleri, galaksinin ana Yıldızı etrafında, bir vertikal, Bir de horizontal olaraktan Tur attırır. işte bunu anlatmıştık, U dönüşü olan bir virajda, sağdan gitme kuralı olan, trafik yasası olan bir ülkede, sağdan giderken, U dönüşü yapıp geri döndüğümüzde, sağımız sol, solumuz sağ olacaktır, işte ana yıldızın etrafından dönüp, aynen yazdan Sonbahara, veyahut da kıştan ilkbahara dönüş olan, Dönence zamanlarında, yahut da 21 Aralık gibi ve 21 Haziran, veyahut da 23 Eylül 21 Mart gibi, Ekinoks veya dönencelerin olduğu zamanlarda, bizim sistemimizde, Dünyamız güneşin etrafından dönüp, sırtını dönüp geri gitmekte, veyahut  dünya güneşe doğru yaklaşmakta veya uzaklaşmakta, işte bu Dönence ve Ekinoks zamanlarından birisinde hareket yaklaşaraktan, güneşe doğru birisinde ise uzaklaşaraktan ve genişleyerekten, güneşe sırtını dönüp Karanlığa doğru hareket vardır. birisinde Havalar soğur, birisinde havalar ısınır, işte aynı sistem, bütün Yıldız sistemlerinde mevcuttur, çekim kuvvetine göre, yıldızın çekim kuvvetine göre, gezegenleri ve uyduları o şekilde kendi haznesinde tutup, kendisiyle birlikte, ana galaksinin etrafında tur atarlar,  ve bu nebulanin, gaz kütlesi şeklinde görülen, uzaktan baktığımızda Nebula dediğimiz, gaz kütlesi sandığımız bir görsel oluşturur, Halbuki o yaklaştığımızda, daha büyük bir teleskopla baktığımızda, içinde yıldızlardan oluşmuş sistemlerin hareketinden dolayı, öyle bir görsel oluştuğunu anlayabiliriz, ama çok büyük teleskoplar lazım ki, Görüntüyü büyütebilelim, ve oradaki yıldızların ve gezegenlerin bize gönderdiği sinyalleri algılayabilelim. işte her Yüzyıl bizim sistemimizdeki güneşimizin galaksinin ana yıldızının etrafındaki dönüşü, Asır veya Yüzyıl olaraktan tarif ediliyor ki, bunun da İslam kaynaklarından delili, Peygamberimiz Her yüzyılda, yani her asır da dini yenileyici bir müceddidii Allah dünyaya gönderir, buyuruyor hadisi şerifte. işte buradaki her Yüzyıl yani Asır, işte ümmeti necat'ın imamı olan kimsedir o müceddit olan kimse, dindeki kaymaları ve bozulmaları düzeltip, veyahut da gündeme göre yeni gelişen teknolojiye ve ahlaka uygun fetvalar ve Allah'ın kurallarına ve insanlığa faydalı olacaktan gerekli kuralları ve yaşama tarzını ve ahlakını geliştiren kimselerdir Bu kimseler. ve bu kimselere uyulduğu takdirde, işte ümmeti Necat, yani kurtulanlar ümmeti, yahut da kurtulanlar milleti veya grubu denilen, o zamanın turun sonu olan  yok oluşundan ve helakında geriye kalan, geriye sağlam kalan kimselerin oluşturduğu gruba verilen isim "ümmeti necat"tır. işte o da, zamanın imamına uymakla olabilecek, ve kurtuluşa erebilecek kimseler demektir, ve o zaman her Kutup taklasında, İşte bu U dönüşünü, bunu "Kutup taklası" olaraktan dile getiriyoruz bizler bugün, çünkü dedim ya U dönüşü yaptığımız zaman sağlar sol,  sol lar da sağ olacaktır. bu Aynen dünyaya gelen çocuğun anne karnında doğmadan önce kafası aşağı gelecek şekilde takla atmasını andırır. işte bu galaksideki de aynen öyle, yaratıldığında takla atabilen çocuklar normal dediğimiz çocuklardır, takla atması gerektiğini bilemeyen, ve Ayakları Üstünde dünyaya gelmeye çalışan çocuklar ise, sisteme ters olan ocuklar, yani galaksimizde iki tane yıldız vardır sisteme ters (Neptün ve Venüs) Bu da galaksimizde iki tane dönüş vardır, Ekinoks ve Dönence şeklinde her ikisinde de iki ayrı Kutupta hareket eder Dünyamız güneşin etrafında, birisinde dediğimiz gibi uzaklaşaraktan genişleyerekten birisinde yaklaşaraktan ve daralaraktan hareket eder elipsel yörüngesinde işte buradaki U dönüşü yaptığında sağlar sol sollar sağ olacaktır bu iki gezegen de bize  dönmemiz gereken yere geldigmizde bizim artik geri dönememiz gerektiğini bildiren yada sağlayan iki  ters dönen gezegen, bu demek olur ki, dünyamız  o menzile varınca geri döndüren çarkdır, kuran da raad suresi diye isimlendirilir Bunun ismi.  Bizler de "Kutup taklası" tarifini böyle yapıyoruz, ve bu yengeç dönencesi Horizontal bir hareket olduğu için galaksimizde, 21 mart, güneşe dikey bir hareket olduğu için, bunda  her turda bir defa vertikal yükselme meydana gelir, ve onca galaksi üstümüzdedir, aslında gökyüzüne baktığımızda, Bütün yıldızları biz sanki üstümüzde gibi görüyoruz, fakat hayır öyle değil, Çünkü Dünyanın yuvarlak olması sebebiyle, Afrika'dan bakan birisinin Gökyüzüne bakış yönüyle, Rusya'dan bakan birisinin gökyüzüne bakış yönü aynı olmadığı gibi, birisi yukarıya birisi aşağıya baktığı için, Onun üst dediği Yukarısı dediği yer, Rusya'nın altında kaldı,ve afrika'dakinin üst dediği Yukarısı dediği yerde Rusya'nın altında, ikisi ters kutuplu olaraktan, birisi öbürünün altında, birisi üstünde şeklinde bir bakış açısı vardır. O yüzden işte bu vertikal hareket veya horizontal hareketle, işte Yukarısı dediğimiz yer yani, vertikal yükselme yaparken ki gökyüzü olaraktan gördüğümüz yerdeki, ana Kutup yıldızı, galaksimizi devir ettiren bir kara delik şeklindedir. Bir nevi manevra yaptıran, o spiral dönüşü yapmamızı sağlayan, çekim kuvvetine sahip, dalganın Merkezi, Aynen bir çubuk ya da Değnek alıp, suyun içinde sümüklü böcek şeklinde bir dalga oluşturmaya benzer. İşte bu dalgayı oluşturan merkeze Biz Kutup yıldızı Diyoruz ki, o da radyasyon yıldızıdır, ve Radyasyon yayar. Bizim vertikal yükselmemizde ki, her yükselişte, ona bir adım daha yaklaşırız, Eğer, Aynen bizim sistemimizdeki 21 Haziran'a gidiş gibi hareketimiz dolduğu zaman, spiral DNA sarmalı yada Edirnede ki Selimiye camisinin minaresine çıkışı andırır, yada vidanın yivi gibi her bir tur attığımızda, bir  ileri, ve bir yukarı çıkmış oluruz, eğer 21 aralık'a doğru gidiş gibi hareketimiz varsa, döndükten sonra, ondan uzaklaşaraktan, aşağıya inerekten, vertikal olaraktan aşağı inerekten bir hareketimiz vardır, işte her ikisinde de güneşimiz dönüm noktasına geldiğinde dönmesi gerekir, ve dünyamızı ve diğer gezegenleri de kendisi ile birlikte döndürmesi gerekir, Buna biz işte yengeç dönencesi oğlak dönencesi diye tarif ediyoruz. birisi vertikal birisi horizontal ve bu  defa ki yükselmede ki şu andaki hareketimiz, galakside Aynen dünyamızın yengeç dönencesine gitmesi gibi olan hareketi gibi değil de, 21 Aralık yani oğlak dönencesine gitmesi gibi hareketini yapmak üzereyiz, Çünkü vertikal bir yükselme yapmaktayız, ve bu yükselme sebebiyle, Aynen Pisagor üçgeni gibi, her yükselmede ki  bir tur, Asır denilen tur, daha küçük bir zaman birimi  olmakta, artık dönme turu 100 Yıl değil de, seksen altmış yetmiş gibi küçülmekte. Öyle olunca, Çünkü şu anda Dünyamız da radyasyondan nasıl faydalanacağımızı  keşfettiğimiz yerlere geldik, çünkü radyasyon, en uzak noktaya dalga yollamanın En kolay yöntemi, Çünkü biz Kutup yıldızı kadar uzak bir yıldızın ışığını görebiliyoruz ki, o yıldızı biz onun yolladığı radyasyon parçacıklarıyla bile biliyoruz. Ve bugün telefon, cep telefonlarının kullandığı sistem işte G4 G3 veya G5 şeklinde radyasyon, Radyasyon dalgası kullanaraktan yayım yapan bir sistemi kullanmaktayız. bu Eskiden Radyo dalgaları kısa dalga, uzun dalga, FM şeklinde dalgaları kullanıyorduk, ve bugün mikrowelle yani mikro dalgaları da kullanıyoruz, ve bunun altındaki dalgalarda radyasyon dalgaları. ve o yüzden etrafımız her taraf radyasyon dalgası halinde, fakat radyasyonu biliyoruz ki : hücreleri öldüren bir dalga sistemi, ve bunu daha önceki vaazlarımızda söylemiştik, bu yeni sisteme hızlı olaraktan geçmeyelim, yoksa insanlar Helak olur, çok ölümlere sebep olur, yavaş yavaş geçtiğimiz zaman, insan vücutları kendisini buna uyumlu hale getirecektir yavaş yavaş, ve o zaman bu sistemi kullanabiliriz diye tarif etmiştim. Evet biraz sabrettiler, fakat kıyamete yakın olduğumuz için, son varış noktamıza yaklaştığımız için, yani Kutup taklasında her seferinde sıfırlama gerçekleşmekte, ve dünya çıktığı zirveden tekrar aşağıya inmekte, aynen bu  SIFIR noktasına yani zirveye çıkıp, zirveden tekrar basamak basamak aşağıya inmek gibi fakat, bunu Allahu Teala Kur'an-ı Kerim'de :  şeytan aleyhillana öyle bir kibirlenme gösterince, oraya çıktığı zaman, kendini tanrı iddia etmesi yahut da, üstünlük iddia etmesi yüzünden, "Racim" Kovdum seni aşağıların aşağısına attım sizi, birbirinize düşman olaraktan üçünüzü de attım demesi, yani oradan merdivenden inme şeklinde değil de, kovulma ve atılma şeklinde bir  tezehür göstermekte, ve meydana gelmekte. ve Bu atılma sebebiyle, yani Minareden düşmek gibi ve sıfırlanma gerçekleşmekte, o yüzden her Kutup taklasında dünyamızdaki yaşam bilimleri ve birimleri tamamen temizlenmiş, ve sadece ümmeti Necat denilen, Mehdi  ve o zamanın mehdisinin etrafında toplanan kimseler kurtuluşa ermişler, ve bunların ismine "müttakiler" yada Allah'a Yaklaşanlar denilmiş.

