Kant'a göre ahlakın kaynağı asla tecrübe olamaz. Ona göre insanlarda bir iyilik iradesi vardır. Bu irade de davranışları menfaat gözetmeksizin ortaya koymanın ta kendisidir. İnsanlar bu iradeyi tecrübeden değil, numenden kazanmaktadırlar.
Kant, ödev ahlakının dışında bir de toplumsal ahlaktan bahseder. Bunun en basit örneklerinden birisi de savaş esnasında insan öldürmektir. Savaş ortamında insan öldürmek, toplumsal bir ahlak anlayışının desteğindedir.
Bir eylem, bir çıkar veya beklenti içerisinde yapılmışsa bu eylem, koşullu eylemdir ve bu eylem ahlaki değildir. Fakat bir eylem, ödev duygusu içerisinde, hiçbir çıkar veya beklenti içerisine girmeden koşulsuz buyruk ile yapılmış ise ahlakidir. Örneğin araç kullanırken kırmızı ışık yandığında sadece vicdanen bu kurala uymak, Kant'a göre ahlaklı bir eylemdir. Çünkü kırmızı ışıkta, salt çıkarın tamamen dışında, sadece vicdani gereklilikten ötürü durulmuştur. Kırmızı ışıkta durma nedenimiz ceza almamak, kameraya yakalanmamak, birilerine hoş görünmek vb. ise de bu eylem Kant'a göre ahlaksızca bir davranıştır; çünkü davranışın temelinde çıkar vardır.
Kant, ahlakın insanların rasyonel ve yükümlülüklerine dayalı bir düzen olarak tanımlar ve ahlak kurallarının rasyonel olarak üstün bir düzen olduğunu ve herkes için geçerli olduğunu vurgular. Kant, insanların ahlaki davranışlarını insanlar arasındaki adaleti koruyacak ve insanların haklarını koruyacak rasyonel prensipler baz alarak yapmaları gerektiğini söyler.[2]
Kant'ın ahlak felsefesi, deontolojik ahlak anlayışının temelidir ve insanların doğruluğu ve yanlışlığı açısından belirli ahlaki kuralların varlığına dayanır. Kant, insanların doğrularını ve yanlışlarını belirlemelerine yardımcı olan ahlaki yargıların rasyonel olduğunu ve insanların ahlaki davranışlarının bu rasyonel yargılar doğrultusunda olması gerektiğini savunur.
Kant, evrensel bir ahlaki yükümlülüğün varlığını savunur. Bu düşünceyle Kant, insanların her koşulda kurallara uyacağını öngörür. Örneğin trafik polisinin bulunduğu bir yerde kırmızıda duran arabanın sürücüsünün gecenin bir yarısında bile etrafta kimse yokken kırmızı ışıkta durabilmesi gerekir, görev etiğinin bir gereği olarak.
Ahlaki görev ona göre evrensel ahlak yasası mümkündür. Ancak böyle bir yasa, bir doğa yasası olarak ne olduğunu değil, olması gerekeni içeren bir yapıda olduğunda mümkündür. Bu yasa, bizde var olan irade ile gerçekleşir. Özerklik yasası, kendi içinde olmaktır. Bununla birlikte özgürlük gelir.
Başka bir deyişle, insan kendi ahlaki yasasını belirler. Bu, ahlaki eylem için temel gereksinimdir. Bu etik kurallara uymak bir yükümlülük değil, bir görevdir. Kendimizi gönüllü olarak adadığımız, yerine getirdiğimiz ve kendimiz için sorumluluk aldığımız bir görevdir. Bu emir, insanı dışarıdan şartlandıran şartlı bir emir değildir. Bu emir, bize verilen bir emir anlamında koşulsuz bir emirdir. Yani görev insana başkası tarafından değil, kendisi tarafından, kendi vicdanı tarafından verilmiştir. İnsan kendi görevini yaratır.
Kant, ahlaki bakımdan iyi diye adlandırılan şeyi insanın doğal arzularının, eğilimlerinin doyurulması olarak açıklayan ahlak kuramını şiddetle reddeder. Ahlaki değerler, insanın empirik-duyusal doğasından türetilemezler ve onlara indirgenemezler. Ahlak değerlerinin kaynağı, insan aklı veya akıllı insandır (onu aşan herhangi bir dış, aşkın ilke değil) ve bu akıl, insanda, ahlak planında kendisini vicdan olarak ortaya koyar. Kant, ahlaklılığın özünü, yapmış olduğumuz eylemin sonucunda değil, motifinde, yani niyetimizde bulur. Saf iyi niyete dayanan ve ödev duygusundan doğan eylemler, sonuçları ne olursa olsun, ahlaki eylemlerdir.
6) Bazı durumlarda yalan söylemek gerekçelendirilebilir mi? Eğer Herbert sevdiği adamın ona saygı duymaya devam etmesi için yalan söylemişse, yalanının haklı bir gerekçesi olduğunu ve dolayısıyla ahlaksız bir davranış olmadığını söyleyebilir miyiz? Yalanın haklı gerekçelerinin olabileceğini düşünüyor musunuz?
b73f46f91f