Dönüş aynı dönüş, sistem aynı sistem, ve her seferinde zirveye çıktığımızda, Kutup Yıldızı'nın yanına varmış oluyoruz, Kutup yıldızının yanına Vardığımızda da, sistem radyasyonla çalışan keşifleri bulmak oluyor, ve bunları bulduğumuz zaman, eğer Bizler kainata zarar veren şeyler ve insanlığa yaratılışa diğer canlılara ve diğer sistemlere zarar veren bir buluş ve icat yapmaya kalkmamız yüzünden işte, ya da Allahu Teala'ya, Aynen şeytanın tasladığı gibi, büyüklük, tanrılık taslamaya başladığımız zaman, Allahu Teala hepimizi tekrar aşağıya atıp aşağıların aşağısına indirdik buyurduğu Minareden aşağı atılmak gibi. Pisagor üçgeninin zirvesinden en aşağıya yani arz denilen dünyaya, dünyanın da 7 Sema'nın en alt basamağına atıldığını, yani sıfırlanmanın gerçekleştiğini görüyoruz. Bunu Düya'nın ömrü ile yaklaşık olaraktan 6 defa olduğunu varsayıyor bilim adamları, ama İslam tarihinde Peygamberimizden gelen hadislerden, bunun 4 defa olduğu ve bu sonuncunun 5. olacağını bize bildirmiş ve demiş ki:  Aslında Bu döngüde dünya hakimiyetini iki defa kötüler kazandı, iki defa da İyiler kazandı, bu son defasında Mehdi ile birlikte olanlar ve İyiler kazanacak şeklinde tarif edilmiş, ve bu ayet ile sabittir ve buyuruyor ki Rabbimiz kur'an-ı Kerim'de :  "yeryüzüne sonunda Salih kullarım varis kalacak"  yani "yeryüzünün mirasını sonunda Salih kullarım Devralacak" ayeti mevcut. Hani Şeytan aleyhillane kibirlilik tasladı, tanrılık tasladığı zaman, Şeytan aleyhilleana dedi ki Rabbimize:  "sen madem beni böyle azdırdın, Ben de senin kullarının doğru yoluna durup, onlara sağından solundan fistekler vererekten, onları doğru yoldan saptıracağım, ve sen onları sana gelir, yada geri döner vaziyette bulamayacaksın"dedi. veyahut da "sana kulluk eder vaziyette bulamayacaksın" dedi. Hani dedik ya işte bu vertikal yükselme veyahut da horizontal dönüş, galaksideki ana yıldızın etrafında, bu ana yıldız da, işte bizim batmayan Güneş dediğimiz, baki olan Allah, veyahut da batmayan güneşin etrafındaki dönüşümüz, işte burada ki onları sana gelir vaziyette bulamayacaksın demesi, Çok kimsenin aynı Bu "Simurg efsanesi"nde ki kuşların, başlangıçtaki çok kuşun tanrı'yı aramaya çıkması, ve fakat yolun yarısında çoğunun geri dönmesi ve, fire vermesi sebebiyle, sadece 40 kuşa düşmeleri gibi, İşte onları şeytan aleyhileane,  yoldan saptırıp, sana döner vaziyette bulamayacaksın diye iddia etmesi yüzünden, Rabbimiz kızdı ve " in Oradan aşağı, kovulmuş şeytan, Sen benim Has ve Salih kullarıma hiçbir şey yapamazsın" buyurdu Hadi git Ne yapacaksan yap buyurdu, O zaman, şeytan aleyhileane, "bana kıyamete kadar mühlet ver" dedi, Cenabı Mevla "tamam mühletlisin" dedi "Hadi git Ne yapacaksan yap" dedi. işte o yüzden yolumuza Pusu Kuran şeytan, o yüzden bu vertikal ilerlemede, daha yerimize varmadan önce, çoğumuzu öldürerekten, çoğumuzu hasta ederekten, çoğumuzu birbirimize kavga ettirerekten, yoldan alıkoymakta, ve Tanrıya giden yolda, yolumuza engel olmakta, yahut da Allah'ın kurallarına uygun hareketimize engel olmakta, işte burada yani buradaki ayeti kerimede buyurulduğu gibi "sen benim Salih kullarıma hiçbir şey yapamazsın" buyurdu, bu kapı gibi  bir ayet, Öyle olunca, en son Mehdi Aleyhisselam ile birlikte olanlar o salih kullara olacak. Peygamberimizin "karda sürünüyor bile olsanız, emekleyerek de, olsa mehdi'ye gidin" buyurmasının sebebi, işte doğru yolun ve kurtuluşun anahtarının, Mehdi ile birlikte olmakla olduğunu, Mehdi'nin inkşaf eden bilgileriyle hareket etmekte olduğunu, kurtuluşun ve müttakilerden olup, geleceğe ahirete yolculuk edebilmenin tek çaresi olduğu, bu hadislerle ve ayetle sabit. Öyle olunca işte vertikal hareketimiz sebebiyle, güneşimiz ve dünyamız, ana yıldız olan Kutup yıldızına, Biraz Daha yaklaştı. ve burada "ögel ana" (öglena)  veyahut da "öcal ana" yada "Eugenia" GEN25 denen tek hücreli bir canlı, ve ilk defa canlılığın başladığı yere gelmiş bulunuyoruz. yaklaşık olaraktan, tam yeri neresidir ben de bilmiyorum, Ama yaklaşık olaraktan gelmiş bulunuyoruz, dönüş sebebimizle her dönüş bu burçlar ile tarif ediliyor, ve her burcun menzilinde, aynen balık burcuna gelindiğinde, balık burcu özelliklerini göstermesi, Bilmem, Aslan burcuna gelince, Aslan Burcu'nun özellikleri ve etkilerinin görülmesi gibi, buraya geldiğimiz zamanda  da galaksimizdeki sistemde, bu şu altyapıdaki burçlar değil de, bu üst burclar, yani düşünün ki  kale yada sur sur içinde, sur Sur içinde şeklinde bir sistem, ve bu üst surdaki kalenin burclarından bahsediyoruz burada, buradaki Ögel ana ya da öcal ana denilen ve yahut da kamçılı hayvan ve amip denilen canlının ilk örnekleri olan yapımız, onun ilk canlılığı kazandığı yere gelmiş bulunuyoruz, ve o İşte buradaki sistem, hücre kurutan radyasyon dalgasına maruz kaldığı için, buradaki bu radyasyonda sağ kalabilen canlılar, kendileri bir çeşit savunma mekanizması üretmişler vücutlarında, ve bakteri denen Yapı sistemi oluşmuş. Bir nevi bakteri ve Mikroplar denilen sistem. Mikroplar öyledir ki, bazı Mikroplar çok sıcaklıkta yaşayabilirler, bu canlılar 300 santigrat derecede yaşayabilen canlılar var, radyasyonda yaşayabilen canlılar var, suyun içinde boğulmadan yaşayabilen canlılar var, basınç içinde yaşayabilen canlılar var, basınçsız ortamda yaşayabilen canlılar var,... ve bunların hepsi değişik savunma mekanizmaları oluşturan canlı türleri, Hepsi de bakteri türlerinden, ya da mikrop denilen cinsten bir yapı halindeler. İşte buradaki sistemdeki ilk canlılık onlar sayesinde var olup ve üreyerek devam ettik ve, çok hücreliye de geçip daha sonra  hayvan ve bitkiler şeklinde yapı göstermiş, daha sonradan insan denilen Aziz varlık üretilmiş sonrada erkek ve dişi olraktan eşeyli üreme ye evrimleşmiş, ve şu anda işte, o öglena ya da tek hücreli canlının olduğu yere geldiğimiz için, buradan geçiş sistemi, aynen Mesela bir seyahatte, Mesela bizim Gmünd ilin den Schrems'e gelen yolculuğumuzda, Schrems'in ana merkezine gitmek için bir köprü var, ve bir çay var, çayın üstünde köprü var, o köprüden  illa geçmek gerektiği gibi, illaki köprüden geçmek gerektiği gibi, aynı Bu galaksimizdeki yolculuğumuzda da, öglena denilen ilk canlı türünün sünnetini işlemeden buradan ileriye geçebilmek mümkün değil gözüküyor, benim keşfi bilgilerimce.  Bunu İslam tarihinde peygamber efendimiz şöyle tarif etmiş : mescitte ashabıyla otururlarken, Peygamber Efendimiz buyurmuş ki: "tam şimdi, bu sırada, şeytan aleyhillane kamçısını, ya da kuyruğunu kıçına soktu ve üredi" diye tarif etmiş. Bu şeytan aleyhillana'nın ana yapısı dedik ki işte, mikrop ve bakteri yapısı gibi, o büyük bir sistem halinde fakat, biz o'nu canlılık sisteminde, Bizden önceki canlı Yapı olduğu için, biz onun yapısını anlayamıyoruz, ve onun yapısı işte, tek hücreli canlı olduğu için, ilk defa üreme  sisteminde eşi Yok, eşi olmadığı için, kendisini geliştirmiş, ve kamçısını veyahut da kuyruğunu kıçına sokaraktan üreyip, canlılığı devam ettirdiği görülüyor, yani Ondan sonra da bölünme yaparaktan çoğaldığı ve, bu sistem, İşte bu canlının sünnetini işlemeden geçmek yok.


Bu sünnet bugün Nasıl yapılacak?


işte radyasyon hücre kuruttuğu için, Affedersiniz hepimizin kıçı belli zaten, dübür ya da anüs denilen bölgemizde, bağırsak sistemimizde, işte kabızlık meydana geldiği için, dedik ya suyu da kurutuyor, hücreyide kurutuyor, ve suyun  oksijen Bağlarını koparıyor bu radyasyon dalgası, G4,  G3 ile hepsi daha fazla radyasyona maruz bırakıyor bizi, ve şu anda G5'e G6'ya G7'ye gidildiği için, artık sistem holografik iletişim sistemine geçmek üzere, Yani artık biz istanbul'da oturup, fakat Ankara'da bedenimizle görüşme yapabileceğiz, "TAYYI MEKAN" "TAYYI ZAMAN" oradaki kimseleri de görebileceğiz, onlar da bizi görebilecek, dokunabileceğiz oturabileceğiniz kalkabileceğiz, Oradan da görüşmemizi yapıp dönebileceğimiz holografik görüşme sistemi,  keşfedilen yeni bir iletişim sistemine geçmek üzereyiz. işte onun uygulanabilmesi için. önceki deltoidden bulduğumuz bilgiler ile, şu anda bu sisteme geçmek üzereyiz, ve bu sisteme geçebilmemiz için de, işte bu radyasyonu daha verimli şekilde kullanmamız gerekmekte, O yüzden de G5 Dalgasına maruz kalıyoruz, G5 denilen iletişim sistemine geçeceğiz fakat, burada İşte bu radyasyon hücre kuruttuğu ve suyun moleküler Bağlarını kopardığı için, vücudumuz elastikiyetini kaybediyor, ve herhangi bir kabızlık durumunda, dışkının birikme yapması sonucu, ve büyümesi sonucu, kaka dübürden atılırken oluşabilecek herhangi bir yırtılmanın, daha sonra o bölgenin ıslak kalmasının sebebi ile iltihaplara yol açtığı, ve bu iltihabında daha ileriye doğru, vücudun hiç yapılarına doğru ilerlediği, ve bütün sistemi tahrip edip, ölümlere sebep olduğu, bugün görülmekte, bir sürü sanatçı ve insan bu sebepten hayatını kaybetmek de, "çoklu organ kaybı" denilmekte bunun ismine de...


işte bu hastalığın, benim keşfi bilgilerimle tedavisi ve çaresi şu şekilde :


işte aynen o ögelene ya da öcal ana yani ilk yapımız ilk canlı türü yapımız olan Eugenia Denilen yapımızın sünnetini işlemek zorundayız. O da işte yani kamçımızı, ya da Elimizi, bugün kremler var, E vitamini kremleri, ve bunun geliştirilmiş versiyonunu "penaten" "Nivea" ve benzerleri, Bu yara kurutucu ve bir de hidro Su bazlı Nivea kremleri var, ve içinde E vitamini ve ve bir nevi altıgen yapıyı hücreyi hücre Bağlarını tekrar meydana gelmesine, hücre bağlarının tekrar kurulabilmesini sağlayan, ve yırtık ve yaraları tamir eden bir krem geliştirilmiş, E vitaminiden zengin, ve bu oktagon yapıyı koruyan, bir nevi Omega içeren, ve hepsi mişung edilmiş karıştırılmış, ve krem halinde, ilk defa "penaten"denilen Marka ile çocuk pişiklerinde iyi gelen bir krem keşfetmiş 1800'lerde, o kremin benzerlerini de bugün Nivea tarafından da geliştirildi ve işte bu sünneti işlemek için de, büyük hacete yani dışkı çıkarmaya gittiğin zaman, herhangi bir kabızlık durumunda, veyahut da kabızlık olmasa bile, her defasında, sol işaret parmağınıza krem alın, bu kremde ile dübürünüzü etrafına sürün ve hafif parmağınızın ucu girecek kadar içini  de parmağınıza sokaraktan yağlayın, zaten  mesela sadece çuvalın ağzı büzüldüğü, diğer yerleri geniş olduğu gibi, mesela çuvalı iple bağladığımız zaman, bir buğday çuvalını çuvalı iple bağladığımız zaman, çuvalını ağzını iple bağladığımız zaman, Sadece ucu büzülür değil mi, büzülen kısım işte hasar görmekte ve yırtılma olmakta, ilk yırtılma olmakta, O yüzden o ağzını işte ucunu, parmağımızı kremleyip yağlayıp, o ucunu yağladığımız zaman, oraya yardımcı oluyoruz, ve hücrelerin yırtılmadan ve yağlı olduğu için yani, vışır vışır kaygan hale gelmesi sebebiyle, o dışkının yırtmadan dışarı atılmasını sağlamış oluruz, herhangi bir yırtılma olduysa, daha önceden yırtılma olduysa, onu da işte yine oraları yağlayaraktan, yine ona faydalı oluruz, fakat buradaki yine önceki yaraları kapatmak için ise, papatya çayı ile ve bir de adaçayını karıştırıp çay halinde kaynatıp, soğuttuktan sonra, hafif ılık şekilde tuvaletimizin kaytasını temizledikten sonra,  orayı Bu Adaçayı ve papatya çayı ile taharet ederekten, içini dışını, hafif içini ve dışını yıkayaraktan, oranın tekrar eski halini kazanmasına, iltihapların gitmesine yaraların kurumasına sağlarız, ve orayı bir de ondan sonra o kremle yağladığımız zaman, işte yaranın içeriye doğru iyi olduğunu göreceksiniz. Yani bunu, tuvaletinizi hem yapmadan önce orayı kremleyip ağlayacaksınız, hem de tuvaletinizi yaptıktan ve çıkmadan önce, Bu karışım ile çay ile taharet ettikten sonra, ardına da, bu hidro kremleriyle, bu krem ile yağlayacaksınız ki, o şekilde yaralar iyi olacak, yahut da yara olmasa bile hafif yırtılmaya yüz tutmuş gerilmeler, tekrar tamir olacaklar, içindeki Omega sebebiyle yeniden hücre Bağları kurulacak ve Efendim hidro  sayesinde de oksijen sayesinde, oksijen Bağlarını tekrar kazanması sebebiyle de, elastikiyet kazanacak, ve tekrar eski haline, eski halini almasa bile, o na benzer bir yapı oluşturacak, en üst kaslarınız ya da dübür kaslarınız. işte bu Aynen o peygamberimizin hadisinde dediği gibi, bu sünnet böyle, kıçını yağlamayan ve  kendi kıçına parmak atmayan bu devirde bu "öglena" sünneti ya da Öcalan'ın sünneti ögel ana sünneti yapmayan, işlemeyen ahirete geçemez, bir gün gelir organ kaybından ölür, ve müttakileriden olamaz. Çünkü galakside burçlar sisteminde, üst burçta bu ögelena ya ya da Öcal ana ya da EU GEN A denilen ilk yapımızın bulunduğu yere geldiğimiz için, onun etkisine maruz kalıyoruz, onun koyduğu sünnete uymayan, buradan geçemez, Buradan daha ileri geçemez, vesselam. Makalemiz Buraya kadar.


Hasta olanlara Allah'tan şifa, Hasta olmaya yakın olanlara, da sünnete ittiba ile, bu beladan, halasa, kurtuluşa ermeye vesile olması dileklerimle


selam ve sevgilerimle hoşça kalın


Raşit Tunca

Bu bir karoglan Raşit Tunca makalesidir

Avusturya Gümünd ili Schrems  ilçesi Bugün 24 Ağustos 2023 perşembe saat sabah 7:29 

Tarikat Nedir Tasavvuf Nedir ve Raşid-i Tarikatı Hakkında Bilgiler 

Tarikat Nedir Tasavvuf Nedir ve Raşid-i Tarikatı Hakkında Bilgiler


Merhaba arkadaşlar


bu konumuzda Öncelikle Tarikat nedir Tasavvuf nedir ve raşid-i Tarikatı hakkında bilgiler olacak


Öncelikle Tarikat nedir meselesine girersek


Arapça tarikat yol demektir, Tarik yol demektir, tarikat ise gidilen yollar,..


Peygamber Efendimiz bir hadis-i şeriflerinden buyurmuşlar ki


"Allah'a giden yollar, gökyüzündeki yıldızların adedince çoktur."


ve işte tarikatler tasavvuf yöntemi ile, insanları Allah'a seyri sülük ettirmektedir. yani seyri illallah, manası ise, Allah'a doğru sefer etmek, yolculuk etmek, yol almak demektir, ve yol almak için, illaki bir yol lazım ki, o yolda gidebilesin, ve her enbiya ve evliya bir yol tayin etmişler, Allah'a Giden Yol, ve bu Peygamberimizin ki  mesela Müslümanlık, hz İsa'nın ki, Hristiyanlık, hz. Musa'nın ki bu Musevilik gibi bir yol ve, din, usul, bu usulü Cenabı Mevla, bizzat kendisi kitap göndererekten öğretmiş, ve peygamberini de, bu usulü öğretme hususunda öğretmen ve Mürşit Tayin etmiş.


Her peygamber de beşer ve insan olması Hasbi ile, eceli geldi mi, ahirete ve Allah'a kavuşmuş, yani vefat etmiş. Öyle olunca, peygamber gidince, peygamberin yolunu devam ettiren, onun usulünü benimseyen, ve onun ümmeti olan, ve arkadaşı olan kimseler, bu yolları devam ettirmişler, ve gündeme uygun yeni usuller ve uygulamalar sünnetler geliştirmişler. işte bizim dinimizde, İslam'da Dinimiz İslam'da bu yol belirleyen kimselere biz, "evliya" ismini veririz. Aslında Allah, kur'an-ı Kerim'de, kendisini, yani Cenabı Mevla müminlerin mevlasıdır, ya da velisidir diye tarif ediyor,


ذٰلِكَ بِاَنَّ اللّٰهَ مَوْلَى الَّذ۪ينَ اٰمَنُوا وَاَنَّ الْكَافِر۪ينَ لَا مَوْلٰى لَهُمْ۟


Muhammed Suresi 11. Ayet


Mevlana demek, Veli demek, yani velisidir, o yüzden işte, Mevlana Celaleddin rumi nin isminde ki  mevlana'daki "Mevlana" da aynı şekilde yani "velimiz"


VELİ NE DEMEK, NE ANLAMA GELİR? VELİ KELİMESİ TDK ANLAMI


1-Bir çocuğu koruyan, işlerine bakan ve her türlü davranışından sorumlu kimse, ege, iye

2- Ermiş

3-Veli demek, Hani bir iş yapacağımız zaman, ona danışılan, ona sorulan, Yetkili kimse gibi bir mana.


اَللّٰهُ وَلِيُّ الَّذ۪ينَ اٰمَنُواۙ


Bakara Suresi 257. Ayetten pasaj


işte müminlerin velisi Allah olunca, Allah'la irtibatı güzel olan Kullar, Herhangi bir problem veya sorun olduğunda, onun çözümünü Allah'a danışıp, ondan aldıkları cevaba göre, Bir yol ve usul belirlemişler.

Bunun bariz bir örneği istihare namazi ile bir işin sonunu Allah'a sormak kalmış bizlere...


ve o usule uyanlar, o tarikin ya da yolun mensupları olmuş, o yolu benimseyen kimseler olur. Ve bu yüzden Yollar, çeşitli Dallara ayrılmış, Bunlar bizim İslam dininde, kadiriler, rufailer, nakşiler gibi hak tarikatlara bölünmüş, "Hak tarikat" Demek gerçekten İslam'dan ayrılmadan düzgün bir usul belirlemiş ve hayat tarzı benimsemiş kimselerin uygulamalarına verilen isimdir.


Çünkü mesela Peygamberimiz döneminde daha Amerika keşif olmadığı için, mesela patates, mısır ve domates, Amerika'dan diğer ülkelere ithal edilmiş ya da ihraç edilmiş, bir ürün, Biz bunu yenip yenmemesi hususunda, mesela helal ve haram meselesi var, Peygamberimizin yedikleri ve tavsiye ettiklerini Biz Helal biliyoruz, Ve Kur'an'da yazanları, Kur'an'da yazmayanlari da Peygamberimiz uygulamasında, Eğer yedi veyahutta tasdik ettiyse "sarımsak "misali gibi "sarımsak " için "ben cebrail ile konuşuyor olmasaydım bende yerdim" melekler kötü kokuları sevmez dedi, bu yüzden o  kendisi yedi yahut tavsiye  veya tasdik etttiyse, yenilir dediyse, onları biz helal bildik. Peki bu patates,... Peygamberimizin döneminde olmayan Peygamberimizin bulunduğu bölgede bulunmayan bir meyve ya da sebze yiyecek gıda olduğu için, buna gereken fetvayı kim verecek, Peygamberimiz öldü vefat etti, ona soramayız, işte Evliya denen veyahut da fakih denen kimseler, Alim denen kimseler, bu konuda görüş belirtmişler, şunları helaldir, şunlar helala yakındır, şunlar haramdır , harama yakındır diye, veya yenmez diye usul belirlemişler.


Mesela İmamı Şafii demiş ki "Denizden babam çıksa, yerim" demiş Yani bu imam-ı Şafi'nin sözüdür. imam-ı Şafi'nin benimsemesidir, ama Hanefi dininde denizden çıkan her şey yenmez, balık cinsi yenir sadece, balık cinsinin de belirli olanları  yenebilir, hepsi yenmez. bu iki alimin iki ayrı usulü mesela işte. imam Hanefi'ye uyan kimseler daha dikkatli davranmışlar, mesela Böcük cinsi şeyleri yemek Hanefilerde helal değildir, deniz böcekleri mesela,... ama imamı Şafi'ye göre Deniz, su dan mamul olduğu için, su temizleyici olduğu için, Sudan çıkan her şey temizdir hükmüne varmış, ve "denizden babam çıksa yerim demiş" o da bir usul. işte sen bir ümmeti muhammed olaraktan, bunlardan İkisinden birisini seçmekte muadilsin, ister imamı Hanife'nin yolundan git, ister imamı Şafi'nin yolundan git.


Bu örnekte olduğu gibi her alim kendi benimsediği usulü talebelerine, mensuplarına, müntesiplerine öğretmiş ve, O yoldan gidenler o mezhebe ya da, o tarikata bağlı olmuşlar.


işte Allah'a giden yolların gökyüzündeki yıldızların adedince çok olması demek, alimlerin çok olduğunu, ışık saçan kimselerin, ilmi ile ışık saçan kimselerin, Yıldızlar kadar çok olduğunu belirtmek istemiş burada Peygamber Efendimiz, sadece kesreti kullanmak için, çokluk kelimesini kullanmak için, gökyüzündeki yıldızlar misalini vermiş.


işte o yüzden Allah'ın sevgisini kazanacağımız ameller çoktur, bunları Peygamber Efendimiz tarif ederken, mesela yoldaki taşı kaldırmak bir sevaptır, selam vermek sevaptır, selam almak sevaptır, cenazenin defninde bulunmak sevaptır, hasta ziyareti sevaptır, Sadaka sevaptır, miskini doyurmak, yolda kalmışa yardım etmek, talebeye yardım etmek ve benzeri hayırlı amelleri tarif etmiş, fakat Mesela bugün İnternet denen bir uygulamamız var, bu Peygamberimiz zamanında yoktu, şimdi internetten sevap kazanmanın yolları nelerdir? mesela Bunlar Peygamberimizin usulünde yoktu? yoldaki taşı kaldırmak vardı da, internetten sevap kazanma usulleri yoktu, Mesela bir sayfa açıp orada ilim yaymak, yahut oradan resim paylaşmak, müzik paylaşmak sevap mıdır? Bunların hepsi bugün var o günlerde yoktu, bugünkü uygulamaların yapılmasındaki fetvalara ihtiyaç var. Ve bunları Bir Alim, Allah'tan korkan, sakınan takvalı bir Alim, nasıl kullanıyor, nasıl bunlardan faydalanıyor, ve insanları da bundan nasıl faydalanmaya teşvik ediyor baktığımız zaman, işte o alimlerin itinalı davranışlarında gördüğümüz halleriyle Biz de yol aldığımızda, Yani Bu komnuda ki Allah'a giden bir yolu bulmuş oluruz. Bu bir misal.


Fakat bu Peygamberimiz zamanında, işte Peygamberimiz buyurmuş ki yine başka bir hadis-i şerifinde,


"Benim Eshabım Gökteki yıldızlar gibidir, hangisine uyarsanız kurtuluşa erersiniz" buyurmuş


Öyle olunca her bir Ashab'ta, birkaç tane veya, bir tane iki tane, Peygamberimizin uygulaması, hadisi, sözü veya fiili saklı, işte onları öğrenip, Biz tatbik ettiğimiz zaman, o yola girmiş oluruz. Şimdi ben eğer Afyon'daysam, Afyon'dan İstanbul'a gideceksem, şimdi arabaya binip, Sandıklı garajından arabaya binip, Ankara'ya doğru, ya da İstanbul'a doğru yola Çıktığım zaman, İstanbul'a varmış değilim, Henüz daha ancak Yolun Başındayım, daha Kütahya'yı geçeceğiz, adapazarı'nı geçeceğiz falan fesleğen, Ondan sonra İstanbul'a varacağız ya da Ankara'ya varacağız değil mi, böyle olduğu gibi, şimdi hemen bir ashabın bize öğrettiği hadisi yapmakla, uygulamayı tatbik etmekle, Yani hemen Biz  Allah'a, cenab-ı mevlaya vasıl olmuş değiliz, ama kurtuluşa erdiren ameldir, ama yani yolun başındaki birkaç kilometreyi gitmek gibidir, ama Yol uzun değil mi? Yol uzun, mesela Afyon'dan Ankara'ya 450 kilometre, Mekke ile Medine'nin arası gibi, Öyle olunca işte yoldaki güzel meyveleri toplaya toplaya gitmek lazım, yani nasıl bu usul işte, bu ashab-ı Keiim'dan birisinden birisini öğrendik, diğerinden başkasını öğrendik, Artık Ashabı Kiram gitti Tabiin gitti,... anca alimler kaldı işte, alimlerin uygulamaları ile de, bugün ki yolumuzu düzgün bir şekilde devam ettirmek mümkün. ama Tabi gerçek evliyayı, gerçek Allah dostunu bulmak biraz zor. Bugünün döneminde herkes tarafgir olmuş, Eğer bir siyaset adamına bağlı değilsen, seni barındırmazlar, sana söz söyletmezler, Hele bir de iktidar partisine bağlı değilsin, O günün iktidarının partisine, o gün seni taşlarlar, ve sözün lafın kaale alınmaz, bir yere varmaz. Meğer ki kendi içinde, kendi grubunda söylenesin, anlatasın, onun dışına çıkamazsın. yine dünyadaki Global sisteme karşı bir laf söylediğin zaman, yine seni barındırmaz ve seni kaale almazlar, hal böyle olunca, bugün gerçek alimi, hak sözü korkmadan söyleyebilen ve doğru uygulamayı yapabilen kimseler azalmış. Onlar ancak pirincin içindeki taşlar gibi yani pirinç bir çuval Ama içinde 50 tane de taş olduğu gibi onun içindeki aranılan taşlar gibi olmuşlar, ya da kömürün içindeki elmaslar gibi olmuşlar, arada bul onları bugün.


Hz. Ebu Hüreyre (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki:


    "Allah Teâla Hazretleri şöyle ferman buyurdu:"


    "Kim benim veli kuluma düşmanlık ederse, ben de ona harp ilan ederim. Kulumu bana yaklaştıran şeyler arasında en çok hoşuma gideni, ona farz kıldığım (aynî veya kifaye) şeyleri  eda etmesidir. Kulum bana nafile ibadetlerle yaklaşmaya devam eder, sonunda sevgime erer. Onu bir sevdim mi artık ben onun işittiği kulağı, gördüğü gözü, tuttuğu eli, yürüdüğü ayağı (aklettiği kalbi, konuştuğu dili) olurum. Benden bir şey isteyince onu veririm, benden sığınma talep etti mi onu himayeme alır, korurum. Ben yapacağım bir şeyde, mümin kulumun ruhunu kabzetmedeki tereddüdüm kadar hiç tereddüte düşmedim: O ölümü sevmez, ben de onun sevmediği şeyi sevmem."


(Buhârî, Rikak 38.)


işte Peygamber Efendimiz bu hadis-i şerifelerinde buyurmuşlar ki  Rabbimiz Diyor ki : Kulum farzlar ile bana yaklaşır, sünnetlerle daha fazla yaklaşır, ondan sonra nafilelerle bana İyice yaklaşır, ve artık ben onun gören gözü, duyan kulağı, tutan eli, yürüyen ayağı olurum. o benimle görür, benimle duyar, benimle yürür.. şeklinde bir Kutsi hadis rivayet etmiş. Peygamber Efendimizin bu Hadisine binaen işte farzlar en önemlileri Namaz, abdest, Oruç imkan olana Hac ve zekat, Onun dışında da işte daha imkanı olan sadaka, Salih amel, işte Salih amellerin bazılarını da 54 farz denilen farzlarda alimler açıklamışlar. bu 54 farzın dışında farz yoktur gibi değil, işte yani Mesela Salih Aleyhisselam'ın dini, daha önceki vaazlarımızda anlatmıştık, hayvan haklarına saygılı olmak, hayvanları Peygamber Efendimizden yine Kutsi hadiste Rabbimiz buyurur ki "onlar benim dilsiz kullarım" diye tarif etmiş yani biz dilini anlamıyoruz, dilleri var, fakat biz onların dilini anlamıyoruz, bugün hepsi neredeyse konuşacak seviyeye geldiler, İnsanlar biraz ilgi gösterince, onlar da insan gibi insanlarla anlaşmasını iyice öğrendiler, yani dıştaki vahşi hayvanlar bile, insanla anlaşabiliyor, yani dilimiz aynıymış, insanlık dili aynı, Merhamet en güzel dil, Merhamet dili, Vicdan dili, Vicdan dilini bilen kimse, bütün hayvanlarla, merhamet dilini bilen kimse bütün hayvanlarla anlaşabilir, konuşabilir, derdini anlatabilir, onlar da onlara derdini anlatabilir, anlayabilir. Öyle olunca Salih Aleyhisselam işte Devenin de su içme hakkı vardır davasını sürdürmesi, Cenabı Allah tarafından istenmiş, ve uygulamış olan peygamber Aleyhisselam, ve dini hayvan haklarını savunmak, böyle olunca, işte yani farzlar sadece o 54 farzdakiler değil, yani baktığımız zaman Kur'an'dan sünnetten ve bunun dışında  da, yani gördüğümüz zaman, hak olan şeyleri, idraki olan biri anlayabilir. Her  doğrunun eğrisi de vardır, Evet gecenin gündüzü de vardır, her şeyi Allah zıttı ile Kaim etmiş, Öyle olunca bir fiilin kötüsünü gördüğümüz, zaman illaki iyisi vardır, Sen iyi olanını Yapmaya gayret et ki, doğru yolda bulunasın, her namazda okuduğumuz Fatiha Suresinde de doğru yolu ihdines sıratel müstakim, sıratı müstakim, Doğru yol, Doğru yol, yani hak yol demek, işte hak tarikatta, Aynı mana, tarikat demek yol demek ya, Bir nevi sırat-i müstakim demek, "Hak tarikat" demektir, yani Hak tarikat, Doğru Sırat üstünde bulunmak, yol olmazsa Araba nereden gidecek, Hak yol, işte doğru yol üstünde bulunan araba binek gibidir tarikatta yolculuk almak.


"Tasavvuf" ise vaaz, sohbet ve nasihat yoludur, ve bir de zikir ve Ezkar yoludur.


Birşeyi 40 kere söylersen olur mu?


Hani derler ya Bir şeyi 40 kere dersen yada söylersen olur diye bir deyim ya da atasözü bir biliş vardır.


"kırklar" o yüzdendir "40 kişi bir araya geldi mi  illaki biriniz evliyasiniz dir" diye tarif etmiş Peygamber Efendimiz, ve yine Şafii mezhebinde  mesela cuma namazı 40 kişi olmadan kılınmaz, sebebi bu yüzdendir, Yani bir kimsenin namazı, 40 kişinin içinden  sadece bir kimsenin namazı kabul olsa, diğerlerinin namazida, onun hürmetine kabul olur meselesi ile, cuma namazı 40 kişi olmadan kılınmaz, ve bu kırk meselesi işte yani aynen bu 40 meselesinde olduğu, gibi bir zikri 40 kere tekrar etmek, yani "Allah mümindir, müminleri sever", "Allah tevvabtır, tövbe edenleri sever", "Allah kudüs'tür, kutsalları koruyanları sever" ve benzerleri, Allahu Teala'nın isimleri, işte bunlar zikredile zikredile aynı 40 usulünde olduğu gibi, bunlar sen de ahlaki hasane haline gelir. O yüzden tasavvufta yolun araçlarından birisi zikirdir ve tesbihtir.


"Dervişin fikri neyse zikri de o dur"


diye bir söz vardır. Öyle olunca işte zikir Senin, benim, o'nun güzel hasletleri kazanmamızdaki araçlardan birisidir. Çünkü Allah Haşr suresindeki, Hüvallahüllezi diye okuduğumuz, ayetlerde "Esmaül Hüsna" Bütün güzel isimlerin Allah'ın olduğunu "Esmaül hüsna" da da güzel ahlakın gizli olduğunu bize gizli şekilde ya da alenen bildirmiş bulunuyor. işte o isimleri tekrar ederekten. zikretmek. o  güzel hasletleri kazanmanın bir yolu yöntemi, ve Tasavvuf ehli işte, zikrederekten, güzel ahlakı kazanmaya çalışmışlar, her tarikatın açıktan veya gizli yaptığı zikirleri vardır, ve tuttuğu yol, sünnetleri, uyguladığı sünnetler vardır, bazı sünnetler onlarda Galebe çalmıştır, Yani daha fazla uygulanan sünnetlerdir. işte Öyle olunca, dediğimiz gibi zikrin tekrararı, bir gün sen de de o güzel hasletin ortaya çıkmasına sebep olmakta.  "dediğin kaderin olur" meselesi.


يَٓا اَيُّهَا الَّذٖينَ اٰمَنُوا اتَّقُوا اللّٰهَ وَكُونُوا مَعَ الصَّادِقٖينَ


Tevbe Suresi - 119 . Ayet


Ey iman edenler! Allah’a karşı gelmekten sakının ve doğrularla beraber olun.


Kur'an-ı Kerim'de de iyilerle beraber olun meselesi bu yüzdendir ki, iyilerin fikri de ameli de güzel şeylerdir, güzel bir fikirle güzel amellerdir, fiillerdir, onlarla birlikte olmak da da "Hal geçmesi" denilen bir yöntem ile Hani Atalar demiş ya


"sarı öküzün yanında duran, ya huyundan, ya suyundan kapar" demişler.


Yani iyinin yanında Duran da ya amelinden ya sözünden faydalanır


Ebû Mûsâ el-Eş’arî radıyallahu anh’den rivayet edildiğine göre Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur:


“İyi ve kötü arkadaşın hali, güzel koku satanla körük çekenin haline benzer: Misk satan, ya sana güzel kokusundan bir miktar meccanen verir ya  sen satın alırsın, ya da (hiç değilse onunla beraber olduğun sürece) güzel koku koklamış olursun. Körük çeken kimse ise, ya  elbiseni yakar ya da (en azından) körüğün kötü kokusundan rahatsız olursun.”


(Buhârî, Zebâih 31, Büyû’ 38; Müslim, Birr 146. Ayrıca bk. Ebû Dâvûd, Edeb 16)


Peygamberimiz de buyurmuş ki


müminin yanında bulunan en azindan kokusundan faydalanır, kafir ve kötülerin yanında bulunan da kömürün karası gibi zararından etkilenir.

işte cemaat Olmanın Önemi de, bir tarikatta grup olma,  bir gruba müntesib olma, intisap etmeninin sebeplerinden birisi de, iyilerle birlikte olmak farzı yüzünden, kur'an-ı Kerim'de emredilen bir husustur, Hani farzlar bu kadar az degil sadece 54 degildir, dedik ya şimdi 54 farz Bak burada kur'an-ı Kerim'de iyilerle birlikte olun Bir emirdir, iyilerle birlikte olmak için, bir grup olması lazım ki, işte bu "Hak tarikatlar" da iyi amellerin açığa çıktığı ve uygulandığı yer ve gruplardır.


"Seyri Sülük" ise "insanı Kamil" olmanın yöntemidir. Kamil insan, yani olgunluğa ermiş insan demek, sözüne dikkat eden, fiiline dikkat eden, önünü gören, ufku açık, firaseti açık, yaptığı işin hikmetinin farkında olan, amelinin hikmetinin farkında olan, amellerinin ileride nereye varacağını hesaplayan, herhangi bir tehlike durumunda, tedbir alan, etrafını da bu konuda uyaran, yani ve benzeri konular nokta.. nokta...  Öyle olunca işte bir gruba bir tarikata intisap etmek Bu yüzden önemli ve gerekli.


Biz de yani ben Karoğlan Raşit Tunca "Raşidi Tarikatı" nı kurdum, ve bir yol ve usul benimsedim.

Bu usulde de yaklaşık 28 tane sınıf var, o'nda zikredilecek zikirlerimizi bina ettik, sınıflara uygun öğrenilecek tatbik edilecek uygulamalar var ve sohbetlerimizde bunları anlatıp öğretiyoruz.

Tarikatımıza yani usulümüze ve yolumuza intisap eden  kimselerin getirisi, en azı bunlardan, günde 5 vakit namazlardan önce 13 Estağfurullah çekmek, namazlardan sonra yine tekrar 13 Estağfurullah çekmek tir. mesela sadece bunun getirisi, Allah tevvabtır, tövbe edenleri sever, Hususunda bir uygulama, her an tövbe üzeri bulunmak. Yani bir hadiste 8 saat geçmeden önce tövbe ederse bir kimse günahlari deftere yazilmaz. iki Yanımızdaki "Kiramen Katibin melekleri" işte Sağdaki Melek komutan ve sevablari yazar, soldaki de günahlari yazar, soldaki Melek günahı yazacağı zaman, Dur bekle dermiş, soldaki Melek günahları yazan, Sağdaki iyilikleri yazan, ve soldaki Melek, herhangi bir hata yaptığımızda yazacağı zaman, Sağdaki Melek Dur bekle dermiş, bu bekleme hususun da da  8 saat ya da 5 saat, en az 5 saat ya da 8 saate kadar beklemesini emredermiş, yazayım mı? bekl yazma, yazayım mı? yazma bekle, yazma bekle ve en son işte 8 saatten sonra, artık Tövbe etmezse, soldaki Melek, şu hatayı yaptı, şu günahı işledi diye deftere yazarmış, mış, miş, Öyle olunca işte, iki namaz arası yaklaşık olaraktan 4-5 saat, her 4-5 saatte bir gerçekten, kalpten tövbe eden bir kimse, bu bizim tarikatta adab,  Estağfurullah çeken bir kimse, Hatta etse bile, hatalarını Kiramen Katibin melekleri işte soldaki Melek Hatalarımızı yazmaz, tövbe etti diye yazar, hata etti ama tövbe etti diye yazar,


“Bütün Âdemoğulları günahkârdır, günahkârların en hayırlıları ise tövbe edenlerdir.”


(İbn Mâce, Zühd, 30)


“Eğer siz günah işlemeseydiniz, Allah sizi helak eder ve yerinize, günah işleyip, peşinden tövbe eden kullar yaratırdı.”


(Müslim, Tevbe, 9-11)


Öyle olunca işte, Allah Teala da, Müntesiplerimiz hata etse bile,


إِنَّ ٱللَّهَ يُحِبُّ ٱلتَّوَّٰبِينَ وَيُحِبُّ ٱلْمُتَطَهِّرِينَ


Şüphesiz Allah çok tövbe edenleri sever, çok temizlenenleri sever.


Bakara Suresi 222. Ayetten pasaj


Allah tövbe edenleri sever kuralı gereği, inşallah O Rahmana'a, ahirete geçtiğimizde, cenab-ı Mevla'nın huzuruna Vardığımızda, İşte o hatalarımızdan dolayı sorumlu olmayız, Yani en az getirisi Bunlardan birisi mesela bu, tarikimize intisap etmenin faydalarından birisi,.. diğer faydaları mesela bir usul vardır ki, güneş doğar, siz o usule uyup zikrinizi yaptığınız zaman, bir usul var ki, yağmur yağar, kar yağar, yine bu hadislerle sabittir, Peygamberimiz yağmur duasına çıkmış,.. ve bir hadisinde de bazı kimseler var ki onların hatırına güneş doğar yağmur yağar hadis-i şerifi Kırklar Abdallar hadis-i Şerifi vardır


Abdullâh b. Mes`ûd Rasûlullâh’ın şöyle buyurduğunu rivayet etmiştir.


“Allah’ın yaratılanlar arasında üçyüz’leri vardır. Onların kalpleri Âdem’in kalbi üzeredir (Onun gibi düşünürler, Onun duygularını taşırlar). Yine Allah’ın yaratılanlar arasında kırkları vardır. Onların kalpleri Mûsâ’nın kalbi üzeredir. Keza Allah’ın yaratılanlar arasında yedileri vardır. Onların kalpleri İbrâhîm’in kalbi üzeredir. Yine Allah’ın yaratılanlar arasında beşleri vardır. Onların kalpleri Cebrâîl’in kalbi üzeredir. Keza Allah’ın yaratılanlar arasında üçleri vardır. Onların kalpleri Mikail’in kalbi üzeredir. Allah’ın yaratılanlar arasında bir kulu vardır. Onun kalbi İsrâfîl’in kalbi üzeredir. Bir olan öldüğünde Allah onun yerine üçlerden birini getirir. Üçlerden biri öldüğünde Allah onun yerine beşlerden birini getirir. Beşlerden biri öldüğünde, Allah onun yerine yedilerden birini getirir. Yedilerden biri öldüğünde Allah onun yerine kırklardan birini getirir. Kırklardan biri öldüğünde onun yerine üçyüz’lerden birini getirir. Üçyüz’lerden biri ölünce de onun yerine avam halktan birini getirir. Onlar vesilesiyle yaşanır ölünür. Yağmur yağdırılır, bela def edilir.”


1) İbn Mesud’dan nakledilen “Allah’ın yaratılanlar arasında üçyüz’leri vardır. Onların kalpleri Âdem’in kalbi üzeredir…” manasındaki hadis rivayeti için bk. Aclunî, Keşful-hafa,1/33.


2) İbn Ömer’den nakledilen “Ümmetimin her asırdaki seçkinleri beş yüz tanedir. Ebdâllar ise kırktır…” manasındaki rivayet için bk. Ebu Nuaym, Hilyetu’l-Evliya, 1/ 8; Kenzu’l-Ummal, h. no:34591.


3) “Ebdâl kırk adam kırk kadındır. Her ne zamân bir adam ölse Allah onun yerine başka bir adam getirir. Her ne zaman da bir kadın ölse Allah onun yerine bir kadın getirir." hadisi için bk. Deylemi, 1/119-120/h.no: 405; el-Hallal, Keramatu’l-Evliya,1/1;  Kenzu’l-Ummal, h. no: 34597.


İki Cihanın Güneşi Hz. Muhammed Aleyhissalâtü Vesselâm

işte Peygamber Efendimiz İki Cihanın Güneşi olması Hasbi ile güneşimiz, her Güneş  gibi Alfa, Beta, Gama ışınları yayar, buna "Glow" denir Glow yani ışıma yansıma arapcada "Ziya"demektir.

Ziya demek Ziya demek Glow demektir ışıma yansıma demektir, Peygamber Efendimiz bunu her hareketinde, Alfa hareketi yaparaktan, Alfa hareketi yaparaktan, Glow yani, gezen yürüyen Glow yayan, ışıma yansıma yapan bir kimse olaraktan yaşamıştır, mesela bunu resimlerimiz ile gösterdik müntesiblerimize bir oturma usulu gösterdik, yine misvak tutuşu, oturuşu ve  el yazısı ile yazmayı her şeyde Alfa yapmak Alfa hareketi yapmaktır glowluk, yani güneşlik makamına çıkmaktır, Tarikatımız da belli bir yer vardır ki, işte belli zikirlerden sonra güneş makamına çıkılır, bunları yaptığın zaman, güneş makamına çıktığın zaman, artık sen de bir güneşsindir, artık bir ışık yayarsın Alfa Beta Gama ışıması yayarsın...

işte bunlar tarıkımızın sadece birkaç özelliğidir girdikten sonra, intisab ettikten sonra yol almanız, artık yani Kamil insan olma yolu, Ondan sonra, Safiye, saf ve temiz insan olma yolu, Ondan sonra Allah görüyormuş gibi ibadet eden insan haline gelmenizdeki vesilelerdir, seyr-i sülük demek geri yolculuk demektir, kur'an-ı Kerim'de buyurulduğu gibi ve ileyhi türceun


فَسُبْحَانَ الَّذِي بِيَدِهِ مَلَكُوتُ كُلِّ شَيْءٍ وَإِلَيْهِ تُرْجَعُونَ

Fe subhanellezi bi yedihi melekutu kulli şey'in ve ileyhi turceun.


O, çok yüce ve çok üstündür. Her şeyin mülkü ve egemenliği O'nun elindedir. Ve O'na döndürüleceksiniz.


ondan geldik ona döndürüleceğiz, işte bu dönme yoluna başlamayan kimseler, geri gitmeyen kimseler, Allah'a vasıl olamaz. seyri sülük demek de geri yolculuk, biz Nereden geldik, Annemizden doğduk, annemize geri gitmek gibi yani, annemize geri gitmek gibi yolu tersinden okumak, sadece tersinden yolu okumak, okuduğumuz zaman, geldiğimiz yolu anlarız, geri gitmemiz gereken yolu da biliriz, işte Allah'tan geldik Allah'a gideceğiz, topraktan geldik toprağa gideceğiz, en özümüz ondan önce toprak, ondan önce Işık ruhumuz, Işık enerji ve bunlar bütün usuller şeklinde, zikirler şeklinde, sohbetler vaazlar halınde anlattık Bunlar, zikrettiğiniz zaman, zikirler şeklinde, zikrettiğin zaman, siz de de o bilgiler inkişaf edip açığa çıkacaktır, Zamanı geldiği zaman,


Evet bizim anlattığımız usulde "Tarikat nedir? yol nedir? Raşit tarikatı nedir? Tasavvuf nedir? neden gereklidir? Bu makalemizde açıklamış olduk vesselam...


Selamünaleyküm,..


Bu bir Karoglan Raşit Tunca Makalesidir

Raşit Tunca

Schrems, 14 Eylül 2023 

Rukye Nedir? Allah’ın izniyle şifa bulmak veya kötülüklerden korunmak amacıyla yapılan “rukye” câiz midir?


Rukye, hastalık ve kötülüklerden korunmak veya kurtulmak amacıyla Kur’ân veya dua okuyup üfleme anlamında (yahutta yazıp muska şeklinde taşımak) anlamında bir terimdir


(İbnü’l-Esîr, en-Nihâye, 2/254.; İbn Manzûr, Lisânü’l-Arab, “rky” md.).


Bazı İslâm âlimleri rukyenin caiz olmadığı görüşünde ise de mezhep imamlarının da içinde bulunduğu âlimlerin çoğunluğu, konu ile ilgili bazı hadisleri delil göstererek, şirke ve istismara götürmemek şartıyla fayda ve zararın rukyeden değil de Allah’tan olduğuna inanılarak yapılan rukyede bir sakınca bulunmadığını belirtmişlerdir


(İbn Hacer, Fethu’l-bârî, 10/206-208 [5741, 5743]; İbnü’l-Kayyım, et-Tıbbü’n-nebevî, 136-144; el-Fetâva’l-Hindiyye, 5/356).



وَنُنَزِّلُ مِنَ ٱلْقُرْءَانِ مَا هُوَ شِفَآءٌ وَرَحْمَةٌ لِّلْمُؤْمِنِينَ ۙ وَلَا يَزِيدُ ٱلظَّٰلِمِينَ إِلَّا خَسَارًا


Ve nunezzilu minel kur’âni mâ huve şifâun ve rahmetun lil mu’minîne ve lâ yezîduz zâlimîne illâ hasârâ


Biz Kur’ân’dan öyle âyetler indirmekteyiz ki, müminler için şifa ve rahmettir. Zalimlerin de ancak hasarını artırır



İsrâ Suresi 82. Ayet


لَهُۥ مُعَقِّبَٰتٌ مِّنۢ بَيْنِ يَدَيْهِ وَمِنْ خَلْفِهِۦ يَحْفَظُونَهُۥ مِنْ أَمْرِ ٱللَّهِ ۗ



Lehu muakkibâtun min beyni yedeyhi ve min halfihî yahfezûnehu min emrillâh


İnsanı önünden ve ardından takip eden melekler vardır. Allah’ın emriyle onu korurlar.


Rad  Suresi 11. Ayet


وَهُوَ ٱلْقَاهِرُ فَوْقَ عِبَادِهِۦ ۖ وَيُرْسِلُ عَلَيْكُمْ حَفَظَةً حَتَّىٰٓ إِذَا جَآءَ أَحَدَكُمُ ٱلْمَوْتُ تَوَفَّتْهُ رُسُلُنَا وَهُمْ لَا يُفَرِّطُونَ


Ve huvel kâhiru fevka ibâdihî ve yursilu aleykum hafazah(hafazaten), hattâ izâ câe ehadekumul mevtu teveffethu rusulunâ ve hum lâ yuferritûn


O, kullarının üstünde mutlak hâkimiyet sahibidir. Üzerinize de koruyucu melekler gönderir. Nihayet birinize ölüm geldiği vakit (görevli) elçilerimiz onun canını alır ve onlar görevlerinde asla kusur etmezler.


En`âm  Suresi 61. Ayet


Şöyle ki Hz. Peygamber (s.a.s.), hem kendisine hem ziyaret ettiği bazı hastalara okuyup üflemiş, bazen de Hz. Âişe (r.a.) ona okuyup üflemiş ve eliyle mesh etmiştir


(Buhârî, Merdâ, 20 [5675]; Tıb, 32, 39 [5735, 5748]; Müslim, Selâm, 46-51 [2191-2192]).


Hz. Peygamber (s.a.s.), torunları Hz. Hasan ve Hz. Hüseyin'in şeytandan, zehirli haşerattan, kem gözlerden korunmaları için dua etmiş (Buhârî, Ehâdîsü’l-enbiyâ, 10 [3371]), nazara, yılan ve akrep sokmasına karşı rukye yapılmasına izin vermiştir


(Buhârî, Tıb, 33-37 [5736-5741]; Müslim, Selâm, 55-60 [2195-2198]).


Yine Hz. Peygamber’in (s.a.s.) hastalar için,

اَللَّهُمَّ رَبَّ النَّاسِ مُذْهِبَ البَأْسِ اشْفِ أَنْتَ الشَّافِي لاَ شَافِيَ إِلَّا أَنْتَ شِفَاءً لَا يُغَادِرُ سَقَمًا.

“Ey İnsanların Rabbi olan ve sıkıntıları gideren Allah’ım! Şifa ver, şifa veren Sensin. Senden başka şifa veren yoktur. (Bu hastaya) öyle bir şifa ver ki, (hasta üzerinde) hiçbir hastalık (izi) bırakmasın.”


(Buhârî, Tıb, 38 [5742-5743])


diye dua ettiği bilinmektedir.


Peygamberimiz dedi ki "Dualarınız bana salavat okuyasıya kadar havada asılı kalır salavat okuyunca yükselir."

o yüzden duaya salavat ile başlayıp, salavat ile bitirmek duaların hak katına yükselmesine vesiledir.



مَن كَانَ يُرِيدُ ٱلْعِزَّةَ فَلِلَّهِ ٱلْعِزَّةُ جَمِيعًا ۚ إِلَيْهِ يَصْعَدُ ٱلْكَلِمُ ٱلطَّيِّبُ وَٱلْعَمَلُ ٱلصَّٰلِحُ يَرْفَعُهُۥ ۚ وَٱلَّذِينَ يَمْكُرُونَ ٱلسَّيِّـَٔاتِ لَهُمْ عَذَابٌ شَدِيدٌ ۖ وَمَكْرُ أُو۟لَٰٓئِكَ هُوَ يَبُورُ



Men kâne yurîdul izzete fe lillâhil izzetu cemîâ(cemîan), ileyhi yes’adul kelimut tayyibu vel amelus sâlihu yerfeuh(yerfeuhu), vellezîne yemkurûnes seyyiâti lehum azâbun şedîd(şedîdun), ve mekru ulâike huve yebûr


Her kim şan ve şeref istiyorsa bilsin ki, şan ve şeref bütünüyle Allah’a aittir. Güzel sözler ancak O’na yükselir. Salih ameli de güzel sözler yükseltir. Kötülükleri tuzak yapanlar var ya, onlar için çetin bir azap vardır. İşte onların tuzağı boşa çıkar.


Fâtır  Suresi 10. Ayet


إِنَّ ٱللَّهَ وَمَلَٰٓئِكَتَهُۥ يُصَلُّونَ عَلَى ٱلنَّبِىِّ ۚ يَٰٓأَيُّهَا ٱلَّذِينَ ءَامَنُوا۟ صَلُّوا۟ عَلَيْهِ وَسَلِّمُوا۟ تَسْلِيمًا


İnnallâhe ve melâiketehu yusallûne alen nebiyyi, yâ eyyuhellezîne âmenû sallû aleyhi ve sellimû teslîmâ


Şüphesiz Allah ve melekleri Peygamber’e salât ediyorlar. Ey iman edenler! Siz de ona salât edin, selâm edin.



Ahzab Suresi 56. Ayet



“Ümmetimden kim bana bir kere salât getirirse kendisine on iyilik yazılır ve kendisinden on kötülüğü de silinir.”


Ebû Süleyman ed-Dârânî (ö.215/830) şöyle demiştir:

“Bir kimse Allah Teâla’dan bir şey isteyeceği zaman Nebî’ye (s.a.v) salât ve selâmı artırsın. Daha sonra isteğini Allah’a arzetsin.Yine duasını, Nebî’ye(s.a.v) salât okuyarak tamamlasın.Zira Allah Teâlâi iki salât arasında kişinin yaptığı duayı kabul eder.Çünkü o kerem sahibi Allahi iki salât arasında kabul edilmedik hiçbir istek bırakmaz.”


صَلَّ اللَّهُ عَلَى نُوحٍ وَعَلَى آل نُوحٍ نِ السَّلَامُ


Sallallahu ala Nuhin ve ala ehli nuhinisselami


“Allah Nuh’a ve ehline selâm söylesin veya Nuh’a ve ehline selâm olsun” diyen kimseyi o gece akreb sokmaz.


(Ali el-Müttâkî, no: 3564)


Konuyla ilgili rivâyetler değerlendirildiğinde, Allah’ın izniyle şifa bulmak veya kötülüklerden korunmak amacıyla yapılan rukyelerin câiz, bunun dışında kalanların haram olduğu anlaşılmaktadır


(Elmalılı, Hak Dini, 9/6388).



RUKYE - SİHİR VE BÜYÜYE KARŞI OKUNACAK AYETLER VE DUALAR


بِسْمِ ٱللَّهِ ٱلرَّحْمَٰنِ ٱلرَّحِيمِ

ٱلْحَمْدُ لِلَّهِ رَبِّ ٱلْعَٰلَمِينَ  ٱلرَّحْمَٰنِ ٱلرَّحِيمِ مَٰلِكِ يَوْمِ ٱلدِّينِ إِيَّاكَ نَعْبُدُ وَإِيَّاكَ نَسْتَعِينُ ٱهْدِنَا ٱلصِّرَٰطَ ٱلْمُسْتَقِيمَ صِرَٰطَ ٱلَّذِينَ أَنْعَمْتَ عَلَيْهِمْ غَيْرِ ٱلْمَغْضُوبِ عَلَيْهِمْ وَلَا ٱلضَّآلِّينَ


Fatiha Suresi


Euzu Billahimişşeytanirracim Bismillâhir rahmânir rahîm.

El hamdu lillâhi rabbil âlemîn, Er rahmânir rahîm,Mâliki yevmid dîn,

İyyake nağbudu ve iyyake nesteîn, İhdinas sırâtal mustegîm,

Sırâtallezîne enamte aleyhim, ğayril mağdûbi aleyhim ve leddâllîn


وَٱتَّبَعُوا۟ مَا تَتْلُوا۟ ٱلشَّيَٰطِينُ عَلَىٰ مُلْكِ سُلَيْمَٰنَ ۖ وَمَا كَفَرَ سُلَيْمَٰنُ وَلَٰكِنَّ ٱلشَّيَٰطِينَ كَفَرُوا۟ يُعَلِّمُونَ ٱلنَّاسَ ٱلسِّحْرَ وَمَآ أُنزِلَ عَلَى ٱلْمَلَكَيْنِ بِبَابِلَ هَٰرُوتَ وَمَٰرُوتَ ۚ وَمَا يُعَلِّمَانِ مِنْ أَحَدٍ حَتَّىٰ يَقُولَآ إِنَّمَا نَحْنُ فِتْنَةٌ فَلَا تَكْفُرْ ۖ فَيَتَعَلَّمُونَ مِنْهُمَا مَا يُفَرِّقُونَ بِهِۦ بَيْنَ ٱلْمَرْءِ وَزَوْجِهِۦ ۚ وَمَا هُم بِضَآرِّينَ بِهِۦ مِنْ أَحَدٍ إِلَّا بِإِذْنِ ٱللَّهِ ۚ وَيَتَعَلَّمُونَ مَا يَضُرُّهُمْ وَلَا يَنفَعُهُمْ ۚ وَلَقَدْ عَلِمُوا۟ لَمَنِ ٱشْتَرَىٰهُ مَا لَهُۥ فِى ٱلْءَاخِرَةِ مِنْ خَلَٰقٍ ۚ وَلَبِئْسَ مَا شَرَوْا۟ بِهِۦٓ أَنفُسَهُمْ ۚ لَوْ كَانُوا۟ يَعْلَمُونَ


Bakara Suresi 102. Ayet


Vettebeû mâ tetluş şeyâtînu alâ mulki suleymân, ve mâ kefera suleymânu ve lâkinneş şeyâtîne keferû yuallimûnen nâses

sıhr, ve mâ unzile alel melekeyni bibâbile hârûte ve mârût, ve mâ yuallimâni min ehadin hattâ yegûlâ innemâ nahnu

fitnetun felâ tekfur, feyeteallemûne minhumâ mâ yuferrigûne bihî beynel mer'i ve zevcih, ve mâ hum bidârrîne bihî min

ehadin illâ biiznillâh, ve yeteallemûne mâ yedurruhum ve lâ yenfeuhum, ve legad alimû lemenişterâhu mâ lehû fil âhırati

min halâg, ve lebié'se mâ şerav bihî enfusehum, lev kânû yağlemûn.


ٱللَّهُ لَآ إِلَٰهَ إِلَّا هُوَ ٱلْحَىُّ ٱلْقَيُّومُ ۚ لَا تَأْخُذُهُۥ سِنَةٌ وَلَا نَوْمٌ ۚ لَّهُۥ مَا فِى ٱلسَّمَٰوَٰتِ وَمَا فِى ٱلْأَرْضِ ۗ مَن ذَا ٱلَّذِى يَشْفَعُ عِندَهُۥٓ إِلَّا بِإِذْنِهِۦ ۚ يَعْلَمُ مَا بَيْنَ أَيْدِيهِمْ وَمَا خَلْفَهُمْ ۖ وَلَا يُحِيطُونَ بِشَىْءٍ مِّنْ عِلْمِهِۦٓ إِلَّا بِمَا شَآءَ ۚ وَسِعَ كُرْسِيُّهُ ٱلسَّمَٰوَٰتِ وَٱلْأَرْضَ ۖ وَلَا يَـُٔودُهُۥ حِفْظُهُمَا ۚ وَهُوَ ٱلْعَلِىُّ ٱلْعَظِيمُ


Bakara Suresi 255. Ayet  (Ayetel Kürsi)


Allâhu lâ ilâhe illâ hû, elhayyul gayyûm, lâ teé'huzuhû sinetuv velâ nevm, lehû mâ fis semâvâti ve mâ fil ard, men zellezî

yeşfeu ındehû illâ biiznih, yağlemu mâ beyne eydîhim ve mâ halfehum, ve lâ yuhîtûne bişey'im min ılmihî illâ bimâ şâé',

vesia kursiyyuhus semâvâti vel ard, ve lâ yeûduhû hıfzuhuma, ve huvel aliyyul azîm.



وَأَوْحَيْنَآ إِلَىٰ مُوسَىٰٓ أَنْ أَلْقِ عَصَاكَ ۖ فَإِذَا هِىَ تَلْقَفُ مَا يَأْفِكُونَ  فَوَقَعَ ٱلْحَقُّ وَبَطَلَ مَا كَانُوا۟ يَعْمَلُونَ فَغُلِبُوا۟ هُنَالِكَ وَٱنقَلَبُوا۟ صَٰغِرِينَ وَأُلْقِىَ ٱلسَّحَرَةُ سَٰجِدِينَ قَالُوٓا۟ ءَامَنَّا بِرَبِّ ٱلْعَٰلَمِينَ رَبِّ مُوسَىٰ وَهَٰرُونَ


Araf Suresi 117 den 122. Ayetlere kadar


Ve evhaynâ ilâ mûsâ en elgı asâk, feizâ hiye telgafu mâ yeé'fikûn.

Fevegaal haggu ve betale mâ kânû yağmelûn, Feğulibû hunâlike vengalebû sâğırîn.

Ve ulgıyes seharatu sâcidîn, Gâlû âmennâ birabbil âlemîn, Rabbi mûsâ ve hârûn.


وَقَالَ فِرْعَوْنُ ٱئْتُونِى بِكُلِّ سَٰحِرٍ عَلِيمٍ فَلَمَّا جَآءَ ٱلسَّحَرَةُ قَالَ لَهُم مُّوسَىٰٓ أَلْقُوا۟ مَآ أَنتُم مُّلْقُونَ فَلَمَّآ أَلْقَوْا۟ قَالَ مُوسَىٰ مَا جِئْتُم بِهِ ٱلسِّحْرُ ۖ إِنَّ ٱللَّهَ سَيُبْطِلُهُۥٓ ۖ إِنَّ ٱللَّهَ لَا يُصْلِحُ عَمَلَ ٱلْمُفْسِدِينَ


Yunus Suresi 79 - 82. Ayetler


Ve gâle fir'avnué'tûnî bikulli sâhırin alîm.

Felemmâ câes seharatu gâle lehum mûsâ elgû mâ entum mulgûn.

Felemmâ elgav gâle mûsâ mâ cié'tum bihis sıhr, innallâhe seyubtıluh, innallâhe lâ yuslihu amelel mufsidîn.

Ve yuhıggullâhul hagga bikelimâtihî ve lev kerihel mucrimûn.


فَأَوْجَسَ فِى نَفْسِهِۦ خِيفَةً مُّوسَىٰ قُلْنَا لَا تَخَفْ إِنَّكَ أَنتَ ٱلْأَعْلَىٰ وَأَلْقِ مَا فِى يَمِينِكَ تَلْقَفْ مَا صَنَعُوٓا۟ ۖ إِنَّمَا صَنَعُوا۟ كَيْدُ سَٰحِرٍ ۖ وَلَا يُفْلِحُ ٱلسَّاحِرُ حَيْثُ أَتَىٰ فَأُلْقِىَ ٱلسَّحَرَةُ سُجَّدًا قَالُوٓا۟ ءَامَنَّا بِرَبِّ هَٰرُونَ وَمُوسَىٰ


Taha Suresi 67- 70. Ayetler


Feevcese fî nefsihî hîfetem mûsâ.

Gulnâ lâ tehaf inneke entel ağlâ.

Ve elgı mâ fî yemînike telgaf mâ sanaû, innemâ sanaû keydu sâhır, ve lâ yuflihus sâhıru haysu etâ.


وَقُلْ جَآءَ ٱلْحَقُّ وَزَهَقَ ٱلْبَٰطِلُ ۚ إِنَّ ٱلْبَٰطِلَ كَانَ زَهُوقًا وَنُنَزِّلُ مِنَ ٱلْقُرْءَانِ مَا هُوَ شِفَآءٌ وَرَحْمَةٌ لِّلْمُؤْمِنِينَ ۙ وَلَا يَزِيدُ ٱلظَّٰلِمِينَ إِلَّا خَسَارًا



isra Suresi 81 - 82. Ayetler


Ve gul câel haggu ve zehegal bâtıl, innel bâtıle kâne zehûgâ.

Ve nunezzilu minel gur'âni mâ huve şifâuv ve rahmetul lilmué'minîne ve lâ yezîduz zâlimîne illâ hasârâ.



لَهُۥ مُعَقِّبَٰتٌ مِّنۢ بَيْنِ يَدَيْهِ وَمِنْ خَلْفِهِۦ يَحْفَظُونَهُۥ مِنْ أَمْرِ ٱللَّهِ ۗ



Lehu muakkibâtun min beyni yedeyhi ve min halfihî yahfezûnehu min emrillâh


İnsanı önünden ve ardından takip eden melekler vardır. Allah’ın emriyle onu korurlar.


Rad  Suresi 11. Ayet


وَهُوَ ٱلْقَاهِرُ فَوْقَ عِبَادِهِۦ ۖ وَيُرْسِلُ عَلَيْكُمْ حَفَظَةً حَتَّىٰٓ إِذَا جَآءَ أَحَدَكُمُ ٱلْمَوْتُ تَوَفَّتْهُ رُسُلُنَا وَهُمْ لَا يُفَرِّطُونَ


Ve huvel kâhiru fevka ibâdihî ve yursilu aleykum hafazah(hafazaten), hattâ izâ câe ehadekumul mevtu teveffethu rusulunâ ve hum lâ yuferritûn


O, kullarının üstünde mutlak hâkimiyet sahibidir. Üzerinize de koruyucu melekler gönderir. Nihayet birinize ölüm geldiği vakit (görevli) elçilerimiz onun canını alır ve onlar görevlerinde asla kusur etmezler.


En`âm  Suresi 61. Ayet



بِسْمِ ٱللَّهِ ٱلرَّحْمَٰنِ ٱلرَّحِيمِ


وَٱلصَّٰٓفَّٰتِ صَفًّا فَٱلزَّٰجِرَٰتِ زَجْرًا فَٱلتَّٰلِيَٰتِ ذِكْرًا إِنَّ إِلَٰهَكُمْ لَوَٰحِدٌ رَّبُّ ٱلسَّمَٰوَٰتِ وَٱلْأَرْضِ وَمَا بَيْنَهُمَا وَرَبُّ ٱلْمَشَٰرِقِ إِنَّا زَيَّنَّا ٱلسَّمَآءَ ٱلدُّنْيَا بِزِينَةٍ ٱلْكَوَاكِبِ وَحِفْظًا مِّن كُلِّ شَيْطَٰنٍ مَّارِدٍ لَّا يَسَّمَّعُونَ إِلَى ٱلْمَلَإِ ٱلْأَعْلَىٰ وَيُقْذَفُونَ مِن كُلِّ جَانِبٍ دُحُورًا ۖ وَلَهُمْ عَذَابٌ وَاصِبٌ إِلَّا مَنْ خَطِفَ ٱلْخَطْفَةَ فَأَتْبَعَهُۥ شِهَابٌ ثَاقِبٌ


Saffat Suresi 1-10. Ayetler


Vas saffâti saffâ, Fez zâcirâti zecrâ, Fet tâliyâti zikrâ, İnne ilâhekum levâhıd.

Rabbus semâvâti vel ardı ve mâ beynehumâ ve rabbul meşârıg.

İnnâ zeyyennes semâed dunyâ bizînetinil kevâkib, Ve hıfzan min kulli şeytânim mârid.

Lâ yessemmeûne ilel meleil ağlâ ve yugzefûne min kulli cânib.

Duhûran ve lehum azâbuv vâsıb, İllâ men hatıfel hatfete feetbeahû şihâbun sâgıb.


بِسْمِ ٱللَّهِ ٱلرَّحْمَٰنِ ٱلرَّحِيمِ قُلْ يَٰٓأَيُّهَا ٱلْكَٰفِرُونَ لَآ أَعْبُدُ مَا تَعْبُدُونَ وَلَآ أَنتُمْ عَٰبِدُونَ مَآ أَعْبُدُ وَلَآ أَنَا۠ عَابِدٌ مَّا عَبَدتُّمْ وَلَآ أَنتُمْ عَٰبِدُونَ مَآ أَعْبُدُ لَكُمْ دِينُكُمْ وَلِىَ دِينِ



Kafirun Suresi


Gul yâ eyyuhel kâfirûn, Lâ ağbudu mâ tağbudûn,Ve lâ entum âbidûne mâ ağbud.

Ve lâ ene âbidum mâ abedtum,Ve lâ entum âbidûne mâ ağbud, Lekum dînukum ve liye dîn.


بِسْمِ ٱللَّهِ ٱلرَّحْمَٰنِ ٱلرَّحِيمِ قُلْ هُوَ ٱللَّهُ أَحَدٌ ٱللَّهُ ٱلصَّمَدُ لَمْ يَلِدْ وَلَمْ يُولَدْ وَلَمْ يَكُن لَّهُۥ كُفُوًا أَحَدٌۢ


ihlas suresi


Gul huvallâhu ehad, Allâhus samed, Lem yelid ve lem yûled, Ve lem yekul lehû kufuven ehad.


بِسْمِ ٱللَّهِ ٱلرَّحْمَٰنِ ٱلرَّحِيمِ قُلْ أَعُوذُ بِرَبِّ ٱلْفَلَقِ مِن شَرِّ مَا خَلَقَ وَمِن شَرِّ غَاسِقٍ إِذَا وَقَبَ وَمِن شَرِّ ٱلنَّفَّٰثَٰتِ فِى ٱلْعُقَدِ وَمِن شَرِّ حَاسِدٍ إِذَا حَسَدَ


Felak Suresi


Gul eûzu birabbil felag, Min şerri mâ halag, Ve min şerri ğâsigın izâ vegab.

Ve min şerrin neffâsâti fil ugad, Ve min şerri hâsidin izâ hased.


بِسْمِ ٱللَّهِ ٱلرَّحْمَٰنِ ٱلرَّحِيمِ قُلْ أَعُوذُ بِرَبِّ ٱلنَّاسِ مَلِكِ ٱلنَّاسِ إِلَٰهِ ٱلنَّاسِ مِن شَرِّ ٱلْوَسْوَاسِ ٱلْخَنَّاسِ ٱلَّذِى يُوَسْوِسُ فِى صُدُورِ ٱلنَّاسِ مِنَ ٱلْجِنَّةِ وَٱلنَّاسِ


Nas Suresi


Gul eûzu birabbin nâs, Melikin nâs, İlâhin nâs.

Min şerril vesvâsil hannâs, Ellezî yuvesvisu fî sudûrin nâs.

Minel cinneti ven


DUALAR VE AYET PASAJLARI


يا حَافِظُ يا محَافَظُ

وللّهُ خَيْرٌ حَافِظًا وَهُوَ أَرْحَمُ الرَّاحِمِينَ

وَلاَ يَؤُدُهُ حِفْظُهُمَا وَهُوَ الْعَلِيُّ الْعَظِيمُ

أعوذ بكلمات الله التامات من شر من خلق

أعوذ بكلمات الله التامات من شر من خلق

أعوذ بكلمات الله التامات من شر من خلق

بِسْمِ اللَّهِ الَّذِى لاَ يَضُرّ ُ معَ اِسْمِهِ شَيْءٌ فِي اْلاَرْدِ وَلاَ فِي السَّمَاءِ وَ هُوَ السَّمِيعُ الْعَلِيمْ

بِسْمِ اللَّهِ الَّذِى لاَ يَضُرّ ُ معَ اِسْمِهِ شَيْءٌ فِي اْلاَرْدِ وَلاَ فِي السَّمَاءِ وَ هُوَ السَّمِيعُ الْعَلِيمْ

بِسْمِ اللَّهِ الَّذِى لاَ يَضُرّ ُ معَ اِسْمِهِ شَيْءٌ فِي اْلاَرْدِ وَلاَ فِي السَّمَاءِ وَ هُوَ السَّمِيعُ الْعَلِيمْ


Ya Haafizu Ya Muhafizu,


Vallâhu hayrun hâfizen ve huve erhamur râhimîn.


Velâ yeûdühû hıfzuhümâ ve hüvel aliyyül azim.


Euzü bi kelimatillahit-taammati min şerri ma halag,

Euzü bi kelimatillahit-taammati min şerri ma halag,

Euzü bi kelimatillahit-taammati min şerri ma halag.


Bismillahillezi lâ yedzurru maasmihi şeyün fil erdzi  velâ fissemâi ve hüvessemiulalim,

Bismillahillezi lâ yedzurru maasmihi şeyün fil erdzi  velâ fissemâi ve hüvessemiulalim,

Bismillahillezi lâ yedzurru maasmihi şeyün fil erdzi  velâ fissemâi ve hüvessemiulalim.



Haşr Suresi Son Ayetleri Levenzelna veya Hüvallahüllezi (21 ile 24. Ayetler)



سُوۡرَةُ الحَشر

لَوۡ أَنزَلۡنَا هَـٰذَا ٱلۡقُرۡءَانَ عَلَىٰ جَبَلٍ۬ لَّرَأَيۡتَهُ ۥ خَـٰشِعً۬ا مُّتَصَدِّعً۬ا مِّنۡ خَشۡيَةِ ٱللَّهِ‌ۚ وَتِلۡكَ ٱلۡأَمۡثَـٰلُ نَضۡرِبُہَا لِلنَّاسِ لَعَلَّهُمۡ يَتَفَكَّرُونَ  هُوَ ٱللَّهُ ٱلَّذِى لَآ إِلَـٰهَ إِلَّا هُوَ‌ۖ عَـٰلِمُ ٱلۡغَيۡبِ وَٱلشَّهَـٰدَةِ‌ۖ هُوَ ٱلرَّحۡمَـٰنُ ٱلرَّحِيمُ  هُوَ ٱللَّهُ ٱلَّذِى لَآ إِلَـٰهَ إِلَّا هُوَ ٱلۡمَلِكُ ٱلۡقُدُّوسُ ٱلسَّلَـٰمُ ٱلۡمُؤۡمِنُ ٱلۡمُهَيۡمِنُ ٱلۡعَزِيزُ ٱلۡجَبَّارُ ٱلۡمُتَڪَبِّرُ‌ۚ سُبۡحَـٰنَ ٱللَّهِ عَمَّا يُشۡرِڪُونَ  هُوَ ٱللَّهُ ٱلۡخَـٰلِقُ ٱلۡبَارِئُ ٱلۡمُصَوِّرُ‌ۖ لَهُ ٱلۡأَسۡمَآءُ ٱلۡحُسۡنَىٰ‌ۚ يُسَبِّحُ لَهُ ۥ مَا فِى ٱلسَّمَـٰوَٲتِ وَٱلۡأَرۡضِ‌ۖ وَهُوَ ٱلۡعَزِيزُ ٱلۡحَكِيمُ



Euzubillahimineşşeytanirracim

Bismillahirrahmenirrahim


Lev enzelnâ hâzâlkurâne 'alâ cebelin leraeytehu haşi'an mutesaddi'an min haşyetillâh,

ve tilkel emsâlu nadribuhâ linnâsi leallehum yetefekkerûn.

Huvallâhullezî lâ ilâhe illâ hu, âlimul gaybi veşşehâdeteh, huverrahmânurrahîm.

Huvallâhullezî lâ ilâhe illâ hu,

elmelikul kuddûsusselâmul müminul muheyminul azîzul cebbârul mutekebbir,

subhânallâhi ammâ yuşrikûn.

Huvallâhul hâlikul bâriul musavviru lehul esmâul husnâ,

yüsebbihu lehu mâ fîssemâvâti vel ardi vehuvel azîzul hakîym.



Haşr Suresi Son Ayetleri Levenzelna veya Hüvallahüllezi (21 ile 24. Ayetler)



SALAVATI KASR


اللهم صل علي سيدنا محمد و علي آل سيدنا محمد

اللهم صل علي سيدنا آدم سيدنا نوح وَعَلَى آل نُوحٍ نِ السَّلَامُ سيدنا ابراهيم اسماعيل إسحاق داوُدْ و سولايمان زكريا و يحيى هارون و موسى  و عیسی و محمد مصطفى و علي أ له وصحبه اجمعين اللهم صل علي سيدنا مَحْدِيّوُلْ مُنْتَظَرْ

وعلي أ له وصحبه اجمعين,اللهم صل علي سيدنا جميع الأنبياء والمرسلون ,اللهم صل علي سيدنا جبرائیل,ميكاءيل اسرافيل عزرائيل فرياءيل  اللهم صل علي سيدنا ملكء حملءي عرش

اللهم صل علي سيدنا منكر نكر

اللهم صل علي سيدنا الملائكي كراماً كاتبين،

اللهم صل علي سيدنا الملائكي محافظون،

اللهم صل علي سيدنا جميع الملائكةُ المُقَرَّبوُنْ والْحَمْدُ للّهِ رَبِّ الْعَالَمِينَ

رَبَّنَا وَتَقَبَّلْ بصلواة رَبَّنَا اغْفِرْ لِي وَلِوَالِدَيَّ وَلِلْمُؤْمِنِينَ يَوْمَ يَقُومُ الْحِسَابُ استجب صلواة برحمتك يا ارحمرّاحمين ٯ سّلاَ مٌ على المرسلين والحمدلالله ربّ العلمين



SALAVATI KASR


Allahumme salli ala seyyidina Muhammedin ve ala ali Seyyidina Muhammed.

Allahumme salli ala seyyidina Ademe, seyyidina Nuh ve ala ehli Nuh, seyyidina ibrahime, ismaile, ishaga Davude ve Süleymane, Zekeriya ve Yahya,Harun ve Musa ve isa ve Muhammed Mustafa ve ala elihi vesahbihi ecmaiyn.

ve sallu ala seyyidina Mehdiyil Müntezar ve ala elihi vesahbihi ecmaiyn.

Allahumme salli ala seyyidina Cemi il enbiyai velmürselin,

Allahumme salli ala seyyidina Cebrail, Mikail, israfil, Azaril, Feryail,

Allahumme salli ala seyyidina Melekei Hameleyi Arş,

Allahumme salli ala seyyidina Münker Nekir,

Allahumme salli ala seyyidina Kiramen Katibiyn Meleklerim,

Allahumme salli ala seyyidina Hafaza Meleklerim,

Allahumme salli ala seyyidina Cemi il Melaiketül Mukarrebun.

velhamdülillahi Rabbel Alemiyn.



Bizim ve Ehlimizin Üzerine yapılmış olan Büyü sihir ve tasallutu ben bu ayet ve dualar ile bozdum iptal eyledim , sende boz iptal eyle ya rabbi (Veye her kim için ise Falanın filanın üzerine yapılmış olan Büyü sihir ve tasallutu ben bu ayet ve dualar ile bozdum iptal eyledim , sende boz iptal eyle ya rabbi)


قَالَ مُوسَىٰ مَا جِئْتُم بِهِ ٱلسِّحْرُ ۖ إِنَّ ٱللَّهَ سَيُبْطِلُهُۥٓ ۖ إِنَّ ٱللَّهَ لَا يُصْلِحُ عَمَلَ ٱلْمُفْسِدِينَ


gâle mûsâ mâ cié'tum bihis sıhr, innallâhe seyubtıluh, innallâhe lâ yuslihu amelel mufsidîn.


Bu sizin yaptığınız sihirdir. Muhakkak Allah onu iptal edecektir. Şüphesiz ki, Allah fesatçıların işini düzeltmez.


Rabbena vetekabbel bi duai ve salavati, Rabbenağfirli veli valideyye velil muminine yevme yekumul hisab, istecib duai ve salavati birhametike ya erhamerrahimiyn. Veselamün alel Mürseliyn, Velhamdülillahi Rabbel Alemin.


Raşit Tunca

Bu Bir Karoglan Raşit Tunca Makalesidir

Avusturya Gümünd ili Schrems  ilçesi Bugün 26 Ağustos 2024 Pazartesi saat sabah 7:32


Fetva Kaynak


Diyanet Din İşleri Yüksek Kurulu 

Peygamber Efendimiz’e Salavat Okumanın Fazileti



Peygamberimiz buyurdu ki "Dualarınız, bana salavat okuyasıya kadar havada asılı kalır, salavat okuyunca yükselir."



o yüzden duaya salavat ile başlayıp, salavat ile bitirmek duaların hak katına yükselmesine vesiledir. Cuma Hutbesindeki dualarda olduğu gibi Cuma dua saatinin hikmeti olan duaya hamdele salvele ile başlayıp hamdele salvele ile bitirmek


kuran okundumu dua edildimi sonunda fatiha ısmarlanırken

"Sadakallahülazim, Sübhane rabbike rabbil izzeti amma yasifun ve selamün alel murselin velhamdülillahi rabbil alemin el Fatiha maassalavat" denilir


Burdaki "maassalavat" demek fatihadan öncede salavat okuyun demekdir. bilenler bilir bu hikmeti bilmeyen cahillere ne diyelim


Salavat bir nevi peygambere veya peygamberlere selam göndermektir, o yüzden salat selam denilir, işte alttaki ayette ki "ve selamün alel murselin" demek de, her duanın sonunda biz ümmeti muhammed de adet olmuş böyle okunur ve peygamberlerin tamaminada böylece selam gönderilir otamatik olaraktan, müzzezin yada imam yada kari okur bunu... ve yani sonrada bir fatiha ve maassalavat okunması emredilir yani (salavatlı elhamdü) hamdele ve salvele hikmeti


سُبْحَٰنَ رَبِّكَ رَبِّ ٱلْعِزَّةِ عَمَّا يَصِفُونَ وَسَلَٰمٌ عَلَى ٱلْمُرْسَلِينَ وَٱلْحَمْدُ لِلَّهِ رَبِّ ٱلْعَٰلَمِينَ


Sübhane rabbike rabbil izzeti amma yasifun ve selamün alel murselin velhamdülillahi rabbil alemin.


Senin Rabbin; kudret ve şeref sahibi olan Rab, onların nitelendirdiği şeylerden uzaktır, yücedir. Peygamberlere selâm olsun.Hamd, âlemlerin Rabbi olan Allah’a mahsustur.


(Saffat, 37/180-182)


Bu âyetler, Allah'ı takdis ve tenzih ederek övgüyle anmanın ve peygamberleri yâd etmenin en güzel ifadeleri olduğu için, özellikle Kur'an'dan bir parça okunduktan ve dua edildikten sonra bu üç âyetin okunması Müslümanlar arasında gelenek halini almıştır.


Böylece, Cenâb-ı Hakk'ı her türlü noksanlıktan tenzîh ederken, en güzel övgülere ancak O'nun lâyık bulunduğunu söyler ve peygamberlere de salât-ü selâmlarımızı sunarız.


Cuma dua saatinin hikmeti


Peygamberimiz (Sallallâhü Aleyhi ve Sellem) buyurdular


"Cuma günü içinde öyle bir vakit vardır ki, Müslüman bir kul namaz kıldığı halde o vakte rastlar da Allah'tan bir şey dilerse, muhakkak Allah onun dileğini yerine getirir." buyurur ve bu sözleri söylerken de eliyle bu vaktin çok kısa olduğuna işaret ederdi.


(bk. Buhârî, Cum`a 37, Talâk 24, Daavât 61; Müslim, Müsâfirîn 166, 167, Cum`a 13-15)



مَن كَانَ يُرِيدُ ٱلْعِزَّةَ فَلِلَّهِ ٱلْعِزَّةُ جَمِيعًا ۚ إِلَيْهِ يَصْعَدُ ٱلْكَلِمُ ٱلطَّيِّبُ وَٱلْعَمَلُ ٱلصَّٰلِحُ يَرْفَعُهُۥ ۚ وَٱلَّذِينَ يَمْكُرُونَ ٱلسَّيِّـَٔاتِ لَهُمْ عَذَابٌ شَدِيدٌ ۖ وَمَكْرُ أُو۟لَٰٓئِكَ هُوَ يَبُورُ



Men kâne yurîdul izzete fe lillâhil izzetu cemîâ(cemîan), ileyhi yes’adul kelimut tayyibu vel amelus sâlihu yerfeuh(yerfeuhu), vellezîne yemkurûnes seyyiâti lehum azâbun şedîd(şedîdun), ve mekru ulâike huve yebûr


Her kim şan ve şeref istiyorsa bilsin ki, şan ve şeref bütünüyle Allah’a aittir. Güzel sözler ancak O’na yükselir. Salih ameli de güzel sözler yükseltir. Kötülükleri tuzak yapanlar var ya, onlar için çetin bir azap vardır. İşte onların tuzağı boşa çıkar.


Fâtır  Suresi 10. Ayet


Allah (c.c) şöyle buyurur :


إِنَّ ٱللَّهَ وَمَلَٰٓئِكَتَهُۥ يُصَلُّونَ عَلَى ٱلنَّبِىِّ ۚ يَٰٓأَيُّهَا ٱلَّذِينَ ءَامَنُوا۟ صَلُّوا۟ عَلَيْهِ وَسَلِّمُوا۟ تَسْلِيمًا


İnnallâhe ve melâiketehu yusallûne alen nebiyyi, yâ eyyuhellezîne âmenû sallû aleyhi ve sellimû teslîmâ


Şüphesiz Allah ve melekleri Peygamber’e salât ediyorlar. Ey iman edenler! Siz de ona salât edin, selâm edin.


Ahzab Suresi 56. Ayet



Rivayet edildiğine göre bir gün Resûlullah (s.a.v), yüzünde büyük bir sevinç ifadesi ile geldi ve şöyle buyurdu:


“Cebrâil (a.s) geldi ve, ‘Ey Muhammed! Ümmetinden kim sana bir kere salât okursa, ben ona on kere salât ederim. Bu kişi sana bir kere selâm ederse ben ona on kere selâm ederim. Bu durum seni hoşnut etmez mi?’ dedi.”


Resûlullah (s.a.v) şöyle buyurmuştur:

“İnsanların bana en lâyık olanı, bana en çok salât getirenidir.”


“Bana salavat getiren kimseye, salât okuduğu müddetçe melekler salât eder.Buna göre insan, isterse salâtını azaltsın isterse çoğaltsın.”


“Yanında anıldığım halde bana salât ve selâm getirmemesi kişiye cimrilik olarak yeter.”


“Cuma günü bana, çokça salât getirin.”


“Ümmetimden kim bana bir kere salât getirirse kendisine on iyilik yazılır ve kendisinden on kötülüğü de silinir.”


“Kim ezanı işittiği zaman, ‘Ey şu faydalı davetin ve kılınacak namazın sahibi olan Allahım! Muhammed’e vesileyi ve fazileti ver! Kendisine vaat ettiğin makam-ı mahmuda, onu ulaştır’ derse, kıyamet gününde o kişiye şefaatim helâl olur.”


“Kim (yazdığı) bir kitapta bana salât getirirse, o salât kitapta kaldığı sürece, melekler ona salât ederler.”


Ebû Süleyman ed-Dârânî (ö.215/830) şöyle demiştir:


“Bir kimse Allah Teâla’dan bir şey isteyeceği zaman Nebî’ye (s.a.v) salât ve selâmı artırsın. Daha sonra isteğini Allah’a arzetsin.Yine duasını, Nebî’ye(s.a.v) salât okuyarak tamamlasın.Zira Allah Teâlâi iki salât arasında kişinin yaptığı duayı kabul eder.Çünkü o kerem sahibi Allahi iki salât arasında kabul edilmedik hiçbir istek bırakmaz.”


Resûlullah’tan (s.a.v) şöyle buyurduğu nakledilmektedir:


“Kim bana Cuma günü yüz kere salât ve selâm okursa, onun seksen senelik günahı bağışlanır.”


Ebû Hüreyre’den (r.a) nakledildiğine göre Resûlullah (s.a.v) şöyle buyurmuştur:


“Bana salât ve selâm getiren kimse için sıratta bir nur yaratılır.Bu nur sahibi, sıratta iken cehennem ehlinden olmaz.”


“Kim bana salât ve selâm getirmeyi unutup ihmal ederse, cennet yolunu şaşırır.”


Abdurrahman b. Avf’tan (r.a) nakledildiğine göre Resûlullah (s.a.v) şöyle buyurmuştur:


“Cebrâil (a.s) bana geldi ve şöyle dedi: ‘Ey Muhammed! Ümmetinden sana salât okuyana yetmiş bin melek salât okur.Meleklerin salât okuduğu kimse ise cennet ehlinden olur.’ ’’


“Bana çokça salât okuyanınız, cennette en çok zevce alanınız olacaktır.”


“Hürmetinden dolayı kim bana bir salât okursa, Allah (c.c) , okuduğu bu salât-ı şerifenin lafzından bir melek yaratır.Meleğin bir kanadı doğuda, diğer kanadı batıda, iki ayağı yedi kat yerin altında, boynu ise arş-ı âlâya kadar yükselir.Allah Teâla bu meleğe şöyle der:                                               

  ‘Bu kulum resûlüme salât okuduğu gibi, sen de onun günahları için Allah’tan af dile. Ve o melek, kıyamete kadar o kul için Allah’tan tövbe istiğfar ister.’ ”


Resûlullah’tan (s.a.v) şöyle rivayet edilmiştir:


“ Kıyamet günü havz-ı kevsere bir grup insan gelir.Ben onları, ancak bana çokça salât getirdikleri için tanırım. “


“ Kim bana bir kere salât ederse, Allah Teâlâ ona on kat rahmet gönderir. Bana on salât okuyana, Allah Teâlâ yüz kat rahmet gönderir. Kim bana yüz kere salât okursa Allah Teâlâ, ona bin kat rahmet ikram eder. Ve bana bin kere salât okuyanın cesedini, Allah Teâlâ ateşte yakmaz. O kulu, dünya hayatında ve âhiret suali sırasında hak söz ile kararlı ve sağlam kılar.

Daha sonra onu, cennetine koyar. Onun okuduğu salavat, kıyamet günü sırat üzerinde beş yüz yıllık mesafeyi gösteren (muazzam) bir nur olur.

Ve Allah Teâlâ bana salât ve selâm okuyan kişiye, okuduğu her salât karşılığında cennette bir köşk verir. Okuduğu salât ister az, ister çok olsun. “



Nebî (s.a.v) şöyle buyurmuştur:


“ Üzerime salât getiren kulun ağzından, salavat süratle çıkar. Uğramadık kara, deniz, doğu ve batı yerleri bırakmaz. Ve şöyle der: ‘Ben yaratılmışların en hayırlısı, seçkin kul Muhammed’e , falan oğlu falanın okuduğu salât ve selâmım.’

Bunun üzerine (canlı-cansız, karada-denizde) her şey onun üzerine salât ve selâm eder.

Bu salât ve selâmdan yetmiş bin kanadı, kanatlarının her birinde yetmiş bin tüy, her tüyde yetmiş bin yüz(sûret), her yüzde yetmiş bin ağız, her ağızda her biri yetmiş bin ayrı lisanda konuşan ve yetmiş bin dili olan bir kuş yaratılır. Bunlar Allah Teâlâ’yı tesbih ederler.

Allah (c.c) , bütün bu okunan tesbihatın sevabını, salavat-ı şerife okuyan o kulun sevap hanesine yazar.


Ali b. Ebû Tâlib’den (r.a) nakledildiğine göre, Resûlullah (s.a.v) şöyle buyurmuştur:


“Cuma günü bana yüz defa salavat-ı şerife okuyan kimse, kıyamet günü beraberinde bir nur olduğu halde gelir. Bu nur, bütün yaratıklar arasında taksim olunsa, herkese yeter.”


Bazı haberlerde şöyle zikredilmektedir:


“Arşın sütununa, ‘Bana müştak (çok arzulu, istekli) olana merhamet ederim. Benden isteyene veririm. Muhammed’e salavat getirmek suretiyle bana yakınlaşan kimseyi, günahları deniz dalgaları köpüğü kadar da olsa bağışlarım’ diye yazılmıştır. “

Sahâbe-i kirâmdam biri şöyle anlattı:

“Muhammed’e (s.a.v) salât ve selâm okunan her meclisten, semanın ortasına kadar ulaşan güzel bir koku yükselir. Melekler şöyle derler:

‘ Bu, Muhammed’ e (s.a.v) salât ve selâm okunan meclisten geliyor.’

Bazı haberler de ise şöyle anlatılır:

“ Mümin bir erkek veya kadın, Muhammed’e (s.a.v) salavat okumaya başladığı zaman, semanın kapıları ve perdeleri arşa kadar kendisine açılır.

Bu durumda semalarda Muhammed’e (s.a.v) salât ve selâm getirmedik hiçbir melek kalmaz. Salât ve selâm getiren bu mümin erkek veya kadına her bir melek Allah’ın dilediği kadar mağfiret talebinde bulunurlar.”


Resûlullah (s.a.v) şöyle buyurmuştur:


“İsteği gerçekleşmeyen kimse, bana çokça salât ve selâm okusun. Çünkü salât ve selâm; kederleri, kaygıları ve tasaları giderir, rızkları çoğaltır, hâcetleri yerine getirir.”


Salih zatlardan birinden şöyle nakledilmiştir:


“Benim bir komşum vardı. Alimlerin yazdığı kitapları yazarak çoğaltırdı. Vefat ettikten sonra onu rüyamda gördüm: ‘ Allah Teâlâ sana nasıl muamele etti? diye sordum.


‘Beni bağışladı’ deyince, ‘ Hangi amelin buna sebep oldu ? ‘ diye sordum.’ Peygamberimiz’in (s.a.v) adını kitaba yazdığım zaman, mutlaka onun üzerine salât ve selâm getirirdim. Bu sebeple rabbim bana, hiçbir gözün görmediği, hiçbir kulağın işitmediği, hiçbir kimsenin gönlünde bile hayal edemediği bir nimet verdi’ dedi.”


Enes (r.a) , Resûlullah’ın (s.a.v) şöyle buyurduğunu rivayet etmiştir:


“ Sizden birinize ben; kendisinden, malından, çoçuğundan, anne babasından ve bütün insanlardan daha sevimli olmadıkça (kâmil manada ) iman etmiş olmaz.”

Hz. Ömer (r.a) bir keresinde Resûlullah’a (s.a.v), “ Ey Allah’ın Resûlü! Sen bana nefsim hariç her şeyden daha sevimlisin! “ dedi.

Bunun  üzerine Resûlullah Efendimiz (s.a.v) , “ Ey Ömer!  Ben sana nefsinden daha sevimli olmadıkça olgun mümin olmazsın “ buyurdu.


Ömer (r.a), “ Kur’ân-ı Kerîm’i sana indiren yüce Allah’a yemin olsun ki, ey Allah’ın Resûlü! Sen bana nefsimden daha sevimlisin! ’’ dedi.

Resûlullah Efendimiz (s.a.v) bu söz üzerine, “ Ey Ömer! İşte bu şekildeki imanın şimdi kâmil oldu” buyurdu.


Yine bir defasında Resûlullah Efendimiz’e (s.a.v), “ Ne zaman kâmil bir mümin veya sadık bir mümin olurum?” diye soruldu. Resûl-i Ekrem (s.a.v) , Allah’ı sevdiğin zaman” buyurdu.

“ Peki, Allah Teâlâ’yı nasıl sevebilirim?” denildiğinde de şu cevabı verdi:

“Allah Resûlü’nü sevdiğin zaman!” “Allah Resûlü’nü ne yaptığım zaman daha çok sevmiş olurum? sorusuna ise şöyle cevap verdi: “O’nun Resûlü’nün yoluna tâbi olur, sünnetini işler, onun sevdiğini sever, buğzettiğine buğzeder, dostluk kurduğu kimseyle dost olur, düşmanlık yaptığına da düşmanlık edersen, onu sevmiş olursun. Zira insanlar iman konusunda farklı farklıdır. İnsanların imanlarındaki olgunluk, bana olan sevgileri ile ölçülür. Aynı şekilde insanlar küfür konusunda da farklıdırlar. İnsanların küfürlerinin derecesi de bana olan düşmanlıkları ile ölçülür.

Dikkat edin! O Peygamber’e muhabbeti olmayanın imanı yoktur!

Dikkat edin ! O Peygamber’e muhabbeti olmayanın imanı yoktur!

Dikkat edin ! O Peygamber’e muhabbeti olmayanın imanı yoktur!


Resûlullah Efendimiz’e (s.a.v) şöyle soruldu:

“Bir mümini huşû içinde diğer bir mümini de huşû hali dışında görüyoruz. Bu farklılığın sebebi nedir?”

Bunun üzerine Resûlullah Efendimiz (s.a.v) ,

“İmanının tadını alan mümin, huşû sahibi olur. İmanının tadını alamayan mümin ise huşû sahibi olmaz!” buyurdu.

“Peki, imanın tadı nasıl elde edilir, ona nasıl ulaşılır? Diye sorulunca Peygamber Efendimiz (s.a.v) şöyle buyurdu:

“O’na Allah sevgisinde sadık olmakla ulaşılır.”

“Allah sevgisi ne ile elde edilir veya ne ile kazanılır?” diye sorulunca, Resûl-i Ekrem Efendimiz (s.a.v) şöyle cevap verdi:

“Allah’ın Resûlü’ne muhabbetle elde edilir. Bu sebeple siz, Allah ve Resûlü’nün rızâsını, her ikisine de muhabbet beslemekte arayınız.”



Resûlullah Efendimiz’e (s.a.v) şöyle soruldu:


“Kendilerine muhabbet duymamız, onları yüceltmemiz ve hürmette bulunmamız istenen Âl-i Muhammed (s.a.v) kimlerdir?”

Peygamber Efendimiz (s.a.v), “Onlar;  gönül ehli, vefa sahibi, bana iman etmiş ve ihlâs sahibi olmuş  kimselerdir”  buyurdu.

Resûlullah Efendimiz’e (s.a.v) gönül ehli, vefa sahibi olan Âl-i Muhammed’in belirgin özelliklerinin neler olduğu sorulunca şöyle buyurmuştur:

“Benim muhabbetimi sevilen her şeye tercih etmek ve gönüllerinin benim hatıramla meşgul olması ve bana çokça salavat getirmeleri, onların Allah’ı zikretmekten sonra gelen en belirgin özelliklerindendir.”

Resûlullah Efendimiz’e (s.a.v), “Sana en güçlü şekilde iman eden kimdir? Diye sorulunca şöyle cevap verdi:

“Beni görmediği halde iman etmiş olan mümin, bana olan sevgisini, sadakat ve şevkle göstermiş demektir. Bu kişinin en belirgin özelliği, beni görmek için sahip olduğu her şeyi feda etmeye hazır olmasıdır. Yer dolusu altını olsa, beni görmek için onları feda eder. Çünkü bu kul, bana gerçekten inanmış ve bana olan muhabbetinde ihlâs sahibi olmuştur.”

Peygamber Efendimiz’e (s.a.v) şöyle soruldu:

“Ey Allah’ın Resûlü! Senin vefatından sonra gelecek olanlardan, sana salât ve selâm okuyan kişileri nasıl tanırsın?”

Resûl-i Ekrem Efendimiz (s.a.v) şöyle cevap vermiştir:

“Beni gerçekten sevenlerin okudukları salât ve selâmı işitir, kendilerini de tanırım. Beni gerçekten sevmeyenlerin okudukları salâtlar ise bana vasıtalı olarak arzolunur.”


“Bir kimse, Muhammed’e salâvat okumakla bana yakınlık bulursa, ben o kimsenin günahlarını, denizin dalgalarının köpükleri kadar dahi olsa, gene affederim’” cümleleri yazılıdır


Peygamberimiz buyuruyor  ki,: “Mümin olan erkek ve kadın, efendimize salavat getirdiği zaman, semanın bütün kapıları ve perdeleri açılır. Arşa varıncaya kadar hiçbir yer kapalı kalmaz. Semadaki bütün meleklerin hepsi peygamberimize salavat getirip, salavat getiren kimse için Allahüteala’dan mağfiret dilerler “


“Bir kimse dileğinin yerine gelmesini istediği zaman,  bana salavat okumayı çoğaltsın. Çünkü bana okunan salâvat, elem, keder, üzüntü gibi bütün sıkıntıları giderip kişinin rızkını artırır. İşinin Hayırla sonuçlanmasını temin eder “


Efendimiz buyurdular ki: Bir gün Cenab-ı Hakk’ın dört büyük meleği geldi.  Hz. Cebrail, Hz. Mikail, Hz. İsrafil ve Hz. Azrail (a.s.) idiler.


Hz. Cebrail (a.s) bana dedi ki: Ya Resulallah! Senin ümmetinden bir kimse size günde 10’ defa salavat ederse yarın kıyamet gününde ben onun elinden tutar, sıratı kuşlar gibi geçiririm.


Hz. Mikail (a.s) de dedi ki: Ben o kula senin kevser havuzundan kana kana içiririm.


Hz. İsrafil (a.s) dedi ki: Ya Resullallah! O kulun affı için başımı secdeye koyarım Allahu Teala onu affetmedikçe başımı secdeden kaldırmam.


Hz. Azrail (a.s) de: Ya Nebiyallah! Sana günde 10’ defa salâvat edenin ruhunu Peygamberler gibi kabzederim, dedi.


Bunun üzerine Hz. Peygamberimiz (s.a.v.) Bu ne büyük lütuf ya Rabbi! Bu ne büyük ihsan Allahım! Buyurdular.


“Cuma gününde benim üzerime Salâvat-ı Şerife getirenin Allahü Teâla 80’ senelik günahını bağışlar.” (Hadisi şerif.)



”Ümmetimden bana bir salavat okuyan kimse için, 10’ iyilik yazılırken, kaydında da 10’kötülük silinir.”


“Kıyamet günü insanların bana en yakını, bana en çok salavat okuyandır.” Hazreti Muhammed Mustafa  (s.a.v.)  “Kim bana bir kere Salatü selam getirirse,  Allahu Teâlâ ona 10’rahmet eder, 10’ da hatasını af eder,10’ da derecesini yükseltir. (Ramuz.)


“Kim Efendimiz (s.a.v.) Salatü selam getirirse, Hz. Cebrail (a.s.) Ya Rasülellah o’ insana 1000’ Melek aynı duayı yapar.” (Hadisi şerif.)


“Kim Efendimiz (s.a.v.) çokça salatü selam getirirse onun derecesi o derece yükseltilmiş olur.” (Hadisi şerif.)


“Herkim günde Efendimiz (s.a.v.) 1000’ defa salatü selam getirirse, Cennet deki yerini görmeden ölmez.” (Hadisi şerif.)


“Kim beni rüyada görürse şefaatim ona vacip olur. Ben kime şefaat edersem cehennem onun cesedini yakmaz..” (Hadisi şerif.)


Kıyamet günü insanların bana en yakını, bana en çok salâvat okuyandır. Hz. Muhammed  (s.a.v.)


Raşit Tunca

Bu Bir Karoglan Raşit Tunca Makalesidir

Avusturya Gümünd ili Schrems  ilçesi Bugün 26 Ağustos 2024 Pazartesi saat 13:19 

El - Fatiha Denilince Fatiha Okumak Zorunda Mıyız?


El-Fatiha dendiğinde hangi sure okunur? Camilerde, taziyelerde, mezarlarda, yemeklerde vs. okunan Kur'ân-ı Kerîm'den, edilen duâdan sonra “El-Fatiha” dendiği zaman Fatiha okumak zorunda mıyız?


Kur’ân okunduğu zaman Müslümanın onu dinlemesi gerekir. Çünkü



وَإِذَا قُرِئَ ٱلْقُرْءَانُ فَٱسْتَمِعُوا۟ لَهُۥ وَأَنصِتُوا۟ لَعَلَّكُمْ تُرْحَمُونَ


Ve izâ kuriel kur’ânu festemiû lehu ve ensıtû leallekum turhamûn.


“Kur’ân okunduğu zaman ona kulak verip dinleyin ve susun ki size merhamet edilsin.”


(el-A'râf, 7/204)


buyrulmaktadır.


Kur’ân-ı Kerîm okunurken Müslümanların konuşmayı bırakıp onu dinlemeleri istenmekle birlikte bunun farz olup olmadığı, farz olması durumunda da bu hükmün mutlak olup olmadığı konusunda farklı görüşler ileri sürülmüştür. Bazı âlimlerin görüşüne göre Kur’ân okunduğunda onu dinlemek her zaman farzdır. Bazılarına göre yukarıdaki âyet, farziyet değil tavsiye (nedb) anlamı taşımaktadır. Bazı âlimlere göre ise âyet, sadece namazda okunan Kur’ân’ı dinlemekle ilgilidir; namaz dışında Kur’ân okunurken onu dinlemek ise müstehaptır


(Ebussuûd, İrşâd, 3/310)


Hanefî mezhebinde ise namaz dışında Kur’ân okunurken onu dinlemenin hükmü hakkında iki görüş vardır. Birine göre bu dinleme farz-ı ayn, diğerine göre ise farz-ı kifâyedir. Farz-ı kifâye olduğunu söyleyenlere göre, Kur’ân okunan yerde onu dinleyen birileri varsa diğerlerinden sorumluluk düşer. Ayrıca mezhepteki her iki görüşe göre de Kur’ân okunurken, bir mazeret sebebiyle onu dinleyemeyenler sorumlu olmazlar. Özellikle, çarşı ve iş yeri gibi mekânlarda insanlar kendi işleriyle uğraşırken birileri onların yanında Kur’ân okuyorsa, dinlemeyenlerin değil, okuyanın günahkâr olacağı ifade edilmiştir


(İbn Âbidîn, Reddü’l-muhtâr, 1/546)


Buna göre, başkalarının dinlemesine mani olmadan camide veya başka bir mekânda sesli olarak Kur’ân okunurken bir kenarda namaz kılmakta sakınca yoktur.


بِسْمِ ٱللَّهِ ٱلرَّحْمَٰنِ ٱلرَّحِيمِ ٱقْرَأْ بِٱسْمِ رَبِّكَ ٱلَّذِى خَلَقَ خَلَقَ ٱلْإِنسَٰنَ مِنْ عَلَقٍ ٱقْرَأْ وَرَبُّكَ ٱلْأَكْرَمُ ٱلَّذِى عَلَّمَ بِٱلْقَلَمِ عَلَّمَ ٱلْإِنسَٰنَ مَا لَمْ يَعْلَمْ


Ikra’bismi rabbikellezî halak Halakal insâne min alak Ikra’ ve rabbukel ekrem Ellezî alleme bil kalem Allemel insâne mâ lem ya’lem.



Yaratan Rabbinin adıyla oku! (Bu kitabı "Besmele" ile birlikte oku) O, insanı “alak”dan yarattı. (Hücrelerden kan pihtisindan yada kandan yada gen den yarattı).  Oku! Senin Rabbin Kerem (ikram eden sunan) sahibi olandır. (Bu kainat sofrasını size sunandır)

O, kalemle yazmayı öğretendir, insana bilmediğini öğretendir.


Alak  Suresi 1- 5. Ayet


burada okumak iki defa emir kipi ile gelmekde kurandaki emir kipi ile gelen her fiil farzdır, O yüzden kitabımız Kuranı okumak Farzdır. burda inzal olan ilk ayette olsa Allah o kitabın bu günkü hali ile tamam olcak vaktinide hesap etmiş olmalı ki okumamızı emrediyor, öğrenmemizi emrediyor. Namazlarda  imam komut verir "Allahu ekber" der namaza gir iftitiah tekbiri ile gir emri, başla emri, sonra tekrar "Allahu ekber" rukuya eğil emri,.. yani biz onun "Allahu ekber" demesinden anlarız rukuya eğilmemiz gerektiğini, o bir komut kelimesidir, işte namazı yöneten imam veya müezzin yada kuranı okuyan kari yada duayı eden kimse komut verir el Fatiha maassalavat diye


yani


"Sadakallahülazim, Sübhane rabbike rabbil izzeti amma yasifun ve selamün alel murselin velhamdülillahi rabbil alemin el Fatiha maassalavat" denilir.


bu bir komuttur, aynen namazda rukuya ve secdeye varma emri gibi, salavat ile birlikte bir fatiha okuyun emridir, onu duyanın okuması vacibdir, vecibedir, görevdir, imama uymak gibidir. Namazda imama itaat etmeyen, namazdan çıkmıştır, namazı ifsat olmuştur, mesela komutana sadece savaşda itaat edlmez,  asker savaş sonrasında da komutana itaat etmek durumundadır, yani imama ve müezzine  sadece namazda değil namaz sonrası okunan kuran ve duada da itaat gerekir, bu da demek olur ki imama itaat edip namaz kılan  namaz sonrasında da kuran dinleyen herkes o halde iken ona itaat emri vardır yani dinlemek farz, taaaki dağılıp dünya işlerine dönesiye kadar. ve imam yada müezzin yada kari Fatiha emri verince de duyan kimsenin,  biliyorsa Fatiha okuması, müslüman olanın üzerine vacip ve vecibedir, görevdir, imama görevliya itaattir,  fatiha okumamak demekte  vacibin terki  Farzın terki gibidir, okumayanın üzerinde vebal kalır. Vebal sorumluluk demektir, yani sorumluluğunu yerine getirmemiş olur.


Başka din alimleri  bunun farz veya vacip olmadığını savunmuşlar  müstehab hükmüne koymuşlar okunmaması durumunda herhangi bir günah ve vebal olmayacağında  ictihad etmişler. Bizde bir din alimi olaraktan böyle ictihad ettik,


Peygamberimiz buyurdu


"Ümmetimin ihtilafı rahmettir."


“Ashabım semadaki yıldızlar gibidir. Hangisinden hadis alırsanız, doğruyu bulursunuz. Ashabın ihtilâfı sizin için rahmettir.”


(el-Aclûnî, Keşfü’l-Hafâ, I/64; el-Münâvî, Feyzü’l-Kadîr, I/210-212)


“Muhammed’in (a.s.m.) Ashabının ihtilâfı Allah’ın kulları için bir rahmettir.”


Alimlerin ihtilafı sofrada farklı lokmaların bulunması kadar lezzetlidir.


maasselam...



Raşit Tunca

Bu Bir Karoglan Raşit Tunca Makalesidir

Avusturya Gümünd ili Schrems  ilçesi Bugün 27 Ağustos 2024 Salı saat sabah 05:32


Fetva Kaynak


Diyanet Din İşleri Yüksek Kurulu